“Bizim Ferrari ve Mercedes’imiz, gıdamız olacak”

Pavlos Georgiadis içinde bulunduğu sistemi sorgulayarak yola çıkmış ve de hepimiz için algıları açacak farklı bir perspektiften tarımı ve gıdamızı sorguluyor. Kendisi Yunanistan’da ‘Thrace Slow Food Konviviyum’unun kurusu, Yunan Slow Food Gençlik Hareketi’ninse koordinatörü. Ve hepimizi düşünderecek olan “Farming on Crisis” filminin yapımcısı. Pavlos, Yeşilist’in sorularını yanıtladı.

“Farming on Crisis” (Krizde Tarım) neyle ilgili bir film?

Bu aslında Avrupa kapsamında “foodpolitics.eu” adlı daha büyük bir kampanyanın bir parçası. Avrupa Birliği ortak tarım politikası bir süredir reforme edilmeye çalışılıyor. Bir seneyi aşkın bir süredir sivil kuruluşlar da bu sürece dahil edildi. Bizim projemiz, Hollanda projesiyle, Avrupa tarım sistemlerindeki değişikliklerin getirdiği karmaşayı keşfetmeyi hedefliyor. Örneğin, Kuzey Avrupa’da, Hollanda’da, büyük ölçekte tarım yapılan çiftlikler var. Güney Avrupa’da, Yunanistan’daysa, çiftlikler daha küçük ölçektedir. Bu kadar farklı gıda ve tarım sistemleri için ortak bir tarım politikası uygulamak çok zor. Geçtiğimiz yıl Yunanistan, yaşadığı krizle basında kendinden çokça bahsettirdi. Yunanistan’dan duyduğunuz yolsuzluk, şiddet, ve isyan haberleri kötü ve üzücüydü. Bana bütün bunlar doğru gelmedi çünkü başka bir Yunanistan olduğunu biliyordum. Seyahatlerimde keşfetmeye çalıştığım işte bu başka Yunanistan’dı. Genç çiftçilerle tanıştım ve onların hikâyelerini anlamaya çalıştım. Karşıma dayanışmanın, üretkenliğin, yaratıcılığın ve inovasyonun olduğu farklı bir Yunanistan çıktı.

3047(1)

Dünyanın her yerinde yaşanan ekonomik kriz, içinde bulunduğumuz sistemi sorgulama dürtümüzü tetikledi. Sizin filminiz bu sorulara nasıl cevaplar veriyor?

Öyle bir noktadayız ki, çok biliyoruz ama çok az anlıyoruz. Varlığımız için gerekli olan en basit şeyi, gıdamızı, bile anlamıyoruz. Gıdamızın ayak izini, çevresel etkilerini, kendimiz için yeterli üretim yapabilme kapasitemizi bile bilmiyoruz. Asıl kriz, bankaların krizi değil, değerlerimizin ve insan kaynaklarımızın krizi. Örneğin, daha az suyla, daha az gübreyle, ekin rotasyonuyla bu problemi çözebiliriz, ama çiftliklerde üretim yapan insanlar olmazsa, gıdamızı üretemeyiz.

Asıl problem, kırsal kesimde çiftçilik yapacak yeni nesillerin azlığı. Filmin ana fikri ise, Avrupalı çiftçilerin sadece %7’si 35 yaşın altındaysa bizi nasıl bir geleceğin beklediği. Gençler kırsal kesime gitmek istemiyor. Sorun, gıdamızı kimi üreteceği. Bu kriz düşünmemiz, tekrardan durumu değerlendirmemiz, ve asıl değerlerimizi yeniden keşfetmemiz için bir imkân veriyor. Bu yüzden Yunanistan’da insanlar gıdaları için bir araya gelmeye başladılar. Bu kriz bize daha sürdürülebilir bir toplum ve tabii daha sürdürülebilir bir ekonomi yaratmamız için bir şans veriyor. Aradığımız çözümlere çok kısa zamanda ulaşacağımıza inanıyorum. Yunanistan’ın genç çiftçilerinin bir çoğu yurtdışında eğitim almışlar, birkaç lisan biliyorlar ve sosyal olarak kuvvetli bağlantıları var. İnsan kaynakları tarafından bakarsak, yeni bir tarım sistemi oluşuyor. Toplumumuz bu yeni tarımı anlıyor ve destekliyor. Bu filmin bu anlayışı daha da geliştireceğini umuyorum.

BUNU DA OKU:  Yunanistan'a yardım etmek için: Hadi komşuya kahveye

Sizce bu değişime neler sebep oldu? Türkiye ve Yunanistan hangi açılardan birbirine benziyor?

Değişim gerçekleşiyor. İnsanlar çok endişeli. Türk ve Yunan tarım sistemleri birbirinden çok farklı. Örneğin Yunan çiftçiler Avrupa Birliği’nden mali destek aldılar. Türk çiftçileri aynı destekleri alamadılar. Ancak temel noktalara bakmak gerekiyor. Önemli olan bu bağlantı noktalarını bulabilmek. Bizim damak tadlarımız biribirine çok benziyor. Bence, işin anahtarı kırsal ekonomilerimizi güçlendirmekte yatıyor.

Bu sadece bir hayatta kalma meselesi değil. Bu aynı zamanda ekonomik ve çevresel. Ancak pek tabii ki kırsal kesimde eğitimli gençler olursa, onlara iyi ve saygın bir hayat sunmak zorundasınız. Bu da bizi sürdürülebilir kırsal gelişime yönlendiriyor. Bunu telaffuz etmemiz için önce kırsal ve yerel arasındaki bağlantıyı kuvvetlendirmemiz gerekiyor. Şehirde yaşayan insanları gıdamızın üretimine dair bilgilendirmeliyiz.

Örneğin İstanbul’un harika bir çay kültürü var. Kaç kişi gerçekten çay bitkisinin neye benzediğini ya da çayın nereden geldiğini biliyor? Biz şehirlerde gıdayı tüketirken, başka insanların kaynaklarından alıyoruz. Siz başkasının kaynaklarını çalacak şekilde yaşamak ve beslenmek ister misiniz? Ben istemem.

Yapmamız gereken kırsal kesimi şehirli insanlara açmak. Tüm çiftçiler, tüketicilerle iletişim içinde olmalı, çiftliklerini açmalı, yarattıkları düzeni desteklemeliler. Gıda sistemimizi saydamlaştırabiliriz . Bu endüstriyel zincirlerle veya McDonalds’la yapılabilecek bir şey değil. Bu küçük ölçekte ve yerel üretim zincirleriyle yapılabilir. Bunu İstanbul’da yapmak zor diyebilirsiniz. San Francisco, Paris, Londra, Şangay’da yaşayanlarda aynı şeyi dediler, ama başardılar. Eğer onlar üretebiliyorsa, İstanbullular da yapabilir. Selanik’te insanlar eski bir askeri kampı şehir bahçesine çevirdiler. Kim insanların bu şekilde bir bağ kurabileceğine inanırdı?

Bizler Yunanistan’daki yerel çiftçilerin hikâyelerini, çevresel sorunlar, gıda güvenliği gibi konuları sorgulamak için göz önüne getirdik. Bu hikâyeleri dünyanın en hareketli şehirlerinden birine getiriyoruz. Bu gösterimi İstiklal Caddesi’nde yapacağız. Paylaşırsak, ne gibi başarılara ulaşabileceğimizi görüyoruz.

BUNU DA OKU:  Tencereler zehirli olabilir mi? Tencere çeşitleri hakkında bilmeniz gerekenler

İnsanların bu filmden ne gibi mesajlar çıkarmasını bekliyorsunuz?

Yunanistan’da insanlar iyi haberlerin olduğu bir filme aç. Çünkü yaşadıkları bir anda tepeden indi. Pek tabii bazı şeyler zamanla oluştu. Ben 31 yaşındayım ve sorunun bir parçası olduğumu düşünmüyorum, ama benim bu krizi çözmem gerekiyor. Yunanlılar için bu filmin mesajı, bu krizden çıkış yolumuzun işbirliği yaparak, inovasyon ve çok çalışmayla en iyisini üretebileceğimiz. Bizim Ferrari ve Mercedes’imiz gıdamız olacak. Bu herkesin anlaması gereken bir gerçek.

Yunanistan artık sorunların ülkesi değil, Yunanistan iklim dostu sürdürülebilir tarım yapan bir ülke. Gıda sistemimiz son derece kompleks ve son derece politik. Bu sorunu hayatta kalmak için ele almalıyız. Bu konuda sağduyulu olmamız gerekiyor. Örneğin ben filmimde organik gıdanın ve Slow Food’un propagandasını yapmadım. Endüstriyel, organik, konvansiyonel, gerilla, küçük çiftçilerin hepsinin hikâyelerine yer verdim. Onlar tarımın ve gıdanın asıl sesleri. Bu fikir ve gerçekleri bir platform yaratmak için bir araya getirdim ki seyirci düşünsün ve insanoğlunun karşı karşıya geldiği en karmaşık sorunu çözebilelim. Bu sadece daha büyük bir diyaloğun başlangıcı. Bu diyalog genişledikçe, daha çok insan çözümün bir parçası olacak.

İnternet bugün bize birbirimizle bağlantı kurmamız ve öğrenememiz için imkânlar veriyor. Küreselleşme sanılanın aksine o kadar da kötü değil.

83479

Biz Türkiye’de anneannelerimizden kalma gıdayı üretme ve tüketme yöntemlerini unuttuğumuzu görüyoruz. Bu konudaki görüşünüz nedir?

Para ucuz ve kolaydı. Ama bakın bizim başımıza neler getirdi. Türkiye’nin durumu farklı. İnsanların arabalarına benzin koymak için daha çok para ödemesi, bunun yanında da daha az parayla kedilerini ve çocuklarını beslemesi söz konusu değil. Yunanistan’da yaşanılanlara bakılırsa, zamanında duruma tepki göstermeliydik ama yapmadık. Senelerce dışardan gelene baktık ama şimdi yerel neler üretiliyor, buna döndük.

Peki insanlar değerlerinden bu kadar uzaklaştıktan sonra onlara ne mesaj vereceğiz?

Bunu ancak insanların kaliteli gıdaya duyularını açmalarını sağlayarak başlayabiliriz. Biz onlardan kişisel özgürlüklerinden ödün vermelerini istemiyoruz. Ben Slow Food hareketini seviyorum çünkü bir devrim değil, tatlar üzerine konuşuyoruz. Gıdanızın kalitesini artırınca hayatınızın kalitesini artırıyorsunuz. Evet, anneannelerimiz çok zorluklarla yaşadılar ve bizleri zor şartlarda yetiştirdiler. Bizim jenerasyonumuz için en büyük zorluk insanlığı yeniden toprakla tanıştırmak.

BUNU DA OKU:  Çevreci Etkinlikler VEGGistanbul ile video-röportajı yaptı

Kültürlerimizde olan annelerimizden ve annelerimizden kalan bu yerel kolektif bilgiyi yeni teknolojilerle birleştirmeliyiz. Örneğin ben bir zeytinyağı üreticisiyim. Ben dördüncü jenerasyonum. Küçükken çiftlikte koştuğumu ve dedemle zeytin ağaçlarına tırmandığımı hatırlıyorum. Zeytinyağıma, Ayvalıklı anneannemini ismini verdim: Calypso. Genç bir çiftçi olarak, çok avantajlıyım ve ben endüstriyel bir arazide tarım yapmıyorum. Bu toprakla ve atalalarımla duygusal bir bağım var. Bu bağ her yerde var. Herkes iyi bir tadı, iyi bir lezzeti hatırlar. Bütün bunlar bir turizm kampanyasından ibaret değil. Bizler iletişim üzerine çalışmalıyız. Yunan çiftçilerin hikâyelerini Hollywood’a götürdük ve ödül aldık. Sürdürülebilirliği yaygınlaştırıyoruz. Proaktif bir şekilde kampanyalarımızı yapmalıyız ki gelecek, gıdasını ve çevresini önenmseyen insanlar için olsun.

Bunlar hasta dünyamızın bağışıklık sistemi. Bizler ne yapacağımızı biliyoruz. Herkes McDonalds‘ın kendisi, çevresi, tarım ve ekonomi için kötü olduğunu biliyor, ama halen cumartesileri insanlar oraya gidiyorlar. Dünyada her gün 700 milyon BigMac satıldığı sürece problemimiz var demektir. Bu problem Yunanistan’ın borcundan çok daha büyük bir mesele.

Peki sizce bizi ne bekliyor?

Etrafta inanılmaz bir bilgi akışı var. Birbirimizden öğrenmemek hata olur. Bu film Yunanistan örneğinden yola çıkarak, çiftçilerle ilgili. Bu meseleyi İstanbul’un göbeğinde binlerce insanın akın ettiği İstiklal Caddesi’inde göstereceğiz. Gerçek diyalog burada başlayacak ve bunun için İstanbul’un bir köprü görevi görecek olması hiç şaşırtıcı değil. Kriz sadece problem demek değil, aynı zamanda düşünmek ve yargılamak demek. Seyredenlerin bu değişimde elçi olacaklarına inanıyorum. Türkiye’de de daha büyük bir akımın başlayacağına inanıyorum. Sivil toplm olarak gücümüzün farkına varmalıyız. Bunu anladığımız zaman, inanılmaz başarılı olacağız. Bunu ne politikacılar ne hükümet yapabilir, ancak biz yapabiliriz.

“Farming on Crisis” gösterimi 12 Ocak 17:00’de SALT Beyoğlu’nda yapılacak.

Filme katkıda blunanlar:

Prodüktör/Araştırmacı/Sunan: Pavlos Georgiadis

Yönetmen: Haris Donias

Fotografik Yönetmen: Yeoryios K. Tantos

Bu projenin sponsorluğu “foodpolitics.eu” projesi için Dutch Ministry of Economic Affairs, Agriculture & Innovation tarafından yapılmış, NAJK (Dutch Young Farmers Associations) and the Slow Food Youth Network tarafından desteklenmiştir.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gıda, Gıda Gündemi
Oksijen niyetine smoothie

Fullyraw.com'dan Kristina'nın tarifini verdiği bu yemyeşil smoothie %100 sağlık ve 'iyilik' aşılıyor.

Kapat