Kanal İstanbul’a Hayır Demek için 4 Neden
İstanbul’u çok seven, kendini oraya ait hisseden pek çok kişi gibi ben de şehrimin geleceğine dair endişeliyim. Kanal İstanbul’un İstanbul’da yaşayanların itirazlarına rağmen halen gündemde olması vereceğimiz imzalarla daha çok sesimizi duyurmamız gerektiğini gösteriyor. Amacı İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğini rahatlatmak üzere Çatalca Yarımadası’nı kuzeyden güneye kateden yapay bir suyolu açmaktır. Ancak sürdürülebilir olmak demek elimizde olan kaynaklarla yenilikçi çözümler üretmektir.
Kanal İstanbul’a karşı olmam şehrin geleceğine dair kaygımdandır. Çünkü zaten her geçen gün ekolojisini, kültürünü, ağacını yok ettğimiz bu çok kıymetli şehri çocuklarımıza bir beton yığını olarak bırakacak olmak fikri beni çok üzüyor. 2015’ten bu yana defalarca Yeşilist’de bunları dile getirdik. Proje gerçekleşirse Marmara denizi ölü bir denize dönüşebilir. Proje balıkların göç yollarını ve kışlama alanlarını değiştirebilir. Şehir Plancıları Odası’nın Kanal İstanbul hakkında 2019 sonunda yaptığı açıklamalar ise çok yerinde.
Kanal
Kanal İstanbul’a Hayır Demek için 4 Sebep:
İstanbul Fay Hattı Üzerinde
Herşeyden önce, İzmir depremi taptaze iken tekrar Kanal İstanbul konuşuyor olmamız manidar değil mi? Yıllardır İstanbul’da çok büyük bir deprem bekleniyor. Çok net olarak İstanbul depreme hazır değil. Tüm kaynaklarımızı yeni bir kanal yapmak yerine, olası bir deprem için hazırlık yapmaya yönlendirsek daha mantıklı değil mi? Kaldı ki bu kadar büyük bir hafriyat depremi tetiklemeyebilir, ancak depremde sağlıklı bir yapı oluşturulabileceğine dair hiçbir garantimiz yok.
İstanbul’un Doğal Kaynakları Her Geçen Gün Yok Oluyor
İstanbul’un en büyük sorunlarından biri ormanların, sucul alanların ve yeraltı sularının mütemadiyen yapılaşma için katledilmesi. Çok değil bundan birkaç sene evvel, Yavuz Sultan Selim Köprüsü inşaatı için 1800 hektarlık ormanlık alan (Beşiktaş İlçesi’nin 1.2 katı kadar alan) yok edildi. Burada küçük bir not eklemem önemli. Kesilen ağaçlar yerine ağaç dikilecek söylemiyle lütfen ağaçsızlaştırılmayı meşrulaştırmayalım. Bunun birkaç sebebi var. Birincisi ormanı yok ettiğinizde oradaki tüm hayatı, sucul kaynakları, ekosistemi de yok ediyorsunuz. Bunu başka bir yerde tekrardan kurmak zaman alır, dahası aynı ekosistem olmaz. İkincisi yaşlı ağaçların karbon dioksit absorbe etme kapasiteleri genç ağaca göre daha fazladır. Bir ağacı kesip başka bir yere dikeceğim diyerek aynı fayda yaratılmaz. Ağaç, doğa zaman ister.
İstanbul’un İhtiyacı Olan Daha Çok Bina Değil
İstanbul’un ihtiyacı olan yeni binalar, yapılaşma değil olan kaynakların doğru kullanılması, ekolojik dengenin bozulmamasıdır. Her şehrin bir zaman içinde oluşmuş kültürel, sosyal ve ekolojik bir dengesi vardır. Bu dengeyi tepeden inme projelerle bozmak, şehri dokusundan ve doğallığından uzaklaştırır. Kültürel miras sadece şehrin göbeğindeki eski binalar demek değildir. Kültürel miras şehrin her yerinde yaşayan insanların oluşturdukları topluluklar, burada oluşan nesillerden nesillere geçen gelenek, sosyal ve iş yapma biçimleridir. Örneğin bugün yapılması planlanan Çatalca yüzyıllardır var olan bir yerleşim bölgesi olmakla beraber, İstanbul’a yakınlığı, tarım alanları ve farklı kültürlere ev sahipliği yapmış olmasıyla bilinir. O güzergahtaki her yere ‘modern’lik kisvesi altında yapacağımız binalar, oradaki sosyal ve ekonomik kültürü tamamıyla yok edecektir.
Marmara Denizi ve Karadeniz Farklı İki Denizdir
WWF’in 2018 yılında güncellediği Kanal İstanbul’u ele alan rapordan alıntıyı ekliyorum. Rapora burdan ulaşabilirsiniz:
Akdeniz’le Karadeniz arasındaki fiziksel (ör. sıcaklık), kimyasal (ör. tuzluluk) ve biyolojik (ör. klorofil konsantrasyonu, farklılıklar, Türk Boğazlar Sistemi olarak adlandırılan İstanbul ve Çanakkale boğazları ve Marmara Denizi aracılığıyla dengelenmektedir. Farklı yoğunluk (sıcaklık, tuzluluk) değerlerine sahip Karadeniz ve Akdeniz kaynaklı sular, keskin bir ara yüzeyle iki tabakaya ayrılmıştır. Birbirine ters yönlerde akan üst ve alt tabaka suları katettikleri mesafe boyunca kayma gerilimi ve türbülans etkisiyle birbirine karışarak, aralarında su, ısı, ve madde değişimi sağlamaktadır. Karışım mekanizmaları ile farklı denizlerden kaynaklanan iki su kütlesi, yolları boyunca özellikle sığ İstanbul ve Çanakkale Boğazları içinde hızlı değişime uğramaktadır. Herşeyden önce, bu sisteme yapılacak herhangi bir müdahale, sözkonusu dinamiklerin iyi anlaşılmasını ve güvenilir verilerle desteklenmesini gerektirmektedir.
Greenpeace’in Kanal İstanbul’a Hayır kampayasına destek vermek isterseniz, buraya tıklayın.
Yorumlar kapatıldı.