Her Şey Hariç

Güzel gözlü insanların ülkesi bahtsız Afganistan acımasız dünya tarafından bu denli yalnız bırakılırken büyük bir insan, büyük bir Afgan dostu aramızdan ayrıldı: Gino Strada. Ağustos ayının insanlık için en büyük kayıplarından biri Gino Strada. Kızı Cecilia Akdeniz’de mültecileri kurtarma uğraşında olduğu için, ölürken babasının yanında değildi. “Emergency” gurubunun kurucusu Gino Strada yedi yılını Afganistan’da savaş ve mayın mağdurlarını tedavi ve ameliyat ederek geçirmişti. Bugün itibariyle (18.08.2021) Kabil’deki hastaneleri insanları tedavi etmeyi sürdürüyor. Bugün bir açıklama yaptılar ve yoğun bakım ünitelerinin tamamen dolu olduğunu ve çok ağır vakalar dışında hiçbir hasta kabul edemeyeceklerini duyurdular. Gino Strada 3000 civarında kalp ameliyatı yaptı ve bunların çoğu savaştaki ülkelerde, dolayısıyla Müslüman coğrafyalardaydı. Kalbim büyük bir ıstırap içinde. Dünya için ne büyük bir kayıp. Bu güne kadar ücretsiz onbir milyon hasta kabul etmişler. Afrika’da kurdukları Salam Center, kalp hastası çocuklar için açık kalp ameliyatları yapıyor. Gino Strada bahtsız Afganistan’da yedi yıl kalmıştı. Savaşın en kızgın olduğu zamanlarda. Alberto Vendemmiati ve Roberto Lazaretti’nin “Cenk, Mücahitlerin Ülkesi” filmi bu olağanüstü kişilikle ilgili çok kıymetli bir filmdir. Geçen yıl Gino Strada’yı Bozcaada’da yaptığımız festivale Alberto vasıtasıyla davet etmiştik ve kalp sorunları nedeniyle gelememişti.

Bir kaç gün önce BBC’de bir haber vardı ve başlığı şuydu: “Pakistan, Hindistan’ı uluslararası kanunları tanımamakla suçladı.” Bu habere bakarsanız olay iki ülke arasında başlayan biten bir şey. Pakistan ve Hindistan arasında. Diğer haber de Afganistan’da Taliban’ın saldırıları ve bunun doğurduğu göçle ilgiliydi ki bu da bir iç savaş, yalnızca Afganistan kaynaklı bir durum. 15. Ağustos sabahı Taliban Kabil dışında ülkedeki tüm kentlerde kontrolü ele geçirdi. Aman Allah korusun, biliyorsunuz Kabil Havaalanı’nın işletmesine talibiz ve bunu da savunma bakanı açıkladı. 

Mevzulara sağlıklı bakabilmek için tarihte mutlaka geriye dönmek gerekir. İngiltere’nin Hindistan, Çin ve Pakistan’ın (ki bu liste İngiliz sömürge listesinin çok küçük bir kısmı) bugünü üzerindeki yıkıcı etkilerini, Afganistan’ın da İngiliz, Rus ve ABD yıkımından geçtiği bir yarım asırdan fazla süreci hesaba katmadan bugünü anlamak olanaksızdır. Dolayısıyla AB ve ABD hem ekolojik ve hem de politik, ekonomik felaketlerin neredeyse tümünden sorumludur. Bugün başlayan Afgan göçü ve hazmedilmesi çok daha güç olan ve yarın başlayacak olan Hindistan ve Çin göçleri de ülkeleri, ABD, Rusya ve AB ülkelerinin marifetidir. Ancak, başta İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesi Afganları da, sorumluluklarını da kabul etmeyerek yeni ve çok derin sorunlara yol açacak. Üçüncü dünyadan çaldıklarıyla oluşturdukları refahlarını onların çok küçük bir kısmıyla bile asla paylaşmayacaklar. Avusturya Afganları geri yollamayı sürdürüyor. En azından hükümet açıklaması böyle. Çılgınlık ötesi bir aptallık: herkes uçakların kanadına tutunup kaçmaya çalışırken insanları nereye yollayacaksınız?  Nereye, neyle, nasıl yollayacaksınız acaba? Hadi biz Kabil Havaalanı’nı işletmeye başlasaydık o vakit Avusturyalılar güvenle Afganları sınırdışı edebilirlerdi. Çünkü biz tuttuğumuz her işi mükemmel yaparız. Savunma Bakanı da dahiyane bir açıklama yaptı, söylemiştim: Kabil Havaalanı’nın işletmesine talibiz. Türkiye savunma bakanının işletme gibi kavramlarla ne alakası var o da ayrı bir konu. Dünyaya bakıyorum, mülteci sorununa bakıyorum ve iyi ki biz Türkler varız diyorum.(!)

BUNU DA OKU:  Pazarda sürpriz var

Ne şekilde adlandırdığımız da elbette önemli ama bundan daha önemlisi gerçek durum, gerçekler. Mülteci, göçmen, kaçak, düzensiz göçmen, vatansız… Daha başka şekilde de adlandırılıyor olabilirler. Özünde savaş, açlık, baskılar; ırkları, cinsel, politik, inançla ilgili seçimleri nedeniyle baskı altında oldukları için ülkelerini terkedip çok zorlu ve sonu belirsiz bir yolculuğa çıkanlardan bahsediyorum. Ülkelerini ve tüm geçmişlerini, tüm sevdiklerini, hatıralarını ve çocukluklarını dönmemek üzerine terkediyorlar. Bu yolculuk çocukluğun, masumiyetin, inancın da sonu olabilecek sertlikte bir yolculuk. Bu yolculuğun tamamlanabileceği belli değil: defalarca geri dönebiliyorsun ve defalarca insanlık dışı koşullara, davranışlara maruz kalabiliyorsun. Ailenden kopuyorsun, açlık çekiyorsun. Bu yolculukta donabilirsin, esir edilebilirsin, tecavüze uğrayabilirsin, öldürülebilirsin, boğulabilirsin.

Avrupa, Kanada, Avustralya ve ABD göç eden bu dev grubun içinden çok çok küçük bir azınlığı, önemli bilim insanlarını, rekortmen sporcuları, büyük sanatçıları domates gibi ayıklıyor ve onları kabul ediyor. Kalan çok çok büyük kitle de üçüncü dünyanın herhangi bir yerinde kalması gereken bir atık. Son Afgan göçü de AB tarafından böyle değerlendiriliyor. Bu zaten bilinen bir durum. Bu göçün temel tetikleyicisi olan gelişmiş ülkeler son beş yüz yıldır aralıksız sömürerek bu hale getirdikleri, çıkardıkları iç savaşlar ve darbelerle hayli sorunlu siyasal ekonomik insani trajediler yaratılmasında aslan payına sahip oldukları bu coğrafyalardaki acıyı da bir başka sömürüyle çözmekte kararlılar. 

Berlin duvarının yıkılması Bono’nun çevreciliği kadar boş bir halkla ilişkiler çalışmasıdır. Gerçekte olansa Ekvator’un yarısı kadar uzunlukta duvarların dünyanın her yerinde sınırların yerini almasıdır. Bu duvarlar iktidarlara yakın müteahhitleri zengin etmenin yanı sıra bir diğer önemli sonuç da doğururlar. Yalnızca bir diğer önemli sonuç doğururlar. Bu duvarlar geçişleri asla önlemez ve azaltmaz. Bu duvarlar öncelikle çocuk ve kadın ölümlerini artırırlar ve bu geçişi sağlayan kara ticarette fiyatların yükselmesine neden olurlar. Türkiye’nin İran sınırına örmeyi planladığı duvar da korkarım yalnızca bu sonucu doğuracaktır. Şu sıralar Litvanya Belarus sınırında büyük ve sürekli bir geçiş oluyor. Durup dururken birden Bağdat’tan Minsk’e her gün bir kaç sefer kondu. Iraklılar önce Belarus’a iniyor ve oradan da çok rahat ve hiçbir engelle karşılaşmadan Litvanya’ya, dolayısıyla AB ülkesine geçiyorlar. Bu bir müddet önce bizim Avrupa’yı korkutmaya çalıştığımız blöf kadar anlamsız tabii. Çünkü Litvanya tüm sınırına çok kısa bir sürede dikenli teller çekti, gözetleme noktalarını çoğalttı ve geçebilenleri de korkunç kamplarda topluyor. Bu blöfler anlamsız. AB ülkeleri bu blöfleri yutmuş gibi yaparak acımasız tutumuna bir kılıf yaratıyor. Haberlerin verilişi de böyle.

BUNU DA OKU:  Engelsiz Çorba sokaklarda

Nasıl bugünkü ekolojik tüm sorunların ardında bu gelişmiş ülkeler denen en gerici ülkeler varsa bu mülteci sorununun ardında da onlar var. Ancak, ele alınış ve tartışma biçimlerine bakılırsa bunların bu sorunun yaratılmasında hiçbir payları olmadığı gibi şu anda bu sorunları çözmek için olağanüstü bir çaba içindeler. Ne büyük ve acımasız bir yalan.  

Gelelim bize. Türkiye’nin sınırları elek gibidir ve her yöne sürekli bir geçiş vardır. Doğudan bu coğrafyaya girmek ve batıdan Yunanistan’a doğru çıkmak ücrete tabidir. Bu coğrafyada yani Türkiye’de bu gelen çaresiz insanlar her şeye bizden daha fazla bedel ödemek ve çalıştıklarında emeklerine hak ettiklerinden çok daha az bedel almak zorundadırlar. Aslında hiçbiri burada kalmak niyetinde değildir. Ama burada eziyet dolu uzunca bir zaman geçirirler. Çok kısa bir iki örnek vermek gerekirse; Türkiye’nin herhangi bir yerinde bütün bir kış veya yaz bir tarım ürününün toplanmasında çalışan mülteciler sezon sonu toplu ücret almak yerine dayak atılarak yollanabiliyorlar. Bir diğer bilgi de şu olabilir: Bir Alman ya da Hollandalı Side’de beş yıldızlı (bu yıldız işi bizde çok önemlidir ya) bir otelde iki hafta her şey dahil üç yüz, beş yüz Euro’ya kalabilir. Buna uçak bileti de dahildir. Bir mülteci her an batabilecek berbat bir kayıkla atıyorum Midilli’ye (Lesvos) veya Sakız’a (Kios) geçerken yalnızca bu geçiş için iki, üç, beş bin Euro ödemek zorundadır. Her şey hariç; yaşam garantisi, istenen son durağa varma garantisi, varmışsa o durakta kalabilme garantisi hariç. Her şey hariç. İnsani olan her şey hariç.

Şu son günlerde bu sözü tekrar etmek istemem ama sapla saman hikâyesi. Doğal olarak herkes bir şeyler söylüyor ve bu söylenenler içinde bu iktidar gittiğinde (giderse) geleceği varsayılan (gelebilirse) ana muhalefet partisinin de özünde bizler için hiçbir umut barındırmadığını gösteren işaretler var. Bolu belediye başkanının söyledikleri ve “Arzu eden evine iki Suriyeli alsın, beslesin.” gibi çok ciddi sonuçları olabilecek saçmalıklar işin özündeki bu yeni dalganın ülkemizin taşıyabileceğinin çok üstünde geleceğe dair yükler getirebileceğini anlatmaya çalışan haklı görüşü de bulandırıyor. 

Hükümetimizin içinde olduğu bu kirli pazarlık, ticari olarak da akıllıca değil. Ancak Akşener’in söylediği biz size bu parayı verelim de Avrupa olarak bunları siz alın gibi mantığı son derece doğru yaklaşımlar da mültecileri cümle içinde nesne olarak geçirdiği için hatalı olabiliyor ve kitlelerde farklı infiallere neden olabiliyor. Tüm bunlardan daha korkunç olan da eğitimli olduğunu düşündüğüm birçok insanın “Suriyeli İstemiyorum” gibi sosyal medya kampanyalarını imzalamaları. İktidardan da başka inciler dökülmekte: Onlar olmasa ticari olarak çökeriz. Ne demek istiyor acaba iktidar? Bir hiç karşılığında haftada altı yedi gün günde oniki saat tekstil atölyelerinde çalıştırılan on onbir yaşındaki zavallı çocuklardan mı bahsediyor? Her şeyi gerçek değerinden pahalıya almak zorunda olan beş milyon kişiden mi bahsediyor? Yunanistan sınırlarını zorlayarak ve süreklilik gösteren kara insan ticaretinden mi söz ediyor? Hepsinden mi söz ediyor bilemiyorum.

BUNU DA OKU:  Vegan olmak hakkında sorulara cevap olacak Vegan Haftası başlıyor!

Peki gerçekten de bu mudur durum? Acaba Suriyeliler olmasa ekonomi durur cümlesi tam bir saçmalık mı, ya da bunlar bu mahalleden defolsun diyen halkın davranışı yalnızca ırkçılıkla açıklanabilir mi? Şüphesiz açıklanamaz. Hükümetler, rejimler kararlar alır ve halk buna entelektüel ve hümanist kapasitesine göre reaksiyon verir. Bugün olan da budur. Acaba devlet ekonomik, sosyal ve insani değerler açısından Türkiye’nin hazmetmesinin olanaksız olduğu sayıda Suriyeli göçmeni alırken insani saiklerle mi hareket etmiştir? Elbette hayır. Şam’da bir camide namaz kılmaktan falan söz ediliyordu. Dünyada bu mültecilik durumları artarak sürecek. Sürdükçe de Korona ve benzerlerine çare bulunamayacak. Bunun sorumlusu kim deyince yine kapitalizm ve gelişmiş ülke dediğimiz ülkeler oluyor doğru cevap.

Ama yine görüldüğü gibi akılcı her şey konusunda yıkıcı bir üstünlük sağlayan kapitalizm kendinden, kendi sebebiyle ortaya çıkan Korona gibi belalarda beş dakikada dağılıveriyor. Kapitalizm, olağanda yaşadığı bunca sorun varken olağanüstüne hiçbir hazırlığı olmayan bir sistemdir. Ama olağanüstü zamanlar kapımızda değil artık: evimizin içinde, evimiz yanıyor! Bugün ABD sınırına dayanmak için korkunç bir yolculuk yapan binlerce mültecinin önüne dev bir duvar ören ABD, Şili’de Allende’yi devirip Pinochet’i getirmiş, binlerce insanın ölmesine ek olarak ABD kapitalizmine sömürülecek yeni bir alan yaratmıştır. ABD bunu tüm Güney Amerika ülkelerinde denemiş ve ciddi bir kısmında başarılı olmuştur. 1940’larda, 50’lerde, 60’larda kendine yeten, aydın ve demokrat ülkelerin çoğu bugün diktatörlük ve ekonomik açıdan perişan. Dolayısıyla Güney Amerika ülkelerinden hiç durmayan bir mülteci akını var ABD’ye. Bunun sebebi hiç şüphesiz bu ülkelerin iç işlerine, dış işlerine sömürüyü sürekli kılmak için gizli ve açıktan müdahale eden ABD. Tarihe bakmadan bugünü anlayamayız. 

Thank you USA. Thank you USSR. Thank you EU. Thank you very very much for all this bloodshed, child and woman death, torture and ecological disaster.

19.08.2021 Ethem Özgüven

Kapak Fotoğrafı: Levi Meir Clancy

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gündem, Kent, Mercek, Topluluklar
Kendinize ve çevrenize şifa olmaya hazır mısınız?

Öyleyse bu labirent yolculuğuna katılın. Siz o labirentte yolunuzu bulurken hem kendinizi hem de insanlığa, kadınlığa dair kadim bilgileri hatırlayın.

Kapat