Ege Sahillerinden Çevre Gözlemleri – I

Bir kaç haftadır Türkiye’de yaz mevsiminde tatil ve iş karışımı vakit geçirmekteyim. Yeşilist okurlarıyla çevre odaklı Türkiye gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Türkiye’deki geri dönüşüm kültürü ile başlayalım. Eforların ne kadar küçük boyutlu olduklarını gözlemlemek mümkün. En eğitimli, bilinçli, hata çevre konusuna hassas arkadaşlarım arasında bile çöpleri ayrıştırma ve geri dönüşüme katkıda bulunma çok zayıf noktalarda. Park, şehir merkezi, AVM gibi yerlerdeki geri dönüşüm çöp kutularına şöyle bir bakınca da Plastik yerine de, Cam yerine de, Çöp yerine de hepsine rastgele çöpler atılmış olduğunu görüyoruz. Tabi ki eğer belediyenin geri dönüşüm konusunda ne yaptığı, misal ayrı renk torbalara neler atılması gerektiği, hatta bu ayrı renk torbaların teminatı gibi konularda bir bilgilendirme yapılmamışsa hane halkına kızmamak gerekiyor. Batıda da sistem ve bilinç yokken geri dönüşüm yapılmıyordu. 

Tüketim kültüründe otomatik olarak plastiğin hala çok fazla kullanılıyor olduğunu görmek üzücü. Mesela plastik torba (naylon poşet diye tabir edilen) hayatımızın hala çok büyük bir parçası. Bir çok plastik torbanın üzerinde Sıfır Atık yazıyor. Sıfır Atık projesini biraz okudum ama o torbayı kullanan perakendecinin projedeki rolünden emin olamıyorum. Hele eve yemek söylediyseniz çöpe attığınız plastik miktarı öyle böyle değil. Ama alternatif sunulmamışsa tüketiciye de kızmamak gerekiyor.

En çok üzüldüğüm, yerlere plastik ve her çeşit çöp atma alışkanlığımız devam ediyor – sadece tekneyle ulaşılan dünya güzeli koylarda bile kilolarla plastik çöp toplanabilir bir durum var. Matarayla su içen etrafta neredeyse hiç kimse yok, birçoğunun elinde plastik şişeler, hem de bazen en küçüklerinden. Seyahat halinde değilken bile, gidip oturduğun restoranlarda bile, minik plastik şişeyle su veren mekanlar çoğunlukta. Ayrıca pandemi dönemi alışkanlıkları (haklı olarak demeliyim) devam ediyor, bazen çatal bıçak hem kendileri plastik hem de plastik torbalarda masaya getiriliyor.

Hepinizin bildiği bir minik örnek daha vereyim: eczanelerde şort cebine rahat sığacak bir kutu Aspirin bile alsanız otomatik olarak üzerinde çiçekli böcekli bir minik plastik torbaya konuyor. Hadi zorunda kaldınız ve yanınızda götürdüğünüz torbalara sığmadığı için süpermarketten yeni torbalar satın almak zorunda kaldınız (evet, markete giderken ceplerime kumaş torba doldurup gidenlerdenim), en azından o büyük torbaları tekrar başka bir amaç için kullanabiliyorsunuz, bu eczane torbaları hem de başka bir amaç için asla kullanılamayacak ve direk çöpe gidecek ebattalar. Ben eczanelerde aldıklarımı ısrarla torbadan çıkarttırıyorum. Eczacılar Birliği, lütfen kulak verin ve örnek olun. 

BUNU DA OKU:  Deterjan paketlerinde yer alan semboller ve anlamları

Tatildeyken Yeşilist’te çıkan ve ilgiyle okuduğum yazıya göre ‘plastikleri geri dönüştürmeye çalışmak şimdiye kadar işe yaramadı, bundan sonra da yaramayacak.’ Yani geri dönüşüm eksikliklerini vurgulamam elbette önemli ama asıl problemi kökünden kesmek için üretimi ve kullanımı azaltmak gerekiyor, örneğin başka ülkelerdeki yasaklar veya vergi benzeri yollarla fiyatlar yukarı çekilebilir. 

Türkiye’de perakende sektöründeki gereksiz çevre zararlarını gördükçe aklıma sevgili Uygar Özesmi ve ‘türetici’ olgusu geliyor, özellikle Türkiye’de eforlarının değerini daha da iyi anlıyorum. Türetici nedir duymadıysanız Google’layınız.

Bu arada muazzam bir ekonomik kriz döneminde olduğu için sadece Türkiye’yi parmakla göstermek doğru olmaz. İngiltere’de Başbakanlık için yarışan Liz Truss da Rishi Sunak da çevre/enerji vergilerini arttırmaktan değil azaltmaktan bahsediyorlar. Ekonomik kriz veya enflasyon/resesyon karşısında bazı uzun vadeli hayati problemleri ikinci plana atmak elbette ki evrensel bir politik davranış biçimi.

Yollarda elektrikli araba hiç dikkat etmedim ama hem korkunç fiyatları hem de şarj etme altyapısının eksikliğinden araba kullanıcılarına yüklenmek yanlış olur. Önce alabilmelerini sağlamalıyız. Çok iş var. 

Öte yandan çevre için yapılan muhteşem bir efordan bahsetmek istiyorum. Alaçatı’da bir azmak ve sulak alan vardır ve yıllardır yanından geçerken durur bakarız, bazen dürbünle, bazen dürbünsüz. Çevredeki marina ve diğer inşaatların yavaş yavaş kıstırdığı bir bölge olduğu için her gittiğimizde ‘acaba hala kuşlar duruyor mu?’ diye endişeleniriz. Flamingolarıyla ünlü bu sulak alanda nice yeni tür gözlemlemişliğimiz vardır. Bu sene uğradığımızda Alaçatı Azmağı Sulak Alan Gözlem Parkı diye giriş bölgesinin derlenip toparlanmış olduğunu gördük ve çok hoşumuza gitti. Kamuya kullanımı bedava bir dürbün ve görülebilecek kuş türlerinin bazılarının resimleri ve haklarında bilgiler olan paneller de yerleştirilmiş. Sosyal medyadan takip ediyorduk ama yerinde görmek müthişti. 

BUNU DA OKU:  Adidas'ın okyanustan çıkarttığı ayakkabısı

Bazen kuşçuluk insanlara zor gelebiliyor, nerden başlayacaklarını bilmiyorlar, seyahat etmek zor geliyor, başka tatiller arasında vakit ayırmakta tereddüt ediliyor. 

Ben şimdi size nereden başlayacağınızı yazıyorum. Bir dahaki Çeşme tatilinizde mutlaka Alaçatı’ya yolunuz düşecektir. Çok sıcak olmayan bir saatte (sabah erkeni tavsiye ederim, hem kuşların da daha aktif olduğu saatler) çocuklarınızla burada duruyorsunuz, zaten orada var olan dürbünle bakıyorsunuz, yürüyüş yapıyorsunuz, ön planda kuşlar ve arka planda rüzgar türbinleriyle resimler çekiyorsunuz ve dünya güzeli flamingoların pembe renklerine veya gördüğünüz onlarca kuş türüne hayran kalıyorsunuz. Ben bu gidişimde kara leylek gördüm, hayatımda ilk defa. Bu kuşların bazıları tüm sene burada yaşıyorlar ve ürüyorlar, bazıları ise Afrika’dan veya başka yerlerden uzun bir yolculuk sonrası buraya gelip yazı ülkemizde geçiriyorlar (benim gibi). Bazılarının türü tehlikede. Öyle ya da böyle bu alanın yok olması bu kuşların da yok olması anlamına geliyor.

Türkiye’de 500 kadar kuş türü var, tüm Avrupa’da 600 kadar. Sadece Çeşme yarımadasında 105 tane kuş türü var olduğu not edilmiş. Ben ziyaretimde 18 tür saydım (üstelik iki küçük çocukla gittiğim için tam ilgimi de verememiştim diye eklemeliyim). Çeşme Belediyesi ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye’nin emekleriyle yapılmış olan bu yerel belediye ile sivil toplum ortak koruma eforuna çok teşekkür ediyorum ve kendilerini tebrik ediyorum. Sayelerinde korkunç rant kavgası yaşanan Alaçatı bölgesindeki bu çok değerli sulak alan umarım artık tehdit altında kalmayacak ve bundan sonra her sene gittiğimizde endişelenmekten çok ne kadar güzelleşmiş olduğunu not edeceğiz.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yalın Karadoğan

Doğasever, amatӧr doğal hayat gӧzlemcisi, ara-sıra yazar, Londra’da sivil toplum kuruluşu Turkey Mozaik Foundation kurucularından, private equity yatırımcısı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Ekoloji
Yeşil Posta: Ülkemizden ve dünyadan haberler

#1 DGIST Üniversitesi’nden Profesör Lee Ju-hyuck liderliğindeki bir araştırma ekibi “sudaki mikroplastikleri ayırabilen çevre dostu bir filtre” tasarladı. Kaynak: ScienceDaily

Kapat