Kaçırılmayacak 12 kitap

Araştırma, inceleme, distopya, İstanbul, Ankara, Karadeniz, kültür, ekoloji, tarım, gündelik yaşam, metropol hayatı, mahalleler, kediler, toplumsal cinsiyet, yeşil politika.. ve daha fazlasına dair 12 kitabı listeledik. Kitaplar taşıdıkları adlar üzerinden alfabetik sıraya göreye listelenmiş olup özellikle konulara ya da türlere göre ayrılmamış, listeye göz atanın hemen hepsinden haberdar olması amaçlanmıştır.

En az birinin ilginizi çekmesi dileğiyle, keyifli okumalar!

1861 BILDIGINIZTARIM2.indd

Bildiğimiz Tarımın Sonu:

Tarım sorunu (die Agrarfrage), 20. yüzyılın başından itibaren siyasetin ve sosyal bilimlerin en önemli tartışma alanlarından biriydi. 1980’lerin düşünce ikliminde ivme kaybedip şekil değiştirdi ve daha çok “hormonlu sebzeler”, “doğal beslenme”, “permakültür” gibi “kentli” başlıklar altında bambaşka bir tartışmaya dönüştü; üretim ve üreticiler yerine gıda ve tüketimle ilgili meseleler gündemin baş köşesine oturdu. Küçük üreticiliğin sorunları, “kumarhane kapitalizmi”nin kırdaki yansımaları, köyün değişen toplumsal yapısı, proleterleşme biçimleri ve tarımın uluslararasılaşması bu “kentli” tartışmalar içinde yer bulamadı.

“Bildiğimiz Tarımın Sonu”, küresel iktidar rejimlerini üreten iktisadi süreçlerle beraber tarım sorununu “yeniden” ele alıyor. 10 yılı aşan bir ortak çalışmanın ürünü olan bu eserde Çağlar Keyder ve Zafer Yenal, tarım sorununu ve kırsal yapıların dönüşümünü, metalaşma, köylünün mülksüzleşmesi ve siyaset bağlamında tartışmaya açıyor. Dünyada da Türkiye’de de yoksulluk, bölgesel eşitsizlikler, çevre, sosyal politikalar ve toplumsal hareketler gibi birçok önemli meseleyi anlamlı bir şekilde konuşabilmek için tarımda ve kırda olup bitenleri hesaba katmamak imkânsız. “Bildiğimiz Tarımın Sonu”, organik pazar romantizmine ya da köy nostaljisine hapsolmadan, tarım sorununu düşünmenin ve tartışmanın bereketini anlatıyor.

(tanıtım bülteninden)

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Künye:

Çağlar Keyder- Zafer Yenal

İletişim Yayınları

237 sayfa

1994 DOGATARIHI

Doğa Tarihi:

Dünyanın kendi etrafında dönmediğini hissettiği an paniğe kapılıveriyordu Doğa. İçinde bulunduğu iş ortamı da bu paniği acımasızca köpürtüyordu. Hep merkezde olmalıydı. Hep farklı olmalıydı. Farkı fark edilmeliydi. Kalitesi gözle görülmeliydi. Kesintisiz olarak arzulanmalıydı. İştah, takdir ve kıskançlık dolu gözler hep üzerinde olmalıydı. Yıllar sonra sağda solda küçük adamların belirmeye başlaması da bu takıntının eseri olacaktı.

Doğa, 420 aylık bir bebekti. Pembemsi. Lacivert lensli. Ilık kokulu. Göğüslerine silikon yaptırsa mıydı? Site güvenliğinin yanından yavaşlayarak geçiyordu. “Etiniz nasıl pişsin Doğa Hanım?” Plazanın eksi yedinci katında yarı İngilizce yarı Türkçe PowerPoint sunumu yapıyordu. Cafe Jungle. Londra. Sepultura tişörtü. Elektronik sigara. Doğa’nın en sevdiği mevsim, yazdı. Facebook’ta yorumlar çook güzeldi. Doğa, “bomba gibiydi”. Alev olmasa, şu küçük kırışıklıklar, Onur ve diğer metal turnikeler…

Hakan Bıçakcı, metropol tekinsizliğine bu defa bir kadının gözünden bakıyor. Rekabetin, teşhirin, güzel ve mutlu görünmenin dayanılmaz baskısını Doğa’yla resmediyor.

Doğa Tarihi, plaza-site-alışveriş merkezi üçgeninde sıkışmış hayatları anlatan, günümüzde geçen bir distopya.

(tanıtım bülteninden)

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Künye:

Hakan Bıçakçı

İletişim Yayınları

227 sayfa

91b557e8-f679-4107-89fc-3ccc71e5638e

Etin Cinsel Politikası:

Her on yedi saniyede bir kadın tecavüze uğruyor. Her bir saniyede yüzlerce hayvan öldürülüyor. “Dayak yiyen kadınlar” gerçekliği her gün yüzümüze çarpılıyor ekranlardan ve gazete sayfalarından. Çiftliklerin esir ettiği, mezbahaların katlettiği hayvanlar “marketteki et”e indirgeniyor günümüzde. Etin hem protein için zorunlu olduğuna hem de gücün kaynağı olduğuna inanmamız için örülen mit, aslında erkeğin potansiyel şiddet eğilimiyle üstünlük kurmasına neden oluyor. Etçilleri yiyen etçiller, kafamızdaki iktidar piramidinde en üste yerleştiriliyor ve bu haliyle gündelik hayatımızın her köşesine sızıyor. Reklamların neredeyse tamamında eti yenen hayvanların kadınsı temsil edilmesi ve erkek zihninde seks yapılacak kadının et veya piliç görüntüsünde olması yapbozu kendiliğinden tamamlıyor.

BUNU DA OKU:  Sinek Sekiz'den iki yeni kitap

İşte Carol J. Adams bu kitapta, yukarıda sayılan olguları ve genel olarak ata erki ile et tüketimi arasındaki diyalektiği çözümlüyor. Ona göre, erkeklik inşasının önemli bir parçası başka bedenleri denetim altında tutmaktır; et yemek de bunun önemli bir aşamasını oluşturur. “Et yemek, erkek iktidarının her öğünde yeniden ilan edilmesidir.” Onun kuramıyla, pornoda veya sofrada (aslında erkeğin yazdığı tüm “metinlerde”) parça parça tüketilen tüm adsızlar, “kayıp gönderge” olarak yeniden bedene kavuşuyor.

Bu kitap, kadın ve hayvanın tüm yönleriyle eş olduğunu savunmuyor; yalnızca şiddet ve tahakkümden beslenen erkek egemen kültürün yeri yurdu olmadığının, zayıf bulduğu her şeyi ve herkesi “erkek” tanımının dışına atarak alt edilecek bir öteki ilan ettiğinin, özneden nesneye indirgediğinin altını çiziyor. Yiyecek/giyecek başka bir şey yokmuşçasına, birtakım canlılara yaşarken kafesi, ölürken ise kan gölünü reva gördüğümüz sürece savaşları ve ayrımcılığı olumlayan eril şiddet kültürünün ve hiyerarşinin aramızdan ayrılmayacağını hatırlatıyor.

Bu kitapta ışık tutulan erkek şiddeti, kadın düşmanlığı, et yeme kültürü ve militarizm arasındaki bağlantılar, bugün de Carol J. Adams’ın yirmi yıl önce teşhis ettiği zamanki geçerliliğini koruyor.

-J. M. Coetzee –

(tanıtım bülteninden)

Künye:

Carol J. Adams

Ayrıntı Yayınları

400 sayfa

34567(5)

İnadına Canlı:

Bütün halklar ama en çok kadınlar, dünyanın her yerinde bağımsızlıklarının temelini sarsan ve doğayı bir yaşam kaynağı yerine meta olarak gören politikalara karşı direnmekteler. Vandana Shiva’ya göre bu bir tesadüf değil.

Shiva bu kitabında, kadınların ve doğanın özünü değersizleştirip sömüren düşünce yapılarını apaçık ederken, dişil bir dünya bilgisinin eksikliğini hisseden herkese ellerinden düşüremeyecekleri bir kaynak sunuyor. Sorunları sıralamakla da kalmıyor, öneriyor:

  • Küreselleşme yerine yerelleşme ve bölgeselleşme
  • Saldırgan tahakküm yerine şiddetsizlik
  • Rekabet yerine eşitlik ve karşılıklılık
  • Doğanın ve barındırdığı türlerin bütününe saygı
  • İnsanların doğanın efendileri olarak değil, parçası olarak kavranması
  • Üretimde ve tüketimde biyoçeşitliliğin korunması

Küresel ekonominin kar odaklı ilke ve yöntemlerini bırakıp yaşamı çoğaltan ve hepimiz için iyileştiren alternatfilere yönelmenin tam zamanı diyorsanız, okuyun!

(tanıtım bülteninden)

Künye:

Vandana Shiva

Sinek Sekiz Yayınevi

324 sayfa

681986

İstanbul’da Kedi:

Yeryüzünde 600 milyon kedi

Dilleri belli

Sürtündüğünde

Otomobile, çöp kutusuna, insana

Hepsine egemenlik kurup

“Bunlar benim!” diye bakmakta.

Yeryüzünde yedi milyar insan

Tek anladıkları kendi dilleri

Hayvanları dinlemek yerine

Onlara Latin alfabesini

Öğretme gayretleri!

“Ben!” “Ben!” “Ben!”

Aynalarından

Kediler bencil diyen insanlar

Her sürtündüğünde kediler kendilerine

Sevildiklerini sanmaktalar.

Gündüz Vassaf’tan şiir-romanla kediler…

Dünyamıza kedigözüyle de bakan, ince bir mizahla kaleme alınan bu kitap mitolojilerde, dinlerde kedilerin başından geçenleri aktarırken hem insan türünün değerlerini sorguluyor hem de Türkiye’nin yakın geleceğinin çılgın projelerinde “İstanbul’da Kedi”nin akıl almaz dönüşümünü anlatıyor. “İstanbul’da Kedi”, metne eşlik eden görsellerle, şaşırtıcı, oyuncu, evcil, kutsal, yaban, tuhaf, tılsımlı kedi türünün şiir-romanı…

Şimdi, bütün kediler bıyık altından gülebilir!

(tanıtım bülteninden)

Künye:

Gündüz Vassaf

Yapı Kredi Yayınları

300 sayfa

karadenizin-kaybolan-limligi

Karadeniz’in Kaybolan Kimliği:

Karadenizli’yle Laz’ı aynı şey saymak, Karadenizliler hakkındaki klişelerin ve yanılgıların en bilineni. Karadenizli klişesinin üzerini örttüğü, Karadeniz’in resmî tarihinin unutturduğu daha neler var… Karadeniz’in Kaybolan Kimliği, birçok boyutuyla, Karadeniz’in yitik çehrelerinin izini sürüyor.

BUNU DA OKU:  Türkiye'nin Roman Haritası yayınlandı

Lazlar ve Hemşinliler, etno-kültürel ve dinsel kimlik krizleri…Çok kültürlülüğün mirası… Hafızanın ve unutmanın, unutturmanın izleri, bedelleri… Bu mirasın, bu izlerin, bu bedellerin Ordulu bir Ermeni bakırcı ustasının hikâyesinde billurlaşması… Popüler kültürde Karadenizli ve Laz algıları… Büyük şehirde “Laz” kimliği nasıl değişiyor, nasıl ajite oluyor? “Metropol Lazı” nasıl birisidir?

(tanıtım bülteninden)

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Künye:

Uğur Biryol (derleyen)

İletişim Yayınları

232 sayfa

1948 KENARINKITABI.indd

Kenarın Kitabı:

Her şehirde varlar: Kenarda yaşayanlar… Türlü türlü: Kenara itilenler var, mecburiyetten kenara çekilenler var, bile isteye kenara kayanlar var.

Kenarın Kitabı, şehirlerin kentsel sahnesinin kenarlarına bakıyor. Kentsel dönüşümün gözden ıraklaştırılan sahne arkalarına bakıyor. Seyyar satıcılar… Kenar mahallelerin ve “Allah’ın unuttuğu yerlere” kurulan TOKİ konutlarının kadınları… Çinçin gibi namlı mahallelerin suçlulukla damgalanmış çocukları… “Markalaşma” peşindeki kentsel turizmin “ayak altından çekilsin” istedikleri… Ankara’nın yok edilmiş, unutulmuş Ermenilerinin kenarda kalan izleri… Dış mahallelerin de dışındaki çöplükler, molozluklar… ve “kenar mahalle ekolojileri”…

(tanıtım bülteninden)

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Künye:

Funda Şenol Cantek (derleyen)

İletişim Yayınları

291 sayfa

10456020_645556212193208_4532282258785246493_n(1)

Nükleer Enerji Çözüm Değil:

Yazar Helen Caldicott, çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanı kimliğinin yanında nükleer karşıtı aktivist oluşu ile hazırladığı çalışmanın çok yönlülüğüne ve yetkinliğine de işaret ediyor.

2006 yılında basımı gerçekleşen kitap oldukça önemli bir başvuru kaynağı olmasının yanında 2011 yılında gerçekleşen ve nükleere santrallere dair algıları altüst eden Fukushima nükleer kazasını ele alamıyor. Bu noktada hem güncel değerlendirmelerin hem de Türkiye’ye dair soruların yanıtlarının yer aldığı Ümit Şahin tarafından kaleme alınmış oldukça önemli bir sunuş yazısı var. Bu sunuş yazısında Türkiye’de kurulmak istenen nükleer santrallerin geçirdiği tüm evreleri, yaşanan gelişmeleri, inşaları için yapılan sözleşmelerin esaslarını, çevre etki değerlendirme süreçlerinin, raporların nasıl hazırlandığı ve çok daha fazlasını bulabilirsiniz.

Künye:

Helen Caldicott

Yeni İnsan Yayınevi

272 sayfa

3456(2)

Toprak Ev:

Amerika’nın ortak bilincine kazınmış efsanevi folk şarkıcısı Woody Guthrie, 1947’de tamamladığı tek romanı Toprak Ev’de ‘Ahşap çürür’ gerçeğinden yola çıkıp eğilen, yıkılan, çürüyen ahşaba veryansın ederken çağımızın karşı karşıya olduğu ekolojik tehlikeleri çok önceden görerek endüstriyel tarıma ve kapitalizme lanet okur.

Başrolü bolluk ve bereketin peşinden giden ailelere veren John Steinbeck’in “Gazap Üzümleri”nin aksine, Guthrie “Yukarı Düzlükler”de kalıp kıt kanaat geçinmeye yetecek kadar para kazanan ve endüstriyel tarıma karşı koyan azimli çiftçilerin, Tike’la Ella May’in hikayesini anlatır. Kitabın her sayfası bu çiftçilerin gündelik yaşamlarının incelikleriyle, yazarın bizzat tanıklık ettiği bir sefaletle ve sefaleti çekenlerin içlerindeki güçten doğan asi bir neşeyle doludur. Toprak Ev edebi diliyle de dikkat çeker; Guthrie’nin yazdığı uzun bir şarkı sözü gibidir. Tike’la Ella May’in Yukarı Düzlükler kadar sade, yağmur kadar gerçek aşklarını, cinselliklerini, kendi topraklarına kendi elleriyle sıcak, soğuk, rüzgar, yağmur geçirmeyen bir kerpiç ev yapma isteklerini, isyanlarını, insanca bir yaşam hayallerini renkli, ahenkli, mizahi bir dille ve beklenmedik benzetmelerle anlatır.

(tanıtım bülteninden)

Künye:

Woody Guthrie

Kolektif Kitap

218 sayfa

63c485de-3668-4291-ac09-76c323c57417

Walden:

Sivil itaatsizlik anlayışının öncülerinden sayılan Amerikalı yazar, filozof ve şair Walden Gölü kıyısında, şehirden ve modern hayattan kopuk bir biçimde geçirdiği yıllara ait deneyimlerini okurlarıyla paylaşırken sosyal ve ekonomik hayata dair, bugün için bile marjinal sayılabilecek fikirlerini öne sürmekten geri durmuyor.

BUNU DA OKU:  Bir küvette geçen 30 koca yıl

Amerika Birleşik Devletleri’nin henüz emekleme çağında olduğu bir dönemde, sanki insanların hırslarının ve ihtiraslarının varabileceği noktayı o günde görmüşçesine, yalnızca doğanın nimetlerinden ve kişinin kendi emeğinden faydalanarak yaşayacağı bir dünya düzeni tasarlayan Thoreau aynı zamanda tasarladığı düzenin ilk uygulayıcısı. İflah olmaz bir münzevi olan Thoreau ile Walden Gölü kıyısında geçireceğiniz saatler düşünce dünyanızda yepyeni kapılar açacak.

“Kedere bir övgü yazmak değil niyetim, sadece seher vaktinde tüneğinde dikilen bir horoz gibi kuvvetle ötmek ve komşularımı uyandırmak.”

(tanıtım bülteninden)

Künye:

Henry David Thoreau

Zeplin Kitap

385 sayfa

456

Yeni İstanbul Çalışmaları:

İstanbul hızlı bir değişim içinde. Bu değişim öncelikle kentte yaşayan insanların, kentin çevresinin, nihayetinde bütün Türkiye’nin hayatını derinden etkiliyor. “Yeni İstanbul Çalışmaları”ndaki “yeni”, hem bu hızlı değişimle ortaya çıkan yeni İstanbul’un daha önce tecrübe etmediğimiz hallerini, hem de incelemelerin konu ve bakış olarak yeniliğini ifade ediyor.

Yaşanan değişimin farklı boyutlarının kavranabilmesi için kitap geniş bir alanı tarıyor: Kentin “devlet eliyle” küreselleştirilmesi, “büyüme” saplantısı, neoliberalizmin kent üzerindeki baskıları, hukukun taşıdığı muğlaklıkların istismar edilişi, mülksüzleştirme, mutenalaştırma, kentin dönüşüm coğrafyası, “tehlikeli” diye mimlenmiş mahallelerdeki devlet şiddeti, Gezi Parkı direnişi ve yeni kentsel muhalefet, İstanbul’u sırtında taşıyan toplumsal emek, kentteki turizm, trafik, ulaşım sorunları, hareketlilikler, kadın istihdamında cinsiyetin etkisi incelenen başlıca konular.

Kitabın yaptığı diğer bir katkı da, kente politik ekoloji çerçevesinden bakmak. Kentin bugününü “sürdürülebilirlik” kavramı temelinde değerlendiren yazılar, aynı zamanda merkezi iktidarın ve belediyenin, çevre, yeşil, doğa ve sürdürülebilir kalkınma gibi bazı kavram ve anlayışları nasıl bir söylem ve imaj malzemesi kertesine indirdiğini, içlerini boşalttığını ve çoğu durumda tam aksi uygulamalara giriştiğini aydınlatıyor. Kentte bedenin kamusallığı ve cinselliği de LGBT hareketi, sakat bedenler, göçmen kadın ev işçileri, trans bireyler, seks işçiliği, seks sinemaları üzerinden tartışılıyor.

Görünen o ki İstanbul satılıyor, özelleştiriliyor ve bu yolla “zenginleşiyor”. Bu parlaklık kimilerinin gözünü kamaştırsa da kentte giderek artan ve derinleşen eşitsizliklerin üstünü örtmeye yetmiyor. “Yeni İstanbul Çalışmaları” kentte olup biteni anlamak ve mücadele etmek için değerli ipuçları sunuyor.

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Künye:

Cenk Özbay, Ayfer Bartu Candan (hazırlayanlar)

Metis Yayıncılık

432 sayfa

23456(3)

Yeşil Politika:

Yeşil Düşünce Derneği ve Avrupa Yeşil Vakfı (Green European Foundation-GEF) işbirliği ile organize edilen Yeşil Politika Okulu online eğitim programıyla yeşil politikanın teorik, tarihi ve pratik temellerini inceleyerek olanaklarını tartışma ve yaratma imkanı sağlıyor.

Geçtiğimiz sene üçüncüsü düzenlenen Okul’da online ortamda erişime açık metinler üzerinden eğitimler sürdürülüyor. Bu metinlere bir katkı da Okul’un eğitmenlerinden gelmiş. “Gülümseyen Bir Bugün İçin Yeşil Politika” adlı kitapta derlenen yazılar, konuya ilgi duyan herkes için ufuk açıcı nitelikte. Ve kitaba online erişim mümkün. Bununla da yetinmeyip kütüphanelerde de yerini alabilmesi için geri dönüştürülmüş kağıt üzerine baskısını da yapmışlar. Geriye iki seçenekten birini tercih edip okumak kalıyor.

Online okumak isteyenler buraya!

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gündem, Hayat, İyi haberler, Kent, Sanat ve Tasarım
Dikkat! Bu hediyeler parayla satılmaz

Yılbaşında hediye olarak evinizden, kendinizden, hatırladığınız güzel bir anınızdan bir parça götürün, yılbaşı günü yaşanan tüketim çılgınlığından uzak durun.

Kapat