“Kendimizi değiştirmediğimiz sürece, bu zulüm endüstrisi katlanarak büyüyecek ve hiçbir sürdürülebilirliği olmadığı için de yeryüzü ile birlikte insanlığı da yok edecek.”

*Bu içerik, Yeşilist Okuyucu Destek kampanyası kapsamında, Erdem Yurdanur tarafından desteklenmiştir.

2016 yılından bu yana Türkiye’de hayvanların refah ve özgürlüğü için çalışan, tür ayırd etmeden hayvan ihlâllerini raporlayan ve farkındalık artırıcı çalışmalar yapan Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nden (HAKİM) Burak Özgüner ve Fatma Biltekin sorularımızı yanıtladı.

Röportaj: Ergem Şenyuva

Hayvan Hakları İzleme Komitesi gönüllü bir girişim. Oluşumun arkasındaki hikâye nedir?

Biz uzun yıllardır hayvan hakları hareketinin içindeyiz. 2014 yılında Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılacak değişiklik için yasa görüşmelerine katılma imkânımız oldu. Görüşmelerde bütün hayvanları koruyacak bir yasanın hazırlanmasını, hayvana yönelik şiddetin ve tecavüzün ceza kapsamına alınmasını istemiştik.

Yasa koyucular hayvana yönelik şiddet olaylarının münferit olduğunu, bu sebeple de böyle bir düzenlemeye gerek olmadığını savundular. Sonrasında hayvana yönelik şiddetin münferit olmadığını, toplumsal bir problem olduğunu göstermek ve farkındalık yaratmak için tür ayırt etmeksizin hayvan hakları ihlâllerini raporlamaya başladık. Raporlar zaten bildiğimiz bir gerçeği daha da gözler önüne serdi.

Hayvan Hakları İzleme Komitesi 2016’dan bu yana yapılan hayvan hakları ihlâllerini takip ediyor. Nasıl bir yöntem izliyorsunuz bunun için?

Hayvan hakları ihlâllerini raporlarken birden fazla yöntem kullanıyoruz:

Medyaya yansıyan hayvan hakları ihlâllerine medya taraması yaparak ulaşıyoruz. Tarama yaparken kullandığımız bazı kelimeler var; itlaf, telef, tecavüz… gibi. Medyaya yansıyan haberleri, haberin ayrımcı dilini düzelterek kullanıyoruz. Burada belirtmek isterim ki medya taraması bizde travmatik etkilere sebep oluyor çünkü bütün haberleri okuyup detayları öğrenmek ve ilgili videoları izlemek zorunda kalıyoruz ve biliyoruz ki bu hak ihlâllerine ya hiç ceza verilmiyor ya da verilen cezalar sadece idarî para cezaları oluyor.

BİMER üzerinden ilgili kurumlara başvurarak bilgi almaya çalışıyoruz. Gerçekten kurumlardan bilgi almak çok zor, bilgi edinme başvurularına gelen cevaplar genellikle bizim sorduğumuz soruların yanıtlarını içermiyor, genel geçer bilgiler veriliyor. Bu yüzden birden fazla kere başvuru yapıyoruz, cevap alamadığımız zaman Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu’na yasal süre içinde itiraz ediyoruz.

TÜİK raporlarında yayınlanan verileri de raporlarımızda kullanıyoruz. Ayrıca mail adresimize ya da sosyal medya hesaplarımıza düşen ihbarları da raporlarımıza ekliyoruz.

Ülkemiz Hayvan Hakları konusunda diğer ülkelerle karşılastırılınca nasıl bir yerde?

Uygulanabilir olarak hayvan hakları, maalesef hiçbir ülkede yok. Ama Türkiye’yi diğer ülkelerle kıyasladığımızda, Avrupa’dan çok daha geride olduğunu söyleyebiliriz. Sokak hayvanları için konuşacak olursak Amerika’nın neredeyse genelinde, Avrupa’nın da birçok ülkesinde sokakta görülen hayvan, toplama ekiplerince direkt toplanarak barınaklara kapatılıyor.

Bazı ülkelerde, geçici ev diye tanımladığımız ‘foster home’ uygulamaları yaygınlaşmış durumda ancak barınakların durumunu modern hapishaneler olarak tanımlayabiliriz. Korkunç bir sokak hayvanı katliamı var Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde. Zamanı değişmekle birlikte, birçok ülkede yuvalandırılamayan hayvanlar maalesef ‘ötanazi’ adı altında öldürülüyor. Bunun yanında toplumda yerleşmiş bir yuvalandırma sisteminden bahsetmek mümkün. Yaşamını, evini bir hayvan ile paylaşmak isteyenler, bu sistemler üzerinden, gerekli tüm prosedürleri yerine getirerek bir hayvan bulabiliyor. Ama en başta ifade ettiğimiz gibi, hayvan haklarından hiçbir ülkede bahsetmek mümkün değil.

Özellikle Avrupa ülkelerinde, hayvan refahı uygulamalarının yaygın olduğunu görüyoruz. Hayvan refahı, hayvanın daha iyi şartlarda yaşatılmasını öngörse de hayvan köleliğine ya da sömürüsüne karşı çıkmıyor. Bu nedenle, hayvan refahı teorisi ve uygulamalarının hayvana yararı da oldukça tartışmalı bir konu. Hayvan refahına örnek verecek olursak, mezbahaya öldürülmek üzere gönderilmiş bir ineğin zorunlu kalınmadıkça elektroşoka maruz bırakılmaması ya da hayvanların ‘gereksiz’ yere deneylerde kullanılmaması, kullanılacaklarsa da hayvanlara en az acının verilmesi ya da daracık kafeslerde yaşamaya mahkum edilen tavukların iki kat fazla alanlarda sömürülmesi gibi… Bu uygulamaların hiçbirisi, hayvanları sömürüden, zulümden ve ölümden kurtarmıyor. Dolayısıyla biz, hayvan refahı teorisini kesinlikle kabul etmiyoruz. İnsanlar dışındaki hayvanların da hakları olduğunu; hissedebilir, duyarlı canlılara kesinlikle zarar verilemeyeceğinden hareketle hayvan özgürlüğü teorisini savunuyoruz.

BUNU DA OKU:  Semt pazarlarında yavru balık satışı engellensin!

Avcılığı, hayvanat bahçelerini, hayvanlar üzerinde korkunç deneyler yapan laboratuvarları, mezbahaları ve hayvanların acı içinde sömürüldüğü birçok tesisi dünyanın her yerinde irili ufaklı görüyoruz. Etik kavramının gelişmesi ve felsefeye türcülük* kavramının, hayvan özgürlüğü teorisinin yavaş yavaş iyice yerleşmesi ile, 2000’li yıllarda artık hayvanlı sirklerin, yunus parklarının birçok ülkede yasaklandığını; Avrupa ülkelerinde ise hayvan deneylerinde çeşitli kısıtlamalara gidildiğini biliyoruz. Dünyadaki hak mücadelelerinin hepsi küçük küçük adımlarla kendisini geliştirerek, savunduğu özneler için bir takım kazanımlar elde ediyor, aynı durum hayvan hakları mücadelesinde de geçerli. 

Yine konumuza dönecek olursak, World Animal Protection’ın 108 ülkenin, hayvan refahı ve hayvanlara yönelik işlenen suçların cezalandırılması konularındaki ulusal mevzuatını tarayarak A’dan (en iyi) G’ye kadar (en kötü) derecelendirdiği skalada; Türkiye E not alırken, Avusturya, İsviçre ve İngiltere A not almış. Hayvanları koruma konusunda, Avrupa‘da en kötü olarak belirlenen ülke ise G notu ile Belarus olmuş.**

A not alan Avrupa ülkeleri: Avusturya, İsviçre, İngiltere
B not alan Avrupa ülkeleri: Almanya, Danimarka,Hollanda, İsveç
C not alan Avrupa ülkeleri: Fransa, İtalya, Polonya, İspanya
D not alan Avrupa ülkeleri: Romanya
E not alan Avrupa ülkeleri: Türkiye, Ukrayna
F not alan Avrupa ülkeleri: Rusya
G not alan Avrupa ülkeleri: Belarus



Hayvan Hakları İzleme Komitesi’nin bir de çocuk atölyeleri var. Bu atölyelerde hedefleriniz neler ve nasıl tepkiler alıyorsunuz?

Türcülüğün neredeyse bütün toplumlarda üzerine hiç düşünülmeden kabul edilen, cinsiyetçilik, ırkçılık gibi mücadele edilmesi gereken bir ayrımcılık çeşidi olduğunu düşünüyoruz. Türcü düşüncenin henüz çocuklarda tam yerleşmemiş olduğunu fark ettik, bu yüzden de hayvanları en iyi anlayacak olanların da çocuklar olduğunu düşündük ve böylece çocuklarla hak bağlamında bir atölye yapma fikri ortaya çıktı.

Kaynak araştırması yaptığımızda daha önce böyle bir çalışma yapılmadığını, çocuklarla hayvanlar ile ilgili yapılan çalışmaların hayvan sevgisi üzerine olduğunu gördük. Hayvan sevgisini önemsesek de bizim amacımız çocuklara hayvanların hissedebilen, hakları olan bireyler olduklarını anlatabilmekti. Çocukların hayvanlarla daha eşitlikçi bir ilişki kurmalarına ve yetişkinlik dönemlerinde hayvanların haklarını koruyan bireyler olmalarına katkı sağlamak istedik. Bu yüzden de en baştan bir atölye modeli geliştirmeye başladık ve pilot uygulamaları yaptıktan sonra atölye modelini açık kaynak olarak yayımladık.

Bizim için önemli olan öncelikle çocukların tepkisiydi. Modeli hazırlarken “Çocuklar atölyeye dâhil olurlar mı?”, “Konuşmak isterler mi?” gibi sorular vardı aklımızda, atölyeleri uygularken gördük ki çocukların hayvanlar hakkında konuşmak istedikleri, sormak istedikleri o kadar çok şey var ki…

Konuya hassas vatandaşlar, Hayvan Hakları İzleme Komitesi’ne dışarıdan nasıl destek olabilirler?

Biz, Türkiye’de düzenlediğimiz her basın toplantısında, eylemde, duyarlı insanlara, hayvanların neler yaşadıklarını fark etmeleri, kendilerini sorgulamaları ve bunların sonucunda da hayvanlara zarar vermeme, onlara adaletli davranma konusunda çağrıda bulunuyoruz. Hayvan hakları ihlâlleri konusunda hiçbir bilgiye sahip olmayan insanlar, web sitemizden bugüne kadarki tüm basın toplantılarımızın kayıtlarına, hayvan hakları ihlâlleri raporlarımıza ve 2016 hayvan hakları ihlâlleri raporunun infografik’lerine ulaşabilirler.

Ortak olduğumuz, bizim taleplerimiz doğrultusunda üstünden para kazanılan bir zulüm endüstrisinde öğütülen milyonlarca hayvana yaşatılanlarda hepimizin payı çok büyük. Kendimizi değiştirmediğimiz sürece, bu zulüm endüstrisi katlanarak büyüyecek ve hiçbir sürdürülebilirliği olmadığı için de yeryüzü ile birlikte insanlığı da yok edecek. Tabii ki vegan olan biz hayvan özgürlüğü aktivistleri, hayvanlara yönelik tüm zulümlerin, sömürünün ve soykırımın son bulması gerektiğini ifade ederken, hayvanların çektiği acıları, yaşadığı hak gasplarını birinci sıraya koyuyoruz. Bizler nasıl her şeyi hissediyorsak onlar da hissediyor. İnsanlıktan aşağı konuma yerleştirilen hayvanlara zulmetmeye hakkımızın olmadığını düşünüyoruz.

BUNU DA OKU:  "İstanbul uyan, kabusun gerçek oluyor" kampanyamızın son durumu hakkında

Çocuk, hayvan, ekoloji konularında çalışan ya da çocuklar için atölyeler düzenleyen, uygulayan tüm aktivist ve gönüllülerin, açık kaynak şeklinde yayınladığımız ‘Çocuklar İçin Türcülük ve Hayvan Hakları Atölyeleri Modeli’ni, istedikleri çocuk grubuyla uygulamalarını çok istiyoruz. Model konusunda her türlü soru ve görüşü de bize fatma@hayvanhaklari-izleme.org adresinden iletebilirler.

Örneğin rutin bir şekilde ziyaret etmemiz gereken TBMM’yi, yol masraflarını karşılayacak bir bütçemiz olmadığından yeterince ziyaret edemiyoruz. İnsanlar, bize lojistik ihtiyaç konusunda destek sunabilir. Ayrıca sıklıkla karşılaştığımız hasta ve kazazede hayvanların tedavi ve operasyon, barındırma giderleri ve verdiğimiz hukuk mücadelesini daha etkin kılabilmek için bireysel bağışçımız olmak isteyen insanlar, mail adreslerini info@hayvanhaklari-izleme.org adresine gönderirlerse kendilerini bağışçı listemize ekleyebiliriz.

İnsanlar, hayvan hakları konusunda hazırladığımız çeşitli görselleri bastırarak okullarının, sitelerinin, iş yerlerinin uygun yerlerine asarlarsa, hayvan hakları için hep birlikte bir farkındalık yaratmış oluruz. Görsel tasarım konusunda da gönüllü desteğine oldukça ihtiyacımız var.

Türkiye’de ve dünyada, hayvan hakları konusundaki önemli haber ve gelişmeleri İngilizce ve Türkçe’ye, gerektiğinde de farklı dillere çeviren bir gönüllü grubumuz var. Çeviri konusunda yeterliliği bulunan insanlar, gönüllü çeviri grubuna eklenebilirler. Bunun için gonullu@hayvanhaklari-izleme.org adresine mail gönderebilirler.

Kanun ve politikalar konusunda şu ana kadar nasıl bir yol izlediniz ve bundan sonra nasıl bir yol izlemeyi düşünüyorsunuz?

Biz mümkün olduğunca, tüm mevzuat çalışmalarına aktif katılım göstermek için elimizden geleni yapıyoruz. Bunu yaparken de farklı disiplinlerden uzmanlardan görüş talep ediyor, görüş alabilirsek raporlarımıza ekliyoruz. Hukuk mücadelesi, dava takibi konusunda da mutlaka hukukçular ile işbirliği yapıyoruz, Türkiye Barolar Birliği Hayvan Hakları Kurulu’nun danışma kurulundayız, Hayvanlara Adalet Derneği de bu konuda ana işbirlikçilerimizden bir tanesi.

Maalesef Türkiye’de yasal süreçlere sivil toplumun aktif katılımı gibi bir ilke ya da eğilim yok. Parlamento ya da bürokrasi, sivil toplumu ya davet etmiyor ya yazılı olarak görüş talep ediyor ya da istedikleri STK’leri davet ediyor. Gönderdiğimiz görüşlerin bugüne kadar doğrudan dikkate alındığını hiç deneyimlemedik, mücadele hep zorlama ile gitti. Dolayısıyla aktif bir katılımdan, çoğulculuktan ne yazık ki bahsedemiyoruz. Devletin görüş talepleri çoğunlukla bize ulaşmadığı için de görüş, eleştiri ve önerilerimizi sunamıyoruz. Sivil toplum çoğu zaman dışarıda bırakılarak sadece ilgili bakanlıklardan ve üniversitelerden görüş isteniyor, daha yeni yeni barolardan görüş istendiğini biliyoruz.

2018’de izleme çalışmalarımıza, yasama süreçlerini de dahil ederek özel raporlar hazırlamayı planlıyoruz. Şu ana kadar bunu yapamadık çünkü uzman desteğine ihtiyacımız vardı. Bu dönem, Mecliste.org‘un desteği ile yasama süreçlerini de izlemek istiyoruz. Türkiye’de buna da gerçekten çok ihtiyaç var, bizim dışımızda raporlama ve izleme yapan, politika belgesi hazırlayan bir tane bile STK yok Türkiye’de.

Karşılaştığınız diğer zorluklar neler?

Toplum maalesef hayvan ve hayvan hakları meselesine hâlâ çok yabancı ve önyargılı. İstediğiniz kadar bilgi birikiminiz olsun, iletişim dilinizi istediğiniz kadar anlaşılır kılın, hayvan hakları için insanlara ulaşmak çok zor. Evet, Türkiye’de sokak hayvanları ile yüzyıllara dayalı bir ortak yaşam kültürümüz var ama özellikle yazın sıcaklarda hayvanlar susuzluk çekmesin diye sokaklara koyduğumuz su kapları ya tekmeleniyor ya da bu kapların içleri sigara izmaritleri, çöpler ile dolduruluyor.

BUNU DA OKU:  'Et'e bakışınızı değiştirecek 5 kitap

En gözümüzün önünde olan sokak hayvanları konusunda bile yeterli farkındalığa ulaşabilmiş değiliz. Bunda da sokak ve yaban hayvanları konusunda tek yetkili kurum olan Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın ve belediyelerin konuyu sahiplenmemesi, önemsememesi çok etkili. Oldukça yüksek bütçeli olan bu kurumlar, mevzu hayvan olduğunda kesenin ağzını bir türlü açmak bilmiyor, bin dereden su getiriyor. STK’ler ve gönüllüler, binbir imkânsızlık içerisinde hayvanları, sayısı milyonlar ile ifade edilebilecek kadar fazla olan kötü niyetli insanlardan ve belediyelerden korumaya çalışıyor. Birçok STK ve gönüllü, gıda temini, tedavi, operasyon, barınma gibi giderler nedeniyle çok ciddi bir maddî yükün altında. STK’ler, Türkiye’deki sokak hayvanı gerçekliğinden, yani hayvan korumacılıktan başını kaldırıp kendisini doğal olarak geliştiremiyor. Bu da lobicilik, hukuk mücadelesi, izleme gibi savunuculuk faaliyetlerinin yetersiz kalmasına neden oluyor.

Bizim parlamento ile ilişkimiz, deneyimlerimiz iyi olmasına rağmen, vekillere ulaşmak konusunda ciddi sıkıntı çekiyoruz ki şu anda hayvan hakları konusunda yeterli bilgi birikimine sahip olan tek bir vekil gösteremeyiz size. Aynı şekilde vekiller gibi, tüm siyasi partiler de hayvan hakları konusunda çok yetersiz. Siyasi partilerin program ve seçim beyannamelerinde hayvanlar yok sayılıyor.

Hayvanlar, siyasette yok sayıldığı gibi kentte ve kısmen doğada da yok sayılıyor. Türkiye’de bugüne kadar, hayvanları da kentin bir öznesi ve aktörü olarak barındıran bir şehir planlamasına rastlayabilmiş değiliz. Hayvanlar hep kentin istenmeyenleri olarak tanımlanıyor.

Biz kendimizi savunuculuk konusunda geliştirdik ancak bizi de hukukun işlevsizliği ve uygulanamayışı bitirmiş durumda. En basit bir idari başvuruya ya da bilgi edinme talebimize cevap alabilmek için çok ciddi bir efor sarf etmemiz gerekiyor. Bizim herhangi bir sekreteryamız yok. Sıfır bütçe ve çok az sayıda gönüllü ile tüm bunları yapmak, takip etmek gerçekten zor.

Medya da bizi aşırı zorluyor. Biz, verdiğimiz mücadeleyi ve hayvanların sesini duyurmak için etkin bir medya iletişimi sürdürüyoruz. Ama medya, hayvanları ilgilendiren haberlere ne yazık ki ilgi göstermiyor. Ya toplumda çok infial uyandıracak haberlere ya da ‘sevimli hayvan’ haberlerine yer veriliyor. Özellikle ana akım medyada hâkim olan dil de çok türcü, insanmerkezci. Örneğin hayvanlar için ‘telef oldu’ ifadesi kullanılıyor. Şu haber başlığını sıklıkla veriyoruz: “İki balya saman ile ahırdaki inekler de telef oldu.” Saman ile hayvanı bir tutan bir medya ile işimiz gerçekten zor. Bunun için “Hayvanlar Medyaya Seslenseydi” diye amatör bir video hazırladık ve bu videoyu daha geliştirmek isteriz. Video kurgu konusunda da desteğe ihtiyacımız var.

Özetle, hayvanlar her yerde yok sayılıyor, kanunun dışına itiliyor. Bu yok sayma durumu da onlara birer ‘mal’, ‘cansız varlık’ muamelesi yapılmasında etkin bir rol oynuyor. Daha çok yolumuz var. Mücadele uzun, çok insana ihtiyacımız var ve herkesin hayvanlar için yapabileceği birçok şey var.

Okuyucularımız sizi sosyal medyada hangi hesaplardan takip edebilirler?

Facebook
Twitter
Instagram

Youtube

*Türcülük, kısaca, canlı bireylere sadece ve sadece ait oldukları türden ötürü farklı değer atfedilmesidir. Oxford Sözlüğü türcülüğü “insan türünün üstünlüğü varsayımına dayanarak belli hayvan türlerinin sömürülmesi ya da ayrımcılığa uğratılması” şeklinde tanımlamaktadır.

**Detaylı bilgi için Biamag’de yayınlanan, hayvan hakları konusunda Türkiye ile Avrupa ülkelerinin karşılaştırıldığı makaleye buradan ulaşabilirsiniz.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Ergem Şenyuva

İstanbul'da doğdum büyüdüm. Hep bu şehri, kültürel ve doğal mirasını koruma derdindeydim. Bir yandan yeşili ve doğayı nasıl gelecek nesillere bırakırız kaygım vardı. 2006 senesinin sonunda hayatımı değiştiren olay oldu ve kızım doğdu. Yaptığım her şeyi sorguladığım ve tekrardan en başa döndüğüm bir dönemden sonra, kurumsal hayata veda ettim. 2009 yılında Al Gore'un iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Climate Project derneğinin Türkiye temsilcisi oldum. İklim değişikliğini ve yaşadığımız dünyanın nelerle karşı karşıya olduğunu fark ettikçe, elimi taşın altına sokma zamanı geldi diye düşündüm. 2010 yılının sonunda Yeşilist'i kurdum. Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabileceğimize, hepimizin atabileceği küçük adımlarla büyük şeyler başarabileceğimize inanıyorum.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Çocuk ve Bebek, Eğitim, Ekoloji, Gıda, Hayvanlar, Kent, Topluluklar, Vejetaryen ve Vegan
Çin’de gerçekleşen büyüleyici kiraz çiçeği festivalinden 11 göz kamaştırıcı fotoğraf

Genelde Japonya ile özdeşleştirilen kiraz çiçeklerinin açılışı, Çin'de de ülkenin farklı noktalarında gerçekleştirilen festivaller ile kutlanıyor.

Kapat