Ezberi bozmak için TedxReset
Geçtiğimiz perşembe günü TEDxReset’e izleyici olarak katıldım. Çok keyif aldım. Kah güldük, kah hislendik. İnternetten izleyince sizin de çok beğeneceğinize eminim. Her konuşmacı birbirinden değerliydi. Ama özellikle birkaç tanesini ben çok çarpıcı buldum.
Psikiyatrist Prof. Dr. Yankı Yazgan “mutluluğa” dair konuştu. Mutluluğu çoğu zaman yaşarken hissetmediğimizi, ama sonrasında “O günler en mutlu günlerimdi,” dediğimizi bize hatırlattı. Gerçekten de kendi hayatımı bir an için düşündüm. Şimdilerde hayatımın en mutlu günü, kızımı kucağıma aldığım gündür, deyip duruyorum. Ama filmi bir dört sene geri sararsam, aslında beni o gün saran en baskın duygu şaşkınlık ve biraz da korkuydu. O günün mutlu olduğuna karar vermem biraz daha sonra olmuştu.
Yankı Yazgan bir de beynimizde ilk önce korku ve tiksinti duygularının ağır bastığından bahsetti. İşte bu “korku” bizde “Bırak git,” duygusu yaratıyormuş. Bırakıp gitmemek ve dayanmamız da başarmamızı sağlıyormuş. Gel de inanma! Üzerinize üzerinize gelince dünya, nereye kaçacağınızı şaşırma mısınız? Kendinizi bir yerlere atmak istemez misiniz? Tam vazgeçeceğiniz an birine veya bir şeye dayanırız ve bir bakmışız daha da kuvvetli olmuşuz.
Yankı Yazgan, mutluluğa dair ve hayata dair bir güzel düşündürdü bizleri. Unutmadan, bir de İzmir ve İstanbul enginarlarından bahsetti, ama onu online seyredince görün, derim. Mutluluğun arkasından masallara geçtik. Masallar peşinde tüm dünyayı dolaşan Atlas Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Özcan Yüksek bize kısaca serüveninden bahsetti. Sonları mutlulukla biten, iyinin kötüyü hep yendiği dünya masallarından anlatırken, aslında Özcan Yüksek hayattan bahsetti. Haksız da değil. Zaman içinde unuttuğumuz değerlerimiz, bir kenara ittiğimiz kültürümüz masallarda gizli. En son da “Prenses ve Kurbağa”nın gerçek versiyonunu anlattı. Öyle bizim bildiğimiz gibi, prens şırak diye kurbağa olmamış ki. Hem dürüstlükten, sözünde durmaktan, tevazudan parçalar varmış içinde. Ne güzel değil mi?
Günün bir diğer harika konuşması, karikatürleriyle tanıdığımız Erdil Yaşaroğlu‘ndandı. Gülmekten yerlere yatırdı bizi. TedxReset’in mantığı ezber bozmak ya, Erdil de bize karikatürde güldürürken nasıl düşündüğünü, düşündürttüğünü anlattı. Hazır bugün sevgililer günü ya, ekte Erdil’in karikatürünü ekledim. O da “kurbağayı öpen prenses”i çizmiş. Ama diyor ki, eğer bu prenses günümüz İstanbul’unda yaşasaydı, hem öper hem de prensinden yat, kat, han, hamam isterdi, diye bir baloncuk yapmış. Güldük tabii. Gerçekten de manevi değerlerle maddi değerlerin karıştığı gerçeği bu kadar mı güzel özetlenir? Her konuşmacı ezber bozdu. Doğru bildiklerimizi, düşündürttü.
Renkli karakter, yemek yaratıcısı Dilara Erbay‘ın çikolata tattırmasıyla öğleden sonraki bölüm başladı. Hayatı “ti”ye aldığını Dilara kadar güzel anlatan görmedim dersem yalan olmaz. Hemen sonrasında Mert Gökalp konuştu. Mert bize Ege’de, Akdeniz’de su altında yaptığı dalışlarda çektiği fotoğrafları gösterirken, ismini bile bilmediğimiz deniz canlılarını keyifle ekranda seyrettik. Bu kadar canlı renkli ve güzel deniz canlıları sadece okyanuslarda yaşar sanırdım. Yanılmışım. Meğer ne Ege’yi ne Akdeniz’i tanıyormuşum. Mert Gökalp de ezberi bozdu. Kendisi bu fotoğraflarını derlediği harika bir kitap yapmış. Ayrıca “Mavi İnsanlar” adında bir de belgesel çekiyorlarmış. Tabii deniz canlılarından bahsederken, sürdürülebilir balıkçılık ve her geçen gün daha da kirlettiğimiz denizlere de değinmeden edemedi. Denizin altını tanırsak, belki neden daha iyi bakmamız gerektiğini anlarız diye umuyorum. Maalesef kendi elimizle, kendi değerlerimizi bir bir yok ediyoruz.
Değerler demişken sürdürülebilir eğitim kurumlarını Trung Le çok güzel anlattı. İnsan çocuklarını Trung Le’nin doğayla iç içe olmayı hedefleyen, çocukların aralarından duvarları kaldıran okuluna göndermek istiyor. Hele Şikago’da bahsettiği proje bir harika. Hemen yanımdaki izleyiciyle soruyoruz birbirimize, hangisine yollarız çocukları diye.
Sosyal medyayı takip edenlerin yakından tanıdığı Serdar Kuzuoğlu öyle bir performans sergiledi ki, adeta Cem Yılmaz gibiydi. Bir kişi insanoğlunun içinde bulunduğu durumu bu kadar mı iyi özetler? Konuya zamanla başladı Serdar Kuzuoğlu ve iletişime bağladı. Çok güldük ama çok düşündük. Cep telefonunu kazak değiştirir gibi yenileyen toplumumuza, şu cep telefonları nasıl şartlarda üretiliyor, ne madenler içine konuyor, ya sonra ne oluyor, nasıl çevreye zararlı, bunu sorguluyor musun, diye hatırlattı. Ben özetlemeye çalışırsam, haksızlık yaparım. En iyisi mi, siz bir daha kendiniz seyredin.
Bir çocukluk hayalinin peşinden koşan, Ahmet Şefik Öngün’ün dostu Erdal Bey’le bir Anadolu otomobille yaptığı ve gelirini Toplum Gönüllüleri’ne bağışladıkları Paris-Pekin rallisinin serüvenleri çok keyifliydi.
Peki, Aziz Kedi‘nin konuşması? Ben o konuşmada kendimden çok şey buldum. Aziz Ailesi’nin ve toplumun beklentileriyle Ankara Hukuk’u kazanıp, avukatlık yerine yazarlığı tercih etmiş zaman içinde. Çok tanıdık bir hikayedir bu. Zira kendi hikayem de benzerdir. Senelerce çevre mühendisliği okumak için kıvrandığımda, etrafımda o zamanlar hiç de “in” olmayan bu dal için beni caydıran çok, destekleyen yoktu. Neyse ki seneler sonra hayallerimin peşinde koşabildim ve ezberi bozabildim.
Ezberi bozmak derken, Elazığlı bir öğretmen olan ve kendini eğitime adamış Hacı Ormanoğlu’nu hepimiz ayakta alkışladık. Hacı Bey çocuklarını ve hikayesini öyle güzel anlattı ki, hepimiz bırakıp gitmeyen ve mücadele eden bu eğitim adamını dinlerken, inanmanın ve azmin gücüne tanık olduk. Tüm imkansızlıklara rağmen çocuklara gönül veren, onlara doğayı ve sanatı sevdiren bu öğretmen ayakta alkışlanmaz da kim alkışlanır?
Daha neler neler anlatabilirim TedxReset’ten. Çok renkli kareler vardı. Ali Üstündağ bence çok başarılı bir projeye imza atmış. Harika bir ekip işi ve dört dörtlük bir organizasyondu. Tabii benim gönlüm isterdi ki, bir iki konuşmacı da, “sürdürülebilir balıkçılık”tan bahsetsin, Türkiye’de “iklim değişikliği”ni anlatsın, geçen sene olduğu gibi “gıda”mızın durumunu hatırlatsın, kısaca biraz bizdeki “yeşilden” bahsedelim. O da olacak! Pek yakında. Gördüm ki Ali Bey’de öyle bir vizyon var ki, o da olur. Hem de en iyi şekliyle.