İşin tadını fena kaçırdılar
Amerika’nın first lady’si kendi halkını nişasta bazlı şekere dikkat etmeleri konusunda uyarmış; ama bizde alkollü, gazlı, kolalı içeceklerde, baklava, bisküvi ve her türlü unlu mamullerde izin verilenin bile üzerinde nişasta bazlı şeker yüklüymüş.
Dün gece birçok kanalda seyrettiğim tartışma programlarında bazı profesörler bu konudaki yanlışa ve tehlikeye dikkat çektiler. Nasıl bir iş anlayamadım. Biraz araştırmaya karar verdim. Her ne kadar bahsi geçen ürünlerden uzak durmaya çalışsak da kimileri hayatımızın bir parçası haline gelmiş durumdalar ve ne gibi bir risk altında olduğumuzu bilmek gerekir, diye düşündüm.
Uzak durulması gereken üç beyaz olarak bildiğimiz “un, tuz, şeker”in insan sağlığı üzerindeki etkisi tartışıladursun, düşük maliyetinden dolayı tercih edilen ve gazozdan çikolataya bir çok üründe kullanılan nişasta bazlı şeker Fransa, İngiltere ve Hollanda gibi AB ülkelerinde yasaklanmış bile. Oysa Türkiye şeker pancarı üretiminde dünyada 4. sırada yer alırken içeriğinde fruktoz (meyve şekeri) olan – ki bunun kronik hastalıklara yol açtığı söyleniyor – mısır şurubu üretimi için geçen yıl içinde 500.000 ton mısır ithal etmiş. Belirtmeliyim ki; fruktoz tokluk hissi vermeyen, hatta aksine yedirdikçe yedirme özelliği bulunan bir şeker türü. Üstelik NBŞ sadece tat vermek için değil daha çok raf ömrünü uzatmak, fermantasyon ve nem dengesini koruma amaçlı kullanılıyormuş.
Ayrıca ithal edilen mısır da elbette (!) GDO’lu imiş. Kısacası bir taraftan halk sağlığını tehlikeye atıyorlar, diğer taraftan da çiftçimizi desteklemek yerine başka ülkeleri desteklemiş oluyorlar. Mantığını anlayabilene aşk olsun.
Sigaraların üzerinde “sağlığa zararlı” olduğu ibaresi yer alırken gıdaların üzerinde ne kadar NBŞ kullanıldığı ve bir insanın günde ne kadar kullanması gerektiğinin belirtilmemesi özellikle çocuklar üzerinde ciddi tehlikeler yaratıyor. Şeker-İş Sedikası sonunda “Çocuklarınızı Nişasta Bazlı Şekerden Uzak Tutun” kampanyası başlatmış.
Ayrıca bulduğum bir yazı da şöyle diyor:
“Bilimsel verilere göre çay şekeri olarak bilinen sakkaroz 74 birim, mısır şurubu olarak bilinen fruktoz ise 173 birim tatlılığa sahip. Son araştırmalar, ‘şekerli gıdalara olan bağımlılığın, uyuşturucu veya uyarıcılara oranla daha fazla olduğu’ tartışmalarını gündeme getirdi. Bu da ‘Şeker uyuşturucu gibi yasaklansın mı’ tartışmasını doğurdu. Normal şekere oranla daha tatlı olan fruktozun, bilinen ve tartışmasız kabul edilen en önemli etkisi, beyinde tokluk hissini uyarmıyor olması. Tıp otoriteleri, fruktozlu gıda ürünlerinin şişmanlatıcı etkisi üzerinde hemfikir. Bağımsız bilim insanları, fruktozun obeziteye ve metabolik sendroma yol açtığını ileri sürüyor. “
Kanser uzamanları ve cerrahların da önemli uyarıları var;
“Glikoz, vücudun tüm hücrelerinde kullanılırken fruktoz sadece karaciğer için gereklidir ve bu miktar 15 gram kadardır. Fazlası, ürik asit düzeyini yükseltir, obezliğe, karaciğerde yağlanmaya ve devamında pankreas kanseri, kalp hastalıklarına, diş çürümesi, depresyon, böbrek, gut, tansiyon, migren, varis gibi hastalıklara yol açıyor. Mısır şurubunun gıda maddelerinde yoğun kullanımının önüne geçilmeli,” diyerek tepkilerini dile getiriyorlar.
Karanlık bir gelecek var sağlıkla ilgili önümüzde. Yapmamız gereken tek şey irade gücümüzü kullanıp tüm zararlı olan gıdalara “Hayır,” diyip, sağlığımızı alışkanlıklarımıza tercih etmek ve aydınlığa adım atmak. Bir de aklımdan çıkmayan bir film var: Stephen King’in “Children of the Corn”. Mısır tarlalarında geçen bir gerilim filmiydi. Hayatımızı mısırla kabusa çevirenler bir gün bunun hesabını vereceklerdir diye umuyorum.







































































































