İklim krizinin konuşulmayan aktörleri: Doğum kontrolü ve kürtaj hakkı

Her yıl, yaklaşık 36 milyar ton insan kaynaklı karbon, atmosfere, özellikle de fosil yakıtların yakılmasının bir sonucu olarak salınıyor. Dünyada 8 milyar insan olduğu hesaba katıldığında bu, her insanın yılda ortalama 4,5 ton karbon saldığı anlamına geliyor. Ama tabii varlıklı insanların saldığı karbon, yoksulların saldığı karbondan birkaç kat daha fazla.

İklim krizinin geri döndürülemez etkilerine karşı çözümler geliştirirken çoğu zaman göz ardı edilen, en kapsamlı raporlarda bile adı geçmeyen bir gerçek var: Her yıl çok sayıda planlanmamış gebelik yaşanıyor ve sonuçta ortaya çıkan doğumların birçoğu aslında anne tarafından istenmiyor.

Her yıl zorunlu gebeliğin sonucu olarak milyonlarca bebek dünyaya geliyor. Tabii ki aşırı nüfus iklim krizinin tek ya da en büyük nedeni değil, kimin ne kadar karbon saldığı da bir o kadar önemli bir faktör. Ancak cinsel sağlık hizmetlerine ve doğum kontrolüne erişimin, insan özgürlüklerini genişletirken küresel nüfus artışını yavaşlatarak iklim krizini çözmeye yardımcı olabileceği de bir gerçek. UNFPA’nın son raporuna göre dünyada her yıl 121 milyon kasıtsız gebelik yaşanıyor. Bu tüm gebeliklerin neredeyse yarısına eşit. İstenmeyen gebeliklerin yüzde 60’ından fazlası kürtajla sonuçlanıyor ve tüm kürtajların tahmini yüzde 45’i güvenli olmayan yollardan gerçekleştiriliyor. Güvenli olmayan kürtajlar, dünya çapında yılda yaklaşık 7 milyon kadını hastanelik ediyor ve tüm anne ölümlerinin yüzde 5 ila 13’üne neden oluyor.

Günümüzde kadınların sadece yüzde 37’si talep üzerine kürtajın yapılabildiği ülkelerde yaşıyor. Afrika’da, kadınların tahmini yüzde 92’si son derece kısıtlayıcı yasalar altında yaşıyor; Latin Amerika’da bu oran yüzde 97’ye yakın. Birçok ülke de ise kürtaj tamamen yasak. Andora, Aruba, Kongo, Curaçao, Dominik Cumhuriyeti, Mısır, El Salvador, Haiti, Honduras, Irak, Jamaika, Laos, Madagaskar, Malta, Moritanya, Nikaragua, Filipinler, Senegal, Sierra Leone, Tonga, Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Surinam’da kürtaj yasa dışı. Bu yıl Amerika Birleşik Devletleri’nin birçok bölgesinde de kürtaj yasaklandı.

Bunun yanında tüm doğumların yüzde 10’u, ya cinsel saldırı ya da etkili doğum kontrolünün veya kürtajın olmaması da dahil olmak üzere farklı türlerde zorla gebe bırakılmanın bir sonucu olarak “istenmeyen” doğumlar olarak gerçekleşiyor.

BUNU DA OKU:  Sıfır atık yaşam tarzının olmazsa olmazı: 5R kuralı

Küresel olarak, istenmeyen gebelikler; doğum kontrolüne erişim eksikliği, karşılanamayan doğum kontrolü maliyeti, başarısız doğum kontrolü, cinsel saldırı ve şiddet, çocuk yaşta ve zorla evlilik, dinî kısıtlamalar, kürtajı yasaklayan yasalar, cinsel eğitimin olmaması ve kimyasal doğum kontrol yöntemlerinin yan etkilerinden duyulan endişe gibi sayısız nedenden kaynaklanıyor.

Yakın tarihli bir tahmine göre, doğurganlık çağındaki yaklaşık 270 milyon kadının modern doğum kontrolü ihtiyacı karşılanmıyor. Cinsel sağlık hizmetlerini, doğum kontrolünü ve kürtajı küresel olarak ücretsiz hâle getirerek kadınlara istenmeyen doğumların önüne geçme imkânı sağlamak, doğumları ve dolayısıyla uzun vadede insan kaynaklı karbon emisyonlarını önemli ölçüde azaltacaktır.

Bunun yanında, iklim krizi kadınların cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına erişimini de zorlaştırıyor. İklim krizinin yol açtığı felaketlerden en fazla etkilenen bölgeler, iklim krizine en az katkıda bulunan, karbon salımı oldukça düşük insanların yaşadığı coğrafyalar. Sel, kuraklık, taşkın gibi felaketlerin ardından acil durumlara müdahale öne çıkıyor, cinsel sağlık ve üreme sağlığı ile ilgili hizmetlerin öncelik sırası değişiyor. Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetleri devam etse bile, yerinden edilmiş kadınlar ve kızlar genellikle bunlara erişimi kaybediyor ve bu da daha fazla istenmeyen gebeliklere ve cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara neden olabiliyor.

2100 yılına kadar, gezegenin yaklaşık 11 milyar insana ev sahipliği yapması bekleniyor, bu şu ankinden yaklaşık 3 milyar daha fazla insan demek oluyor. Bu, sera gazı emisyonlarının daha da artacağı ve iklim kirizini önümüzdeki yıllarda şimdi olduğundan daha da zorlu bir sorun haline getireceği anlamına geliyor.

Dünyanın toplam nüfusunun yüzde 10 azaldığı bir senaryoda, karbon emisyonlarını yılda 3,6 milyar ton azalır. Bu miktar, Almanya, Japonya, Brezilya, Türkiye, Meksika ve Avustralya’nın toplam birleşik emisyonlarından daha fazla.

BUNU DA OKU:  Hayvanların kaynak olarak görülmediği gün gelecek mi?

Tabii ki, karbon ayak izi söz konusu olduğunda tüm doğumlar eşit etkiye sahip değil. Dünya Bankası’nın verilerine göre, yüksek gelirli bir ulusun ortalama bir sakini yılda 10 ton karbon salarken, düşük gelirli bir ulusta yaşayan ortalama bir kişi yalnızca 0,2 ton salım yapıyor. Bu, zengin ülkelerde önlenen doğumların, dünyanın daha fakir bölgelerinde önlenen doğumlardan daha yüksek karbon tasarrufuyla sonuçlanacağı anlamına geliyor. Burundi, Etiyopya ve Papua Yeni Gine birlikte ABD ile yaklaşık aynı toplam nüfusa sahip olmalarına rağmen, küresel karbon emisyonlarının yüzde 15’ini oluşturan ABD’ye kıyasla toplu olarak küresel ilave karbon yükünün yalnızca yüzde birine katkıda bulunuyorlar.

Farklı ülkelerde etkili doğum kontrolü ve kürtaja erişim farklı şekillerde biçimleniyor. Örneğin, çoğu Avrupa ülkesinde, doğum kontrolü, normal sağlık hizmetinin bir parçası ve kürtaj da bedava. Fakat gelişmekte olan birçok ülkede ve alınan son kararlarla ABD’nin birçok eyaletinde kadınlar kürtaj hakkından mahrum hâle geldi. Oysa tüm kadınlar kendi bedenleri hakkında karar alma özgürlüğüne sahiptir ve çocuk sahibi olmak ya da olmamak, kadınların erkeklerle eşit hak ve özgürlüklere sahip olarak; baskı altında kalmadan büyüyüp geliştikleri bir ortamda özgürce aldıkları bir karar olmalıdır.

Bununla birlikte, istenmeyen gebeliklerin ve doğumların önüne geçmek, tek başına insanlığın küresel ekonomiyi radikal bir şekilde karbondan arındırma ihtiyacının temel çözümü olamaz. İklim krizinin nihai çözümü, fosil yakıtların sebep olduğu karbonun atmosfere girmesini önlemektir ve diğer tüm politikalar bu amaçla uyumlu olmalıdır.

Küresel olarak, cinsel eğitim, doğum kontrolü ve kürtaj hakkını da dahil ederek iklim değişikliğini daha geniş bir şekilde düşünmemiz gerekiyor. Kadın hakları mücadelesinin bir parçası olmadan iklim krizi ile mücadele edemeyiz!

Kaynaklar:
UNFPA
The Guardian
IPPF
Amnesty.org
Yale Environment 360
Ipas

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Ekoloji, Genel, İklim Değişikliği
Madenler kapandıktan sonra maden kentlerine ne olur?

Madenlerin olumsuz etkileri ortada. 1952 yılında Londra’da 12 bin kişinin ölümüne neden olan ve “Büyük Londra Dumanı” olarak da bilinen

Kapat