Minimalizm nedir ve farklı sanat disiplinlerini nasıl etkilemiştir?

Minimalizm  son zamanlarda oldukça sık duyduğumuz bir kelime olmaya başladı ama gerçekte ne anlama geldiğini biliyor muyuz? Bakış açınıza bağlı olarak, minimalizm birçok farklı şeyle ilgili olabilir. Örneğin; küçük ev eğilimi, kısmen basit yaşam fikri tarafından yönlendirildi. Bu minimalist yaşam tarzı, insanların, yaşamlarında gerçekten neyin temel olduğunu düşünmelerini ve fiziksel ya da manevi karmaşayı azaltmalarını gerektiriyor.

Minimalizm görsel sanatlar ve tasarım için de oldukça önemli. Basit bir ilke gibi görünse de, minimalist tarzda mükemmellik elde etmek büyük beceri gerektiriyor. Çünkü bu disiplin, sanatçıların, tasarımcıların ve mimarların, uyumlu işler üretmek için basit formları kullanarak işleri temel öğelerine ayırmalarını gerektiriyor. 

Japon kültürü minimalizmi nasıl etkiledi?

Japon kültürü ve felsefesinden büyük ölçüde etkilenen minimalizm, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan bir Batı sanat hareketidir. O zamandan beri, çağdaş sanat ve tasarımda görünmeye devam eden kalıcı bir estetik seçenek olarak kaldı.

Birçok kültür estetik sadelik kavramlarını uygularken, minimalizm en büyük etkisini Japonya’dan alıyor. Sadeliğe iç özgürlüğü sağlamanın bir yolu olarak değer veren Zen felsefesi, Batı kültüründe 18. yüzyıldan itibaren giderek daha etkili olan Japon mimarisinde kendini gösteriyor. Japon estetik ilkeleri nesnelerde doğuştan gelen güzelliği ararken doğal hallerine değer verir. Wabi-sabi olarak bilinen doğanın basit biçimlerinde değer bulmak, minimalist hareket için oldukça etkili bir düşünce alt yapısı oluşturan öğedir. Boşluk olarak bilinen bir başka ilke, temel formların düşünülerek zorlayan mekânsal bir boşluk yaratması için geniş açık alanlara ihtiyaç duyuyor. Bu konsept çağdaş minimalist mimarinin anahtarı olarak kabul edilmektedir.

Son olarak, seijaku (durgunluk) ilkesi, meditasyon yoluyla elde edilen durumu tasarıma dönüştürüyor. Burada estetik huzur, uyum ve dengeyi teşvik etmek için kullanılır. 

BUNU DA OKU:  Diyet içeceklerdeki ölüm tehlikesi

Minimalist sanat hareketi

Minimalizm, 1960’larda New York’ta önemli bir Amerikan sanat hareketine evrildi. Soyut dışavurumculuğa karşı doğrudan bir tepki olan minimalist sanatçılar, süslü sembolizmi bir kenara koyup materyallere odaklandılar.

Bu genç sanatçılar sık ​​sık beton ve çelik gibi endüstriyel malzemelerle çalıştılar ve odaklarına duygular yerine bu malzemelerin formlarını ve fiziksel özelliklerini aldılar. Zarif, geometrik çalışmaları, geleneksel güzel sanatlar değerlerinin yorumlamalarındaki ayrıntılı metaforlara dayanmıyordu.

Bunun yerine, minimalist sanatçılar sıklıkla izleyicileri fiziksel nesnelerin ağırlık, ışık ve boy gibi prensipleri yansıtarak tepkilerini nasıl etkilediklerini düşünmeye zorladılar. Amerikalı ressam ve heykeltraş, hareketin önde gelen isimlerinden Frank Stella, Kara Resimler serisiyle minimalist ilkelerin örneklerini sanat dünyasına kattı. 1958-1960 yılları arasında yapılan seri, siyah emaye boyasının ham bantla ayrılmış ince bantlara serildiği bir tuval setinden oluşuyor. Tekrarlanan geometrik desenler, izleyicileri resmi başka bir dünyaya açılan illüzyonist bir pencere olarak görmekten ziyade düz yüzeyin değerini takdir etmeye zorluyor. 

Stella, 1964’te “Herkesin eserlerimden çıkarmasını istediğim tek şey, tüm fikri karışıklık olmadan görebilmenizdir.” diyerek eserlerindeki sadeliğe vurgu yapmıştı. 

Sol LeWitt, heykellerinde ve duvar resimlerinde ifade edildiği gibi geometrik formlara ve kulelere dikkat çekmesiyle minimalist hareketin bir başka lideridir. Diğer önemli minimalist sanatçılardan bazıları Carl Andre, Robert Morris, Dan Flavin ve Donald Judd’dur.

Minimalizm, 1970’lerin sonunda Amerika Birleşik Devletleri’ndeki egemen sanat hareketiydi. Bu daha sonra beden sanatını, performans sanatını ve bölgeye özgü sanatı içeren kemer sıkmaya karşı bir tepki olarak, post-minimalizm’e yol açtı. Minimalist sanata iyi bakmak için Donald Judd’ın Marfa’daki Chinati Vakfı’nın etkileyici koleksiyonu incelenebilir. 

Minimalist mimari

Minimalist mimari, sadece Japon kültüründe değil, 1920’lerin De Stijl ve Bauhaus hareketlerinde de köklenmiştir. De Stijl’in, Bauhaus’un endüstriyel materyaller kullanma ve formları azaltma konusundaki ilgisi ile birlikte soyutlama ve sadeliği kullanma, minimalist mimarinin temel özellikleridir.

BUNU DA OKU:  Etik, uzun ömürlü, tamir edilebilir telefon: Fairphone

Minimalist mimari, tasarımı temel unsurlarına yoğunlaştırarak ve form, ışık, mekân ve malzemelere odaklanarak, sadelikle uyum sağlar. Japon mimar Tadao Ando, ​​minimalizmi uygulayan çağdaş bir mimarın önde gelen bir örneği olarak kabul edilir. Pürüzsüz beton, ışık ve su gibi doğal unsurları kullanmasıyla tanınan Ando’nun ödüllü mimarisi buna örnek gösterilebilir.

Minimalist mimarlar, insan yapımı mimari ve çevre arasında bir denge kurmak için genellikle doğayı ve iç mekânı bir araya getirir. Geometrik formlar, çıplak duvarlar ve basit malzemeler kullanılarak düzen ve uyum sağlanır. Bu sayede mimarlığın özü tasarımda öne çıktığını söyleyebiliriz.

İngiliz mimari tasarımcısı John Pawson’ın, başka bir minimalizm akımının bir parçası olarak 1980’lerde başlayan minimalist estetiğin yayılmasına yardımcı olduğu biliniyor. Pawson, yirmili yaşlarının bir kısmını Tokyo’da geçirirken Japon tasarımından büyük ölçüde etkilendi. Oran ve hacme dikkat, iç ve dış alanlar arasındaki dengenin yanı sıra, form ve mekân arasındaki ince karmaşıklıklar tasarımının ayırt edici özellikleridir. 

Minimalist endüstriyel tasarım ve iç mimari tasarımı

Minimalist endüstriyel tasarım ve iç mimari tasarımı, sanat ve mimarlık hareketlerinin öncülüğünü yapıyor. Minimalizm sadece beyaz duvarlar demek değildir. Temiz çizgiler ve karmaşıklığın giderilmesi kullanılarak, ürünün veya iç kısmın özünü alana kadar fazla olan her şey çıkarılır.

Apple, minimalist tasarım konseptlerini başarıyla kullanan bir şirkete harika bir örnek. Şık tasarımları, şirketin zamansız sembolü haline geldi ve markayı anında tanınabilir kıldı.

İç mimari tasarımında minimalizm, yüzeylerin dağınıklığını önleme anlamına gelirken organizasyonu öncelikli hale getirir. Genellikle, nötr bir temel renk kullanılır, ancak nesnelerin çok yumuşak olmasını önlemek için farklı tonlar ve dokular birleştirilerek işler karıştırılabilir.

İskandinav tasarımı, 21. yüzyılda küresel popülerlik kazanmış minimalist bir iç tasarım tarzıdır ve bununla kastedilen sadece IKEA değildir. Ahşap ve taş, doğal renkler, geometrik şekiller ve işlevsel tasarım gibi doğal kaplamaları birleştirerek, evinize biraz minimalizm katmanın en yeni yoludur.

BUNU DA OKU:  Haliçte bisiklet turu, Parklarda Caz: 2-8 Temmuz tarihlerinde gerçekleşecek 8 çevre dostu etkinlik

Kaynak:
My Modern Met

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Sinem Uğurdağ

Istanbul’da başlayan hayat yolculuğum farklı kıtalarda yaşadığım uzun soluklu deneyimlerle birlikte tüm heyecanıyla devam ediyor. Yoga, kamp, fotoğraf, müzik festivalleri ve yemek yapmak vazgeçemediğim ve nerede olursam olayım hayatıma renk katan ilgi alanlarım. Bunların yanı sıra, doğayla ilişkimi her geçen gün daha da güçlendiriyorum; farklı coğrafyaları gözlemledikçe dünyamızın tabiatına hayranlığım artıyor. Herkesin önce kendi bedenine sonra etrafındaki canlılara karşı sorumlu olduğuna ve bunun bilincinde olan her bireyin farkındalık yaratması gerektiğine inanıyorum.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Ev ve Bahçe, Hayat, Kent, Mimari, Ofis, Sanat ve Tasarım
Dünya Sağlık Örgütü açıkladı: Çocuklar ekran karşısında ne kadar zaman geçirmeli?

Dünya Sağlık Örgütü, çocukların ekran başında geçirmeleri gereken sürelere dair bir rehber hazırladı. Rehbere göre yeni doğan çocuklar en azından...

Kapat