Yedikule’de son durum

Yedikule Bostanları, Temmuz ayında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ait iş araçlarının henüz hasadı yapılmamış mahsullerin üzerine moloz yığdığı kareler ile gündeme geldi. Bu yıkım, yalnızca bostancılar için değil, İstanbul’un tarihi için de ciddi bir yıkım anlamına gelmekteydi.

Eş zamanlı olarak kurulan Yedikule Bostanlarını Koruma Girişimi’nin ilk elden hazırladığı ve bostanların neden yerinde güzel/özel olduğunu anlatan açıklamasını buradan okuyabilirsiniz.

Temmuz ayından bu yana, sürecin işleyişinde önemli değişiklikler yaşandı. Fatih Belediyesi ilk zamanlarda yıkıma karşı gösterilen tepkileri marjinalize etme çabası içindeyken, tepkilerin bilimsel dayanaklarının oluşturulması ve kurumsal düzeyde yasal bir hak arama mücadelesine dönüştürülmesi karşısında geri adım attı.

Hızlıca moloz döküm işlemi gerçekleşmiş olmasına rağmen projeyi aynı hızla hayata geçirme girişiminde bulunulmadı. Zaman içerisinde bostanların yerine yapılması planlanan park projesinin pek de ‘masum’ bir proje olmadığı anlaşıldı. Radikal’in haberine göre bostanlarda uygulama planında boş bırakılan dört dönümlük arazi, Fatih Belediyesi’nin dağıttığı planlarda ‘park’ olarak işaretli. Ancak aynı alanlar, avan projede imara açık görünüyordu. Konuya dair yetkili makamlardan herhangi bir açıklama ise henüz yapılmadı.

Tarihi Yedikule Bostan Okulu buluşmalarına devam ediyor

Yıkımlara ilk itirazları ileten tarihçilere belediye yetkilileri ‘Toprağın tarihi mi olur?’ diye karşı çıkmıştı. Bu soruyu ciddiyetle yanıtlamak için bir dizi etkinliğin ve seminerin düzenleyicisi Bostan Okulu kuruldu. Faaliyetlerini farklı etkinliklerle sürdüren Bostan Okulu’nun neler yaptığına bir göz atalım.
34543543543435

Korkuluk Atölyesi: Bu atölye Sulukule Platformu ile dayanışarak hayat buldu. Yedikule, Sulukule’nin yaşadığı soylulaşmanın bir benzerini yaşama riski ile karşı karşıyayken yürütülen mücadeleler arası dayanışma da oldukça anlamlı bir hal alıyor. Bu atölyenin yürütücüsü Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğretim görevlisi ve tekstil tasarımcısı Gül Bolulu idi. Başka bir eylemlilik yerine ses çıkarma aracı olarak korkulukların seçilmesinin bir anlamı vardı: Oldukça işlek olan yoldan geçenlerin ilgisini kalıcı bir şekilde bostanlara çekmek. Katılımcılarla birlikte hazırlanan rengarenk korkuluklar bostanlara yerleştirildiğinde gerçekten de bostanlar oldukça ilgi çekici bir hal almıştı.

BUNU DA OKU:  Ali Kabaş'ın yeni fotoğraf sergisi Yabani, 18 Eylül'de başlıyor

Arkeobotani Atölyesi: Yedikule Bostanlarının tarihi, Kara surlarının tarihi kadar eski. Atölyenin yürütücüsü Chantel White, 10. yüzyılda Constantinople’deki tarımsal bilgiyi derleyen 20 ciltlik Geoponica’da resmedilen ürünleri bugün dahi bostanlarda görebildiğini ve bunun ne denli heyecan verici olduğunu söylediğinde karşı karşıya olduğumuz tablo daha da netleşti.

Bostanlarda geçirdiği kısıtlı zamanda edindiği bilgileri bizimle paylaşırken, ürün çeşitliliği açısından oldukça zengin ve verimli olan bu toprakların son 50 yıl içerisinde büyük bir değişim geçirdiğinden bahsetti. Arkeobotani ile yalnızca ‘toprağın tarihi’ni değil gündelik yaşamın izini sürmenin mümkün olduğunu görüyoruz. Örneğin şimdilerde sur diplerinde ve bostan kenarlarında yabani ot olarak varlığını sürdüren ebegümecinin, aslında bir dönem özel olarak yetiştirildiğini; ancak alıcı profili değişip de pazarda eski yerini bulamayınca üretiminden vazgeçildiğini öğreniyoruz.

8767676

Tarım ürünleri, insanların tarih boyunca beslenme şekillerine dair bilgi edinmemizi de sağlıyor. Aynı zamanda ekonomik yapıya dair de mesajlar içeriyor. Bir zamanlar ‘bayram’ı olan Yedikule marulunun artık var olmamasının nedeninin büyük ölçüde maddi nedenleri olduğunu öğreniyoruz. Bostancı Ahmet Bey, zaman içerisinde Pazar için ürün çeşitliliğini artırmak zorunda kalınca yetişmek için geniş alan isteyen, oldukça farklı sulama teknikleri gerektiren maruldan nasıl vazgeçtiklerini anlatıyor. Bostanların öyküsünü hem tarihçilerden hem de bostancılardan dinleme imkânı bulduğumuz, aktarılan tarım kültürünü gözlemlediğimiz bir atölyeydi.

Roketlere Karşı Roka: Bostan okulunun 1 Eylül Dünya Barış günü sloganı buydu. Bu atölye kapsamında önce Aleksandar Sopov ile 16. yüzyılda İstanbul’da bitkiler için kullanılan doğal ilaç ve tedavileri konuştuk. Zirai ilaçların dışında ne gibi uygulamaların var olduğunu ve sürdürülebileceğini bostancılarla birlikte tartışmak ayrıca keyif vericiydi. 16. yüzyıldaki uygulamanın bugüne nasıl aktarıldığını görmek, bostanların aynı zamanda bir ‘kültürü’ olduğunun da en önemli kanıtlarından biriydi. Konuşmanın ardından katılımcılara atölyenin yapıldığı Belgradkapı Kilisesi’nin yazık ki yıkılacak bostanlar arasında görünen bostanı tanıtıldı. Bu kilise bostanının oldukça önemli bir farkı, bir ritüelinin olması. Her sene 8 Eylül’de Patrik tarafından yönetilen, bostandaki ürünleri kutsama töreni gerçekleştiriliyor. Bostanların ortadan kalkmasıyla bu ritüel de elbette ki son bulacak. Kilise bostanında, şimdilerde 100 yaşında olan Foti Bey’den bostancılığı öğrenen Mehmet Bey ve ailesi üretimi sağlıyor. Bostanların yok olması demek yalnızca tarıma elverişli toprakları yitirmek anlamına gelmiyor.

BUNU DA OKU:  Ağaç Okulu'na katılmak ister misiniz?

876788778678

Buraları Eskiden Dutluktu: Bu seminerde Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Emrah Altınok, ‘Türkiye’de Tarımsızlaşmaya Dayalı Birikim Rejimi ve Küçükçekmece Su Havzası Üzerine Bazı Notlar’ başlığı altında, İstanbul’un nasıl bir dönüşüm geçirdiği ve İstanbul’da yaşayanları nelerin beklediğine dair paylaşımda bulundu. Tablo pek iç açıcı olmamakla birlikte, nüfusunun katlanarak artmasının yetkili makamlarca beklendiği ve hatta bunun çağırıcılığının yapıldı bir kentte doğal kaynakların ne denli yok edildiğini, bu konuda akıl almaz bir politika izlendiğini görmek ayrıca endişe verici. Kanal İstanbul projesi ile birlikte İstanbul’un içme suyu açısından neredeyse tamamen dışarıya bağımlı bir megapol haline geleceği gerçeği yüzleşmeyi bekliyor.

876788778678

İstanbul’un dev bir şantiye haline geldiği şu günlerde yazık ki doğal kaynakların sürdürülebilirliğini yetkililerin pek de dikkate değer bulmadığı aşikâr. İzlenilen politikanın merkezinde neyin yer aldığı önemli olan ve açık bir şekilde görülüyor ki İstanbul’un geleceği dendiğinde akıllara gelen İstanbul’da yaşayanların değil, bir takım sıfatları yüklenerek ‘marka değeri’ni artıran bir şehrin geleceği.

Yedikuleli ne istiyor?

Düzenlenen seminerlerde de farklı platformlarla bilgi paylaşımında da görünüyor ki Yedikule Bostanları ne İstanbul’un içinde yıkıma maruz kalan tek tarım alanı, ne de Yedikule’de yıkım bostanlarla son bulacak. Yedikule, 2020 Olimpiyatlarına adaylık sürecinde geliştirilen Olimpiyat tesisi projeleri ile değeri oldukça yükselen bir alan oldu. Marmaray’ın etkisi, kıyı şeridinde gerçekleşen ihaleler, Kara Surlarının projelendirilerek restore edileceğinin duyurulması peş peşe geldi.

543354345

Yedikulelilerin senelerdir istediği ise daha yaşanabilir bir semt. Bu bağlamda senelerdir defalarca şikâyetçi olmalarına rağmen bostan alanlarında herhangi bir ışıklandırma, yürüyüş yolu ya da düzenleme gerçekleştirilmemiş. Hatta 1999 yılına kadar sur içinde bostan olan bir alan, betonla kaplanmış ve o seneden itibaren belediye tarafından ‘kurban kesim alanı’ olarak kullanılagelmiş. Tüm bu şikâyetlerin üstüne ‘tüm semtin faydalanacağı bir park’ fikri, özellikle bostanların çevresinde yaşayanlar için ‘sonunda sesimizi duydular’ şeklinde bir tezahüre sebep oluyor. Ancak park projesi hakkında önceleri ‘söylenti’ deyip geçtikleri şeyler artık onlar için de kafa karıştırıcı halde. Şimdi de neredeyse iki aydır moloz dökülmüş bir alanın yanında yaşıyor olmaktan rahatsızlık duyuyor ve bir an önce molozların kaldırılmasını istiyorlar. Bununla birlikte ne Fatih Belediyesi’nden ne de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nden projenin akıbetine dair herhangi bir açıklama yapılmıyor.

BUNU DA OKU:  Gıdamızın geleceği için sorumluluk alma zamanı

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gündem, Kent, Yeşil alanlar
Türkiye’nin eko-keşif rotaları

Uzun süreli tatiller bir yana haftasonu hepimiz biraz olsun hayat karmaşasından kaçabilmeyi umuyoruz. İşte size rota önerilerimiz.

Kapat