Gezegenimize yönelmiş yedi tehdit

Çevre konusunda yoğunlaşan dikkatlerin üzerine; dünyamızdaki türleri, kaynakları ve çeşitliliği korumak adına pozitif mesafeler kat ediyor olduğumuzu düşünebilirsiniz. Ama gerçek şu ki; deyim de tam yerindeyse bir arpa boyu yol bile kat edemedik. Hatta en çok üzerinde konuşulan, yağmur ormanlarının azalmasından tutun da kutuplarda erimekte olan buzullara kadar birçok sorunda her geçen gün daha kötüye giden gerçeklerle karşı karşıyayız.

Yapmamız gereken çok fazla şey var gibi görünüyor. Bazı konuların çözümü olmasa bile hayatımızı hala toz pembeymiş gibi sürdüremeyiz. Bu problemler kendiliğinden sona ermeyecek. Yıllarca evvel almamız gereken önlemler şimdi daha büyük sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Zamanda geri gidemeyeceğimize göre eğer çocuklarımıza daha iyi bir gelecek bırakmak istiyorsak, yapmamız gerekenleri daha sıkı, daha disiplinli ve daha hızlı yapmamız gerekiyor olduğumuzun farkına varmalıyız.

  1. Memelilerin nesli tükeniyor

panda_extinctHer dört memeliden birinin soyu yok olma tehdidi altında. Bu yüzde yirmi beşlik tehlike dünyanın her köşesinde büyük ekolojik değişikliklere maruz kalabileceği anlamına geliyor. Hayatımız boyunca binlerce neslin tükendiğine şahit olabiliriz çünkü özellikle Güneydoğu Asya, Orta Afrika ve Güney Amerika başta olmak üzere canlıların doğal ortamlarını kaybetme hızları zamanla artıyor.

Son haberlere göre İberya vaşak türünün yok olmakla karşı karşıya olduğu haberlerini her yerde okuyoruz. Yok olmakta olan bu güzel ırkın ve diğer kitle kayıplarının besin zinciri üzerine yapacağı tahribatı düşünmek bile istemezsiniz. Avcı bir hayvanın yok olması, avının nüfusunda artış demektir. Avların ölmesi ise avcıların da sayılarında azalmaya yol açar. Kimilerimizin dünya üzerinde yaşayan her türün birbiri ile nasıl özel bir bağ kurmuş olduğunu kaçırdığını düşünmemek elde değil.

  1. Denizlerdeki ölü bölgeler

deadzoneDünya çevresinde bulunan okyanuslarda her türlü yaşamdan mahrum esrarengiz bölgeler mevcuttur. Bu “ölü alanlar” çiftlik gübreleri, fabrika veya araçlardan çıkan emisyonlar ve kanalizasyonlardan kaynaklanan oksijen yoksunluğu ile oluşmuşlardır. 1960’lardan bu yana dünyada ölü alanların sayısında her 10 yılda bir iki katına çıkan bir artış hızı söz konusu. 2,5 km2’den, 100 bin km2’ye kadar farklı büyüklükte alanları kaplamakta olan bu bölgelerin en bilineni, Amerika’nın Ortadoğu’daki çiftliklerinden Mississippi nehrine karışarak Meksika Körfezi’nde biriken zehir tortusudur. Bu “hipoksik” alanlar şu anda dünya üzerinde toplamda Türkiye’nin dörtte biri kadar bir alanı kaplamaktalar. İspanyol araştırmacıların edindiği sonuçlara göre “yaşanamaz” ibaresi üzerindeki oksijen seviyelerinde bile bazı türlerin öldüğü ve bunun da balık avlanmanın serbest bırakıldığı sahillerde bile ölü alanların daha büyük olduğu yönünde.

BUNU DA OKU:  Tuna Nehri akmam dese, etrafımı yıkmam dese...

Tüm bu ölü alanlar teorisi yetmezmiş gibi bir de küresel ısınmadan kaynaklanacak olan atmosferdeki karbondioksit seviyesindeki yükselmeden dolayı yağış düzenlerindeki farklılık, nehirlerin denizlere taşıyacağı yüzey akıntılarını ve erozyonu da ekleyecek.

  1. Tükenen balık sayısı

marinelifeBalık milyonlarca insanın beslenme düzeninde ana gıdalardan birini oluşturuyor. Balıkçılar denizden balıkları öylesine sorumsuzca çekmekteler ki; olası bir tarih gibi görünen 2048 yılına kadar tüm balık türlerinin tamamen tükenmesi bekleniyor. Aynı memelilerin yok oluşları gibi denizlerdeki balıkların da yok olmaları dünya ekosistemi üzerinde türlü oyunlar oynayacaktır. Eğer bir an önce aşırı avlanmanın ve balıkları tehdit altına alan diğer unsurların önüne geçilirse, henüz çok geç değil diyebiliriz. Deniz türleri hala biyolojik olarak çeşitlilik gösterebiliyorlar ama balıkların yıkımsal tükenişleri her an hızlanabilir. Deniz türlerinin %29’u öylesine aşırı avlanmışlar veya kirliliğe maruz kalmışlar ki; ne yazık ki daha önceki nüfuslarının ortalama %10’una kadar inmiş durumdalar. Bu şekilde avlanmalar sürerse eğer, yüzyılın ortalarında balık türlerinde tamamen bir çöküş olmaması mümkün değil, o yüzden bunu tersine çevirmek için yapılması gerekenleri yapmalıyız.

  1. Yağmur ormanlarında tahribatlar

rainforestOnlarca yıldır yağmur ormanlarını kurtarmak adına yapılan birçok eylem, girişim ve hareketten sonra Amazonlar’daki kayıp tehlikeleri ne yazık ki hala aynı düzeyde. Tüm bu yapılanlardan sonra Amazon ormanlarında artık kayıp yaşanmadığını düşünüyor olabilirsiniz elbette ancak ne yazık ki yapılan hiç bir şey hala gerçekleri değiştirememiş gibi görünüyor. Dahası da 2030 yılına kadar Amazonlar’da yıkım yine küresel ısınma ve ormanların tahrip edilmesiyle yarı yarıya yok olacak.

WWF’in bu yaz açıkladığı çalışmalar sonucunda tarım, kuraklık, yangın, ağaç kesme ve büyükbaş hayvancılığı gibi etkenler önümüzdeki 22 sene içinde Amazonlar’ın yok olmasında büyük rol sahibi olacaklar. Yüzde dörtlük bir bölümü ise küresel ısınmadan dolayı azalan yağışlar sayesinde yok olacaklar. Yağmur ormanlarının %60’ının yok olması küresel ısınmayı hızlandıracağı gibi Hindistan’a kadar uzanan yağış düşüşünü de etkileyecek. Elbette yağmur ormanlarının yok olmasının dünya üzerindeki domino etkisi şüphe götürmez bir gerçek. Yine WWF’in raporuna göre iyileştirmelerin yapılabileceği geri dönülmez noktaya 15-25 yıl içinde girilecek.

  1. Kutup denizlerinde buzul kaybı
BUNU DA OKU:  Plastik kirliliği: Okyanuslar gerçekten insan eliyle temizlenebilir mi?

mammal_extinctionKutup buzullarını erimesi hiçbir yavaşlama göstermeden eşsiz bir hızla devam ediyor. Büyük ihtimalle küresel ısınma konusunda en gözle görünür dramatik ve sarsıcı etkiyi gösteren bu unsur bilim adamlarının dünyanın geri kalanı üzerindeki etkilerin boyutlarını araştırma yarışına girmelerine sebep oldu.

İngiliz araştırmacıların geçen ayki Popular Science dergisindeki açıklamalarına göre geçtiğimiz kış Arktik’te 1990’dan bu yana görülen erime hızı rekor boyutlara ulaşmıştır.

Buzulların nasıl eridiğini anlatmak kafadaki birçok soru işaretinin azalmasına yardımcı olacaktır sanırım; buz dağları bardaklarımıza koyduğumuz minik buz küpleri gibi değildirler. Dağların içinde kanal gibi yarıklar vardır. Bu kanallar da mağara denilen büyük hava kabarcıkları ile son bulabilirler. Eğer buz yeterli derecede erirse, deniz suyu bu mağaralara ve kanallara dolacaktır. Soğuk bir kış süresince, suyla dolmuş olan kanallar çabucak donar ve deniz suyu mağaraların içine hapis olur. Sıcaklık düştükçe, mağaralardaki su da donacaktır. Donan bir sıvının hacmi önemli ölçüde genişlediği için bir buz dağı kolayca parçalanabilir.

  1. Atmosferdeki CO2 seviyeleri

carbon_in_atmosphereBir önceki bölümde bahsi geçen buzul erimelerinin atmosferde karbondioksit birikimine –küresel ısınmanın ardındaki en büyük geçeğe, işaret ettiğini söyleyebiliriz. Araçlar, fabrikalar, enerji santralleri ve dev hacimli büyükbaş hayvan çiftlikleri gibi sürdürmekte olduğumuz modern yaşam şartları sayesinde oluşan sera gazı emisyonu eğer bu seviyelerde süregelirse 20-30 yıl içinde iklim değişikliği bizleri hazin bir sona getirecektir. 2 derece ısınma ile su sıkıntısı başlayacak. Kuzey Amerika’da kum fırtınaları tarımı yok edecek. Deniz seviyeleri yükselecek. Peru’da 10 milyon kişi su sıkıntısı çekecek. Mercan kayalıkları yok olacak. Gezegendeki canlı türlerinin yüzde 30’u yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacak. 5 derecelik bir ısınma ile denizler 5 m yükselecek, deniz seviyesi ortalaması 70 metre olacak. Dünyanın yiyecek stokları tükenecek. 6 derecelik ısınma ile ise göçler başlayacak, yüz milyonlarca insan uygun iklim koşullarında yaşamak umuduyla göç yollarına düşecek.

BUNU DA OKU:  Yakıştı mı Karaburun?

Bir an önce karbondioksit üretmeyen, yenilenebilir enerji teknolojilerine geçiş yapmazsak en kötü senaryolara şahit olmak zorunda kalacağımızı hatırlamakta yarar var.

  1. Nüfus patlaması

india_crowdKabullensek de kabullenmesek de, hızla çoğalmakta olan varoluşumuz bu dünyadaki en büyük problem olma özelliğini hala koruyor. Her birimiz aç gözlülükle kaynakları tüketiyor, hava ve suyu kirletiyor, doğal yaşam alanlarını yok ediyor ve bölgeye ait olmayan türleri sokuyor, ekosistemimizde yaşayan milyonlarca türlerin yok olmasına sebep oluyoruz.

İnsanın ilk varoluşundan 1800’lerin başına kadar dünya nüfusu 1 milyara ulaşabildi. Ve son 200 sene içinde, 6,5 milyara ulaşmayı becerebildik. Her sene dünyaya ortalama 74 milyon insan doğuyor. Bu korkunç rakam büyük ihtimalle katlayarak çoğalmaya devam edecek. Tüm bu insanların doğru beslenerek yemesi, temiz su içmesi ve uyuyacak yer bulması gerekiyor. Tüm bu gereksinimler doğal hayata biraz daha zarar veriyor.

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Nil Kayarlar Sarrafoğlu

1969 yılında doğdum. Aklım başıma geldiğinde ailemden sonra ilk doğayı sevdim. Taşı toprağı, çiçeği ve hatta böceği... Okudum, çalıştım ve büyük şehirlerde yaşadım. Dünya üzerinde doğanın en uzak yerlerine de gittiğim ve kaldığım zamanlar oldu, işte o zamanlarda kendimi çok iyi hissettim,. Döndüm dolaştım şimdi yine şehirdeyim. Bu sefer 4 yaşında bir oğlum var, onu doğanın içinde büyütmeye çalışıyorum, hafta sonları kaçıyoruz şehirden küçük köyümüze. Mutluyuz böyle şimdilik. Anne olduktan sonra dünyayı kurtarmak için ille de büyük kahraman olmak gerekmediğini anladım, anne olmak yetiyormuş! Atık yönetimi, enerji tasarrufu ve sağlıklı beslenme gibi konulara önem veriyoruz evimizde. Payımıza düşeni ve mümkünse daha fazlasını yapmaya gönüllüyüz ailece de. Yeşilist kanalı ile sesimi duyurabildiğim için mutluyum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Hayvanlar, İklim Değişikliği, Yenilenebilir Enerji
En eğlenceli kayık yarışı

Letonya'da her yıl düzenlenen kayık yarışları çok eğlenceli geçiyor. Yarışa katılma koşulu ise motorsuz, yalnızca kullanılmış süt kutularından yapılmış bir...

Kapat