Marmara Denizi’nde müsilaj var mı yok mu?
Müsilaj Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Firdes Saadet Karakulak ile Marmara Denizi’ndeki müsilaj tehditi , deniz kestanesi türleri ve biyoçeşitlilik üzerine konuştuk.
Merhaba Firdes Hanım. İlk olarak Marmara Denizi’ndeki müsilaj sorunu ile başlamak isterim. Geçen yıla oranla bu yıl Marmara Denizi’ndeki son durum nedir?
İlk defa 2007 yılında görülen müsilaj olayı, Marmara Denizi için hâlâ ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Deniz kirliliği ve iklim değişikliğinin etkisi ile ortaya çıkan bu olay, geçen kış periyodunun soğuk geçmesi nedeniyle yüzeyde tam olarak görülmemiştir. Bentik bölgelerde küçük parçalar halinde görülmesine rağmen büyük agredatlar oluşturmamıştır. Ilıman geçen kış periyotlarında tekrar görülme olasılığı yüksektir. Bu olayın tekrarlanmaması için öncellikle denizlere atıkların atılmaması veya ileri biyolojik arıtma sistemlerinin kurulması gerekir. Bu konuda herhangi bir çalışma başlatılmadığı için önümüzdeki yıllarda tekrarlanması muhtemeldir.
Marmara Denizi’nin biyoçeşitliliğini geçmiş yılları baz alarak değerlendirilecek olursanız güncel veriler nelerdir?
Dünyanın önemli 13 boğaz ve kanal sisteminden ikisini barındıran Marmara Denizi, zengin biyolojik çeşitliliğe ve üretkenliğe sahip olmakla birlikte deniz memelilerinin, deniz kuşlarının ve ekonomik değeri yüksek olan balıkların önemli göç yollarından biri olması nedeniyle biyolojik çeşitlilik açısından önemlidir. Balıkçılık açısından Karadeniz’den sonra ikinci önemli denizimizdir. Son yıllarda artan antropojenik baskılar biyolojik çeşitliliği olumsuz etkilemektedir. Marmara Denizi ekosisteminde son 50 yıldır bazı değişiklikler görülmektedir. Bu değişikliklere bağlı olarak aşırı alg çoğalmaları, red-tide ve müsilaj oluşumu görülmekte, kirliliğe hassas türler Marmara Denizi’nde kaybolmakta, denizanalarının miktarında ve istilacı türlerin sayılarında artış gözlenmektedir.
İklim krizinin etkilerinden bir tanesi de denizlerde yarattığı asitleşme. Bu konuda Marmara Denizi için neler söylersiniz?
Okyanuslardaki en ciddi problemlerden biri de okyanusların asitleşmesidir. Okyanuslar, atmosferdeki karbondioksitin büyük oranda emilimini sağlar ve deniz suyu pH’ının azalmasını neden olur. Antropojenik ve doğal yollarla meydana gelen CO2 artışı okyanuslardaki küresel karbon döngüsünün değişmesine neden olur. Kalsiyum karbonatın deniz suyu pH’sının düşmesine paralel olarak azalması sonucu en çok gözlemlenen olaylar denizel planktonun, bentik kabukluların, derisi dikenlerin ve resiflerin kabuk ve iskelet formlarının zarar görmesidir. Asitleşme, midye, mercan ve deniztarağı gibi büyümek veya kabuk oluşturmak için kalsiyum kullanan pek çok deniz canlısının, artan asit miktarı sebebiyle bunu başaramamalarına sebep olmaktadır.
Asitleşmenin, bütün denizlere etkisinin olması beklenilmektedir. Bu konuda yapılan bilimsel çalışmalar sıcak ve orta enlem Akdeniz ve Karadeniz’in asidifikasyondan ilk etkilenecek bölgeler olmadığını göstermektedir. Akdeniz, bütün derinliklerinde kalsit ve aragonit yönünden oldukça doygun, Karadeniz ise yüzey sularında kalsit doygunluğu oldukça yüksektir. Bu anlamda, asitleşme Marmara Denizi ve diğer denizlerimizdeki etkisinin daha geç olacağını söyleyebiliriz. Fakat antropojenik baskıların artması bu sürecin hızlanmasına yol açabilir.
“Deniz kestanesi olan yer temizdir.” diye bir söylemi çocukken çok duyardım. Merak ediyorum da bu doğru bilinen yanlışlardan mı?
Bu söz, bazı türler için geçerlidir. Türkiye sularında yaklaşık 20 tür deniz kestanesi bulunmaktadır. Her bir türün dağılım alanı ve yaşam koşulları değişiklik gösterir. Dünyada ticari avcılığı yapılan Paracentrotus lividus türü oksijen değerleri yüksek temiz sularda dağılım gösterirken, Brissopsis lyrifera türü deniz kestanesi (deniz kirpisi) organik kirliliğin olduğu bölgelerde aşırı artış göstermektedir. Özellikle Doğu Marmara Denizi’nde İstanbul kıyılarında bu tür çok baskın olarak görülmektedir (Resimde İstanbul adalardaki örnekleme çalışmamız Brissopsis lyrifera türü baskın tür)
Marmara Denizi’ndeki deniz kestaneleri türlerini ve türlerin deniz ekosistemi içindeki etkilerini paylaşabilir misiniz?
Deniz kestanesi popülasyonunun dengede olması, deniz ekosisteminin sağlıklı çalıştığının göstergesi olarak kabul edilmektedir. Birçok balık türü deniz kestanesi üzerinden beslenirken, deniz kestaneleri makro alglerle beslenir. Aşırı avlanılması sonucu deniz kestanesi popülasyonunda azalması makro alglerin aşırı çoğalmasına, tam tersine popülasyon artışı makro alglerin aşırı sömürülmesine neden olur. Deniz ekosisteminde tüm canlıların dengede olması gerekir. Bir türün aşırı avlanması sonucu azalması başka bir türün ekosistemde aşırı artışına yol açar.
Deniz kestaneleri populasyonlarının üzerinde avcılık baskısı olmakla birlikte, son yıllarda iklim değişikliğine bağlı olarak ortaya çıkan okyanusların asitleşmesinden olumsuz etkilenmektedir. pH değişiminin deniz kestanelerinin larval gelişimi ve dağılımlarını etkilediği bilinmektedir.
“1984 yılında imzalanan anlaşma gereği deniz kestanelerini koruma altına tutmamız gerekiyor.” cümlenizden yola çıkarak, güncel durumu sormak isterim. Şu anda Marmara Denizi’nde deniz kestanesi avcılığı ne durumda?
1984 yılında Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (BERN)’nin Ek III’üne göre Paracentrotus lividus türü koruma altındadır. Bu tür, deniz suyu sıcaklığının artması, deniz suyunun asitleşmesi ve yabancı türlerin varlığına çok çabuk tepki veren, sağlıklı bir deniz ekosistemi için gösterge olan bir türdür. BERN sözleşmesi hükümlerine göre Türkiye bu türün korunmasına ilişkin önlemleri alması gerekir.
TUIK su ürünleri istatistiklerine baktığımızda, deniz kestanesi av miktarları maalesef görülmemektedir. Marmara Denizi’nde geçen balıkçılık sezonunda yaklaşık yüz teknenin dalarak denizkestanesi avcılığı yaptığı tespit edilmiştir. Bunun üzerine, Musilaj Bilim ve Teknik Kurulu olarak bir rapor hazırlanmış ve ilgili Bakanlıklara sunulmuştur. Bunun neticesinde, tamamı özel koruma alanı olarak ilan edilen Marmara Denizi’nde deniz kestanesi avcılığı yasaklanmıştır.
Müsilaj Bilim Kurulu’nda yer alıyorsunuz. Kurul ne zaman kuruldu ve kurulun işleyiş biçimi nasıl ilerliyor?
Marmara Bölgesi’nde kirliliğin azaltılması ve izleme çalışmalarının yürütülmesi amacıyla; 13 Haziran 2021 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesi ile Marmara Belediyeler Birliği bünyesinde Bilim ve Teknik Kurulu kurulmuştur. Bu kurul, TUBITAK başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal başkanlığında farklı disiplinli 21 akademisyenden oluşmaktadır. Marmara Denizi Eylem Planı Bilim ve Teknik Kurulu’nun amacı Marmara Denizi Eylem Planı Koordinasyon Kurulu çalışmalarına bilimsel tavsiyelerde bulunmak ve Marmara Denizi ile ilgili bilimsel çalışmalar yapmaktır. Kurul, Marmara Denizinin mevcut durumu, sorunları ve çözüm önerileri konusunda bir rapor hazırlamış ve ilgili Bakanlıklara sunulmuştur.
Marmara Denizi gibi bir iç denizin çevresinde yer alan işletmeler de müsilajın oluşmasında pay sahibi. Müsilaj sorununu azaltmak hem kurumsal hem de bireysel bazda adım adım adım ne gibi önlemler alınmalı?
Marmara Denizi’ne deşarj edilen arıtma tesislerinin öncelikle iyileştirilmesi gerekmektedir. Denizlere deşarj yapan sanayi kuruluşları ve atıksu arıtma tesislerinin çıkış suyu kalitesi etkin bir şekilde izlenmelidir. Marmara Denizi’nde ve Marmara Denizi’ne dökülen nehirlerde su kalitesinin hedeflenen iyi su kalitesine ulaşabilmesi için su geri kazanımı ve temiz üretim uygulamalarının yapılması zaruridir. Bununla birlikte, Marmara Denizi Havzası için Su Yönetim Planı hazırlanmalı ve Marmara Denizi için özel deşarj kriterleri belirlenmelidir.
Sanayilerde üretim proseslerinin yeniden optimizasyonu ve fazla kullanılan kimyasalların ve suyun kullanımının azaltılması sağlanmalıdır. Tekstil, gıda ve deri sektörlerinde kirliliğe neden olan kimyasalların yerine biyo bazlı kimyasalların kullanımını önceleyen projelerin geliştirilmeli ve teşvik edilmelidir.
Topluma çevre bilinci kazandırarak arıtma tesislerinin çalışmasını engelleyecek atık yağ gibi ürünlerin kanalizasyona dökülmesi engellenmelidir. Marmara Denizi’ne kıyısı olan illerde fosfor içermeyen ya da fosforsuz deterjan kullanımının hayata geçirilmelidir.
İleri arıtma sistemlerinin kurulması zaman alacağı için denizin kirlilik yükünü azaltmaya yönelik bireysel farkındalık kampanyaları düzenlenmelidir. Doğa ve biyoçeşitlilik temalı çalışmalar üstelenen sivil toplum örgütleri ile bilinç ve farkındalık çalışmaları sayesinde müsilaj oluşum süreçleri hakkında bilgilendirme çalışmalarının yapılması fayda sağlayabilir.
Gündem haline gelen pek çok çevre krizinde, yanlış bilgiler çok hızla yayılabiliyor, musilaj sorunu etrafında yanlış bir bakış açısı olarak gördüğünüz veya yanlış yayıldığını düşündüğünüz bilgiler var mı?
Müsilaj; ışık, nütrient ve oksijen gibi parametrelerin ortamdaki varlığını ve kullanılabilirliğini azaltmakta ve dolayısıyla, denizel ekosistemde hipoksik/anoksik koşulların oluşmasına neden olmaktadır. Balıkların solungaçlarını tıkayan, bentik organizmaların ise üzerini kaplayan bu oluşum, denizel canlıların yaşamlarını tehdit ederek ölümlerine yol açmaktadır. Bu durum, balıkçılık, gemicilik ve turizm sektörünü de ekonomik açıdan önemli ölçüde etkilemektedir. Müsilajdan en çok etkilen sektörlerin başında balıkçılık gelmektedir.
Müsilajın balıkçılık üzerindeki etkilerinin belirlenmesine yönelik yaptığımız bir araştırma sırasında, balıkçılar müsilaj sonrası balık ve diğer deniz canlıların arttığını söylemekle birlikte, müsilaj sonrası denizin temizlendiğini ifade etmektedir. Müsilaj sonrası deniz ekosistemi kendini yenilemeye çalışmaktadır. Müsilaj oluşumunun meydana geldiği deniz ekosisteminin sağlıklı olmadığını bilimsel olarak söyleyebiliriz.