İpek böcekleri
Bugün Kadın Emeğini Destekleme Vakfı’nın konuğu olarak Hatay’dayım.
Hatay Ticaret Borsası‘nda yüze yakın girişimci kadın TOBB ve Kadın Emeğini Destekleme Vakfı işbirliği ile “Girişimcilik, Destekler ve İklim Değişikliği” konularında konuşmak için toplandık. Senelerdir hep gelmek istiyordum Hatay’a. Kısmet bugüneymiş. Hem de güzel bir vesileyle geldim. Karşımda inanılmaz enerjik, zehir gibi yüz kadar kadın girişimci var. Bu kadınların bir kısmı mikro krediyle, diğerleri KOSGEB kredileriyle harika projeler yapıyorlar. Hayran olmamak elde değil.
Girişimcilik projeleri arasında özellikle ipek böceği yetiştirip ipek yapmakla ilgili olanlar özellikle ilgimi çekiyor. Şansa tam da konunun uzmanı orada, Mustafa Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi bölümünden Sayın Doç. Dr. Nuray Şahinler. Hemen Nuray Hoca’yı soru yağmuruna tutuyorum. Kendisin arıcılık ve ipek böcekçiliğiyle ilgili çok değerli araştırmaları olmuş. Hatay’da ipek böcekçiliğini soruyorum. Sadece Hatay’da yetişen ‘sarı ipek böceği’nin çoktan yok olduğunu söylüyor. “Peki diğer ipek böcekleri?” diyorum. İpek böcekleri bilindiği üzere sadece dut yaprağından beslenirler. Ancak Çin’in ipekte dünyaya hakim olmasından sonra, 1980’lerde Hatay’da bütün dut ağaçlarını kesmişler. Böylece ipek işi de yok denecek kadar azalmış. Nuray Hoca’nın koordinatörlüğünü yaptığı ipek böceği projeleri kapsamında, Samandağı’nda 200 bin adet dut ağacı dikmişler. Bu maalesef çok bilindik üzücü bir hikaye. Değerlerimizi unuttuğumuz, elimizdekinin değerini bilmediğimiz zamanların bize mirası. Şimdi kolları sıvadık, geçmişin izlerini pozitife çevirmeye çalışıyoruz.
Sıra bana geldiğinde ben iklim değişikliğinin bizlere etkilerinden bahsettim. Öyle güzel geri dönüşler aldım ki, bir daha ülkem kadının gücüne dair inancım arttı. Yine Nuray Hoca’yla biraz arılardan bahsettik. Arıcılık için önemli bir bölge olan Hatay’da arıların iklim değişikliğinden ve sıcaklık artışından dolayı etkilendiğinden de bahsetti. Bu konudaki araştırmalarını bir an evvel okuyacağım.
Bu arada Hatay’a gitmişken humusu ve çok sevdiğim künefeyi yemeyi de ihmal etmedim. Yerinde yemek gibisi yok gerçekten de…