2017’de yayınlanan 47 yeni ve yeşil kitap

2017 yılı çevre yayıncılığı açısından hayli bereketli bir yıl oldu. Bir süredir yeni kitap yayınlamayan, çok sevdiğimiz Sinek Sekiz, yayın hayatına geri döndü. Açıldığı günden bu yana Türkiye’de ekolojik yayıncılık çıtasını üst seviyelerde tutan Yeni İnsan Yayınları birbirinden değerli kitapların yanında Ekoloji Almanağı çıkartarak Türkiye’deki çevre hareketinin yakın tarihini kayıt altına aldı. Yakından ve severek takip ettiğimiz birçok yayınevi kataloglarına yeşil kitaplar ekledi. Eğer kaçırdığımız bir yayın yoksa bu yıl çevre, ekoloji ve sürdürülebilirlik konularında tam 47 kitap yayınlandı. Seneye bu yayınların artarak devam etmesini umuyoruz. 47 kitap başlık, yayınevi ve tanıtımlarıyla bu listede.

#1 Ekoloji Almanağı 2005 – 2016 // Cemil Aksu, Ramazan Korkut (Yeni İnsan Yayınları)

Çevre, ekoloji ya da ‘‘yaşam savunusu’’ olarak adlandırılan bu hareketlerin söz ve eylem kapasiteleri, uzun zamandan beri siyasetin gündemini işgal eden ‘‘kriz tartışmalarının’’ satır başlarını oluşturan ‘‘temsiliyet, yatay örgütlenme, iletişim tekniklerinin siyasete etkisi, doğa-kültür/insan çatışkısı’’ gibi konuların da daha içeriden tartışılmasını sağladı, sağlıyor.

90’lı yıllarda bir iki yayınevi, dergi ve bir iki dernekle sınırlıyken, 2005’ten sonra birçok yerel platform kurulması, ekolojik temalı sitelerin, sosyal medya hesaplarının açılması, yayınevlerinin dizi başlıklarına ‘‘ekoloji’’yi eklemeleri, belli başlı haber sitelerinin anasayfalarına ‘‘ekoloji’’ butonu eklemeleri hız kazandı.

Artık ‘‘ekoloji’’ gündelik yaşamımızın ana gündem maddelerinden biri…

#2 Hayvanların Ne Kadar Zeki Olduğunu Anlayacak Kadar Zeki Miyiz? // Frans De Waal (Metis Yayıncılık)

“İnsanlar neden hayvan zekâsını küçümsemeye bu kadar hevesli? Kendimiz söz konusuyken hiç sorgulamadan kabul ettiğimiz becerileri hayvanlar söz konusu olduğunda sürekli reddediyoruz. Bunun ardında ne var? Diğer türlerin hangi zihinsel seviyede işlediğini bulmaya çalışırken, esas zorluk sadece hayvanlardan değil aynı zamanda bizim kendimizden de kaynaklanıyor. Hayvanların belli bir tür zekâya, özellikle de kendimizde takdir ettiğimiz türden bir zekâya sahip olup olmadıklarını sormadan önce üstesinden gelmemiz gereken, bu olasılığı düşünmemize bile karşı çıkan içsel direncimizdir.”

Son yıllarda hayvanların bilme yetisi konusunda yapılan araştırmalar, insan zihnini hayvan zihninden çok ayrı, “özel” bir yere koyma eğilimimizi gözden geçirmemize neden oluyor. Ahtapotların alet kullandığını, daha iyi bir yiyecek geleceğini bildiklerinde karga ve kuzgunların önlerindeki yiyeceği yemeden dakikalarca bekleyebildiğini, şempanzelerin olağanüstü hafızalarıyla insanlara parmak ısırttığını gösteren bu araştırmalar hayvanların sandığımızdan çok daha zeki, yaratıcı ve kavrayışlı olduğuna işaret ediyor.

Hayvanlarla ilgili çalışmalarda insanmerkezci yaklaşımın değişmesinde önemli bir rol oynayan Hollandalı primatolog Frans de Waal kargalar, yunuslar, papağanlar, koyunlar, eşekarıları, yarasalar, balinalar ve elbette primatlarla ilgili son araştırmalardan faydalanarak hayvan zekâsının gerçek boyutlarını keşfe çıkıyor. İnsanların en tepede olduğu bir bilişsel hiyerarşiyi reddeden de Waal, onun yerine insan dahil her hayvanın kendine özgü zekâ, yeti ve yetenekleriyle değerlendirilip takdir edildiği daha objektif bir model öneriyor.

#3 İstanbul 2023 // Sinan Logie, Yoann Morvan (İletişim Yayınları)

“İstanbul 2023” projesinin adımlarını yerinde, İstanbul’un gitgide genişleyen çeperlerinde gözlemleyen Sinan Logie ve Yoann Morvan, bu yayılmanın ve değişimin etkilerini aktarıyor.

Yürüyerek yaptıkları bu gezide, Gebze’nin “cehenneme benzeyen” sanayi bölgelerinden Aydos Tepesi’ne, şehrin neredeyse artık her yerinde boy gösteren kapalı sitelerden kentsel dönüşümle bambaşka bir kimliğe büründürülen gecekondu semtlerine uzanan ve Osmangazi Köprüsü, üçüncü havalimanı, üçüncü köprü ve Kanal İstanbul gibi “çılgın projeler”in de içinde bulunduğu bir güzergâhı ele alıyorlar. Sadece şehrin değişimini değil, bu değişimle birlikte toplumun yok olan eski alışkanlıklarının ve edindikleri yeni eğlence anlayışlarının yanı sıra bu büyümenin kontrolsüz şekilde devam etmesi halinde oluşabilecek tehlikeleri de gözler önüne seriyorlar.

“Gidilmemiş yollardan ilerleyerek azimle gerçekleştirilen, çelişkilerle dolu bir yürüyüş ve beklenmedik karşılaşmaların keşifsel büyüsü sayesinde katmanlar, simgeler ve gömülü anlatılar yüzeye çıkıyor. Göründükleri gibi tasarlanmamış bağımsız kalıntılar, kentin sınırlarının yarattığı umulmadık baş dönmeleri… İsimlendirilmeyenin, kaçak olanın, estetikten nasibini almamış olanın boğucu sıkıntısına iniş…” Jean-François Pérouse

#4 Ekolojinin Kızıl Hattı-Mülakatlar // Andre Gorz (Sel Yayıncılık)

İktisadi aklın belirleyiciliğini reddeden bir hayat üzerine kafa yormuş düşünürlerden André Gorz’la Marksizmden fenomenolojiye, varoluşçuluktan eleştirel düşünce ve ekolojiye uzanan geniş bir yelpazede yapılmış bu derinlemesine mülakatlar, Gorz’un güncelliğini koruyan fikirlerini özlü bir şekilde sergiliyor.

Gorz’un “serbest zaman” ütopyası, güvence altına alınmış ve çalışma süresinden kopartılmış bir gelir sayesinde kişinin kendi özerkliğini kurmasına yönelik yaratıcı ve militan faaliyetlere katılımını öngörmektedir.

Reform ve devrim seçenekleri arasında gidip geldiğimiz günümüzün neoliberal dünyasında hayatlarımızı anlamlı kılmanın; sosyalizmi iktisadın belirleyiciliğinden kurtularak düşünmenin ve ekolojik bir mücadele hattını “kızıl” bir çizgiye dahil etmenin yolları üzerine kafa açıcı fikirler, mücadele yolları ve yaşam tarzları arayanlara…

 

#5 Moda Praksisi // Otto von Busch (Yeni İnsan Yayınevi)
“Çıplak doğarsın ve gerisi gelir.”

Moda Praksisi, Hannah Arendt’in görüşlerinin moda üzerine düşünülmesidir. Arendt bize, üzerinde hiç kafa yormadığımız kötülüklerin işbirlikçisi olabileceğimiz gibi rahatsız edici bir gerçekle yüzleşmemiz gerektiğini söyler. Aynı zamanda dünyayı olduğu gibi yani kötülük ve acılardan rahat yüzü görmemiş haliyle sevmemizi ister. Etik moda anlayışı da Arendt’in bu görüşleri üzerinden, politika ve modanın temel bazı güçlerini ve ortak yanlarını anlamamız için çalışmaktadır.

İnsanların tek tip giyinmesine ve eskimeyen giysileri çöpe atmasına sebep olan; görünmeyen yüzünde mültecileri, çocukları ve negatif ayrımcılığa uğrayanları izbe mekanlarda, sosyal güvenceden yoksun bir şekilde aşırı saatler çalıştıran moda tiranlığı, pekala şiddet üretir! Buna karşın endüstriyel modaya küresel düzeyde alternatifiler üretebiliriz. Kreatif bir geri çekiliş, reddetme, cesaret, kendi dağıtım ağlarını kurma, paralel üretim, ileri dönüşüm, yeni tüketim modelleri oluşturmak, yavaş moda ve benzeri yollarla neler yapılabileceğine dair küçük ama dönüştürücü bir perspektif yaratabiliriz.

Korkutucu derecede şiddet içeren eylemleri daha derin düşünmek, bize çözümlerin anahtarını da verebilir. İşte bu kitabı çok özel yapan şey, moda üzerine çalışan bir dizi düşünürün, “günlük alışkanlıklarımızın karmaşası içinde görünmez olanın” üzerindeki sıvayı kazımalarıdır.

“Dünyamızın sonu, ona yalnızca tek bir açıdan bakıldığında ve kendisine sadece tek bir perspektiften bakmaya kapı açtığımızda gelmiş demektir.” Hannah Arendt

#6 Doğa ve İktidar // Joachim Radkau (İş Bankası Kültür Yayınları)

İnsanlığın çevre sorunlarıyla mücadelesinin tarihi, sanıldığı gibi yeni değil, binlerce yıllıktır ve insani pratiklerin çevre açısından sürdürülebilir olup olmaması tarihi şekillendiren en temel unsurlardan biridir.

Değişen insan-doğa ilişkisini dünya tarihini anlama çabasında merkeze koyan bu kitap, kapsamlı bir dünya çevre tarihidir; ekolojik krizlere insanların nasıl cevap vermeye çalıştıklarını, bunların devlet iktidarı ve maddi menfaatlerle ilgili meselelere nasıl bağlandığını ele almaktadır.

Türkçede önemli bir açığı kapatacağını umut ettiğimiz bu seçkin tarih çalışması 2009 yılında World History Association ödülüne layık görülmüştür.

 

#7 Hayvanat Bahçeleri ve Doğanın Sonu // Steven Best (SUB Press)

Devletlerin güç ve ihtişam simgelerine ihtiyacı vardır. Silah veya altın gibi cansız metaların yaydığı azamet havası yetersiz olduğu için egzotik hayvanlar devletin yabancı ülkeleri fethetmesinin ve onlar üzerindeki iktidarının sembolleri olarak kullanıldılar.

Hayvanat bahçeleri yüzünden hayvanlar; vahşi doğadan koparıldı, habitatlarından ve ailelerinden ayrıldı, hapsedildi, satıldı, nakledildi, kafeslere kapatıldı, çeşitli uygulamalara tabi tutuldu, eziyete maruz kaldı, insan odaklı bir şekilde kategorize edildi ve devamlı insan gözetiminde tutuldu. Dolayısıyla hayvanat bahçeleri hem devlet iktidarının hem de türler arası iktidarın uzantısı ve örneğidir.

Malamud şöyle yazar: “İnsan ve hayvanların teşhiri, emperyalizmi somutlaştıran kültürel saplantıları gösterir. O numuneleri elde etmek için gereken gücü ve fethi yüceltirler, ticaret ve ekonomik sömürü dinamiklerini içselleştirirler ve kitlelerin imparatorluktaki konumunu dolaylı yoldan pekiştirerek onları emperyalizme dahil ederler.

Modern hayvanat bahçeleri, emperyalizmin ötekiyi teşhir etme ve izleyiciyi imtiyazlı bir pozisyona sokma geleneğinin bir kopyasıdır. İzleyici istediği zaman gelebilir, izleyebilir ve gidebilir; oysa [hayvan] orada kalmak zorundadır.”

#8 Dünya Gemisi // Nükhet Barlas (Pan Yayıncılık)

“Dünya Gemisi” insanoğlunun gelmiş geçmiş bütün yükünü taşıyan biricik mavi gezegenimizi temsil etmektedir. Kitapta, farklı ülkelerden doğa tutkunu üç gencin maceraları vasıtasıyla uygarlığı tehdit eder boyutlara ulaşmakta olan çevre sorunları ele alınmaktadır.

Şahit oldukları şiddetli doğa olayları yüzünden bazı küresel risklerin yaşayarak farkına varan gençler, adını mitolojik yeryüzü tanrıçası Gaia’dan alan kurgusal web sitesi sayesinde tanışmışlardır.

Sydney’de bir gençlik konferansında bir araya geldiklerinde burada tanıştıkları ilginç karakterlerden de ilham alırlar ve daha dayanıklı, sürdürülebilir bir uygarlık için nasıl katkıda bulunabileceklerini keşfetmeye çalışırlar.

Kitapta, meraklı okuyucular için küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik, fosil yakıtlar, yenilenebilir enerji, genetiği değiştirilmiş organizmalar, doğal afetler, ekolojik ekonomi gibi çeşitli konularda özet bilgiler de sunulmaktadır.

#9 Organik Gerçeği // Gürkan Akgüneş (Yeni İnsan Yayınları)
“Gıdanız ilacınız, ilacınız gıdanız olsun…” Hipokrat’ın çağlar öncesi dile getirdiği bu söz bu kitabı özetleyecek en doğru ifade olsa gerek.

Çünkü açlığa çare olarak lanse edilen “yeşil devrim”le endüstrileşerek pakete giren gıdalar doğallığını yitirdi. Artık neredeyse her öğünde tarım ilaçları, kimyasal gübreler, katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve GDO ile bulaşık ürünler tüketiyoruz.

Soframıza gelen hemen hemen her üründe türlü hilelerle karşılaşıyoruz. Zeytini zehirli tekstil boyasıyla anar olduk, balı mısır şurubuyla. Çilek yerken “hormon”dan korkar hale geldik, bebek maması alırken GDO’dan. Her gün birilerinin daha kansere yakalandığını duyduğumuz bu günlerde herkes ne yiyip ne içtiği konusunda diken üstünde. Peki tehlikenin ne kadar farkındayız?

Hekimler bile artık, doğallığını kaybeden ürünler için kötü kalpli cadının Pamuk Prenses’e verdiği “zehirli elma” benzetmesini yapıyorken, ‘Cadı’nın tuzağına düşmemek için organik dünyanın kapılarını aralayalım dedik…

Organiğe dair tüm soruların yanıtları elinizin altında…

#10 Yeryüzünde Sesler // Özcan Doğan (Nota Bene Yayınları)
Yeryüzünde Sesler, insan elinden çıkıp yine insana, hayvanlara, doğaya yönelen yıkım, talan ve tahakküme karşı yükselen seslere kulak veriyor. Bir gazetecinin tanıklığında, yeryüzünün ayakta kalma mücadelesine katılan insanların hikâyesini anlatıyor.

Fantastik, bilimkurgu ve polisiye unsurların iç içe geçtiği bu sürükleyici yolculukta, yeni bir insan türünün doğuşunu izliyoruz. Gerçek hayatta korkunç bombalarla can veren insanlar, bu hikâyede yine bombalarla dünyaya geri dönüyor ve sakin ama kararlı, büyük bir yürüyüş başlatıyorlar. Yeni insanın eski insana karşı ayaklandığı bir yürüyüştür bu; caddelerden, meydanlardan, şehirlerden çıkarak ülkeye ve dünyaya yayılıyor.

Ekolojik krizin geri dönülmez bir noktaya ulaştığı, çevreci mücadelenin vazgeçilmez hale geldiği bir çağda, Yeryüzünde Sesler çevrecilerin, anarşistlerin, komünistlerin, kısacası muhalif kesimlerin, insanlık ve tüm öteki canlılar için yaşanacak bir dünya özlemini dile getiriyor. Romanın kahramanı gazeteci Memet, yakın bir arkadaşıyla birlikte kışkırtıcı soruların peşinden giderek, çevresinde yaşanan gizemli olayları anlamaya, aydınlatmaya çalışıyor. Bu süreçte merak, bilinmezlik, korku, gerilim ve heyecan duygusunu iliklerine kadar yaşıyor. Romanın kahramanları türlü akıl oyunlarıyla yol almaya ve açık sulara varmaya çalışırken, okurlar da onlarla birlikte sürükleniyorlar, bir dalıp bir çıkıyorlar, buldum derken kaybediyorlar. Ama bir yandan da büyük bir dinginlik duygusu hikâyeyi sarmalıyor;  Yeryüzünden Sesler alabildiğine sakin bir dille heyecan dolu bir macera anlatmaya çalışıyor. Öte yandan, ince bir mizah her an olaylara ve kahramanlara eşlik ediyor, hikâyeye renk katıyor.

Özcan Doğan sıradan şeyleri sıra dışı yollarla; sıra dışı şeyleri ise alışıldık sözlerle anlatmayı seven bir yazar. Bugüne dek yazdığı metinlerde fantastik, gerçeküstü, sembolik ve patafizik anlatılara sıklıkla yer vermiştir. İnsan varoluşunun türlü veçhelerini ve gündelik hallerini anlatmıştır. İster fantastik öyküler yazsın, ister sıradan insan hikâyeleri anlatsın, açıktan açığa yahut sezdirerek, suya sabuna dokunan metinler yaratmaya çalışmıştır.  “Bay How Ne Yapmalı?” “Kendime İyi Geceler” ve “Ayakları Pürdikkat Refakatçi Haydutlar” adlı kitaplarından sonra, Özcan Doğan’dan yeni bir roman, Yeryüzünde Sesler.

#11 İstanbul Bisiklet Rehberi // Aydan Çelik (Hil Yayınları)
Bir şehri keşfetmenin en iyi aracı bisiklettir. Dik yokuşları, dar sokakları, kalabalık nüfusu ve yoğun trafiğine rağmen bu hakikat İstanbul için de geçerlidir.

İstanbul’a dair ilk bisiklet rehberini Türkiye bisiklet dünyasının önde gelen isimlerinden Aydan Çelik hazırladı. Onlarca yıldır yollarını aşındırdığı bu kadim şehrin rotalarını çizimleriyle bezeyerek şimdi okurla paylaşıyor.

Yazarın şehre dair tarihi anekdotları ve mitleri ustaca serpiştirdiği İstanbul Bisiklet Rehberi’nde her rota için ayrıca hazırlanmış harita, eğim grafiği ve dijital yönlendirmeler bulunuyor. Bunların ışığında İstanbul’un pastoral köşelerini olduğu kadar arabaların iktidarındaki kalabalık semtlerini de içeren 41 güzergâhta 2000 km’nin üzerinde bir mesafeyi kâh hızlanıp kâh yavaşlayarak katedeceğiz.

Kuzeyde Çilingoz’dan Ağva’ya, güneyde Silivri’den Tuzla’ya kadar uzanan bir coğrafyada İstanbul’un azizliğine bisikletinin selesinden şahitlik etmek isteyen herkese…

#12 Uranyum Uğruna // Özer Akdemir (Yeni İnsan Yayınları)

Türkiye’nin nükleer enerji sevdası yeni değil. Ülkemizde, bundan 40 yıl önce de nükleer enerji üretimi için temel gereksinim olan uranyum madenciliği yapıldı. Nükleer yakıt hammaddesi olan “Yellow Cake – Sarı Pasta” üretildi. MTA tarafından tespit edilen birçok noktada uranyum rezervinin belirlenmesine dönük sondajlar gerçekleştirildi.

Elinizdeki kitap Türkiye’deki nükleer enerji sevdasının hemen hiç bilinmeyen bir yönünü irdeliyor. Yaklaşık 40 yıl önce, Ege Bölgesinin iki farklı yerinde gerçekleştirilen uranyum madenciliği ve sondajlarını ele alıyor. Uranyum madenciliği sonrası hiçbir önlem alınmadan terk edilen bu yerlerdeki çevre ve sağlık sorunlarına eğiliyor. Adları “kanser köy’e çıkan bu yerlerdeki yoğun kanser oranlarının uranyum madenciliğinden mi kaynaklandığı sorularını ortaya atıyor.

Kitapta anlatılanlar hem yetkili makamda oturanların hem de tüm yurttaşların ister istemez şu soruyu düşünmesine yol açıyor; “Üç hatta beş nükleer santral kurma, nükleer silaha sahip olma sevdasındaki bir ülke daha 40 yıl önceki uranyum madenciliğinin yol açtığı sorunlarla baş edemezken, yapılacak nükleer santralleri nasıl işletecek”?

BUNU DA OKU:  Yarımadalı onu yemez!

Özer Akdemir, Ege’de yapılan uranyum madenciliğinin unutturulan gerçeklerine ışık tutuyor. Görmezden gelinen bilimsel gerçekler, adları kanserle yan yana anılan güzelim Ege Köyleri…

Kitapta, 40 yıl önce hoyratça kirletilip hiçbir önlem alınmadan terk edilen doğanın bu umarsızlığa karşı acımasız tepkisi anlatılıyor. Devlet kurumlarının hiçbir sorumluluk kabul etmediği bir konuda, toprağı, suyu, havası kirletilmiş, türlü hastalıklarla boğuşmak zorunda olan Kisir ve Kasar Köylülerinin hüzünlü öyküsü içinizi acıtacak!

#13 Çorbadaki Ekoloji // Mariela Kogan, Ileana Lotersztain (Pan Yayıncılık)

Bir canlı türü yok olunca ne olur?
Nesneler hangi malzemelerden yapılmıştır?
Suyu dikkatli kullanmak neden önem taşır?
Sorumlu bir tüketici olmak ne anlama gelir?
Gezegeni koruması gereken kimlerdir?

Ekoloji hayatımızın önemli bir parçası ve harika bir bilim dalıdır. Mariela, Sofia ve Violeta’ya “ekolojiyle dopdolu geçen bir ikindide” eşlik ederek bunu kendi gözlerinizle görmeye ne dersiniz?

8-108 yaş arasındaki tüm meraklılara, sorulara nasıl yanıt vereceğini bilemeyen öğretmenlerle babalara tavsiye edilir.

#14 Herkesin Herkes İçin // Fikret Adaman, Bengi Akbulut, Umut Kocagöz (Metis Yayıncılık)
Günümüzde birçok toplumsal hareket artık “müşterekler”in savunulması veya yeniden kurulması etrafında gelişiyor. Türkiye’de öncelikle HES-karşıtı mücadelelerde hayati ve acil bir anlam kazanan bu kavram, özellikle Gezi direnişinin ardından sadece mahalle evlerinde veya kent bostanlarında değil, toplumsal muhalefetin birçok bileşeni için de ufuk açıcı ve vazgeçilmez bir dayanak haline geldi. Gelgelelim dünyada “müşterekler” kavramının tarihsel olarak izlediği seyri ve kavram etrafında gelişen tartışmaları daha iyi anlayabilmeyi sağlayacak literatürün önemli bir kısmı dilimize çevrilmiş değildi.

Literatürde en çok tartışma ve itiraz konusu olmuş Hardin’in “Müştereklerin Trajedisi” yazısı, müşterekler hakkında geliştirdiği kavramsal çerçeve sayesinde Nobel ödülü kazanmış Ostrom’un “Müşterekleri Yeniden Tanımlamak” metni ve alanın en önemli kuramcılarından “otonomist” De Angelis’in metinleri gibi kurucu metinleri içeren elinizdeki derleme bu eksikliği giderme yolunda atılmış bir adım.

Kitapta bu kurucu metinlerin yanı sıra su müşterekleri, kentsel müşterekler ve müştereklerden yola çıkan toplumsal hareketleri dünyadaki ve Türkiye’deki çeşitli örnekler üzerinden tartışma konusu yapan önemli yazılar da bir araya getiriliyor. Hem müştereklere dair farklı kavramsal çerçeveleri eleştirel ve karşılaştırmalı bir yöntemle tartışmayı, hem de ekonomi-politiğin güncel meselelerine bu çerçevelerin ne tür açılımlar getirdiğini yorumlamayı amaçlayan bu derleme, sadece “alandaki” aktivistlere değil, teorik ve pratik olarak siyasetle ve muhalefet imkânlarıyla ilgilenen herkese hitap ediyor.

#15 Kent Hukuku // Ruşen Keleş, Ayşegül Mengi (İmge Kitabevi)
Kent Hukuku’ndan söz edildiğinde, genellikle, imar uygulamaları ya da çevre konusunda karşılaşılan sorunlar akla gelir. Ancak, bu konuları da kapsamak üzere daha çok, kent olarak tanımlanan, doğal ve yapay çevre öğelerinden oluşan mekânlara ve bu mekânlarda yaşayanlara ilişkin kuralların tümü Kent Hukuku’nun konusudur.

Kenttaşların sahip olduğu kentsel hakları koruma altına alan Kent Hukuku, aynı zamanda onlara bu konuda kimi sorumluluklar da yüklemektedir. Kenttaşların kentle bütünleşmeleri, kendilerini kent kimliğinin ve kültürünün bir parçası olarak görmeleri, hak ve ödev kavramlarının birlikte algılanmasının zorunlu olduğu bilinciyle kentsel haklara sahip çıkmaları büyük önem taşımaktadır.

Kent yönetimlerine, sürdürülebilir, yaşam kalitesi yüksek kentsel mekânlar yaratma, çevre değerlerini korumaya öncelik verme, kamu yararı ve toplum yararını bireysel yararın önünde tutma görevlerini veren Kent Hukuku, aynı zamanda, kent yönetimlerinin, katılımcı, saydam, hesap verebilir, etkin ve verimli hizmet sunan ve yerel özerklikten yararlanan birimler olabilmeleri için yasama, yürütme ve yargı erklerine düşen ödevleri de kapsar.

Kenti, yönetim ve kenttaş boyutuyla ele alan Kent Hukuku’nun yazarları, kentli haklarının güvence altına alındığı, kent yönetimlerinin hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağlı olduğu, kenttaşların edilgen değil, etkin yurttaşlar olarak kentlerine sahip çıktığı ideal bir duruma ulaşmanın önündeki engellerin neler olduğunu ortaya koymaya çalışmakta; sonra da söz konusu sorunlardan her biri için çözüm yolları önermektedir.

#16 Kompost Tuvaletler // Claudia lorenz – ladener – Wolfgang Berger (Yeni İnsan Yayınları)

Topraklarımız için çok değerli kompost malzemesini israf edip çöpe atıyoruz. Oysa bunları apartmandan bahçeye, otellerden fabrikalara, sanayiden tarlalara kadar kuracağımız basit ve ucuz sistemlerle ileri dönüştürebilir yani kompostlaştırabiliriz. Böylelikle çok kıymetli ve toprak için yaşamsal gübrenin en kalitesini elde edebiliriz.

Kent bahçecileri, çiftçiler, belediyeler, sanayi tesisleri, oteller atıklarınızı kompostlaştırın, gezegene onarıcı bir katkı verin, üstelik gübreye verdiğiniz para cebinizde kalsın. Tükenmekte olan doğayı koruyun ve yaşamsal önemdeki fakirleşmiş toprağımızı geri kazanın.

Bu kitap işte bunların tamamını yapabilmeniz için hazırlanmış tam bir uygulama kaynağı ve pratik kitabıdır.

Kompost hakkında gerekli bütün bilgileri bu kitapta bulabilirsiniz. Kompostun kurulması, soğuk, sıcak kompost ve diğer yöntemlerin hepsi. Evsel atıklarınızı nasıl kompost yapabilirsiniz, nelere dikkat etmelisiniz, tek tek hepsini anlatan eşsiz bir kaynak. Kompostun nemini ve sıcaklığını kontrol etmek için hem bilimsel değeler veriliyor hem de basit ve elle yapılan kontroller anlatılıyor. Her neyi kompostlaştırmak istiyorsanız, elinizin altında bulunması gereken bir eser.

Tablolar, grafikler ve görsellerle desteklenen anlatımda, ayrıca ihtiyaç duyulacak bütün değerler, kompostun bileşenleri, toprağın en çok ihtiyaç duyduğu azot, fosfor ve potasyum miktarları da ayrıntılarıyla yer alıyor.

Büyük oranda arıtılmadan çeşitli su kaynaklarına bırakılan insan dışkısı da çok önemli bir kompost kaynağıdır. Müstakil evlerden çok katlı apartmanlara, kırsaldan kente kadar her yerde uygulanabilen kompost tuvaletler için dünyada gittikçe büyüyen bir ilgi mevcut. Örnekler hızla artıyor, uygulamaya katılan şehirler birbirini kovalıyor. Çevreye zarar değil yarar sağlayan, bunu yaparken bir de üstüne gelir getiren bu müthiş uygulamanın bütün detaylarını, resimlerle ve çizimlerle örneklerini bulacağınız kitabımız, yarınları anlatıyor.

Önyargılarınızı tekrar gözden geçirin, geleceğin dünyasına ilk adımı küçük bir kompost kutusu edinerek atın. Arkası kendiliğinden akıp gelecektir.

#17 Yüz Karası Değil Kömür Karası Zonguldak // Atilla Barutçu, Figen Uzar Özdemir (İletişim Yayınları)

“Zonguldak’ı Türkiye’nin ötekisi, istenmeyeni, bedeninden atmak istediği bir parçası olarak düşünebilir miyiz?’ sorusu Zonguldak’ın bugünkü durumunu anlamamıza yardımcı olabilecek spekülatif bir soru olarak önümüzde duruyor.

Özellikle 80’li yılların sonu ve 90’lı yıllarda gerçekleştirilen özelleştirmelerle beraber ‘Türkiye’nin sırtındaki kambur’ olarak görülmeye başlanan Zonguldak için aynı tartışma 2014 yılında çıkan ‘Torba Kanun’ ile tekrar gündeme geldi. Kentte ve havzada çıkarılan, ülke sanayisi için bir zamanlar büyük öneme sahip taş kömürü önemini yitirirken işsizlik gibi hayati bir toplumsal problemle yüzleşen kent, ‘görünmeyen ve istenmeyen’ bölge pozisyonu üzerinden konuşulur oldu.” Figen Uzar Özdemir

Zonguldak, bir işçi şehri; Türkiye’de işçi sınıfı kültürünün belli başlı havzalarından biri. Elinizdeki derleme, “deresi siyah akan” diyarın elbette öncelikle bu yanına bakıyor: Zorunlu çalışma mükellefiyetinden özelleştirme sürecine, uzun bir sınıflaşma ve direniş tecrübesi… Günümüzde, termik santral karşıtı muhalefete de akan bir gelenek…

Ama o kadar değil. Konut politikasından sanatsal faaliyetlere, her boyutuyla şehir kültürü de var derlemenin içinde. Zonguldak’ın gündelik hayatında kadınlık ve erkeklik halleriyle ilgili canlı gözlemler de var… Zengin tasvirleriyle, edebiyatta ve sinemada Zonguldak’ın görünümleri var… Görünmezlikleriyle şehrin görünmezliğini simgeleyen madenci çöpçü katırları var… Kömürspor-Zonguldakspor da var. Atilla Barutçu ve Figen Uzar Özdemir’in derlediği Yüz Karası Değil Kömür Karası’na ayrıca İbrahim Akyürek, E. Atilla Aytekin, Akın Bakioğlu, Şeyma Balcı, Fahri Bozbaş, Hanen Çiftdoğan, Ayça Demir, Naz Hıdır, Alaaddin Kara, Ayhan Kaya, Caner Özdemir, Hasan Anıl Sepetci, H. Tarık Şengül, Mete Arif Tokmak, Güzin Yamaner, Ayça Erinç Yıldırım, Evrim Yılmaz katkıda bulundu.

#18 Gaia // James Lovellock (Alfa Yayıncılık)

Gaia varsayımı ilk olarak 1960’ların ortalarında öne sürülmesinin ardından evrime ve çevreye dair bilimsel görüşler üzerinde çok çabuk bir etki sahibi oldu.

Birçok okuruna ilham kaynağı olmayı sürdüren bu değerli eserde James Lovelock, dünya üzerindeki yaşamın tek bir organizma işlevi gördüğü şeklindeki fikrini ustaca açıklıyor.

Bilim insanı olmayan kişiler için yazılmış olan Gaia, gezegenimize dair yeni ve çarpıcı biçimde farklı bir modeli destekleyecek kanıtların peşinde, zaman ve mekânda bir yolculuk niteliği taşıyor.

Gaia, yeryüzündeki canlı maddenin, havanın, okyanusların ve kara yüzeylerinin, Dünya’nın yaşam için elverişli bir yer olarak kalmasını sağlayacak karmaşık bir sistem olduğunu ortaya koyuyor.

Bu yeni baskıda Lovelock, tartışmaların bugünkü konumunu da özetliyor.

#19 Terra Madre // Carlo Petrini (Yeni İnsan Yayınevi)

Terra Madre “arabanın arka tekeri” olarak nitelendirilen mütevazı ve marjinal bir kesimin kendi önemini anlayıp birlik olma hayalinin sayfalara dökülmüş halidir. Bu insanların önemi hep göz ardı edildi. Bu insanlar zamanın gerisinde kalan, dünyanın geri kalmış bir parçası, hatta “az gelişmiş” olarak görüldü. Küçük çiftçiler ve sürdürülebilir gıda üreticileri neredeyse serseri olarak kabul edildi. Ama bu olumsuz yargı, temelinde ciddi bir hatayı barındırır, üstelik dünya ekonomik ve politik sistemi için ölümcül bir hata olma riskini taşır.

Onlar ömürlerini mücadele içinde geçiren, hiç boş vakti olmayan insanlar. Bulundukları yerden uzaklaşamazlar, hak ettiklerini her zaman kazanamazlar, didinirler, çabalarlar ve doğayla konuşurlar, onu üretken kılarlar, kendi toplumları ve diğerleri için gıda üretirler.

Bu insanlarla farklı ve değerli bir biçimde yeniden ilişki kuran gıda toplulukları kırsal ve kentsel ilişkinin yeniden tanımlanması için iyi birer laboratuvardır. Belki de böylece tekrar “satmak” için değil, “yemek” için gıda üretimine başlanabilir. Hatta yeniden gerçek gıda nicelikten, verimlilikten, homojenlikten, taşınabilir olmaktan daha önemli hale gelebilir.

Gıda toplulukları yerel ağlardan oluşan bir sistem oluşturmanın ilk adımıdır. Gıdanın yeniden “lezzetli, temiz ve adil” olduğu insani ve sürdürülebilir bir sistem. Ancak bu yolla hayatlarımıza yeniden “egemen” olabiliriz. Gıda, hayatlarımızı geri almanın anahtarıdır. Bütün dünyaya yayılan bu hareketin “çocukça” olduğunu düşünenler Slow Food’a bakıp dillerini ısırsınlar. Bu uzun bir yol ancak yavaşlık değeri bize bir kerede elde edemeyeceğimizi, daha önemli olan şeyin niyetler, açılmaya olan uyum, hafıza ve bakım olduğunu anlatır.

Carlo Petrini’nin çağrısına milyonlar el veriyor. Bir el de sen uzat.

#20 Eşitsiz Gelişim // Neil Smith (Sel Yayıncılık)

Eleştirel coğrafyanın önde gelen isimlerinden Neil Smith’in Eşitsiz Gelişim: Doğa, Sermaye ve Mekânın Üretimi başlıklı bu eseri tutkulu bir çalışmanın ürünü. Tezine Henri Lefebvre’in Mekânın Üretimi’nde bıraktığı yerden başlayan Smith, insan doğasından yapılı çevreye, kent ölçeğinden kolonyalizmin coğrafyasına ve emperyalizmin küreselliğine kadar uzanan soyut ve somut mekânlarda görülen, düşünülen, incelenen doğayı merkeze alıyor. Doğa, sermaye ve mekânı bir bütünsellik içerisinde inceleyerek, doğayı insana dışsal bir “nesne”ymiş gibi ele alan yaklaşımın metafizik karakterinden kurtarıp maddileştiriyor.

Frankfurt Okulu teorisyenlerinin savının aksine, doğanın insanın üretici eyleminin kapsamı olduğunu ve verili koşullar çerçevesinde onu kendisiyle birlikte dönüştürdüğünden kapitalist gelişim dinamiklerinin çeşitli ölçeklerdeki mekânlar üzerinde nasıl eşitsiz bir karakter taşıdığına işaret ediyor. Tarihi coğrafyayla, kenti kırla, şehrin yapılarını ormanlarla, Güney Asya’nın fabrikalarını Amerika’nın düzlükleriyle buluşturan Smith, eleştirel mekân teorisinin kapsamını genişletiyor. Bundan milli parklar da nasibini alıyor!

“Neil Smith’in Eşitsiz Gelişim’i entelektüel ve siyasi açıdan bir güç kazanma denemesi, insanlık durumunun hayati yönlerini dogmatik olmayan ve geniş kapsamlı bir çerçevede ele alan bir araştırma, gerçekten mümkün olan o başka dünya hakkında bize hâlâ ilham verip çok şey öğretebilen bir çalışma. Özenli okumayı ve tekrar okumayı hak ediyor. Pişman olmayacaksınız.” David Harvey

#21 Susuzluk: Antik Dünyada Su ve İktidar // Steven Mithen (Koç Üniversitesi Yayınları)

Gezegenimiz küresel bir su kriziyle karşı karşıya. Biliminsanları, tatlı su kaynaklarındaki tükenişin 2050’de dünya nüfusunun yüzde 75’ini etkiler hale geleceğini öngörüyor.

Sınır tanımayan bir kentleşme, doğanın tahrip edilmesi ve iklim değişikliği bu krizin başlıca körükleyicileri. Steven Mithen, yaşadığımız su krizini Susuzluk’ta tarihsel bir perspektif sunarak ele alıyor.

Neolitik Devrim’den bu yana su, bir meta ve ekonomik güç kaynağı olarak görülmüştür. Tarih birbirinden iddialı su yönetim projeleri ve hidrolik mühendisliği örnekleriyle doludur.

Mithen, okuru zamanlar arasında bir yolculuğa çıkarıyor: Tarımsal sulamadaki başarılarıyla uygarlık haline gelen Sümerlerden çölün ortasında bir vaha yaratan Nebatilere, sifonlu tuvaletin mucidi Minoslulardan Roma İmparatorluğu’nun hamamlarına, Konstantinopolis’in şehirler arası sukemerlerinden Çin’in su kanallarına dünyanın dört bir yanına uzanan Susuzluk, geçmişin deneyimlerini geleceğe yol göstermek üzere bir araya getiren kapsamlı bir kitap.

#22 Doğal Annelik Yolunda: Doğum ve Hamilelik // Başak Pirtini (Yeni İnsan Yayınevi)

Hamile kalmak, doğurmak ve bu bebeği yetiştirmek her kadının hayatının en özel deneyimlerinden biridir. Bu küçük cümle, arkasında kitaplar, ansiklopediler, bloglar ve sayısız tavsiye ile birlikte gelir. Araştırdıkça, konuştukça, okudukça insanın kafası iyice karışır.

Bir yol gösterici ile önce en temel alanlarda anlaşmak gerekir. Çok masum gözüken pek çok tavsiye, arkasında tuzaklar barındırabilir.

Yeni İnsan Yayınevi, ekolojik bakış açısıyla, doğurmaktan, o bebeği büyütmeye kadar giden yolda, izleğini doğadan, sevgiden ve insandan yana koyar. Başak Pirtini ile çıkacağınız bu yolculuk işte, bu ekolojik yolun müjdecisidir. Doğal Annelik bu serinin ilk kitabı ve bebeğinizi kucağınıza aldıktan sonra başlayacak serüvenin de tam bir başucu kaynağı. Önerilerinin tamamı denenmiş, özenle elden geçirilmiş ve pek çok dilde araştırılmıştır.

Dünyanın yöneldiği doğal ebeveynlik ile aynı yolu tutan Başak Pirtini, uygulaması çok kolay, sadece özen ve sevgi gerektiren pratiklerini usta bir dille kaleme aldı. Zaten onun önerileri ile büyüyen bir nesil çoktan parklarda oynamaya başladı bile.

Bebeğinizi kucağınıza aldığınızda bir kez daha düşünün. Onu en doğal haliyle büyütmek için ne yapmalısınız? Bunun için neler mümkün?

BUNU DA OKU:  Kitap Değişim Günü kutlu olsun

#23 İcad Edilmiş Şehir Ankara // Funda Şenol Cantek (İletişim Yayınları)

Ankara’nın geçirdiği fiziksel ve söylemsel inşa süreçlerini kurumların ve insanların hikâyelerine eşlik ederek anlatan İcad Edilmiş Şehir: Ankara bozkırın ortasındaki şehre farklı ilgi alanlarından, disiplinlerden ve açılardan bakan araştırmacıların, yazarların katkılarıyla oluşturulmuş çok sesli ve renkli bir çalışma.

Yazılarda ev içlerine de giriliyor, okullara da… Kâh tribünlerde bağırılıyor, kâh türbelerde mum yakılıyor, kâh sinema sinema geziliyor… Eski zamanlardan günümüze Ankara kurumları, iklimi, mimari biçimleri, yaşam tarzları, kültürel ve sanatsal birikimi, resmî ve sivil mimarisi, gelenekleri, inanç sistemleri, sportif etkinlikleri ve önemli kişileriyle ele alınıyor.

İçinden Ankara geçen romanlar, anılar ve şiirler ihmal edilmiyor… İcad Edilmiş Şehir: Ankara okurun elinden tutup geçmişten günümüze uzanan başkenti farklı yönleriyle bazen tatlı tatlı, bazen de sert mizacıyla anlatıyor, etraflı bir şehir turuna çıkarıyor…

#24 Doğanın Keşfi // Andrea Wulf (Ayrıntı Yayınları)

Çağdaşları tarafından Napoleon’dan sonraki en ünlü kişi olarak tanımlanan Humboldt, zamanının en büyüleyici ve ilham verici insanlarından biridir. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak doğan Humboldt kendi başına dünyanın nasıl işlediğini keşfetmek için ayrıcalıklı bir yaşamdan vazgeçer.

Thomas Jefferson onu “zamanın en büyük değerlerinden biri” olarak tanımlar. Charles Darwin “Humboldt’un Kişisel Anlatısını okumak kadar hiçbir şey benim gayretimi kamçılamamıştı” diye yazar; Humboldt olmadan ne Beagle’a binebileceğini ne de Türlerin Kökeni’ni tasavvur edebileceğini söyler. William Wordsworth’la Samuel Taylor Coleridge’in ikisi de şiirlerine Humboldt’un doğa kavramını katmışlardır. Güney Amerika’yı İspanyol sömürge yönetiminden kurtaran devrimci Simon Bolivar, Humboldt’u “Yeni Dünya’nın kâşifi” diye nitelendirir. Almanya’nın büyük şairi Goethe, Humboldt’la birkaç gün geçirmenin “birçok yıl yaşamış gibi” olduğunu dile getirir.

Doğanın Keşfi Alexander von Humboldt gibi büyük bir bilim insanını tanımanın yanı sıra, çağdaş doğa ve türlerin ilişkiselliği açısından günümüz doğa anlayışına da ışık tutmaktadır.

New York Times tarafından 2015 yılının en iyi on kitabı arasında sayılan Doğanın Keşfi, 23 ülkede yayımlandı. Royal Society Bilim Kitabı Ödülü 2016, Costa Biyografi Ödülü 2015, Inaugural James Wright Doğa Yazıları Ödülü 2016, LA Times Kitap Ödülü 2016 ve Kraliyet Coğrafya Topluluğu’ndan Ness Award 2016 ödüllerini almıştır.

#25 Ekokurgu // Sezgin Toska (Yeni İnsan Yayınevi)
Ekolojik felaketler ve zararlarıyla mücadele etmenin birden fazla yolu vardır. Bu mücadelenin bir boyutu egemen yapının değiştirilmesi ise öteki ekolojik bilgelik ve doğayla empati yapmaktır. Doğaya tahakküm kuran değil, doğanın bir parçası olduğunu düşünen bireyler için edebiyat yeni umut kapıları açar.

Ekokurgu, edebiyatta doğa ve çevrenin nasıl algılandığını, onlara karşı işlenmiş suçların neler olduğunu, nasıl işlendiğini ve bunlar için ne gibi çözüm yolları geliştirildiğini araştırmıştır. 21. yüzyılda yazılan ABD kökenli ekokurgu eserler incelenip, günümüz ve sonrasına ışık tutacak çözümlemeler yapılmıştır. Edebiyat varsa hala umut vardır.

Sezgin Toska, insanları edebiyat ve edebiyat çalışmaları aracılığıyla ekoloji ve sürdürülebilir yaşam üzerine bir kez daha düşünmeye ve harekete geçmek için edebiyattan ilham almaya davet ediyor. Ekokurgunun geniş yelpazesi edebiyatı ekolojik sorunların çözüm yolu haline getiriyor.

Elinizdeki kitap göz göre göre yitip gidenleri çaresizce izlerken etrafımızı çevreleyen, üstümüzü örten, içimize işleyen gücün, egemenliğin sembolü kara bulutların aslında birer beton, bükülmez demir, çözünmez kimyasal gibi inşa edilmesine karşın romantizm, sevgi, emek ve umut ile çözüleceğinin resmidir.

#26 Yürümenin Felsefesi // Frederic Gross (Kolektif Kitap)

Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri… Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz?

Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.

#27 Politik Ekoloji // Dimitri Roussopoulos (Sümer Yayıncılık)

Politik Ekoloji, çevre politikasının tarihi ve gelecekte alabileceği şekiller üzerine yazılmış ve şimdi klasikleşmiş olan bir yapıttır.  Bu klasik yapıt, Aralık 2015 tarihinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler Paris İklim Konferansı’nın detaylı bir anlatımı ile buradan çıkan perspektifleri de içeren en güncel ve genişletilmiş edisyonundan Türkçeye çevrilmiştir.

Politik Ekoloji, çevrenin devlet tarafından yönetiminin tarihiyle açılmakta, ardından ekolojik kriz karşısında halktan gelen ve geniş bir yelpazeye dağılan yanıtları gözden geçirmekte ve nihayetinde ekoloji hareketi tarafından önerilen temel politik eğilimlerin bir tartışmasını açmaktadır.

Roussopoulos, ekolojist aktivistlerin çevreyi korumaktan ziyade yeni topluluklar, yeni yaşam biçimleri ve yeni bir politika yapma biçimi hedeflediklerini savunur. Son bölümler, çevreciliğin arzularının bu türden politik alternatiflere nasıl yönlendirilebileceğini araştırmakta ve bu çerçevede toplumsal ekolojinin ilham verdiği Montreal ve Rojova gibi başarılı örnekleri serimlemektedir.

Dimitri Roussopoulos, yazar, editör, yayıncı, bir topluluk organizatörü ve konuşmacısıdır. 1950’lerin sonlarından bu yana barış inisiyatiflerinde, kent ekolojisi projelerinde ve kooperatif hareketlerinde aktif biçimde yer almaktadır.

#28 Bitki Zekası // Stefano Mancuso, Alessandra Viola (Yeni İnsan Yayınevi)

Bitkilerin gayet zeki olduğu ve iletişim kurabildiği bir gezegen hayal edin.

Bu hayali gezegende bitkiler kendi aralarında bilgi alışverişi yapabiliyor. Köklerinden en tepesindeki yaprağa kadar her türlü bilgiyi aktarabiliyor. Çevresinde kendi türünden olanlarla diğerlerini ayırabiliyor. Tuzak kurarak avlanabiliyor. İklim geçişlerine, kuraklığa ya da aşırı yağmurlara karşı tedbir alabiliyor.

Daha da ileri gidip, diğer bitkilerle ve bazı hayvanlarla ağ kurabiliyorlar. Kendilerini korumak ve otçullardan sakınmak için, başka canlılardan yardım alabiliyorlar. Üremek için işbirliği geliştirebiliyorlar.

Bu sessiz, pasif ve savunmasız gözüken bitkilerin en küçük kök solucanından insanlara kadar, etraflarındaki herkesi yönlendirerek ve onlarla iletişime geçerek yaşamlarını organize ettiği bir gezegen hayal edebiliyor musunuz? Boşuna uğraşmayın, bu gezegen zaten var: Dünya’ya hoş geldiniz.

Bu kitapta yazılanları bize çok önce öğretilmiş bilgilerle anlamamız imkansız. Yeni bir perspektif ve zarif bir bakış açısıyla bilindik bitkilere yönelik bütün yargılarınız temelden sarsılabilir. Dünyanın her yanında ses getirmeye aday bu yepyeni kitap, şimdiden pek çok dergiye kapak oldu ve insanlık bir kez daha doğru bildiklerini kenara itmek zorunda kalacak gibi.

“Birkaç saatliğine alışık olduğunuz insan merkezciliğinizi bir kenara bırakın. Daha zengin ve daha muhteşem diğer dünyaya adım atın. Pişman olmayacaksınız ve bu yeni dünyadan asla eskisi gibi çıkamayacaksınız.” Michael Pollan

#29 İstanbul’un Doğal Bitkileri // Ünal Akkemik (ÇEKÜL)

Araştırmacılar ve doğa tutkunları için önemli bir kaynakça niteliğindeki “İstanbul’un Doğal Bitkileri” kitabı; İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Orman Botaniği Anabilim Dalı Başkanı ve ÇEKÜL Yüksek Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ünal Akkemik’in yıllar süren araştırmalarının bir ürünü. 1152 sayfadan oluşan kitap, İstanbul’un bitki çeşitliliğini gözler önüne seriyor.

8 bin 500 yıllık tarihi bir kent olan İstanbul’daki kentleşme politikaları, yoğun nüfus baskısıyla birlikte bazı bitki türlerini doğrudan etkiliyor. Ünal Akkemik, hazırladığı bu kapsamlı çalışmayla; bu eşsiz coğrafyayı paylaştığımız doğal hayata ve kent içinde bulunan bitkilere ilgi gösterirken, ilgiye bilgi katmayı da öneriyor. Üç iklim ve flora kuşağının kesişme noktasında bulunan İstanbul, dikkat çeken bir bitki tür sayısına sahip.

İstanbul’da yaklaşık 2200 bitki türünün varlığını saptayan Prof. Dr. Ünal Akkemik, kitabında 982 tanesine yer verdi. Bitki tanımını kolaylaştıran fotoğraflarla desteklenen hacimli çalışmasını çiçek renklerine göre 9 ayrı bölümde kurguladı. Kitapta, İstanbul’da yok olma tehlikesi altındaki türleri de incelemeniz mümkün.

#30 Türkiye’de ve Dünyada Su Krizi // Akgün İlhan, Ayman Rabi, Efe Baysal, Ercan Ayboğa, Maude Barlow, Murat Güvenç, Özdeş Özbay, Pınar Uyan Semerci

Suyun ve su mücadelelerinin tüm dünyadaki çevre veya ekoloji hareketleri içerisinde özel bir yeri var. Su, bütün bir yaşamın kaynağı olması dolayısıyla ekolojik sistemin en temel maddesi. Başta küresel ısınma olmak üzere çevre sorunları dediğimiz hemen her şey bir şekilde su sorununa bağlanıyor. Ancak Türkiye’de su sorunu ve su mücadeleleri dediğimizde yaygın bir apolitik tutum söz konusu. Genel olarak su meselesi sınıfsal ve sosyolojik yönleri ile değil de siyaset üstü bir çevre mücadelesi olarak görülüyor.

Sivil ve Ekolojik Haklar Derneği aktivistleri tarafından yürütülen Su Hakkı Kampanyası, hazırladığı yayınlar, radyo programları ve kampanyalar ile bu topraklardaki büyüyen su sorununa ışık tutan, çok değerli bir oluşum. Su Hakkı Kampanyası’nın 12-13 Kasım 2016 tarihinde Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirile Uluslararası Su Mücadeleleri Konferansı bünyesinde eksik kalan ya da üzerinde yeterince durulamayan noktaları bir araya getiren ve konferans sırasında Prof. Dr. Murat Güvenç, Doç. Dr. Pınar Uyan Semerci ve Ercan Ayboğa tarafından yapılan sunumları içeren kitabı Türkiye’de ve Dünyada Su Krizi ve Su Hakkı Mücadeleleri yayınlandı.

#31 PARK: bir ihtimal [Hatırlama] // Can Altay, Vasıf Kortun, Merve Elveren (SALT)

Türkiye’de 1990’ların sonundan itibaren “kamusal mekânda sanat” üzerine katmanlanan tartışma ve deneyimler dış mekânda sanat pratiklerini yaygınlaştırdı. Avrupa Birliği müzakerelerinin getirdiği destek yapıları, iş birlikleri ve paralelinde oluşan sosyal, politik ve ekonomik ortamla İstanbul, 2000’lerin ikinci yarısında dünyanın gözde kentlerinden birine dönüştü. 2009 ile 2011 yılları arasında, British Council’ın yerel partnerlerle yürüttüğü My City [Benim Kentim] ile Kültürel Aracılar gibi fon destekli kapsamlı projeler yapıldı. SALT’ın yayıma hazırladığı PARK: bir ihtimal [Hatırlama] e-yayını, yine bu dönemde gerçekleştirilmiş olan PARK: bir ihtimal adlı dış mekân sergisini yeniden yorumlamaya açıyor.

Can Altay’ın küratörlüğü, Future Anecdotes’un tasarımı ve Nils Norman, Ceren Oykut ve Sinek Sekiz’in katılımıyla düzenlenen PARK: bir ihtimal, Mayıs 2010-Ocak 2011 tarihlerinde Nişantaşı Cumhuriyet Parkı’nda yer almıştı. Hazırlık sürecinden yazılı ve görsel belgeler ile sergi kataloğunu içeren yayında ayrıca, SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Vasıf Kortun ile Altay’ın proje bağlamında kent mekânı ve katılım üzerine Aralık 2016’da yaptığı iki yeni söyleşi bulunuyor.

“Parkların ne olduğu ve ne olabileceği üzerine farklı sanatçıların yapıtlarını bir araya getiren bu sergi, gündelik hayatımızda içinden geçip gittiğimiz mekânların barındırdıkları öyküler ve potansiyellerle ilgileniyor. Parktan şehre, oradan da içindeyken kanıksadığımız düzenlere başka açılardan bakmaya davet ediyor. Bu mekânları kullanış biçimlerimizi, bu düzenlerde barınma biçimlerimizi değiştirirsek neler olabilir sorusunu soruyor. Bu soruyla kenti ve ‘kamusal’ alanı ve tabii kendimizi tekrar tekrar yeniden şekillendirebilmek mümkün. PARK: bir ihtimal bir yandan da sınırlı kaynaklarla, kendine yetecek düzeneklerin nasıl çalışabileceklerine dair tezler üretiyor.”
Can Altay, PARK: bir ihtimal (2010) sergi kataloğu

#32 Dünyanın Durumu 2016 // Kolektif (İş Bankası Yayınları)

Dünyanın geleceği kentlerde… Günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlası, yani 3.9 milyar insan kentlerde yaşıyor ve bu nüfusun 2050 yılına kadar ikiye katlanması bekleniyor. Bu büyümeyle birlikte yaşanabilir, adil ve sürdürülebilir şehirler nasıl düzenlenecek? Gerekli sosyal ve fiziksel altyapıya nasıl yatırım yapacağız? Elinizdeki kitap, insanlık tarihi boyunca şehirlerin izlerini sürerken sürdürülebilir kentleşmenin esaslarını irdeliyor.

Kentsel sürdürülebilirlikte biyolojik çeşitliliğin rolü, kent ekonomisi, tüketim ve enerji kullanımı gibi şehirlerin temel yapısal unsurlarını inceliyor. Kitabın ‘Kent Profili’ bölümlerinde, kentsel sürdürülebilirliği konu alan en özgün projelerde çalışan profesyoneller, birinci elden deneyimlerini paylaşıyor.

Ahmedabad, Freiburg, Şanghay gibi oldukça farklı kentlerin başarı öykülerini anlatıyor. Kent sakinlerinin şehirlerini iyileştirmek için nasıl harekete geçtiğini dile getiriyor.

Dünyanın Durumu 2016: Bir Kent Sürdürülebilir Olabilir mi?, atık yönetiminin zorluklarından toplu taşımanın geliştirilmesine, halkın karar alma süreçlerine katılımına kadar değişik konuları inceliyor.

Toplulukların karşılaştığı büyük zorluklara karşı yeni geliştirilen ve umut vaat eden çözümleri keşfederken günümüz kentlerinin anlık görüntüsünden yarının sürdürülebilir küresel şehir vizyonuna doğru nasıl yol alacağımız sorusuna odaklanıyor.

#33 Soluk Mavi Nokta // Carl Sagan (Ayrıntı Yayınları)

Carl Sagan, keskin bakışını Evren’in muhteşem gizemine atmış ve dahası bunu dünya genelinde milyonlarca okurun rahatlıkla anlayacağı bir açıklıkla dile getirmişti.

Soluk Mavi Nokta işte bu taçlanmış çalışmanın adıdır. İnsan ırkı nihayet radikal anlamda yeni bir sınır bölgesine, yani uzayın sınırına gelip dayandığında, gelecek kuşaklar çağımıza geçip gitmiş bir zaman olarak bakacaklardır.

Soluk Mavi Nokta’da Carl Sagan, kozmostaki bu muhteşem yeni tarihimizin izini sürüyor ve güneş sistemimizden çıkıp galaksilerin ötesindeki mesafelere yol alırken, bize daha önce bir karaltı gibi görünen bu yeni geleceği anlatıyor.

Carl Sagan başka dünyaların keşfinin ve bu dünyalara olası yerleşimlerin ne bir fantezi ne de bir lüks olmadığı konusunda ısrarcı: elbette insan ırkının hayatta kalması için gerekli olan koşulların da farkında olarak sürdürülen bir ısrar bu…

“Güncel mucizelerle gelecekteki büyük meseleler arasında çok hararetli bir bağlantı kuruyor… Anlaşılması zor doğanın açıklığa kavuşturulması ve bilimsel araştırmanın büyüleyiciliği konusunda bundan üstün kitap yok günümüzde.” Scientific American

#34 100 Maddede Sürdürülebilirlik Rehberi // Barış Doğru (SKD Yayınları)

Toplumumuzun sürdürülebilirlik yolculuğunda; doğru bilginin öğrenilmesi, bilginin uygulamaya geçirilmesi, uygulama sonuçlarının takip edilmesi ve değerlendirilmesi, değerlendirme sonuçlarının paylaşılması sürecinin ilk adımının bir parçası olarak hazırlanan 100 Maddede Sürdürülebilirlik Rehberi; sürdürülebilirliğin temel ilke ve prensipleri, buna dair önemli konu alanları, ilgili kurum, uluslararası anlaşma ve standartları, yöntem ve indikatörler ile çözüm ve tedbirler hakkında temel bilgiler sunuyor.

BUNU DA OKU:  Zehirsiz Ev'in kurucusu Mercan Uluengin'le konuştuk

Rehber, kavramların ve aktörlerin yanı sıra tartışmalı konular ve alternatif yaklaşımlara da yer vererek sürdürülebilirliği geniş bir pencereden ele alıyor.

#35 Ekolojik Mahalle // Ralph Weder (Yeni İnsan Yayınevi)

Ekolojik mahalle, çocuğunuza, mahallesindeki voleybol sahası eksikliğinden iklim değişikliğine kadar karşılaştığı sorunlar karşısında çözüm üretme seçeneği ve gücü olduğunu hissettiriyor.

Mahallelerinde yaşayan her canlıyı düşünerek, bazen komşulardan,  itfaiyeden bazen polis karakolundan yardım isteyip bazen de yaşlılarla sohbet eden çocuklar (isimleri), öğreniyor, üretiyor, paylaşıyor ve ekolojik cafe açma hedeflerine ulaşmak için gerekli parayı yardımlaşarak ve çalışarak biriktiriyor.

Kitap, doğal beslenme, geri dönüşüm, kompost, tasarruf gibi ekolojik temellerden bahsederken çocuğu da dahil ederek kendi çözümlerini ve fikirlerini üretmesini sağlıyor.

#36 İklim Adaleti Mücadelesi için 10 Durak // Ethemcan Turhan, Arif Cem Gündoğan, Cem İskender Aydın, Mustafa Özgür Berke (Ekoloji Kolektifi)

Paris İklim Anlaşması ile beraber geri çevrilemeyecek sonuçları olan iklim etkilerini önlemek için bazı adımlar atılmış olsa da ulusal ve yerel düzeydeki iklim politikaları halen bilimin işaret ettiği hedeflerin çok uzağında. Küresel iklim değişikliği, her geçen gün daha fazla canlının yaşam alanını tehdit ediyor. ABD başkanı Trump’ın Paris Anlaşması’ndan çekilmesiyle ile yeniden gündeme gelen fosil yakıtlı bağımlı ekonomi, bir yandan küresel adaletsizliği tetiklemeye devam ederken diğer bir yandan ise zaman karşı yarışılan iklim krizinin derinleşmesine neden oluyor.

Ekoloji Kolektifi Derneği tarafından yayınlanan “İklim Adaleti Mücadelesi için 10 Durak” adlı çalışma, tartışmanın önemli ayaklarından biri olan iklim adaleti konusuna odaklanıyor. Yoksul kesimler iklim değişikliğinin yaratacağı yıkımdan adaletsiz biçimde en çok etkilenecek olan toplumsal katmanların başında geliyor.  Hem ülkeler arası hem de ülke içi eşitsizlikler kendisini gelir seviyesi, toplumsal cinsiyet ve eğitim durumu gibi alanlarda belli ediyor. Ayrıca, düşük karbonlu ekonomiye geçiş sırasında ortaya çıkabilecek mağduriyetlerin de göz önünde bulundurulması gerekiyor. Kömür gibi fosil yakıt sektöründe istihdam edilen yurttaşların yaşadıkları yerlerde hızlı bir biçimde farklı geçim alanlarına yönlendirilmesi gerekiyor.

Dr. Ethemcan Turhan, Arif Cem Gündoğan, Cem İskender Aydın ve Mustafa Özgür Berke tarafından hazırlanan “İklim Adaleti Mücadelesi için 10 Durak”,  iklim adaleti bakış açısıyla Paris Anlaşması’nı değerlendirerek başlıyor. Kitapta ülkeler arası sorumluluk ve ekolojik borç, kayıp ve zararlar, toplumsal cinsiyet, enerji demokrasisi ve karbon bütçesi gibi kavramlar ve bu kavramların iklim adaleti perspektifinden ele alınıyor.

#37 Ekolojik Kriz Etik ve Hukuk // Zeynep Özlem Üskül Engin (Seçkin Yayıncılık)

Bu kitabın konusunu oluşturan, ekolojik krizle ilgili olarak, insanoğlu her şeyden önce doğaya ve dünyaya verdiği zararı kabul etmeli, bu zararın ekolojik dengeyi ve gelecek nesilleri tehlikeye attığını görmeli ve birçok alanda olduğu gibi hukuk alanında da harekete geçmelidir.

Hukukun ne olduğu sorusuna, hukuk felsefesinde verilen yanıt klasiktir: Hukuk “olan”ı görür, “olması gereken”i tespit eder ve “norm” koyar. Hukukun bu üç unsuru, eserin de planını oluşturmaktadır.

Hukukun nasıl işe yarayabileceğini görmek için birinci bölümde dünyayı tehdit eden tehlikenin ne olduğu ortaya konulmuş.

İkinci bölüm, “olması gereken”in yani değerli olanın ne olduğuna ilişkin tartışmaların yapıldığı bölümdür.

Üçüncü bölümde, ekolojik krizin yarattığı ve yaratma ihtimali olan tehlikeleri bertaraf etmeye yönelik doğru ve adil hukuk kurallarının bulunması için, hukuka dair yeni bir ideolojik alt yapı ve doğa-insan ilişkisinin tasarlanması gerekmektedir. Farklı bir anlayışla kurulan doğa ile insan arasındaki ilişki farklı bir hukuk sistemi yaratacaktır. Bunu başaran ülkelerin anayasal düzenlerinden örneklerin bulunduğu ve aynı zamanda yeni bir insan-doğa tasarımını içeren “doğa dostu” bir evrensel beyannamenin tartışıldığı bir bölümdür.

#38 Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi // Yuval Noah Harari (Kolektif Kitap)

Hayvanlardan Tanrılara Sapiens kitabıyla insan türünün dünyaya nasıl egemen olduğunu anlatan Harari, Homo Deus’ta çarpıcı öngörüleriyle yarınımızı ele alıyor. İnsanlığın ölümsüzlük, mutluluk ve tanrısallık peşindeki yolculuğunu bilim, tarih ve felsefe ışığında incelediği bu çalışmasında, insanın bambaşka bir türe, Homo deus’a evrildiği bir gelecek kurguluyor.

Yola “önemsiz bir hayvan” olarak çıkan Homo sapiens, tanrılar katına ulaşmak uğruna kendi sonunu mu hazırlıyor?

Homo sapiens nasıl oldu da evrenin insan türünün etrafında döndüğünü iddia eden hümanist öğretiye inandı?

Bu öğreti gündelik yaşantımızı, sanatımızı ve en gizli tutkularımızı nasıl şekillendiriyor?

İnsanı inekler, tavuklar, şempanzeler ve bilgisayar programlarının tümünden ayıran yüksek zekası ve kudreti dışında herhangi bir alametifarikası var mı?

Tarih boyunca benzeri görülmemiş kazanımlar elde etmemize rağmen mutluluk seviyemizde neden kayda değer bir artış olmadı?

“Tüm bunları anlamak için tek yapmamız gereken geriye dönüp bakmak ve Homo sapiens’in aslında ne olduğunu, hümanizmin nasıl dünyaya hakim bir din hâline geldiğini ve hümanizm rüyasını gerçekleştirmeye çalışmanın aslında neden insanlığın kendi sonunu getireceğini incelemektir. İşte bu kitabın temel meselesi budur.”

#39 Doğa Tarihi // Gaius Plinius Secundus (Say Yayınları)
Yaşlı Plinius’un İS 77-79 yıllarından günümüze ulaşan ve otuz yedi kitaptan oluşan Doğa Tarihi adlı bu büyük eseri kozmoloji, coğrafya, antropoloji, zooloji, botanik, tıp, farmakoloji, mineraloji ve sanat tarihi gibi hususlarda iki bin cildi bulan kitaptan derlenmiş bilgi, gözlem ve olguları bir arada toplaması bakımından bir ansiklopedi olma niteliğini taşıyor.

Bu bilgi hazinesinin takdim ve fihristinin yer aldığı birinci kitabı ile kozmoloji konularının ele alındığı ikinci kitabı, eserin ilk defa Türkçeye kazandırılan bu baskısında bir araya geliyor.

M.S. 79’da ölen Yaşlı Plinius’un en ünlü eseri, ansiklopedi niteliğindeki Doğa Tarihi’dir. Kozmoloji, coğrafya, antropoloji, zooloji, botanik, tıp ve sanat tarihi gibi pek çok alandan bilgiler barındıran yapıtın elimizdeki çevirisi ise, Plinius’un dev çalışmasının ilki ile kozmoloji konularının ele alındığı ikinci kitaplarını sunuyor.

#40 Eko Köyler // Karen T. Litfin (Alfa Yayıncılık)

Tek tek bizler nasıl bir değişim yapabiliriz?

Profesör Karen Litfin bu temel soruya yanıt vermek için dünyadaki pek çok eko-köyü Bziyaret etti. Kırsal alanlardan kentlere, yüksek teknolojilerden düşük teknolojilere, ruhanilerden sekülerlere kadar tabandan yukarıya pozitif ve radikal değişimler yapan gözden kaçmış küresel bir hareketi keşfetti. Karen Litfin iham verici ve öngörülerle dolu kitabında, bu sürdürülebilir yaşam tecrübelerindeki eşsiz deneyimi dört geniş pencere vasıtasıyla paylaşıyor: ekoloji, ekonomi, topluluk ve bilinç. Söz konusu olan yalnızca başka bir dünyanın mümkün olması değil; bunun, bütün dünyadaki mikro alanlarda şimdiden doğmasıdır. “

Eko-köyler yıllardan bu yana düşük karbonlu bir post-büyüme toplumu oluşturmak için mikro-laboratuvarlar olarak hareket etmiştir. Fakat bizler onlardan ne öğrenebiliriz? İşte Karen Litfin bunların yanıtlarını aradığı yolculuğunu bizimle paylaşıyor.” Rob Hopkıns, The Transition Handbook’un yazarı

“Eko-köyler yalnızca karbon artışını, türlerin azalmasını ve dünyamızın toksikleşmesini nasıl ele alacağımızı değil, tek bir dünyada keyifli bir şekilde nasıl birlikte yaşayabileceğimizi de soruyor.” PAUL WAPNER, Living Through the End of Nature’in yazarı

#41 Termik Santrallerin Maliyeti // Bengi Akbulut (Ekoloji Kolektifi)

Araştırmacı ve ekonomist Dr. Bengi Akbulut’un, ülkemizin en önemli meselelerinden biri olan enerji tartışmalarına alternatif bir maliyet hesabı sunan “Termik Santrallerin Maliyeti – Alternatif Bir Değerlendirme” adlı çalışması Ekoloji Kolektifi tarafından yayınlandı. Yapılması gündemde olan 5 termik santral projesinin incelendiği çalışmada, uluslararası literatür baz alınarak, bu proje alanlarında çevre ve ekosistem üzerinde yarattıkları “görünmeyen” maliyetler hesaplandı.

Bu çalışma, yapımı planlanan ve nihai ÇED raporları Bakanlığa sunulan beş termik santralin (CENAL Entegre Enerji Santrali, SOCAR Power Termik Santrali, HEMA Termik Santrali, DOSAB Buhar ve Enerji Üretim Tesisi ve SANKO Gölbaşı Termik Santrali) maliyetlerine dair kapsamlı bir değerlendirme yapmakta ve bu yolla ÇED raporlarında sunulan fayda-maliyet analizlerinde bahsi geçmeyen, ancak esas itibariyle doğaya ve topluma yüklenen ‘gizli’ maliyetlere ışık tutmaktadır. Bu bağlamda bir parasal değerlendirme çalışmasını içermekle beraber bu tür bir değerlendirmenin açmazlarını yok saymayan bir yöntemsellik benimsemiştir. Dolayısıyla çalışmaya konu edilen projelere dair kapsamlı bir maliyet hesaplaması çıkarmak iddiasında olmaktansa, ÇED raporlarında mevcut değerlendirmelerin kısıtları ve eksikliklerini açığa çıkarmayı hedeflemektedir. Bu doğrultuda parasal bir fayda-maliyet hesabının tek veya öncelikli karar kriteri olmasının sakıncalarının altını çizmekte ve termik santraller gibi toplum ve çevreyi ciddi biçimde etkileyen projelere dair kararların demokratik ve katılımcı zeminlerde alınmasının esas olduğunu vurgulamaktadır.

#42 Doğaya Dönüş // Serdar Kılıç (Destek Yayınları)

Doğa şehir yaşamından daha vahşi, teknolojiden daha karmaşık ve kalabalıklardan daha tehlikeli değil…
Doğanın dili insanlarınkinden daha zengin ve daha derindir duyabilene…
Doğa, yeryüzünün tenidir hissedebilene…
Doğa en iyi öğretmendir anlayabilene…

“Doğadaki İnsan” ve “Doğada Tek Başına” belgesellerinin yaratıcısı Serdar Kılıç’ın Bolu’da bir dağda geçirdiği 7 ayın öyküsünü kaleme aldığı Doğaya Dönüş,  hayatta kalma teknikleriyle dolu gerçek bir doğa rehberi…

Serdar Kılıç’ın iki yavru kangal köpeğiyle birlikte dağda yaşadığı aylar boyunca ağaç evini inşa edişinden yemek bulma serüvenine, kurtları bekleyerek geçirdiği uykusuz gecelerinden vücuduna aldığı yaraların ilacını doğadan temin ettiği günlerine kadar her anını içtenlikle kaleme aldığı bir günlük…

 

Doğanın diline tercümanlık eden Serdar Kılıç, hayatta kalmanın incelikleri kadar, kullanılmadığı için körelmeye terk edilmiş yeteneklerin ortaya çıkışına da ışık tutuyor.

#43 Sekoyana’nın Kapıları // Şiirsel Taş (ÇEKÜL)

Şiirsel Taş’ın kaleme aldığı Sekoyana’nın Kapıları, anne ve babası tarafından ormanda yaşayan münzevi bir kadına emanet edilen bir çocuğun, bu gizemli kadının rehberliğinde ormanı tanıma hikâyesini konu ediyor.

Sekoyana, ormanın kontrol edilebilir olduğuna, insanların onu istedikleri gibi kendilerine uydurma çabalarına inanmıyor.

Çocuğa ormanda hiçbir şeyi israf etmeden, canlılara ve doğaya zarar vermeden nasıl yaşayacağını öğretiyor ve bunu yaparken de doğa ve yaşam hakkında doğru bildiği birçok şeyi sorgulatıyor.

Sekoyana’nın Kapıları, doğal yaşam bilinci ve duyarlılığını okurlara sürükleyici bir hikâyeyle, didaktik bir tondan kaçınarak kazandıran değerli bir roman. Kitabın çizimleri ise Oğuz Demir’e ait.

#44 Doğadabuan // Hüseyin Çağlar İnce (A7 Kitap)

Dilimizde zaman sözcüğüne denk gelen söz “an” olmalıdır. Güney Sibirya’da doğanın özgür halkı Dukhalar’la yaşadığım sırada, zaman sözcüğünün “an” olarak karşılandığını fark etmiştim. Dünyanın en özgür Türkleri, Sayan Dağları’nda her an özgürce ve doğanın içinde yaşıyor. Anadolu’da ise giderek doğadan uzaklaşan, çoğu yerde kopan bir halk var.

Hüseyin Çağlar İnce, hiç beklemediğimiz bir anda, “doğadabuan” diyerek, ya bir çiçek ya da bir kelebek göstererek bizi kendimize getiriyordu.
Çağlar, Magma dergisi okurlarına birdenbire sunduğu “doğadabuan” armağanlarını kitaplaştırdı. Herkes, “doğadabuan” desin ama bunun için Çağlar’ın sürpriz yapacağı anı beklemesin.

Doğa, insan olmasa da var olmaya devam eder. Oysa doğa olmasa, insan olmaz. İnsan onun muhteşem düzeninin bir parçası. O işleyen büyük düzen, hayatın her alanında hala rehber olmaya devam ediyor. Çok alakasız gibi görülse de; üretim sistemlerinde insan ne zaman açmaza düşse, bakacakları arasında “doğanın düzeni” de var. O nedenle doğayı tanımak, onun mantığı üzerine düşünmek, yaşamın her alanında sürdürülebilirlik için olmazsa olmazlardan. Hüseyin Çağlar İnce’nin hazırladığı bu kitap da işte bu öğrenme sürecinin yapıtaşlarından birisi.

#45 Gecekondu Arşivi // Yaşar Adnan Adanalı

1932–2016 yılları arasında, konut ve gecekondu üzerine gazetelerde yer almış haberleri derleyen Gecekondu Arşivi kitabında 1530’a yakın gazete kupürü yer alıyor.

Kitapta haberlerin geçtiği şehir ve mahallelerin, öne çıkan kişi ve kurumların ayrıca sıralanması ise konut ve gecekondu üzerine yapılacak çıkarımların çapraz okumalarla zenginleşebilmesine olanak tanıyor. Gecekondu Arşivi’ne ek olarak hazırlanan Gecekondu Sohbetleri isimli yayında ise, arşivlemek, bellek, imge, mekan ve mimari konuları özelinde kent araştırmacıları Jean François Perouse ve Tahire Erman, fotoğraf sanatçısı Serkan Taycan, mimar Ayşegül Cankat ve mahalle mücadelesinin içinden gelen Velaaddin Kılıç ile yapılmış söyleşiler yer alıyor.

#46 Küresel Bakışla Kutup Çağı // Kolektif (Efil Yayınları)

Arktika Bölgesi giderek daha ulaşılabilir hale gelmektedir. Soğuk Savaş yıllarında Bölge’ye atfedilen’öğrenilmiş değersizlik’ zaman içinde değişmis, askerileşmenin yerini kaynakların ekonomik potansiyeli almıştır. Yaşanan bu değişim, ‘Kutup Çağı’ kavramı ile vücut bulmuştur.

Uluslararası politikada iki kutupluluğun ortadan kalkmasından sonra geçen çeyrek yüzyıl içinde “Yeni Alanlar” ortaya çıkmış “Yeni Bakış” açıları dillendirilmeye başlanmıştır. Buradaki itici güç çevresel değişiklik, küresel ısınma ve buz kitlelerinin ayrışma sonucu doğal zenginliklere kolayca ve daha ucuz bir şekilde ulaşmaya dayanmaktadır.

Bu arada iklim değişikliğine bağlı olarak buzul dağlarının artan bir hızla erimeleri sonucu alışılagelen  buzlarla kaplı Arktika manzaralarını ortadan kaldırmakta, yerli halkların geleneksel yaşam koşullarını kökünden değiştirmektedir. Küreselleşmenin  de Bölge’ye girmesiyle devasa ölçekli trans holdinglerin kaynaklara ulaşım mücadelesi ve bu kaynakları sömürme rekabeti artarak sürmektedir.

Ekosistemin bozulması ve orman arazilerinin küresel düzeyde  azalmasından sonra  Arktika’da uzun yıllardır gözlemlenen iklimsel kriz, günümüzde uluslararası toplumun mevcut krizleri arasında en etkili boyuta ulaşmıştır.

#47 Doğanın Anatomisi // Julia Rothman (ODTÜ Yayınları)

Julia Rothman’ın doğada çıktığı büyüleyici görsel gezi sırasında sanat ve bilim iç içe geçiyor.

Hayatınızda bir kez bile dağların nasıl oluştuğunu öğrenmek istemiş ya da mantarın yaşam döngüsünü, bir kuşun üzerindeki farklı tüy tiplerini merak etmişseniz Rothman’ın çizimlerini ve şemalarını incelemekten keyif alacaksınız.

Rothman’ın toprağa ve suya, hayvanlara ve bitkilere ilişkin canlı açıklamaları, sizlere doğanın harikalarıyla ilgili yepyeni bakış açıları sunacak.

Not: Metinler kitapların tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Çocuk ve Bebek, Doğal Kaynaklar, Eğitim, Ekoloji, Geri Dönüşüm, Hayat, Hayvanlar, İklim Değişikliği, Kurumsal Sürdürülebilirlik, Sanat ve Tasarım, Yenilenebilir Enerji
Ambalaj atığı geri dönüşümüne yeni düzenleme geliyor

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca hazırlanan, 1 Ocak 2018'de yürürlüğe girecek "Ambalaj Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği" Resmi Gazete'de yayımlandı. Yönetmelik ile ambalaj...

Kapat