Ey özgürlük!

Bu hafta kulağımda sürekli Ey Özgürlük şarkısı (okulda defterime, sırama ağaçlara, yazarım adını…) çınlarken esefle okuduğumuz Rusya’nın Ukrayna’yı işgal haberleri arasında küresel iklim krizi konusunda da üç önemli gelişme yaşandı – ve bunların biri direk Rusya’nın işgali ile alakalı. 

Birinci gelişmeyle başlayalım. IPCC ‘İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık’ başlıklı yeni bir rapor yayımladı. Yeşilist’teki konuyla ilgili yazıda ana başlıklarının özetini okuyabilirsiniz. Rapor doğayı koruma ve güçlendirmenin önemini bir kez daha vurgularken bir kez daha acil eylem çağrısı yapıyor. Ben de rapora göz gezdirdiğimde önümüzdeki yıllarda ne yazık ki daha çok ve daha kötü iklim olayları yaşayacağımızı, aksiyon almak için zamanımızın ne kadar hızla azalmakta olduğunu ve gezegenimiz toplu bir krizin eşiğindeyken birbirimizi öldürmenin saçmalığını üzüntüyle bir kez daha hissettim. 

Bir de bu raporda maladaptation (kötü adaptasyon) kavramıyla ilgili bölümler ilgimi çekti. Bu kavram iklim krizine karşı alındığı düşünülen bir önlemin aslında çok taraflı ve çok sektörlü düşünülmeden ve kısa vadeli kazançlara odaklanarak alınması sonucu iklim krizine orta vadede pozitif değil negatif etkide bulunması. Örnek olarak, adaptasyon niyetiyle sel riskine karşı çekilebilecek bir duvarın biyoçeşitliliğe negatif etkisi olabilir. İklim krizi dünyasına adapte olurken kaş yaparken göz çıkarmamaya dikkat etmek gerekiyor. 

Raporda aksiyon alınmazsa karanlık bir resim çiziliyor. İnsanoğlunu iklim kaynaklı göçmenlik, evinden yurdundan olma ve hatta savaşların beklediği sonucuna varılabilecek bazı bilgiler ve veriler var. 

Yıkılmış evlerime, sönmüş fenerlerime, derdimin duvarına…  

İkinci gelişmeye geçelim. bu hafta Birleşmiş Milletler Çevre Programının Nairobi’de 175 ülke tarafından yapılan görüşmeler sonrası gezegenimizde plastik kullanımı konusunda yapılacak olan en kapsamlı ve iddialı uluslararası çevre anlaşmasının anonsuydu. Bir BM yetkilisi ‘Plastik Kirliliğini Bitirmek: Yasal Olarak Bağlayıcı bir Uluslararası Mekanizmaya Doğru’ başlıklı ve Japonya, Peru ve Ruanda’nın önderliğinde yönetilen bu çalışmanın 2015’teki Paris Çevre Anlaşmasından beri en önemli uluslararası çevre anlaşması olacağını söyledi.

BUNU DA OKU:  Pakistan kâbusu yaşıyor: "İklim kaynaklı epik boyutlarda insani bir felaket"

Plastik kirliliği konusunda Yeşilist’te tarafımdan da dahil olmak üzere bir çok yazı yayımlandı ve Yeşilist okuru konunun önemine hakim. Şu anda neredeyse dünyada senede 400 milyon ton plastik üretiliyor ve bu sayının bu hızda gidilirse 2040 yılına kadar iki katına çıkması bekleniyor. Plastik çağına girdiğimiz 1950’lerden bu yana gezegen olarak 9 milyar ton plastik ürettik. Yani bütün bunlar bir insan yaşamı süresi kadar kısa bir zaman zarfında gerçekleşti. 

Hayatınız boyunca kullandığınız bütün diş fırçalarını düşünün. Onlar hala gezegenimizde bir yerlerde, belki toprak altında, belki kıyıda köşede, biraz daha kirlenmiş ama geri döndürülemedikleri için aşağı yukarı aynen bıraktığınız gibi duruyorlar. 

Geri döndürülemeyen plastiğin özellikle gelişmekte olan ülkelerde ve gezegenimizin okyanuslarında çevre kirliliğine yol açtığını ve denizlerimizi nanogelin çorbasına çevirdiğini artık iyi biliyoruz. 800 ayrı canlı türü plastiğe dayalı deniz kirliliğinden kötü etkileniyor. Her sene 11 milyon ton atık plastik okyanuslarımıza dökülüyor ve bu sayının 2040 yılında üç katına çıkacağı tahmin ediliyor. 

Nairobi’de 3,400 kişinin bizzat ve 1,500 kişinin çevrimiçi katıldığı ve bir haftaya yakın süren görüşmeler sonrası anons edilen ön anlaşma plastiğin üretim noktasından tüketimi, geri dönüşümü ve atıldığı noktaya kadar tüm yaşam süresini içeriyor. Yeni polimer üretimi ve benzeri kirlilik problemi yaratan konularda legal yükümlülükler, yeni ticaret kuralları ve ülkelere adaptasyon süresi için finansman detayları da içeren anlaşmanın tamamlanıp imzalanması için iki senelik bir çalışma öngörülüyor. Anlaşma medeniyetlerimizin gelişmesinde son 70 yıl çok büyük rol oynayan plastiğin çevresel zararlarını bitirme yönünde sonun başlangıcı olarak nitelendirildi. 

Anlaşmanın somut hedefleri arasında okyanuslara dökülen plastik miktarını 2040 yılına kadar %80 düşürmek, yeni plastik üretimini %55 düşürmek, plastikle ilgili sera gazı emisyonlarını %25 düşürmek, hükümetlere 70 milyar USD kazanç yaratmak ve güney yarımkürede 700,000 yeni istihdam yaratmak var. Tabi ki anlaşmanın detayları ortaya çıkınca ve 2024’te son haline getirilip imzalanınca daha neler öğreneceğiz. Örneğin en çok plastik üreten ülkelerden ABD, Çin ve Hindistan’ın anlaşma etrafında kendi ekonomilerini nasıl korumaya çalışacakları da detaylar arasında ortaya çıkacaktır.

BUNU DA OKU:  Bu kaleme kırtasiyelerde rastladınız mı?

Öyle ya da böyle (özellikle tek kullanımlık) plastik üretimi, kullanımı, hayata geri dönüşü ve atılması konularında önümüzdeki yıllarda artık bir çok şeyin değişeceğini hissedebiliyoruz. Örneğin çok yakında tahmin ediyorum ki süpermarket raflarında yeni teknolojilerle ve başka hammaddelerle üretilmiş ve daha çevre dostu plastik veya farklı ürünlerden şişeler ve kap kacaklar göreceğiz. 

Kapımın eşiğine, kabıma kacağıma, içimdeki aleve…arzu duymaz yokluğa, çırçıplak yalnızlığa, yazarım adını…bir sözün coşkusuyla, dönüyorum hayata, senin için doğmuşum, haykırmaya…

Üçüncü gelişmeye geçelim. Dünyanın dördüncü büyük ekonomisi Almanya’nın geçen haftaya kadar hedefi, 2040 yılına kadar fosil yakıt kullanmayı tamamen bırakıp %100 yenilenebilir enerjiye geçmek idi. Nükleer enerjiyi bu sene, kömür enerjisini de 2030’da bitirmeyi planlayan Almanya bu aradaki dönemde Rusya’nın fosil yakıtlarına bağımlılığını arttırmak durumunda kalmıştı. Rusya’nın işgali sonrası Alman yetkililer bu bağımlılığın verdiği rahatsızlıktan ötürü bu hedefi 2040 yılından 2035 yılına çekmeye karar verdiler. Bu yaz parlamentodan geçirmeyi planladıkları yeni kanun ile 2030’da solar ve rüzgar ülkenin enerji ihtiyacının %80’ine çıkartılacak ve 2035’te hepsini karşılayacak. Alman Ekonomi Bakanı bu yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırma hamlesine ‘enerji özgürlüğü’ adını verdi. 

Rusya’nın top ve tüfekli işgali devam ettiği sürece benzer hamleler diğer Avrupa ülkelerinden de gelecektir. Dünyanın bir çok köşesinde hınca hınç dolu meydanlarda savaş protestoları sürerken Ukrayna halkının yaşadığı bu korkunç trajedinin arasında savaş-politika-ekonomi-enerji-çevre konularının birbiriyle tamamen iç içe olduklarının da bizlere hazin bir hatırlatması oldu. 

Yaldızlı imgelere, toplara tüfeklere, kralların tacına…tarlalara ve ufka, kuşların kanadına, gölgede değirmene yazarım…uyanmış patikaya, serilip giden yola, hınca hınç meydanlara, adını…ey özgürlük!

Kapak resim: Antoine Giret

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yalın Karadoğan

Doğasever, amatӧr doğal hayat gӧzlemcisi, ara-sıra yazar, Londra’da sivil toplum kuruluşu Turkey Mozaik Foundation kurucularından, private equity yatırımcısı.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Ekoloji, İklim Değişikliği
Türkiye’de çevre için elini taşın altına koyan 27 kadın

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun! Bugünün hatırasına biz de Türkiye'de çevre ve sürdürülebilirlik konularında emek harcayan, yaptıklarını...

Kapat