Görünmez kirlilik: Gürültü
Aşağı yukarı dokuz senedir Bebek’te oturuyorum. Evim Bebek koyunun o dinlendirici sakinliğine doğru bakıyor. Kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum çünkü bir taraftan denizin verdiği enerjiyi, diğer taraftan da eskiden Fransızlara ait olan korunun enerjisini alabiliyorum her sabah uyandığımda.
Gençlik dediğimiz dönemi yavaş yavaş geride bıraktığım şu anlarda ise sessizliğin içinde yaşayabilmek benim için bir nimet. Tabii dört yaşındaki oğlumun attığı çığlıkları saymıyorum, çünkü bazen bülbülün sesi kadar hoş gelebiliyor insana. Bazen dediğimin tekrar altını çizmek isterim çünkü kesinlikle ona da sessizliğin huzur verici olduğunu anlatmaya çalışıyor ve örnek de oluyorum, tabii şimdilik bir yere kadar. Ben de sessizliğin bu kadar güzel bir şey olduğunu son zamanlarda keşfettim. Belki de bu sessizlikte yaşamanın verdiği bir alışkanlık… Sessizlik derken tümden sessizlik değil, daha çok mekanik, elektronik, teknolojik ve insan yapımı seslerden uzak olmaktan bahsediyorum. Gençliğimde kulağımın içinde sonuna kadar sesi açılmış Depeche Mode dinlemekti benim için mutluluk, o günler geride kaldı…
Son yıllarda yaz mevsimi gelip de sıcak gecelerde insanlar kendilerini Boğaz turu yapan özel eğlence motorlarına atmaya başlayınca bu huzur yerini kakofoniye bırakmaya başladı. Motorlardan gelen müzik karmaşasını size anlatamam. İşte o zamanlarda ses kirliliğinin aslında dünyaya da ne kadar zarar vermeye başladığını fark ettim. Antropojenik kakofoniden uzak olduğumu ilk kez Hualapai tepelerinden bir kızılderili rezervasyonu olan Havasu’ya giderken Büyük Kanyon’daki 24 kilometrelik yürüyüşüm sırasında tatmıştım, aslında o kadar sessizdi ki kuş sesi bile yoktu. Havasu’nun müthiş akarsularına yaklaştığımızı çağlayanların sesini uzaklardan duyduğumuzda anlamıştık. Bunun gibi bir deneyimim bir daha ne yazık ki hiç olmadı. Sessizlik nerede ise rahatsız edici idi alışık olmadığımızdan. Sadece kalbimin sesi vardı.
Ses; kirlilik olmanın da ötesinde, insanlara ve hayvanlara aslında gerçekten zarar verebilen negatif bir etken. Hep merak etmişimdir tüm yanmalı motorların ve elektrikli aletlerin aynı anda birkaç dakikalığına da olsa kapansa ne olacağını. Ne de olsa diğer enerji türleri gibi gürültü de tamamen yok olmuyor, sadece form değiştiriyor ya da dağılıyor. Peki bu şartlar altında dünyanın en sessiz yerinde bile olsak, ses bizi bir şekilde etkiliyor mu? İçimden bir ses az bile olsa etkilediğini söylüyor.
Bizler gürültücü yaratıklarız, yarattığımız gürültü bizler ve dünyada değer verdiğimiz doğal güzelliklerle aramızda duruyor. Doğaya çıkıp da doğal sesler haricinde huzurla kalabileceğimiz yerleri bulabilmemiz gittikçe zorlaşıyor. Otobanlara yakın alanlarda inşa edilmiş evler ve otobanların kenarlarına kurulmuş ses bariyerlerini gördükçe, “Bu gürültülü yaşam acaba gerçekten içinde bulunmamız gereken bir ortam mı?” diye sorguluyorum kendimi hep.
Biraz internette araştırınca ses kirliliğinin insan yaşamı üzerindeki zararlarını bulabiliyorsunuz. Sekiz saat boyunca yüksek sese maruz kalmanın, kişi fark etmese bile kan basıncını artırdığı ve kalp sorunlarına sebep olduğu kanıtlanmış. Kimi zaman insanların sesten dolayı rahatsız olduklarını ses kesilene kadar anlayamadığı durumlar da oluyor, ancak ses kesildiğinde huzur bulduklarını fark ediyorlar. Uzun süreli yüksek sese maruz kalmanın aynı zamanda geçici sağırlığa da sebep olduğunu biliyorum. Endüstriyel bölgelerde yaşayan nüfusun %10’unun azımsanmayacak derecede duyu kaybı yaşadıkları ve gençlerin büyüklerinden %250 katı daha fazla duyma problemi yaşadıkları da veriler arasında. Yüksek sesin aynı zamanda şiddete sebep olduğu, yine sesten dolayı kontrolden çıkarak farklı dozlarda saldırıların ve cinayetlerin yaşandığı da üzücü sonuçlar arasında yer alıyor.
Çevre üzerinde sesin etkisine bazı örnekler;
- Şehirde kuşlar doğada yaşayanlara kıyasla daha uzun ve yüksek sesle ötmek zorunda kalıyorlar.
- Avlarını duyarak izlemek zorunda olan kuşlar için antropojenik sesler büyük dezavantaj yaratıyor.
- Ses kimi hayvanların beslenme ve çiftleşme düzenlerini bozduğu gibi kimi türlerin de yok olmasına sebep olabiliyor.
- Uçak sesleri ve sonik patlamaların kimi hayvanlarda üreme seviyelerinin azalmasına yol açtığı gözlemlenmiş.
- Askeri sonar deniz radarlarının binlerce yunus ve balinanın ölümünden sorumlu olduğu kaydedilmiş. Motorlardan gelen sesler bile yönlerini geçici olarak kaybetmelerine yol açabiliyor.
- Çiftlik ineklerinde, yüksek ses süt miktarının azalmasına yol açabiliyor.
- Yüksek ses yine tavuklarda büyüme ve yumurta üretimini etkileyebiliyor.
- Kanaryalar uzun süre düşük desibele maruz kaldıklarında sağır kalabiliyorlar.
- Yüksek sesin bazı bitkilerin gelişimlerini de etkilediği biliniyor.
Gürültü konusu nedense çevre konularında en az yazılan başlıklar arasında.”Işıklarınızı söndürün,”, “Arabasız işe gidin,” gibi tavsiyelerimiz olabiliyor, ancak çevresel bir endişe ile “gürültü yapmayın” gibi bir tavsiyede bulunmuyoruz. Genelde insanlarda daha gürültülü olma eğilimi oluyor sanırım, örneğin televizyonun sesi fazlasıyla açıkken, birbirlerini duyabilmek için daha yüksek sesle bağırarak konuşmak durumunda hissediyorlar kendilerini. Sessiz olmanın tam olarak anlamını bildiğimizi söyleyemem.
Sesleri azaltmada bizler neler yapabiliriz peki?
- Kimi telefon sesleri çalarken insanın ödünü koparacak kadar yüksek sesli olabiliyor, sesleri duyabileceğimiz ama başkalarını da rahatsız etmeyecek seviyeye getirebiliriz.
- Eğer konuşabilmek için sesinizi yükseltmek zorunda hissediyorsanız bir problem var demektir, o anda çevrenizdeki ses kaynaklarını irdeleyin.
- Köpeklerinizin uzun süreli havlamalarına engel olmaya çalışın.
- Evde günlük yaşamınız sırasında sessiz kalabileceğiniz anlar olmasına özen gösterin.
- Çaldığınız müzik her ne kadar size muhteşem gelse de, komşularınızı bu müziği dinlemek zorunda bırakmayın. Eğer ille de yüksek sesle müzik dinlemek istiyorsanız, kapınızın ve pencerelerinizin kapalı olduğuna emin olduktan sonra duvarlardan bile kolayca geçebildiği için bas ayarlarınızı da düşük seviyeye getirin ya da kulaklık kullanın.