Madenler kapandıktan sonra maden kentlerine ne olur?

Madenlerin olumsuz etkileri ortada. 1952 yılında Londra’da 12 bin kişinin ölümüne neden olan ve “Büyük Londra Dumanı” olarak da bilinen sisin nedeni; düşen sıcaklıklar karşısında çok fazla kömür tüketimiydi. İngiltere’nin kömür politikası gereği, o yıllarda iyi kalite kömür ihraç ediliyordu. Kent sakinleri ise kötü kalite kömür kullanmak zorunda bırakılıyordu. 5 – 9 Aralık tarihleri arasında yaşanan olay, kentin kötü hava kalitesinin ilk örneği değildi. 1661 yılında İngiliz yazar John Evelyn tarafından yazılan Fumifugium, hava kirliliği konusunda bilinen ilk kaynaklardan biridir. İnsanlık olarak yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etmediğimiz sürece hem insan sağlığı hem dünyamız tehdit altında!

Peki ya maden kentleri ne durumda? Madenin aktif olduğu süreç de kapanmasının ardından gelen süreç de bir hayli zorlu. Aktif haldeyken bölge ekonomisinin madene olan bağımlığı nedeniyle işçi sağlığından hava kirliliğine kadar birçok mesele mevcut. Kapanmasının ardından da ekonomik meseleler kafa karıştırıcı. Madenler kapatıldığında çalışanlara ne olacak sorusu ise sanırım “madenler kapatılsın” diyenlerin karşısına çıkarılan en yaygın argüman.

İlk olarak şunu söylemek gerek. Madenlerin kapatıldığı kentler “hayalet kasaba” olmak zorunda değil! “Neden hayalet kasaba oluyor” diyenleriniz için ise; iş kaybı, eski finansal kaynakların işlevini yitirmesi nedeniyle kentin/kasabanın ekonomisinin küçülmesi, göç eden insanlardan sonra kentte/kasabada sosyal hayatının olumsuz etkilenmesi gibi nedenleri sayabilirim.

Madenler kapandıktan sonra dönüşüm süreci geçiren ve ekonomisini farklı endüstrilere aktaran kentler/kasabalar sayıca çok.

Endonezya’nın Sawahlunto kenti 15 yıldan kısa bir süre içinde kömür madenciliğinden turizm kentine dönüştü.

Fransa’daki Loos-en-Gohelle komünü, 130 yıllık maden ekonomisinin ardından 1980 yılında kapatılan madenlerden sonrası turizme ve yeşil teknolojilere yöneldi. Komünün dönüşümü sırasında belediyenin öncülüğünde halk toplantıları yapılması, yerel projelere verilen katkılar sürecin zorluklarını azalttı. 2013 yılında ise kilisenin çatısı onarılırken güneş panelleri eklenmesi madenden yenilenebilir enerjiye geçişin iyi öncüllerinden biriydi.

BUNU DA OKU:  Tarihî karar: Avrupa'nın en çok kömür tüketen ülkesi Almanya, en geç 2038'de kömür kullanımını tamamen bitirecek

Hollanda’nın Herleen kentinde 1974 yılında kapatılan kömür madeninin tünelleri yeraltı suyuyla doluydu. Kentte 2008 yılında Herleen yönetiminin de desteğiyle dünyanın ilk maden suyu jeotermal tesisi kuruldu. Kömürden yenilenebilir bir enerji türü olan jeotermal yönteme geçmesiyle yeşil dönüşüm adına iyi bir örnek.

Çin’in Yulin kenti kömür madenciliğinden yenilenebilir enerji kaynakları ve turizme yöneliyor. Ülke yönetimi kadim İpek Yolu rotasındaki ülkelerin iş birliğiyle gerçekleştirmeyi amaçladığı “Bir kuşak, Bir Yol” projesi kapsamında kentin turizm dönüşümünü destekliyor.

Polonya’da madencilik sonrası yeniden canlandırma adına sürecin aşamalarını detaylı şekilde ele alan bir “Yeniden Canlandırma Yasası” mevcut. Yasaya göre canlandırmanın ilk aşaması ıslah. Madencilikten etkilenen alanlar ve araziler ıslah edilir. Islah çalışmalarında toprağın yeniden geliştirilmesi ve su koşullarının iyileştirilmesi gibi adımlarda bulunulur. Gerekli tüm çalışmalar yapıldıktan sonra maden alanları turizmi desteklemek, sanayi mirasına sahip çıkmak ve yeni gelir modelleri de elde etmek adına müze ve kültür alanlarına dönüştürülebilir. Polonya’da 1961 yılında kapatılan Złoty Stok altın madeni, 1991 yılında başlayan ve 5 yıl süren bir çalışmanın ardından Yeraltı Turist Yolu ve Madencilik ve Metalurji Müzesi’ne dönüştü. Dönüştürülen maden alanını 2015 yılında 200 bin kişi, 2018 yılında 250 bin kişi ziyaret etti.

Kaynak:

SpringerLink

ENERGYCITIES

Taylor&Francis Online

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Ayça Ceylan

Performans sanatçısı, sürdürülebilirlik yazarı ve Body in Perform’un kurucusu Ayça Ceylan; karşılaştırmalı mitoloji,  dans, psikoloji, herbalizm, edebiyat ve teknoloji gibi disiplinleri bir arada kullanarak algılama süreçlerimiz hakkında  mekana özgü performanslar üretmektedir. Performanslarında bedenin ve mekanın birbirini nasıl inşa ettiği,  onarım, beden politikaları ve türlerarası çeşitlilik üzerine araştırmalar yapar. Ceylan, performanslarında ve  atölyelerinde sanat alanları haricinde arketipsel hafızayı etkileyecek kamusal alan, terkedilmiş alan, doğa ve antik  kent gibi birçok alanı tercih eder. Ritueller, tanrıça kültleri, sembolizm ve doğa ile uyumlanmak en büyük  destekçilerindendir. Üretimlerinde canlı sanat, video, fotoğraf, yerleştirme ve sanatçı kitabı gibi araçları kullanır. Ceylan; Türkiye, Japonya, Hindistan, ABD ve İngiltere’de birçok sanat alanında performanslar gerçekleştirmiş,  atölyeler düzenlemiş ve konuk sanatçı programlarına davet edilmiştir. Ayrıca Duru, Reflect Studio, Mesele Slow  Design ve Giyi gibi sürdürülebilir markalarla performatif işbirlikleri yapmıştır. Ceylan, Milliyet Sanat’ta sanat  yazarlığı yaptı. Cumhuriyet Gazetesi Pazar Eki’nde “Dairesel Flora” köşesiyle çevre yazarlığı yapmaktadır.  Performans belgeleri bazı özel sanat koleksiyonlarında bulunmaktadır.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Döngüsel Ekonomi, Ekoloji, Finans, Kent, Yenilenebilir Enerji
Ege Sahillerinden Çevre Gözlemleri – I

Bir kaç haftadır Türkiye’de yaz mevsiminde tatil ve iş karışımı vakit geçirmekteyim. Yeşilist okurlarıyla çevre odaklı Türkiye gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

Kapat