Gözde İlkin: “Yerden Çarpan”
Sanatın iklim krizi, ekolojik yıkım, giderek artan şehirleşmeyi anlama ve dönüştürmede nasıl bir rolü var? Geçtiğimiz aylarda İngiltere Coventry’de iklim değişikliği ve doğaya dair açılan UnNatural History sergisine seçilen 21 sanatçıdan birisi: Gözde İlkin. Son yıllarda kültür ve sanatın ekolojik krize çözüm arayışındaki yeri giderek artıyor. Bunda şüphesiz sanatın karmaşık konuları sadeleştirebilme ve yaratıcı ifade biçimleriyle iletişim kurabilmedeki yeri var. Gözde İlkin’in sergisi ve yaklaşımı işte aynen böyle.
Ingiltere Coventry’deki Herbert Galerisi’de iklim değişikliği ve doğaya dair Mayıs 2021’de açılan sergide uluslararası seçilen 21 sanatçıdan biri sensin. Biraz bu süreci anlatır mısın?
Bilim insanlarını ve sanatçıları buluşturan sergi ve konuşmalar düzenleyen Invisible Dust ekibi ile 2017 yılında tanıştık. Çevre, biyoçeşitlilik ve iklim süreçlerine odaklı Herbert Müzesi, Coventry’de gerçekleşen UnNatural History sergisi için beni davet ettiklerinde, şehir içindeki günlük yürüyüşlerimin odak noktası değişti. Bu süreçte Invisible Dust ekibi ile gerçekleştirdiğimiz sohbetlerde, yaşadığımız alanlarda neyi nasıl takip ettigimiz; toprak, yer ve canlılara hangi sorularla ve yaşamsal önceliklerle iletişim kurduğumuz üzerine konuştuk. Günlük yürüyüşlerde beni taşıyan zeminin izlerini sürmeye başladım. Bulduğum taşlar ve bitkiler ile şehrin değişken hafızasını biriktirdiğim bir dönem geçirdim. İnsan yaşamına hizmet eden, zemini şekillendiren Granit, Andezit ve Kireçtaşı gibi topladığım parçaların hikayeleri Herbert Müzesinin kaya ve mineral koleksiyonunda bulunan örnekler ile kesişti. Gündelik yürüyüşlerde bulduğum taşların bilimsel ve şifalı yönlerini, iklim ve canlılarla ilişkilerini araştırdım. Şehirdeki bu iz sürme sürecinde zeminden gelen herşeyin insan odaklı işlenmesi sorduğum soruları değişti. Bulduğum taşların bilimsel özelliklerinden çok, bulundukları yer ve biçimleri ile bana bu şehir ve zemin hakkında söylediklerine odaklandım. Doğal formlarını, oluşlarını yitirmiş bu taşlar için kumaşlardan birer yuva yapmaya karar verdim. Sekiz adet içi doldurulmuş ve dikişle işlenmiş kumaş parçaların her biri, yeri oluşturan taşları ve hikayelerini temsil ediyor. Bu taşların hikâyelerini bilimsel olmayan, duygusal bir arşivleme ile başka şekillerde anlatabileceğimi fark ettim. Böylece şehrin sosyal, politik ve ekonomik süreçlerinin ve bu süreçlerin yaşamları nasıl etkilediğinin kişisel kaydını tutan bir arşiv ortaya çıktı.

İklim değişikliğini ve doğayla tekrar ilişki kurmamız için sanatın nasıl bir rolü var?
Birbirine göbekten bağli olan politik, ekonomik, sosyolojik süreçler ile iklim sorunları ya da sayısız aciliyetler karşısında bir anlığına durup düşünmemizi sağlıyor. Sanatın her dalının sunduğu biçim, cümle, hareket ya da seslerle sorduğu sorular, günümüz çıkmazlarına farklı pencerelerden bakabilmeye vesile oluyor. Sadece sergilemek ve sunmaktan öte, bilimsel çalışmalarla ve farklı araştırma alanlarıyla sanatın kesiştiği noktalar, ortak bir çözüm için yanıt arandığı buluşmalar ön plana çıkıyor.
İstanbul Bienalleri’ni takip edenler senin 2017 bienalinden toplumsal cinsiyeti ve toplumdaki tabuları irdeleyen eselerini hatırlayabilirler. Zaman içinde işlediğin temalar nasıl evrildi?
Yaşamsal olarak odaklandığım durumlarla ilgili karşılaşmalar, rastlantılar eşliğinde üretim biçimi ve içeriği dönüşüyor. Bulunduğum yer, karşılaştığım insan, hayvan ve bitkilerin, bazen yıkılan bir binanın hikayesi üretim sürecime eşlik eden, sorular sormamı sağlayan birer aracıya dönüşebiliyor. Fiziksel ve zihinsel sınırlar, ev içi hafıza ve aile üzerine kumaşlar ve dikişle oluşturduğum ilk seriler, yaşadığım şehrin sürekli yerinden edilen, kendi içinde taşınan hikayeleri ile her seferinde yeniden şekilleniyor.
Neler seni etkiliyor?
Maruz kaldığım, o an tepki veremediğim olumsuz herşey. Ve bu kadar zor haberler ve aciliyetler içerisinde, kısa nefesler almak için okuduğum bir kitap, yürüyüşlerde karşılaştığım bir bitki, hayvan, insan gibi iyileştirici ufak detaylar da ürettigim işlerin bir parçasına dönüşebiliyor.

Gözde İlkin Kimdir?
1981 yılında Kütahya`da doğdum. 1998 yılına kadar Türkiye’nin farklı şehirlerinde ikamet etme şansım oldu. Üniversite döneminde İstanbul’a taşındım. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden mezun oldum ve Marmara Üniversitesi’nde Sanat Yapıtında Tekinsizlik başlığında yüksek lisansımı tamamladım. Gülçin Aksoy ve Yasemin Nur Erkalır ile 2006-2013 yılları arasında Atıl Kunst kolektifini sürdürdük. Istanbul’da artSümer galeri ve Kahire’de bulunan Gypsum galeri ile çalışıyorum. Katıldığım sergi, konuşma ve sanatçı programları vesilesiyle farklı ülkelere seyahat ettim. Ziyaret ettiğim yerlerden o yere ait ikinci el kumaş örnekleri ve bitkiler toplarım. Bu materyaller kültür, gelenek ve yerin hafızası hakkında daha fazla bilgi edinmeme yardımcı olur. Uzun yürüyüşler, karşılaşmalar ve biriktirmeler gündelik hareketimin ve üretim sürecimin bir parçasını oluşturuyor.
Photo: Jaron James. Image courtesy Invisible Dust, 2021 & Garry Jones @garryjonesphotography
The Mouth of the Ground was commissioned and produced by Invisible Dust in partnership with the Herbert Art Gallery and Museum, Coventry for the exhibition ‘UnNatural History’, funded by Arts Council England and Wellcome Trust. ‘UnNatural History’ has also been publicly funded by Coventry City Council and National Lottery funded by Arts Council England.
Yorumlar kapatıldı.