Balık mevsiminde dikkat edeceklerimiz

Kültürümüzün ayrılmaz bir parçasıdır balık. Arkadaşlarla buluşacaksak, hemen Boğaz’da balık yemektir program. Herkes bilir hangi mevsimde, hangi balık çıkar. Örneğin dört gözle bekler bazıları 1 Eylül’ü çünkü palamut , hamsi çıkacaktır tezgahlara. Aileyi Omega-3’ler ve proteinle beslemenin en lezzetli yoludur balık yemek. Sağlıklıdır sağlıklı olmasına ama her geçen gün giderek kirlenen denizlerimizden gelen balıkların gerçekten ne kadar sağlıklı olduğunu sorgulamadan edemez insan çünkü ağır metallere maruz kalmış balıklarla beslendiğimizde vücudumuza giren ağır metaller, yavaş yavaş vücudumuzda birikip beyin ve kalp damar hastalıklarına yol açabilmektedirler.

Poliklorlu bifenil, cıva ve antibiyotikler işin içine karıştırışınca balık keyfinin tadı kaçıyor elbette. Kişi olarak sorumluluklarınızdan birinin “bilinçli tüketici” olmak olduğunu tekrar hatırlatmak isterim çünkü balıktan ve diğer deniz ürünlerinden vazgeçmenizi tavsiye etmem sadece hangi balığın yenilebilir hangi balığın yenilemez olduğunu araştırarak bilinçlenmenizdir doğru olan. Mesela ben balık alırken veya lokantada yerken balığın nerede tutulduğunu sorarım mutlaka ya da nereden geldiğini ve özellikle uzaktan gelen bir balıksa uçakla gelip gelmediğini sorarım. Özellikle küçük balıklar tercih edilmesi gerektiğini bilirim, çünkü büyük balıklar denizlerdeki ağır metaller açısından risk içerir. Küçük balıklar derken türlerden bahsediyorum aman yanlış olmasın çünkü 24 cm altındaki lüferi yemeyeceğimizi artık biliyoruz. Hatta balıkçıda sarıkanat ya da çinekop gibi avlanma boyutundan küçük balıkları görürseniz de 174’ü arayıp bildirmemiz gerektiğini de biliyorsunuzdur diye düşünüyorum. Denizlerimizde balıkların hayatlarını sürdürebilmeleri için yavrulamaları gerekir bu yüzden olgunlaşmadan, büyümeden bu balıkları yemekle soylarının tükenmesine neden oluruz.

Ağır metaller balıkların yağlarında birikir, onları yediğimizde vücudumuzda serbest radikallere dönüşerek hastalıklara zemin hazırlar. Bu yüzden mezgit, barbunya, uskumru, hamsi, sardalya, istavrit gibi küçük deniz balıklarını öneriyorum. Tabi bunların da özellikle sıklıkla çiftliklerde yetişen somonun ve diğerlerinin çiftlikte yetişmemiş olmasına dikkat etmelisiniz. Ton balığı ve levrekten uzak durun. Gebelerin özellikle ağır metale maruz kalmış balıklardan uzak durmaları gerektiğini de atlamak istemiyorum. Marmara Denizi’nden tutulmuş balık ne yazık ki tavsiye edilmediğinden lokal balık tavsiye edemiyorum ben de ancak balıkların çiftlik balığı olmadığından mutlaka emin olun. Balıktan bahsederken; denizlerde serbest olarak yaşayan, sağlığımız için yararlı ‘deniz balığı’ ile kafeslerde yaşayan ‘çiftlik balıklarını’ birbirinden ayırmamız gerekiyor. Denizde özgür yaşayan balıklar; Omega 3 yağ asitleri, EPA ve DHEA içerir. Ayrıca A ve D vitamini, çinko, selenyum, iyot ihtiva eder. Haftada iki gün deniz balığı yiyenlerde kalp krizi riskinin; yüzde 30 azaldığı görülmüştür. Özellikle kalp damar hastalığı olanların, kalp krizi geçirenlerin, alerjik yapısı olanların, astım ya da artrit hastalarının ve felç geçirenlerin çiftlik balığından uzak durması gerekir.

BUNU DA OKU:  Bitkisel beslenme kas gelişimine iyi geliyor

Balığın yararlarından faydalanabilemk için doğru pişirmek gerekiyor. Izgara veya buğulama en doğru yöntemler. Yağda kızartırsanız, yağdaki yüksek Omega 6, balıktaki Omega 3’e baskın çıkar ve faydadan çok zarar görürsünüz. Menopozdaki kadınlarda yapılan bir çalışma; haftada bir kez kızartma balık yemenin kalp yetmezliği riskini yüzde 48 artırdığını göstermiştir. Bir de balığı pişirmeden önce derisini soyarsanız balıktaki diyoksin tehlikesinden de kurtulursunuz. Balığın, konserve haline getirilmesi bazı özelliklerini yitirmesine neden olur. Yüksek ısıda pişirilen balık; daha sonra tuz, bitkisel yağ ve su içine yatırılır. Konserveleme işlemi A vitamininin yüzde 99’unun, B1 vitamininin yüzde 97’sinin, B6 vitamininin yüzde 59’unun kaybolmasına neden olur. Bu işlem ayrıca; damarlarımız için zararlı olan okside kolesterol yüzdesini de artırır. Tabi konservedeki büyük tehlike olan BPA’yı da unutmamak gerek. Karides ise eskiden çok sevdiğim bir deniz canlısı idi ancak bir kaç farklı yabancı kaynaktan karideslerin kimyasallar, böcek ilaçları ve hatta karaböceklerle dolu olduğunu okumuştum. Çiftlik besileri olduğundan tavuk gibi antibiyotik değerlerinin yüksek olduğunu biliyorum. Tüm bu hassas denklemler içinde yine de balık mevsiminde en iyi seçimleri yapacağınıza inanıyorum.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Nil Kayarlar Sarrafoğlu

1969 yılında doğdum. Aklım başıma geldiğinde ailemden sonra ilk doğayı sevdim. Taşı toprağı, çiçeği ve hatta böceği... Okudum, çalıştım ve büyük şehirlerde yaşadım. Dünya üzerinde doğanın en uzak yerlerine de gittiğim ve kaldığım zamanlar oldu, işte o zamanlarda kendimi çok iyi hissettim,. Döndüm dolaştım şimdi yine şehirdeyim. Bu sefer 4 yaşında bir oğlum var, onu doğanın içinde büyütmeye çalışıyorum, hafta sonları kaçıyoruz şehirden küçük köyümüze. Mutluyuz böyle şimdilik. Anne olduktan sonra dünyayı kurtarmak için ille de büyük kahraman olmak gerekmediğini anladım, anne olmak yetiyormuş! Atık yönetimi, enerji tasarrufu ve sağlıklı beslenme gibi konulara önem veriyoruz evimizde. Payımıza düşeni ve mümkünse daha fazlasını yapmaya gönüllüyüz ailece de. Yeşilist kanalı ile sesimi duyurabildiğim için mutluyum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gıda, Gıda Gündemi
İki adımda ununuz doğal mı test edin

Bir süre evvel sevgili Evrim Yörük, unumuzda katkı var mı yok mu bunu kolayca nasıl test ederiz anlatmıştı. İşte size...

Kapat