Çocuğunuzu işlenmiş gıdadan uzak tutun

Çocuklarımızın sağlığı tehlike altında çünkü aslında onların beslenmesini gıda endüstrisine teslim etmeyi alışkanlık haline getirme eğiliminde olan bir toplumda yaşıyoruz.

Kısa sürede kâr edinmeyi gözeten bir sektöre çocuklarımızın sağlığını emanet etmek mantıklı mı? İşlenmiş gıda sektörü büyüdükçe, dünya üzerinde gelişmekte olan ülkeler de bu tarzı benimsemekte gecikmiyorlar. Asıl acı olan ise işlenmiş gıdaların raf ömrünü uzatmak, lezzetini ve dolayısı ile de satışı artırmak amacı ile içeriklerine eklenen aşırı miktarda, tuz, şeker ve yağ.

Marketlerde gördüğümüz ambalajlı, konservelenmiş veya şişelenmiş ürünlerin çoğu işlenmiş gıda kategorisine girmekte. Kahvaltılık gevrekler, krakerler, bisküviler ve tatlandırılmış içecekler bunlardan bazıları. Hatta sağlıklı olduğunu düşündüğünüzden dolayı satın aldığınız gıdalar bile fazlası ile işlenmiş gıda kategorisine girebilirler; yoğurt, peynir veya yemek sosları gibi. İşlenmiş gıdalarda hangilerinin ağır işlenmiş olduğunu anlamak için etiketlerine bakmanız yeterli olacaktır. Ne kadar anlamadığınız isim varsa, ürününüz o kadar işlenmiştir.

Aslında mümkün olduğunca yemeklerimizi yaparken işlenmiş gıda kullanmamayı tercih etmeliyiz. Pazardan alınmış taze bir sebze veya meyvenin yerini başka hiçbir şeyin tutmayacağını bilmek bu noktada çok önemli. İşlenmiş gıda üreticilerinin tersine biz sevdiklerimizin sağlığını düşünerek onların beslenmesi için en doğru seçimleri yapabiliriz. Besin kaynaklarımızın seçimlerini doğru yaparak, nereden geldiğini bilerek sevdiklerimiz için hazırladığımız yemeklerde, tuz, şeker ve yağ oranını gerektiği kadarı ile hazırlayabilir ve ailemizin, çocuklarımızın sağlığını koruyabiliriz.

İşlenmiş gıda üreticilerinin aklındaki ilk şeyin tüketicilerine ulaşmak ve dolayısı ile kâr etmek olduğunu aklımızdan çıkartmamalıyız. Zaten bu yüzden gıdaları işlediklerini hatırlayalım. Ucuz bir hammaddeyi, örneğin mısırı, besin değerlerinden arındırırlar çünkü küf, besin değeri yüksek olan gıdalarda üreme eğilimindedir, böylece işlenmiş gıdanın raf ömrü de uzamış olur. Üreticiler daha sonra gıdanın lezzetini veya raf ömrünü uzatmak veya lezzetini artırmak amacı ile katkı maddeleri eklerler. Bu katkı maddeleri içinde mısır şurubu, tuz, lezzet arttırıcı, stabilizatör ve çeşitli koruyucuları sayabiliriz. Ayrıca gıda boyaları ve çeşitli yağlar da eklendikten sonra ürünlerinin besin değerinin yüksek ve sağlıklı olduğunu söyleyebilmeleri için, üreticiler bu karışıma bir de sentetik besin değerleri eklerler.

BUNU DA OKU:  Kış hastalıkları hakkında bilmeniz gereken 6 gerçek

Yine bu üreticilerin gözleri bizlerin cüzdanlarında olduğundan ürünlerini satmak için çeşitli pazarlama yöntemlerine başvururlar. Bizlere ve çocuklarımıza işlenmiş gıdayı ulaştırabilmek adına bu üreticiler milyarlarca lira harcayarak ürünlerinin tanıtımını yaparlar. Ne yazık ki, bu tanıtımlar ile ilgili herhangi bir yasa olmadığından her türlü ürün tanıtımı her yaş grubuna ulaştırılabilmekte. En büyük dezavantajlarımızdan biri de çocuklarımızın seyrettikleri televizyon kanallarının bu tip ürünlerin reklamlarına açık olmaları.

Peki bizler anne ve babalar olarak ne yapabiliriz?
Belki de kendi kampanyamızı kendi evimizde başlatabiliriz. Bizler geleceğin tüketicileri olan çocuklarımıza evimize aldığımız gıdayı öğreterek kampanyamıza başlayabiliriz. Evimize aldığımız meyveyi ne kadar sevdiğimizi gördüklerinde bunu unutmayacaklarına emin olabilirsiniz. Belki kampanyamız televizyon reklamlarındaki kadar parlak ve renkli olmayacak ama bu yolla doğru beslenmeyi çocuklarımıza öğretmekteki yolumuz en doğrusu olacak.

Meyve ve sebzelerimizi severek, işlenmiş gıdayı en aza indirerek onlara reklam yapabiliriz. Yakınınızda kurulan pazara giderken çocuklarınızı yanınıza mutlaka alın. Eğer bahçeniz ya da balkonunuz varsa toprakta çocuğunuzla beraber daha sonra yiyeceğiniz bir şeyler büyütün ve tüm bütün bunları yaparken çocuğunuzun anlayabileceği bir dille reklamların ürünleri biraz da abartarak gösterdiğini, her şeyin doğru olmadığını, reklamların amacının bizleri ihtiyacımız olmayan şeylere yakınlaştırmaya çalışmak olduğunu anlatın. Onlara örnekler verin. Tabii mümkünse, televizyon önündeki çocuğunuzun reklamları seyretmesini elinizden geldiğince engelleyin. En önemlisi de çocuklarınıza mutlu ve sağlıklı olmaları için seçenekleri olduğunu ve seçenekleri sırasında akıllıca olmalarını öğretin.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Nil Kayarlar Sarrafoğlu

1969 yılında doğdum. Aklım başıma geldiğinde ailemden sonra ilk doğayı sevdim. Taşı toprağı, çiçeği ve hatta böceği... Okudum, çalıştım ve büyük şehirlerde yaşadım. Dünya üzerinde doğanın en uzak yerlerine de gittiğim ve kaldığım zamanlar oldu, işte o zamanlarda kendimi çok iyi hissettim,. Döndüm dolaştım şimdi yine şehirdeyim. Bu sefer 4 yaşında bir oğlum var, onu doğanın içinde büyütmeye çalışıyorum, hafta sonları kaçıyoruz şehirden küçük köyümüze. Mutluyuz böyle şimdilik. Anne olduktan sonra dünyayı kurtarmak için ille de büyük kahraman olmak gerekmediğini anladım, anne olmak yetiyormuş! Atık yönetimi, enerji tasarrufu ve sağlıklı beslenme gibi konulara önem veriyoruz evimizde. Payımıza düşeni ve mümkünse daha fazlasını yapmaya gönüllüyüz ailece de. Yeşilist kanalı ile sesimi duyurabildiğim için mutluyum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Beslenme, Çocuk ve Bebek
Çocuk giysilerinde minik canavarlar bulundu

Greenpeace’in yaptığı araştırma, Nike, Burberry ve Gap gibi markaların ürettiği çocuk giysilerinde zehirli kimyasal maddelerin bulunduğunu ortaya koydu.

Kapat