Ütopik mütopik değişim

Avrupa sanayisini ve ekonomisini elim bir şekilde vuran Büyük Petrol Krizi’nden sadece 10 yıl kadar sonra, Volvo Fransa’nın başında, bir İsveçli olarak Fransa’da Yılın Lideri ödülünü alan, sonra da aynı şirketin Genel Müdürü olan ve ABD Eski Başkanı Bill Clinton ile birlikte Clinton İklim İnisiyatifi’nde önemli çalışmalara imza atmış ilham kaynağı bir insan, Göran Carstedt ile tanışma fırsatı buldum geçenlerde.

Çamur dolu su bardağını silip ‘bardağın camı şimdi daha güzel görünüyor’ diyebilecek kadar pozitif olan, ilham verici bir insan.

‘Sürdürülebilir Gelecek ve Çin’ üzerine konuşurken, yakın zamanda en önemli 10 Çinli ve Avrupalı ekonomisti Stokholm’de bir araya getirdiğinden bahsetti. Çinli ekonomistlerin, Avrupalı meslektaşlarına nazaran bu yeni yaşam tarzına bakışının ne olduğunu sorduğumda, Çin Ekonomi Bakanı’nın danışmanlarından olan ve Stockholm’e davet edilen takımda yer alan ekonomistin sözlerini şöyle aktardı: ”Biz Sanayi Devrimi’nde geç kaldık, Yeşil Devrim’de geç kaldık; ancak bu sefer geç kalmak istemiyoruz.”

Çevre ve Çin kelimelerini yan yana getirdiğimizde aklımıza önce 20 milyonu aşkın nüfuslarıyla, adeta nefes alınamayan Pekin ve Şangay şehirleri gelse de, Çin, çevre alanındaki vizyonu ve yatırım kararları ile Çevre Devrimi’nde sözü sayılır bir konuma gelme motivasyonunu gösteriyor. OECD’nin yayımladığı rapora göre, çeyrek asırlık bir zamandan sonra ilk kez, AR&GE’ye yapılan toplam yatırımda Çin, AB-28’in önüne geçti. 2011-2015 yıllarını kapsayan on ikinci 5 yıllık kalkınma planına göre, hükümetin, çevre korumaya yönelik yatırımı 3,1 trilyon Yuan (yaklaşık 365 milyar avro), katı atık endüstrisine yatırımı da 800 milyar Yuan (yaklaşık 97 milyar avro).

Tüm bunlardan bahsetmemin nedeni, 5-10 sene içerisinde Çin’in bile –evvela ekonomik nedenlerden de olsa- çevreye bakışının önemli ölçüde değişmiş olması. Yani bu yatırımları sadece enerjide dışa bağımlılığın önüne geçmek için değil, dumandan boğulan vatandaşlarının hayatlarını kurtarmak niyetiyle de yapıyor olmaları.

BUNU DA OKU:  Evinizin havasını kirletenler

Türkiye’de de ‘çevre’ye bakışın artık değişmesi gerekiyor.

Çevre Bilimleri alanında çalışmalar yapan üniversitelerimiz atık su arıtımı, su kalitesi, hava kirliliği gibi son derece mühim alanlarda önemli bilimsel çalışmalara imza atıyor olsalar da, ne hâlâ musluktan su içebiliyoruz, ne de derince bir nefes alabiliyoruz…

21 Ocak’ta Cumhuriyet gazetesinde ‘Türkiye için korkunç senaryo’ başlıklı bir haber yayımlandı. Haberde tek bir yanlış var, o da haberin başlığındaki ‘senaryo’ kelimesi. Lütfen bir açın ve okuyun!

Yarım asırdan fazladır üye olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği Komisyonu 1 hafta önce 7. Çevre Aksiyon Programı’nı yayımladı. Program dokuz öncelik belirliyor. Bunlardan bazıları AB’nin doğal sermayesini korumak ve artırmak; çevre politikalarını ekonomi, ulaştırma gibi diğer tüm alanlara entegre etmek; ve çevre ile ilgili yönetmeliklerin uygulanırlığını artırmak.

Tüm bunların, adaletsizliğin karakteristiği haline gelmiş ülkemiz siyasal konjonktürüne göre ütopik geldiğini biliyorum.

Ne yazık ki İstanbul başta olmak üzere, şehirlerimizi şantiye olarak görenlerin toplum önderi olduğu memleketimizde, “Polonezköy’ü nasıl imara açarsınız kardeşim?” diye kızmam ne kadar beyhude olacaksa, hükümetimizden, yukarıda saydığım politikalar gibi bir çevre politikası uygulamasını beklemek de o kadar beyhude olacağının farkındayım. Ancak ben burada bir gereklilikten bahsediyorum. Ve inanıyorum ki, ülkece bu gerekliliği elbet bir gün anlayacağız ama her zaman ki gibi iş işten geçmiş olacak.

1992 yılında Çekoslovakya’dan ayrıldıktan sonra, Çek Cumhuriyeti’nin ilk başkanı olan tiyatro yazarı, siyasetçi Vaclav Havel 1994 yılında şairane bir şekilde, “Bugün birçok şey gösteriyor ki bir geçiş periyoduna giriyoruz. Çünkü yolunda gitmeyen bir şeylerin yolun sonuna geldiklerini ve ferahlık getirecek bir şeylerinde acılar içinde de olsa doğmaya çalıştığını hissediyorum.” diyor. Yani demem o ki, Sanayi Devrimi’ni kaçırdık; Yeşil Devrim’i kaçırdık; Çevre Devrimi’ni bir an evvel yakalayalım…

BUNU DA OKU:  "Bereket, ona sahip çıkmayı bilenlerin mirasıdır çocuklarına"

Einstein ile bitireyim: “Sorunlarımızı, onları yaratırken kullandığımız yaklaşımla ve anlayışla çözemeyiz.”

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Kent, Kurumsal Sürdürülebilirlik, Yeşil alanlar
Ekolojik Kriz ve Kentler Sempozyumu

Kentime neler oluyor diyenler için güzel bir etkinlik önerimiz var.

Kapat