2 Şubat Sulak Alanlar Gününde su problemleri sürüyor

Dünya Sulak Alanlar Günü’nde suyla ilgili sorunlar öne çıkıyor. Son 40 yılda su kaynaklarının yarısını kaybeden Türkiye’de su arzı ve su kirliliği riski sürüyor.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde su arzı ve su kirliliği tehlikelerine dikkat çekiyor. Kişi başına düşen bin 519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin su kaynakları çeşitli risklerle karşı karşıya. Artan kentsel nüfusla birlikte, içme suyu arzında sıkıntı yaşanıyor. Büyükşehirlerde ortaya çıkan su sıkıntısı, havzalar arası su transferi ile giderilmeye çalışılıyor. Arıtma ve suyu verimli kullanma konularında da sorunlar yaşanıyor.

Ülkemizde, en fazla su tarım sektöründe kullanılıyor (yüzde 73) ve bu sektörde suyu verimli kullanan modern sulama yöntemleri (damla veya yağmurlama) yaygın değil. Kentsel, endüstriyel ve tarımsal nedenlerle su kalitesinin düşmesi de bir başka risk. Türkiye’deki bin 396 belediyeden sadece 296’sının atık su arıtma tesisi var. Su kirliliği, yalnız biyolojik çeşitliliği değil aynı zamanda geçimleri suya bağlı çok sayıda insanı da doğrudan etkiliyor.

hresim_02022009_

Sürdürülebilir olmayan su altyapı projeleri (enerji, sulama, içme suyu temini veya taşkın kontrol amaçlı yapılar) hidrolojik sistemleri doğrudan etkiliyor ve bazı durumlarda dere ve sulak alanların yok olmasıyla sonuçlanıyor. Bu tür müdahaleler ekonomik, ekolojik ve sosyal sorunlara yol açıyor.

WWF-Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak, tatlı su ekosistemlerine müdahalenin doğal çevre kadar insanlar için de birtakım riskler oluşturduğuna dikkat çekiyor. “Bireyler açısından temiz, sağlıklı ve yeterli suya ulaşamama sorunu ön plana çıkarken, karar vericiler için içme suyu temini, kentsel ve sektörel su kullanımlarıyla ilgili riskler önem kazanıyor” diyen Tolga Baştak, “İş dünyası da suya bağlı risklerle karşı karşıya. Örneğin şirketlerin kârlılıkları veya marka değerleri, suyun miktarından veya kalitesinden etkilenebiliyor” açıklamasını yaptı.

BUNU DA OKU:  Susuz olmaz!

Tatlı su kaynakları gezegenimizdeki su varlığının sadece yüzde 2,5’ini oluşturuyor. Dünyadaki su miktarı aynı kalmakla birlikte, nüfus ve tüketim artışı ile kirlilik, bu yaşamsal değer üstündeki baskıyı her geçen gün artırıyor. WWF tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Endeksi’ne göre, 1970 yılından bu yana tatlı su kaynaklarına bağlı yaşayan canlı türlerinin yüzde 37’si yok oldu. Bu canlıların varlıklarını sürdürebilmeleri için yeterli miktarda temiz suyun bulunması gerekiyor.

Son 40 yılda sulak alanlarımızın yarısını kaybettiğimiz göz önüne alındığında, Türkiye’nin suyla ilişkili çevresel, sosyal ve ekonomik riskler üzerinde dikkatle durması gerekiyor. Su kaynakları içerisinde kritik öneme sahip sulak alanlarımızın iyi korunması ve yönetiminin de su riskleri çerçevesinde ele alınması gerekiyor. Yeterli miktarda ve nitelikli suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesi ve sürdürülebilir gelişmenin; dolayısıyla geleceğimizin de temel koşulu.

Sayılarla su ve sulak alanlar:

Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), Türkiye nüfusunun 2030 yılında 100 milyona ulaşacağını öngörüyor. Bu durumda, kişi başına düşen su miktarının bin 120 m³/yıl olması bekleniyor. Diğer bir deyişle, artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, ‘su fakiri’ olma yolunda ilerlemektedir.

Türkiye’de 25 su havzası var ve her havza kendi içerisinde farklı dinamiklere ve öncelikli sorunlara sahip. Örneğin, Büyük Menderes ve Ergene havzalarında kirlilik sorunu daha ön plandayken, yarı kurak iklime sahip Konya Kapalı Havzası’nda tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi gibi farklı sorunlar ön planda.

234234(13)

Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik Forumu için hazırlanan Küresel Risk Raporu 2014, olası bir su krizini, dünya ekonomisi için en çok endişe yaratan riskler arasında ilk üç içerisinde gösteriyor.

Su kaynaklarının etkileri genellikle yerel ölçekte yaşansa da, su güvenliği artık küresel bir meseledir. Örneğin, 2010 yılında Rusya’da yaşanan kuraklık, Kuzey Afrika ve Orta Doğu’daki tahıl fiyatlarını doğrudan etkilemiştir.

BUNU DA OKU:  Su Aşkına "FLOW" ("For Love Of Water")

Ekonomik kalkınmada kilit role sahip su kaynakları bakımından daha şanslı görülen ülkelerin büyüme oranları, bu kaynaklara erişimi sınırlı ülkelere göre daha yüksektir. 2010 yılı itibarıyla dünyanın en kalabalık 10 nehir havzası, dünya nüfusunun dörtte birine ev sahipliği yapıyordu. Bu havzaların dokuzu büyüyen ekonomilerde yer alıyor. 2010 yılında toplam küresel gayri safi hasılanın yüzde 10’u bu havzalardan sağlandı. 2050 yılına kadar küresel gayri safi hasılanın dörtte birinin yine bu havzalardan elde edileceği tahmin ediliyor. Diğer bir deyişle, nehir havzası yönetimi ile ekonomik büyüme ve su kaynakları arasında doğrudan bir ilişki var.

Etkin su yönetimi, tarım ve sanayi sektörlerinin yanı sıra ekosistemlerin sürdürülebilirliği için de büyük önem taşıyor. Bir yandan yoksullukla mücadele ederek toplumsal ve ekonomik gelişme hedeflerine ulaşmaya çalışırken diğer yandan ekolojik sürdürülebilirliği sağlamak bugün hükümetlerin önündeki en önemli mesele.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Etkinlikler, Gündem, İklim Değişikliği, Kent
Yemyeşil bir festival: Roskilde

"Müzik ve sanat dünyayı değiştirebilir" mottosuyla yola çıkan Danimarka'nın ödüllü Roskilde Festivalini kaçırmayın.

Kapat