Kanal İstanbul’u unutun: Kanal açılırsa Marmara ölü denize dönüşecek

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan tarafından, Kanal İstanbul projesinin nihai güzergâhının Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridoru olarak belirlendiği ve bu yıl içerisinde yapım ihalesinin açılacağının duyurulması üzerine uzmanlar proje ilk tanıtıldığından itibaren süregelen tepkilerini yeniledi.

Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye),  2015 yılında, akademisyenlerin katkılarıyla hazırladıkları Kanal İstanbul Projesi’ni inceleyen raporun hâlâ güncelliğini koruduğunu belirterek “Kanal İstanbul açılınca Marmara ölü bir denize dönüşebilir” uyarısında bulundu.

WWF’nin hazırladığı rapora göre Kanal İstanbul Projesi, yalnız devasa bir yatırım değil aynı zamanda yüzyıllara dayanan geçmişinde bugüne kadar İstanbul doğasının karşı karşıya bulunduğu en büyük mühendislik operasyonu olarak görülüyor.

Rapor özellikle Karadeniz, Boğazlar, Marmara ve Kuzey Ege gibi geniş bir coğrafyada çok boyutlu etkileri muhtemel olan projenin başlatılmasından önce Türk Boğazlar sisteminin nasıl işlediğini bilmek ve “İstanbul denizlerinin kendine has olan dinamiklerini anlamak gerektiğini” bildirmişti.

Sadece bu coğrafyaya has bir sistem

Kimyager ve deniz bilimci Prof. Dr Cemal Saydam, 2015 yılında Arkitera için hazırladığı makalede bu konuyu detaylı bir şekilde ele almış projenin rafa bile kaldırılmadan unutulması gerektiğini savunmuştu.

Saydam,  Karadeniz’in Marmara’ya göre ortalama en az 30 cm yüksekte olduğunu, sadece bu coğrafyada görülebilen bu nadir boğaz sisteminin Karadeniz’e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklandığını belirtiyor.

12 bin yıl önce bir tatlı su gölü olan Karadeniz’i bir havuz olarak gören Saydam, bu havuzu dolduran nehirlerde özellikle Tuna Nehri’nde yapılacak projelerin sistemin dengesini altüst edeceğini öne sürüyor. Aynı şekilde bu havuzu boşaltan musluk olan İstanbul Boğazına yapılacak bir proje de aynı tehlikeyi barındırıyor.

Karadeniz’in tuzlu bir deniz olmasının arkasında İstanbul Boğazından gelen dip ve üst akıntılarının oluşturduğu bir denge var.  Karadeniz’den gelen suyun bir miktarı Akdeniz suyuna karışıyor, Akdeniz’den gelen yoğun su da üst tarafa karışıyor, böylece tuzluluğu biraz daha artan Karadeniz suyu büyük bir hızla Marmara Denizi’ne çıkıyor. Resimde bu sistemin uydu görüntüsünü görebilirsiniz.

BUNU DA OKU:  Sergi: Uykusuzlar Atlası

Bu sistemi araştıran bir akademik ekibin de başında bilimsel çalışmalar yapan Saydam, Kanal İstanbul projesini duyduğunda tüylerinin diken diken olduğunu belirtiyor.

Saydam, proje ile Karadeniz ve Marmara arasındaki ortalama 30 cm yüksekliğin zamanla azalacağını; 20 cm, 10 cm olacağını ancak su seviyesi düşmeyeceğini çünkü bu eksikliliğin hemen Akdeniz suyu ile tamamlanacağını bununda Karadenizi daha tuzlu yapacağını belirtiyor.

Kanal İstanbul inşa edilirse ne olur?

Böyle bir durumda ise normalde alt tabakada bulunan Akdeniz suyundaki oksijen tüketen canlılara, üstteki Karadeniz suyundan karışan organik maddeler ulaşamayacak, atmosferdeki oksijen tuzlu su bariyerini geçemediği için bu yüzden de oksijen eksikliği oluşacak.

Marmara’yı kronik astımlı bir hastaya benzeten Saydam, Kanal İstanbul’un Marmara Denizi’nin yegane oksijen kaynağı Çanakkale Boğazı’nın altından giren bol oksijenli Akdeniz su dengesini bozacağına inanıyor.

Kanal İstanbul’un açılması halinde, Kanaldan geçecek olan su tuzluluğu hiç değişmeden aynı Boğaz çıkışı gibi Marmara’nın kuzeyinde bir yerde jet akımı ile Marmara’nın üst suyu ile buluşacak ama bu sefer hem bol besinli üst tabakadan ve belki de yoğun tuzlu alt sudan da su kapacak.

Saydam, üreteceği organik yük zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak bineceğini ve kısa bir zaman sürecinde zaten bitti bitiyor sınırında olan alt su oksijensiz kalacağını savunuyor. Bu durumda ise üretilen organik maddelerin sistem için çok daha fazla bir yük oluşturacak ve kimyasal dengeler alt üst olacak.

İstanbul ve Körfez çürük yumurta kokacak

Geçtiğimiz günlerde kaçak deşarj Tuzla’da dayanılmaz bir kokuya sebebiyet vermiş, insanlar maske ile dolaşmak zorunda kalmıştı.

Saydam, oksijen içermeyen bu sistemde 25 metredeki tabakalaşma sınırında çok ince mangan oksit parçacıkları ile dolmaya başlayacağını ve 25 metrenin altına zaten zor ulaşan güneş ışığı artık hiç geçemez olacağını belirtiyor. Bu durumda ise alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacak.

BUNU DA OKU:  Maltepe Organik Pazarı güneş enerjisiyle aydınlanacak

Hidrojen sülfür kokusunun çürü yumurta kokusuna benzediğini söyleyen Saydam, lodos rüzgarları güneybatılı olduğu için bu hidrojen sülfür kokusunun İstanbul’a doğru taşınacağını ve tüm şehrin zamanla artan, zamanında Haliç’te olduğu gibi bir koku ile kaplanacağını ileri sürüyor.

Oksijensiz alt tabakadaki suyun eninde sonunda İzmit Körfezi’ne dolması ile Körfez’de deniz yaşamı kesinlikle sona ereceğini belirten Saydam, sadece lodos değil bu sefer doğudan esen her rüzgar ile ilk etapta Körfez’in tamamı çürük yumurta kokusu ile dolacağını savunuyor.

Bir bilene sormak lazım

Kanal İstanbul için sondaj çalışmaları başlamış durumda

Kanal İstanbul’a getirilen en büyük eleştirilerden biri geniş çaplı bir bilimsel araştırmanın yapılamaması olmuştu. Saydam, iki denizi birleştirilecek dev bir proje yapılmasına rağmen, herhangi bir denizbilimcisine de “bunları birleştirirsem ne olur acaba” diye sorulmadığını belirtmişti.

Ulaştırma Bakanı Arslan, son yaptığı açıklamada ise “nihai etüt çalışmalarının” yapıldığını bu projelerde 4 üniversite ile beraber, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Başbakanlık Toplu Konut İdaresi Başkanlığı (TOKİ), Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı gibi birçok kurumla çalıştıklarını açıkladı.

Buna karşın, Temmuz ayında yapılan etüt proje sözleşmesine rağmen hala detaylı bir açıklama yapılmamış durumda.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Görkem Gömeç

Boğaziçi Üniversitesi ve SUNY Binghamton'da Küresel ve Uluslararası İlişkilerden sonra İsveç'te Uppsala Üniversitesi'nde Sürdürülebilirlik üzerine master yaptı. Teknoloji, kitlesel değişim ve akıllı politikalar ile çözümler bulabileceğimize inanıyor.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji
Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı: 2020’de tüm yenilenebilir enerji kaynakları fosil yakıtlardan daha ucuz olacak

Uluslararası Yenilenebilir Enerji Ajansı direktörü Adnan Amin yayınladıkları son rapordan sonra kesin bir şekilde açıklama yaptı: "Yenilenebilir kaynakları enerji üretimi...

Kapat