Mutluköy’deki Konukevi deneyimini, katılımcılardan Büşra Eser’e sorduk
Türkiye’de belki de ilk olan Konukevi, sakinlik içinde üretmek isteyenlere bulunmaz bir alan açıyor. Mutluköy’deki Konukevi’nin yeni konuğu dün açıklandı.
Biz de Konukevi’nin ilk katılımcılarından Büşra Eser’le konuşup, bu deneyimin nasıl geçtiğini, onda nasıl izler bıraktığını sorduk.
“Konukevi’nden ilk olarak Sezai Ozan Zeybek’in paylaşımları sayesinde haberim olmuştu. Kendisini zaten uzaktan tanıyordum, babalık ve erkeklikle ilgili yaptığımız bir programa davet etmiştik. İlerleyen zamanlarda Terra Madre ile ilgili yazısını okumuştum ve yüksek lisans derslerine yeni başlamış, yemek ile ilgili bir konuyu çalışmayı düşünen bir öğrenci olarak gerçekten etkilenmiştim. Bir fuar alanı tasarımından ve kendi izlenimlerden bunca bağlantıyı kurması bana çok parlak gelmişti.
Açıkçası başlangıçta ne beklediğimi bilmiyordum, projeden bahsettiğim arkadaşlarımın dahi fikri yoktu. “Nasıl yani, oraya gidip kalacaksın ve yani ne yapacaksın?” tepkisinin ardından, projeyi anlatınca “Aslında senlik bir şeymiş ya…” cümlesini duyuyordum. Esasında tek beklentim, çok stresli ve rekabetçi bir iş ortamından yeni ayrılmışken (ne yazık ki bir STK’ydı) sakin bir şekilde okumak ve tezimi yazmaktı.
Fakat elbette böyle bir karşılaşmanın etkisi sadece bunla sınırlı kalamazdı, başka alanlara da sıçrardı. Nitekim öyle oldu; doktora ve gelecekteki çalışmalarım üzerine düşünürken Defne’nin “Gelecekte tüm bunlara sahip olacağımızı nereden biliyorsun?” minvalindeki bir cümlesi aklıma geliyor. Mesele şu ki, doktora çalışmalarımda gene sosyoloji bölümünde, bu sefer dışarıda yeme, gastronomlar ve kişilerin damak tadlarını eğitme sürecini incelemek istiyordum. Ama artık, belki Mutluköy sonrası, belki mültecilerle çalışmaktan, bugün elimizde olan imkânların ileride olmayabileceğini daha sık düşünüyorum, benim doktora tezim daha fazlasını ele almalı diyorum. Aslında bu ve bunun gibi anlar bile, benim ileriye dönük fikirlerimi ve araştırma projelerimi oldukça etkiledi.
Bunların haricinde Defne de Vasıf da çok cömert bir şekilde yazmakta olduğum tezime katkı sağlayabilecek anılarını benle paylaştılar, fikirler verdiler. Bu sayede İstanbul’da kahve içilen mekânları anlattığım bölümüm zenginleşti diyebilirim. Arşivlerden takip ettiğim, kitaplardan okuduğum kimi mekânları da onlardan dinlemek ayrıca güzeldi.”
Yorumlar kapatıldı.