Dünya nüfusunun yalnızca yüzde 16’sını oluşturan yüksek gelirli ülkeler, aşırı kaynak kullanımının yüzde 74’ünden sorumlu

Yeni ve oldukça kapsamlı bir araştırmaya göre, doğal kaynakların aşırı kullanımının yol açtığı küresel ekolojik hasarın çoğundan ABD, AB ve Avustralya gibi zengin bölgeler sorumlu. Lancet Planetary Health dergisinde yayınlanan ve türünün ilk örneği olan araştırmada, son 50 yılda 160 ülkenin yol açtığı ekolojik hasar analiz edildi ve bu hasardan kimlerin sorumluluğu olduğu araştırıldı. Rapora göre dünya nüfusunun yalnızca yüzde 16’sını oluşturan yüksek gelirli ülkeler, aşırı kaynak kullanımının yüzde 74’ünden sorumlu.

Raporda, dünyadaki aşırı materyal kullanımının yüzde 27’sini oluşturan ABD’yi en büyük sorumlu olarak nitelendiriliyor. ABD’yi yüzde 25 kullanımla Avrupa Birliği takip ediyor. Avustralya, Kanada, Japonya ve Suudi Arabistan gibi diğer yüksek gelirli ülkelerin yarattığı toplam hasar ise yüzde 22. Bunun yanında, Küresel Güney olarak bilinen Afrika, Latin Amerika, Asya ve Orta Doğu’daki daha yoksul ülkeler, ekolojik hasarın toplamda sadece yüzde 8’inden sorumlu. Çin’in payı ise yüzde 15.

Raporda, “Yüksek gelirli ülkeler küresel ekolojik çöküşün başlıca itici güçleridir ve kaynak kullanımlarını acilen adil ve sürdürülebilir seviyelere indirmeleri gerekmektedir,” deniyor.

Bu ülkeler aynı zamanda, Dünya üzerindeki yaşamı sürdürmek için gerekli olan kilit süreçler olan gezegen sınırlarını da aşıyorlar. Bu süreçlerin her birinin, değişikliklerin artık tersine çevrilemeyeceği bir devrilme noktasına itilmeden önce insanlıktan ne kadar baskı alabileceği konusunda bir sınırı bulunuyor. Milletler bu sınırları, fosil yakıtlar, kereste, metaller, mineraller ve biyokütle gibi malzemelerin kaynak çıkarımı ve aşırı tüketimi ile zorluyor.

“Yüksek gelirli ülkelerin aşırı kaynak kullanımına katkısının ölçeği karşısında hepimiz şok olduk. Bu kadar yüksek olmasını beklemiyorduk. Bu ülkeler sürdürülebilir seviyelere ulaşmak istiyorlarsa, kaynak kullanımlarını acilen mevcut seviyelerden ortalama olarak yaklaşık yüzde 70 oranında azaltmaları gerekiyor.”

Barselona’daki Çevre Bilimi ve Teknolojisi Enstitüsü’nden (ICTA-UAB) araştırmanın baş yazarı Prof Jason Hickel, bulguların çarpıcı ve rahatsız edici olduğunu söylüyor: “Yüksek gelirli ülkelerin aşırı kaynak kullanımına katkısının ölçeği karşısında hepimiz şok olduk. Bu kadar yüksek olmasını beklemiyorduk. Bu ülkeler sürdürülebilir seviyelere ulaşmak istiyorlarsa, kaynak kullanımlarını acilen mevcut seviyelerden ortalama olarak yaklaşık yüzde 70 oranında azaltmaları gerekiyor. Bulgular, bunun Birleşik Krallık ve ABD gibi zengin ülkelerin birincil hedef olarak GSYİH büyümesine odaklanmayı bırakmasını ve bunun yerine ekonomilerini insan refahını desteklemek ve eşitsizliği azaltmak etrafında düzenlemesini gerektireceğini gösteriyor.”

BUNU DA OKU:  Yorgun musunuz? Kömür almaz mıydınız?

Hickel ve makalenin diğer yazarları, nüfus büyüklüğüne göre ülkelere küresel olarak sürdürülebilir kaynak kullanımı düzeylerinin adil paylarını dağıttıktan sonra bu payları, 1970-2017 dönemindeki ekolojik aşımları belirlemek için ülkelerin gerçek kaynak kullanımından çıkarmışlar. Sonuçta, Avustralya, 29,16 ton ile kişi başı kaynak kullanımı aşımında dünya lideri, onu 25,82 ton ile Kanada ve 23,45 ton ile ABD izliyor.

1970-2017 yılları arasında dünya çapında yaklaşık 2,5 trilyon ton materyal çıkarılıp kullanılmış. Bunun 1,1 trilyon tonu sürdürülebilir seviyelerden adil kullanım paylarını aşan ülkeler tarafından kullanılmış. Zengin ülkelerdeki tüm insanlar aşırı kaynak kullanımından eşit derecede sorumlu değil tabii ki. Zengin bireyler, fakir bireylerden daha fazla tüketim yapıyor. Araştırmaya göre asıl sorun, insan ihtiyaçlarından ziyade sermaye birikimi etrafında örgütlenen ekonomik modelin verimsizliği.

Rapor, küresel olarak eşitsizliği azaltmak ve kaynak kullanımında adil bir pay elde etmek için, ekolojik olarak zararlı olan ve çok az sosyal hizmet sunan sektörleri küçülmesi gerektiğini öne sürüyor. Yüksek gelirli ülkelerin ekonomilerinin kaynak kullanımını azaltmayı amaçlayan ekonomik bir yaklaşım olan küçülme stratejilerinin benimsenmesi öneriliyor. Küçülme, toplumsal ilerlemenin ekonomik büyümeden kaynaklandığı fikrini yok sayar ve kamu hizmetlerine yapılan daha fazla yatırımın refah için gelirdeki artıştan daha faydalı olduğunu öne çıkarır.

IPCC’nin yayınladığı son raporda da, sosyal ilerlemeyi teknik olarak uygulanabilir azaltma stratejileriyle birleştirmek için küçülme yollarının ‘çok önemli’ olabileceği belirtilmişti.

Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Ekoloji, İklim Değişikliği, Yenilenebilir Enerji
IPCC raporu: Önümüzdeki beş yıl çok kritik

Bugün yayınlanan son Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporu, iklim krizine karşı harekete geçmek için kalan zamanın ne kadar daraldığını...

Kapat