Tarımın doğa dostu olması için organik olması gerekli mi?

Organik tarım tartışması acaba tarımda çok kritik bir adımın atılmasını engelliyor olabilir mi? Tarım alanlarının bir kısmının “doğa”ya ayrılması, organik olsun olmasın hem çiftçilere hem de doğaya yarıyor.

Organik olmayan çiftliklerin doğaya geri kazandırılmış topraklar üzerinden yapabileceği etki; yabani bitki, kelebek, böcek ve arılar açısından çok büyük önem taşıyor, tabii ki organik çiftlikler bu konuda çok daha etkili, ama bir örnek verirsek, arıların sadece bir yerde yuva kurmadığı gerçeği bizi değişik kaynakları değerlendirmeye yönlendirmeli.

Aslında biyoçeşitliliğin en büyük düşmanlarından biri tek türe dayanan tarım hareketi. Tek tür tarım alanlarında polen taşıyıcı canlıların yaşam alanları için özel oluşturulan alanlar, onlara sadece yılın belli bir zamanı ve belli bir süre boyunca polen, nektar ya da tohum verdiği zaman çok da iyi sonuçlar vermiyor.

Tek türe dayanan tarım, aynı zamanda yerel polen taşıyıcıların üremesini de zora sokuyor, tek türün “sürdürülebilirliği” için tarım ilaçları (pestisit) kullanıldığından, zararlı böceklerin avcıları da büyüme şansı yakalayamıyor. Bu yüzden organik olsun veya olmasın, ilk önce tek türe dayanan tarım sisteminin değişmesi gerekiyor.

Polen taşıyıclar için geçen Temmuz ABD’den güzel bir haber geldi. Barack Obama yönetiminin çıkardığı bir yasa, 10 yıl boyunca bal arıları ve diğer polen taşıyıcı canlıların nüfusunu arttırmak için ulusal bir plan hazırladı.

Bal arıları ve kral kelebeğinin aniden düşen sayılarını arttırmak ve polen taşıyıcı canlılar için milyon hektarlara ulaşan bir alanı hem özel hem de kamu yatırımları ile yeniden canlandırmayı hedefleyen bu plan aynı zamanda özellikle bal arılarını etkileyen neonicotinoids içeren zehirli kimyasallar için özel bir araştırma kurulu oluşturacak.

234567765432

82 milyon doları gözden çıkaran bu plan, polen taşıyıcı bal arıları, yerel arılar, böcekler, kuşlar ve yarasaların ABD ekonomisine 15 milyar dolarlık katkısı, gıda güvenliği ve doğal alanların sağlığı konusunda kritik bir pozisyona sahip olduğunu düşünülerek hesaplanmış.

BUNU DA OKU:  Şeker krizlerinden kurtulmak mı istiyorsunuz?

Aynı şekilde, Birleşik Krallık’ta, 80’den fazla organik olmayan çiftlik sahibi “Doğaya Adil” programı içerisinde çiftlik alanlarının %10’luk bir kısmını yerel ekoloji ve biyoçeşitlilik için ayırıyor. Bunun karşılığında, hem bu çiftliklerden ürün alan markalar, hem de çiftçiler “Doğaya Adil” sertifikasını kullanıp, sattıkları ürünü özel bir ürün olarak pazarlayabiliyor.

Çiftçilerin bulunduğu bölgeye özel olarak ayırılan bu bölüm, polen ve nektar ekosistemi, yabani kuşlar için beslenebileceği bitkiler, yabani çimlik alan, bir yıl boyunca ellenmeyen doğal alanlar ve diğer göl, ormanlık ve sazlık tarzında 5 bölgeden biri olarak yeniden doğaya kazandırılıyor.

Tabii ki, bu planda organik tarım yapan alanlar biyoçeşitliliğin gelişimi açısından diğer alanlara göre çok daha iyi bir gelişim sağlıyor. Özellikle, organik tarıma geçildiği anda ekolojik koruma bölgelerinde bitki çeşitliliğinde %70, kelebeklerin sayısında ise %50 oranında bir artış oluyor.

7654334567

ABD’nin ulusal hareket planında da aynı sıkıntı söz konusu. Berkeley Üniversitesi Koruma Biyolojisi profesörü Claire Kremen‘e göre bu planda pestisitlerle ilgili çok sıkı bir kontrol yok ve çiftçilerin zararlı kimyasallar içeren bu ilaçların alternatiflerine, daha önce de bir çok kez başarılı sonuçlar vermiş, organik ve kimyasalsız bir tarıma yönlendirilmesi gerektiğini belirtiyor.

İngiltere’nin Yaban Hayatı Vakfı ise ilk önce biyoçeşitliliğin korunmasının çok daha önemli olduğunu belirtiyor, ister organik olsun, ister koruma altına alınmış olsun her iki yönteminde pozitif etkileri olduğunu belirten vakıf, çok basitçe atılabilecek bu adımın organik tarım tartışması altında kaybolduğunu belirtiyor ve geçmişte de bir çok araştırmanın gösterdiği gibi biyoçeşitlilik ve yerel ekolojiyi geliştirmenin en iyi yolunun tarım alanlarının belli bir kısmının yabani hayata ayrılması olduğunun altını çiziyor.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Görkem Gömeç

Boğaziçi Üniversitesi ve SUNY Binghamton'da Küresel ve Uluslararası İlişkilerden sonra İsveç'te Uppsala Üniversitesi'nde Sürdürülebilirlik üzerine master yaptı. Teknoloji, kitlesel değişim ve akıllı politikalar ile çözümler bulabileceğimize inanıyor.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Gıda, Yeme İçme
İstanbul için yeşil hafta sonu rehberi: 21 – 22 Kasım

İşte sizin için iki gününüzü ele geçirebilecek birbirinden güzel ve yeşil etkinlikler.

Kapat