Yaşamdan değil, güç ve kontrolden yana II

Türkiye’nin Roe v. Wade Olmadan Durumu

“Biri vücudumu istila etmişti ve ben tek başıma kendimi savundum. Yine aynısını yaparım beni koruyan yasalar olsa da, olmasa da.” Bu sözler, amcasının tecavüzüne uğradıktan sonra Connecticut’ta kürtaj yaptırmak isteyen Fatima’ya ait. Günümüz Connecticut’ında Fatima kürtaj yaptırma konusunda yasalarla korunuyor olsa da, başka bir eyalette yaşıyor olsaydı bedeni üzerindeki kararı özgürce veremeyebilirdi. Yargıtay’ın Roe v. Wade kararını döndürmesinin ardından, ABD’nin yarısında kürtaj ya sınırlandırıldı ya da tamamen yasaklandı—artık gebelikleri sonlandırma konusu eyaletlerin tekelinde.

Şu an ABD’de gebe olabilecek milyonlarca kişi—tıbbi bir işlem olan kürtaj, eyaletlerinde yasak olduğu için—  güvensiz kürtajlar yaptırmak durumunda kalacak. Sorun şu ki, Fatima’nın da söylediği gibi, insanlar yasal ve de güvenli olsa da, olmasa da kürtaj olmaya çalışacaklar. Ayrıca, Roe halihazırda uluslararası politika ve yasaları etkiledi ve etkilemeye devam edecek. ABD, 1990’lardan beri kürtaj kısıtlamalarını sıkılaştıran El Salvador, Nikaragua ve yakın zamanda Polonya’nın izlediği yolda ilerliyor. Adı bu ülkelerle geçen “büyük güç”, diğer ülkelere de önemli mesajlar veriyor. Bir aktivist ve adli tıp profesörü olan Dr. Veena JS’in dediği gibi “ABD genellikle dünya için bir modeldir.” Başkaları gibi o da, Roe’nun etkisiyle kendi ülkesinde yasaların ABD’ye “benzer yasalarla” değişebileceğinden korkuyor. Kendi adına özgürce karar verebilme tüm dünyada tehlikede.

Meksiko Siti Politikası (Mexico City Policy [MCP]), diğer adıyla Evrensel Ağıztıkacı Kuralı (Global Gag Rule [GGR]) bu tehlikeyi arttıran bir etken. O Zamanın başkanı R. Reagan’ın 1984’te bu politikayı hayata geçirdiğinden beri GGR,  günümüze dek geçen 38 yılın 21’inde farklı başkanlar zamanında etkili oldu ve ABD’nin yurtdışında kürtajla ilgili etkinliklerde finansmanını sınırlandırdı. ABD evrensel aile planlama desteğini alabilmenin bir şartı kapsamında STK’ların “aile planlama metodu olarak kürtaj yapmamaları veya aktif olarak kürtajı teşvik etmemeleri” konusunda baskı oluşturdu. 

2017’de D. Trump, başkanlığının ilk işlerinden biri olarak GGR’yi tekrar geri getirip genişletti ve bu sırada üreme haklarının geri plana atılmasına rağmen GGR’ye “Evrensel Sağlık Yardımı Kapsamında Yaşamı Korumak” olarak yeni ad verdi. Bu zaman zarfında doğum kontrol yöntemlerine erişim ve HIV/AIDS yardımı ile anne ve çocuk sağlığı programlarına erişim kısıtlandı. Şimdiki Başkan J. Biden Ocak 2021’de göreve geldiğinden beri GGR’yı geri çekti ve daha önce kısıtlamalardan etkilenen STK’ların hizmet vermeye devam etmelerini sağladı. Ama, GGR 55 ülkede halihazırda hasara yol açmıştı. 

Türkiye de bu ülkelerden biri. GGR o kadar korku salmıştı ki STK’lar politikadan direkt olarak etkilenmeseler de önlem olarak programlarını askıya almaya başlamışlardı. Türkiye’de bu uygulamalar o kadar ileri gitmişti ki regliyle ilgili bilgi vermeyi bile bırakmışlardı. 

GGR ve Roe’nun Türkiye üzerindeki etkilerini incelerken konuları ve sonuçları içinde bulunulan şartlar bağlamında değerlendirmek en önemli şey. Günümüzde kadın hakları, artan kadın cinayetleri ve İstanbul Sözleşmesi’nin feshinin ardından insan hakları artan bir şekilde tehlike altında. Ayrıca mevcut hükümettekiler cinsiyetçi ve kadınları hor gören açıklamalarda bulunup kadınlara erkeklerle eşit davranılamayacağını, bunun “doğaya aykırı” olduğunu, kadınların yerinin evleri olduğunu ima ediyor ve kadınların en az üç çocuk sahibi olmalarını teşvik ediyor.

BUNU DA OKU:  Binaları soğutmak için antik mimariden neler öğrenebiliriz?

Bir diğer sorun da onur cinayetleri. Şaşılmayacak şekilde, ülkedeki kadın cinayetleri konusunda resmi rakamlar yok. Ne var ki, neredeyse her gün bir adam (eski erkek arkadaş veya eş) tarafından katledilmiş bir kadının haberi yapılıyor. Bunun yanısıra, TKDF tahmini cinayet sayılarını açıklıyor. 2021’de 367 cinayetle her ne kadar bir düşüş yaşanmış olsa da (2020’de 490’ken), cinayetler 2014’ten beri artmış. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’ndan Rukiye Leyla Süren bu cinayetlerin cinsiyet eşitsizliğinin yaygın olduğu düşük sosyo-ekonomik sınıflarda kadınların hapsedilmesi olarak tanımlıyor. 11 Mayıs 2011’de ev sahipliğini yapıp imzaladığımız İstanbul Sözleşmesi’nden 8 yıl sonra Mart 2019’da ayrılmamız (Temmuz 2021’de yürürlüğe girdi) sonucunda kadınlar ve kızlar şiddete karşı korumalarını yitirdiler.

Fatima’nın hikayesinin paylaşıldığı makalede Huzurlu Aileler Projesi Yönetici Müdürü olan Denise Ziya Berte’nin aile  içi şiddet ile ilgili yorumuna da yer verilmiş. “…. bir güç ve kontrol sistemi” ve “…kadınların en büyük tehlikede oldukları zaman  sosyal, yasal veya ekonomik olarak daha az güç ve kontrol sahibi oldukları zamandır.”

GGR gibi Roe da bir güç oyunudur, tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nden çıkması gibi. 

*Bu makale için GGR tercih edilen sınıflandırmadır.

İki bölümlük yazının ikincisi

Pro-Life? More Like Pro-Power and Control 

Where Turkey Stands Without Roe v. Wade

“Someone invaded my body and I stood up for myself, all by myself. And I would do it again with or without laws protecting me.” These are the words of Fatima, who, after being raped by her uncle, sought an abortion in Connecticut. While Fatima would be protected by law to undergo an obortion in Connecticut today, had she been living in another state, her right to bodily-autonomy might have looked a lot different. Currently, with the fall of Supreme Court case Roe v. Wade, half of the United States (U.S.) is set to limit or altogether ban access to abortion; the right to terminate a pregnancy is now state-sanctioned. 

Presently, among many other consequences, millions of people who can become pregnant living in the U.S. will have to undergo unsafe abortions as the law in the state they reside in does not permit them to sustain this medical procedure. The catch, as Fatima indicated, is that people will continue to seek abortions whether or not they are legal—and safe. Moreover, Roe has already been and will continue to affect international politics and laws. The U.S. is following the treacherous path that El Salvador, Nicaragua, and most recently, Poland—the three countries that have tightened restrictions on abortion since the 1990s—have paved. Adding its name alongside these countries sends a strong message to other nations being a “great power.” As activist and forensic medicine professor Dr. Veena JS puts it, “America is generally a model for the world,” Like others, she fears the legislation in her country may change due to Roe, bringing in “similar legislation” as the U.S. The right to self-governance is now under attack world-wide. 

BUNU DA OKU:  Plastik diyeti anlamına gelen "Plastbanta" nasıl yapılır?

Fuelling this fire is The Mexico City Policy, also known as the Global Gag Rule (GGR)* among opponents. The GGR has limited U.S. funding for abortion-related activities abroad since 1984, when President Ronal Reagan first introduced the policy. Consequently, The GGR has been in effect for 21 of these 38 years as presidents have rescinded and reinstated the policy. It has forced NGOs to not “‘perform or actively promote abortion as a method of family planning’ using funds from any source (including non-U.S. funds) as a condition of receiving U.S. global family planning assistance.” 

In 2017, in one of his first acts as president, Donal Trump reinstated and expanded the GGR. Trump renamed the policy as “Protecting Life in Global Health Assistance,” although reproductive rights were put on the back end. During this time, access to contraception dwindled, HIV/AIDS programs decreased, and maternal and child health outreach was restricted. Trump did not stop there: in expanding the GGR, he limited funding to “global health assistance furnished by all departments or agencies.” This was contrary to the previous limitations the GGR had set, which encapsulated voluntary family-planning funded by USAID (and selective population planning initiatives), according to the U.S. Department of State. 

Current President Joe Biden revoked the GGR after taking office in January 2021; since then, he has called on NGOs previously affected by the policy to “immediately cease” their restrictions, thereby continuing their services. However, this reversal likely did not occur overnight; even if it had, damage had already occurred for the 55 countries affected by the GGR. 

Among these countries is Turkey, which has undergone what has been classified as  the “chilling effect” by the National Library of Medicine. The GGR has inflicted so much fear that NGOs have begun to freeze their programs as a preventive measure despite not being directly affected by the policy. In Turkey, these measures have gone so far as to stop dispersing information about menstrual regulation in some cases; citizens, frustrated about the situation, sometimes gave up altogether, missing out on services unaffected by the GGR. 

BUNU DA OKU:  Suriye'deki olaylara yönelik yapabileceğiniz 5 yardım

In considering the effects of the GGR and Roe on Turkey, it is paramount to put the issues—and their consequences—into context. Presently, women’s rights are under crackdown—a breaking point mounted by increasing femicide rates and Turkey pulling out of The Council of Europe Convention, better known as the Istanbul Convention. Moreover, the current government has repeatedly upholded sexist and misogynistic ideologies—from stating that it is “against nature” for men and women to be treated equally to implying that women belong in the household—and has urged Turkish women to have at least three children. 

On another hand, honor killings are on the rise. Unsurprisingly, there are no official figures on femicide rates in the country; however, roughly every day, news of a woman killed by a man—usually an ex-boyfriend or ex-husband—is headlined on the news. Additionally, the Federation of Women’s Associations of Turkey (TKDF) releases an estimated number of killings. While 2021 saw a decrease in these figures (367 as compared to 409 in 2020), the killings have only increased since 2014. Rükiye Leyla Süren, part of the We Will Stop Femicides Platform, characterizes these killings as imprisoning women from a low socioeconomic background where gender inequality is rampant. Further fueling these killings: Turkey’s withdrawal from the Istanbul Convention in March 2019 (effective July 2021), eight years after hosting the conference on May 11th, 2011. Subsequently, women and girls lost their protection from violence. 

In the same article highlighting Fatima’s story, the commentary of the executive director of Peaceful Families Project, Denise Ziya Berte, is presented. Her take on domestic violence is that it is “…a system of power and control,” and that “…women are in most danger when they have less power and control either socially, legally, or economically.”

Roe, like the GGR, is a power-play; so is withdrawing from the Istanbul Convention.

*For the purpose of this article, the Global Gag Rule (GGR) is the preferred classification of the policy 

Second of a two-part series  

Kaynaklar / Sources:

CNN: 1, 2

Council of Europe

Guttmacher Institute 

Hürriyet: 1, 2, 3

KFF

Middle East Eye

Middle East Institute

National Library of Medicine

NPR

Open Society Foundations 

Planned Parenthood: 1, 2

PNAS

The Borgen Project: 1, 2, 3, 4, 5

The Guardian 

The Jerusalem Post 

The World: 1, 2

U.S. Department of State

WEF

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Defne Ergöz

American School of Dubai’de lise son sınıfa geçtim. Çocukluğumu Moskova’da, ortaokul ve lise yıllarımı da Dubai’de geçirirken okul tatillerimin çoğunu ailemin, köklerimin ait olduğu Türkiye’de geçiriyorum. Çevremiz, (“human condition”)insanlığın ve toplumun durumu her zaman ilgimi çekti. Gözlemlediğim sorunlar karşısında kayıtsız kalmayıp bu konularda elimden geldiğince gerek bireysel olarak, gerekse Paper Airplanes ve Gulf for Good gibi STK’lar ve şimdi de Yeşilist bünyesinde olumlu katkılarda bulunmaya çalışıyorum. Üniversitede de çevre politikaları ve psikoloji üzerine eğitimimi devam ettirmeyi planlıyorum. Boş zamanlarımda sanatla uğraşıyor ve ilgi alanlarımdaki mesajlarımı bu yolla diğer kişilerle paylaşıyorum.  

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side
Mikroalgler ve biyoyakıt politikaları

Dr. Öğr. Üyesi Duygu Kaşdoğan ile mikroalglerden biyoyakıtlara, tüketim alışkanlıklarımızdan enerji politikalarına kadar birçok konuyu konuştuk. Merhaba Duygu Hanım. Kısaca

Kapat