Nerede abi denizel demokrasi?

Dünya üzerinde en önemli yaşam kaynaklarından biri olan denizlerimiz son zamanlarda toplu ölümlere, çeşitli türlerin yok olmalarına, mercanların beyazlamasına sahne oluyor. Biz de Türkiye’deki denizlerle ilgili fikirlerini paylaşabilecek, türler üzerine uzun zamandır araştırmalar yapan ve onları fotoğraflayan Mert Gökalp’e sorduk.

Röportaj: Nil Kayarlar Sarrafoğlu

Mert Gökalp kimdir?

Bu soruya cevap vermek biraz zor zira ben de daha tam olarak anlamadım ama mühendislik, kariyer, büyük şirket, para gibi günümüz insanının hırslarına sırtını çevirip yaşamda daha değerli noktalar olduğuna inanıp, kalbinin sesini dinleyerek fotoğrafçılık ve deniz biyolojisine yönelmiş bir insan. Denizleri ve içerisinde barındırdıklarını delicesine merak eden, bu meraktan ötürü denizden uzaklaşamayan bir insan. Çocuklukta elde zıpkın, günde suda geçen sekiz saat; sonrasında ODTÜ Sualtı Topluluğunda da sualtı arkeolojisi, deniz biyolojisi, caretta’lar, foklar derken topluluk panosunda neden oşinograf olmayasınız diye bir yazı görüp yaşamı değişen biri. Ama klasik olarak aşağıdaki gibidir.

Ankara’lıyım, 1978 yılında doğdum. Lisans ve yüksek lisans eğitmimi sirasıyla ODTÜ Petrol Mühendisliği, Miami Üniversitesi RSMAS Fiziksel Okyanus Bilimi ve Ankara Üniversitesi Biyotekoloji Enstitüsü’nde yaptım. Uzmanlaştığım alan deniz biyoteknolojisi ve süngerler. Okul sonrasında Wageningen Üniversitesi’nden Dr. Ronald Osinga AB 6. çerçeve projesi SPONGES projesinde balık çiftliklerin altında sünger yetiştiriciliği denemelerini gerçekleştirdik. Şu an ise AB 7. Çerçeve Programı projesi SPECIAL ekibi içerisinde çalışmaktayım ve Hollanda da doktora yapmaktayım.

Freelancer fotoğrafçı videographer olarak çalışmaya ise bundan beş yıl önce başladım ve dünya genelinde farklı şahıs ve kurumlarla çalışma fırsatı buldum. Çeşitli ajans, magazin ve seyahat acentaları ile birlikte projelerde çalıştım. Özellikle sualtı, gezi, manzara, iç mekan fotoğrafçılığı üzerine projeler gelişirmekteyim. Afrika’da gerçekleştirdiğim uzun süreli çalışmaları yayınladığım DIARYAFRICA adı altında bir internet sitem daha bulunmakta. Bugüne kadar kişisel fotoğraf sergilerim de oldu (Bodrum Kale Haluk Elbe Galerisi-2008 ve ISRS Reef in a Changing Environment-2010 Konferansı-Hollanda).

Türkiye sularında yaşayan canlıların veritabanına kolayca ulaşmamızı sağlayan wetbluediary isimli blogunuz ne gibi bir hizmet vermekte ekosistem adına? Log yazmaya nasıl ve neden başladınız? Türkiye’den blogunuza çok ilgi var mı?

Türkiye Deniz Canlıları Rehberi adında bir kitap hazırladım geçen sene. Kitap NTV Yayınları’ndan bu yaz çıkacaktı ama NTV’nin durumu nedeniyle sözleşme iptal edildi ve kitap için şu an yeni bir yayınevi aramaktayım.

Türkiye Deniz Canlıları Rehberi

İçerisinde 400’ün üzerinde deniz canlısı türüne ait fotoğraf ve detaylı açıklamaları barındıran çalışmada; başta balıklar olmak üzere sünger, mercan, karides, yengeç, anemon, alg, midye, deniz yıldızı, deniz kestanesi vb. tüm canlı gruplarından sualtı canlıları bulunduran bir rehber. Toplam 480 sayfada 800’ün üzerinde fotoğraf ile birlikte oldukça detaylı, karşılaştırmalı bilgiler ve deniz canlılarıyla ilgili çeşitli sorulara cevap veren ara makaleler bulunmakta. Kitaba ait tüm fotoğraflar Türkiye’nin farklı kıyılarında (Bodrum, Turgutreis, Gulluk, Saroz, İstanbul, Fethiye, Kaş, Bozburun, Gökova vs.) 0-70 metre derinlikler arasındaki farklı ekosistemlerde 300 adet serbest ve scuba dalışı sonucunda benim tarafımdan çekilmiştir. Kitaptaki açıklamalar bilimsellikten uzaklaşmadan halkın anlayabileceği bir dilde hazırlandı. Referanslar mevcut: Konu başlıkları için uzmanlardan, bilimsel makalelerden, kitaplardan ve internet kaynaklarından yararlanıldı.

BUNU DA OKU:  Ekoloji Söyleşileri

Wetbluediary ise kitaptaki bilgilere ulaşamayan insanlar, çocuklar, gençler kısaca denize ilgi duyan herkes için oluşturuldu. İnternet ortamında oldukça fazla bilgi kirliligi var, her kafadan bir ses cikiyor ve ben buna bir nokta koymak istedim. Bizim bölgemizdeki denizel değerleri tanıtmak bizim olan denizi biraz görmemiz, sevmemiz, korkmamamız ve korumamız için ilk adımlardan birisi sanki. En önemlisi internette serbest bilgi paylaşımına inanan bir insan olarak bildiklerimi gördüklerimi kendime saklamak yerine paylaşmak istediğim için oluşturuldu. Bu çalışmaya kitap çalışmasıyla eş zamanlı olarak başladım. Ben bir kitap yazayım dedim ve bu serüveni neden ilgi duyanlarla paylaşmayayım derken oluşuverdi. Türkiye’den ilgi tam istediğim kadar olmasa da az da değil, günde ortalama 100 kişi kadar giriş oluyor. Bazı günler bu sayı 500’lere kadar çıkmakta.

Türkiye’deki sualtı ekosisteminin zenginliği hakkında ne söyleyebilirsiniz, 20 yıl öncesine kıyasla sizce ne gibi değişiklikler var ve sebepleri neler? Endemik türlerin korunması için bizler neler yapabiliriz?

Doğu Akdeniz bir Kızıldeniz, Endonezya değil ancak bu denizde o kadar çok endemik tür var ki başka denizlerde olmayan. En önemlisi bu deniz, insanlık tarihinde insan-deniz ilişkisinin en gerilere gittiği sucul alan. (Aristo’nun süngerler hakkında yazdıkları Roma dönemindeki müren ve barbun balığının tarifleri vs. Büyük beyaz deniz canavarlarına ait çizimler). İnsanın etkisinin en çok hissedildiği denizlerden biri bu tarihi etkileşim nedeniyle.

20 yıl önceki denizle günümüz arasındaki fark birçok nokta da dehşet verici. 80’lerde çocukluğumda 100 metrelik kıyı alanında bir yaz boyu şnorkel yaparak gördüğüm yüzlerce türün yarısını göremiyorum artık. 90’larda yaptığım dalışlarda gördüklerim bir daha yaşamayacağım güzel anılar. 60-70’lerdeki denizi ise ben yaşamadım ama anlatılanlar, fotoğraflar beni hüzne boğuyor. Sadece deniz canlılarını değil, Akdenizlilik kültürümüzü de yitiriyoruz beraberinde. Korumak için yapılabilecek çok şey var. Denizle ilgili kampanyalara katılalım, yazlık almayalım, etrafımızı bilinçlendirelim, çocuklarımıza çevreyi anlatalım, inşaat yapmayı bırakalım, sürdürülebilir deniz ürünleri yetiştiriciliğine destek olalım, denizlerle ilgili doğru yasaların çıkması ve bunların uygulanması için var gücümüzle çalışalım, deniz canlılarını bilinçli avlayalım, (üreme boyu, kilo, yasak türler vs.), sahiplenme duygusunu bir kenara bırakalım (denizden herhangi bir şey çıkarmayalım).

Benim için bile bu değişimi fark etmemi sağlayan şey, kafama dank ettiren olay bu sene oldu. Mayıs ayında bizim AB projesi için Bodrum’da ağırladığım 20 bilim adamından İtalyanları Gümüşlük’e götürdüm. Burada gördükleri sinarit, lahoz,orfoz ve akyaların boyları onlarda öyle bir şaşkınlığa neden oldu ki (bu insanlar İtalya’da dalınmadık nokta bırakmamış deniz biyologları) onların gözlerinde bizim geleceğimizi gördüm bir an…

Benthic yaşamda var olan sünger, mercan ve alg gibi türlerin insanlar adına ne gibi yararları var?

BUNU DA OKU:  Nükleer enerji tüm yönleriyle tartışılacak

Denizler içerisinde sadece deniz değil doğadaki her canlının bir işlevi var. Bu hepimizin bildiği bir şey, deniz tabanı canlıları ise birçok deniz canlısı için barınak, beslenme işlevi görür sahip oldukları onca kimyasal korumaya rağmen. Bu canlılardan bazılarının ekosistemden kaybı demek bağlantılı türlerin sistemden çıkışı demektir. Kaybolan türlerin artışıyla denge yitirilir ve balıklara kadar birçok canlıyı bir daha geri dönüş yaşanmayacak şekilde yitirebilriz. Sorunun asıl önemli cevabı bu: Deniz ürünlerinin azalması veya yok olması. Süngerler inanilmaz seviyelerde filtrasyon yapabilen; bünyelerinde anti-viral, anti-mokrobiyal, anti-kanser, anti-aids gibi biyolojik ürünler üretebilen canlılar. Bu özellikleri onların ilaç sanayi, medikal, biyoteknoloji, kozmetik gibi alanlarda hammade olarak kullanılmasını sağlayabilmekte. Algler ise kozmetik ve biyoteknoloji alanında geniş bir yelpazede kullanılıyor. Mercanlar resif oluşumlarının yapıtaşı, Akdeniz’de dahi bir noktada bir ekosistem oluşacaksa bu mercanların sayesinde oluşur diyebiliriz.

Yabancı ve yerel kaynaklı haberlerde artık denizlerimizin kurtarılamayacak duruma geldiğini okuyoruz, bu konuda neler söylemek istersiniz? Aynı zamanda sizin de AB projeleri kapsamında yer alan çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Bu tanımlama her deniz için farklı, bazıları için aşırı, bazısı için az bile kalır. Akdeniz, binlerce yıldır insan (Marmara, Karadeniz ve Egeyi de katarak) etkisinin en çok hissedildiği deniz. Okyanuslara iki dar boğazla bağlanan bu deniz, tüm dünyadaki deniz yaşamının % altısını barındırıyor. Bu türlerin yarısı endemik Akdeniz’e özgü türler. Akdeniz foku, mavi yüzgeçli ton balığı, kırmızı mercan, caretta caretta gibi nesli kritik düzeyde tehlike altında olan birçok türe ev sahipliği yapmakta.

Yaklaşık 430 milyon insan bir şekilde denizin kıyısında yaşıyor ve her sene 175 milyon turist, sahillere geliyor. Yeni gelen insanlara ve yazlıklarına yer açmak, turistik tesisler kurmak için yok edilen yerler, doğal kıyısal alanlar. Bunca insan, ev ve turistik tesisin arıtımdan yoksun şekilde denize bıraktığı çeşitli organik ve kimyasal atıklar… Sanayii tesisleri ve tarım kaynaklı kirlilik…Nesli kritik seviyede tehlike altındaki türlerin yaşam alanlarının, yumurtlama sahalarının işgal edilmesi… Deniz trafiği kaynaklı kirlilik ve deniz tankeri kazaları… Erişte olarak bildiğimiz; kökleri ve geniş yapraklarıyla binlerce deniz canlısına barınak, koruma ve yaşam alanı sağlayan posidonia deniz yosunu sahasının azalması… Aşırı avcılık ve takip edilen yanlış balıkçılık uygulamaları…

Yukarıda saydığımız nedenlerle ve daha birçok faktör nedeniyle zaten baskı altında olan bu deniz, bir de denizin dengesini bozabilecek iklim değişikliği ve istilacı canlı göçü gibi olaylar yaşamaktadır. Bu saydığımız faktörler Akdeniz’in yaşadığı baskının başlıca nedenleri. Eğer denizlerimizi, kültürümüzü, deniz ürünlerimizi, kıyısal alanlarımızı temelli olarak yitirmek istemiyorsak, hızlıca önlemler almalıyız. Bir denizcilik bakanlığımız bile yok, denetimler ve yaptırımlar eksik, halkımızı bilinçlendirebilecek yeterli yayın yok. Geciktik, ama doğruları yapmak için geç değil hala, kurtarıp koruyabileceğimiz çok şey var…

AB projesi içerisinde toplam 11 adet bilimsel kuruluşun yer aldığı çok uluslu bir deniz biyoteknolojisi projesi var. Sürdürülebilir deniz ürünleri üretimi çağrısına cevap arayan bir çalışma. Projede, deniz süngerlerinden kanser hastalığı için yeni nesil potansiyel ilaç hammaddesi arayışı, medikal alanda kullanılmak üzere biosilika üretimi, kozmetikte kullanımı olan kollajen üretimi gibi başlıklar bulunmakta. Kanser üzerindeki çalışmalarda bizim görevimiz derinlerde daha önce ulaşılmamış alanlardaki binlerce sünger türünü bir ROV vasıtasıyla toplayıp biyokimyasal analize göndermek. Diğer bir görevimiz de kıyısal alanlarda problem oluşturabilen balık çiftlikleri altına üstün filtrasyon yeteneğine sahip süngerleri yerleştirerek çevreye dağılan balık yemi artıkları ve balık dışkısı kaynaklı kirliliği azaltmak ve besin bolluğuyla büyüyen süngerden kollajen üretimi sağlamak. Bunu gerçekleştirirken sürdürülebilir balık üretimi için entegre deniz ürünleri yetiştiriciliği konseptini başlatarak kıyılarımızda üretilen balıklara yurtdışına satışta avantaj sağlayabilecek bir yeşil belge (sürdürülebilir şekilde üretilmiş balık) sağlayabilmek.

BUNU DA OKU:  19 yaşında bir okyanus kahramanı: Boyan Slat

Bir de Mavi İnsanlar belgelseli hazırlıyorsunuz galiba…

Mavi İnsanlar kitabın serüveni ile başlayıp, bilmediğimiz, tanımadığımız deniz canlılarının görsel öykülerine ve güzel birlikteliklerine, bu yaşamların karşılaştıkları çevresel problemlere, insan-su ilişkisinin maviliklerine dair görsel bir şölen, bir umut ışığı bizim için. Kitabın, wetbluediary’nin denizleri anlatmak, sevdirmek ve korumaya adım atmak patikasında uzandığı bir basamak; ancak her doğa belgeselcisi gibi biz de sponsorluk sorununun üstesinden gelmeye çalışıyoruz; Survivor, futbol ve dizilere destek olmayı seven güzel ülkemde… Buradan çevreye, denizlere yönelik bir projeye destek vermek isteyen kurumlara çağrı yapıyoruz. Çok farklı çekim teknikleri ve kaliteyle birlikte ülkemizde daha önce yapılmamış bir belgesele hazır olun!

Greenpeace’in “seninki kaç santim?” kampanyası bilim ekibindesiniz. Kampanyanın etkinliği için ne söyleyebilirsiniz?

Banu Dökmecibaşı ve ekibi inanılmaz güzel kampanyalara imza atmaya başladı. Açıkçası beni çeken de bu oldu. Kaçak avlanma, troll, dinamit, ağ boyları çok ciddi konular denizler adına. Yavru balık kampanyası inanılmaz önemli eğer lüfer, kalkan, uskumru, palamut gibi balıklari görmek istiyorsak soframızda. Dört isim vermiş bu halk bolluktan ve sevgiden bir balığa; çinekop, sarıkanat, lüfer, kofana (daha başka adlar var ya aslında). Ama çinekopun bile yarı boyunda parmak kadar balıkları indirirsek mideye, nereden o garip balık kofanayı bıraktım gelecek lüfer boyuna?

Şimdilerde tüm balıklar için üreme bilgilerine göre bir avlanma boyu çıkarmaya çabalıyoruz hep beraber. Kampanyaya ilgi büyüktü 500.000 kişi imza attı; ama Tarım Bakanlığı daha çok parayla ilgili, çevreyle kıyasla. Karar ertelenerek reddedildi. Balık bittiğinde ne yapacaklarını çok merak ettiğim güzel balıkçımın sözlerine bir kez daha inanarak geçiştirdiler bu önemli talebi. Üzüldük ama üzülmeye zaman yok artık. Mücadeleye devam! Hepimiz için en çok da balıkçılığın devamı için, kampanya çok yararlı oldu. Ben şahit oluyorum artık insanların küçük balığı almaktan kaçındığına. Demokrasiye bu kadar önem veren bir hükümetin sadece yatırımlarla ilgilenmesi; örnek aldığı toplumların çevreyle ilgili düzenlemelerini hiçe sayması manasız geliyor bana. Nerede abi denizel demokrasi?

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Nil Kayarlar Sarrafoğlu

1969 yılında doğdum. Aklım başıma geldiğinde ailemden sonra ilk doğayı sevdim. Taşı toprağı, çiçeği ve hatta böceği... Okudum, çalıştım ve büyük şehirlerde yaşadım. Dünya üzerinde doğanın en uzak yerlerine de gittiğim ve kaldığım zamanlar oldu, işte o zamanlarda kendimi çok iyi hissettim,. Döndüm dolaştım şimdi yine şehirdeyim. Bu sefer 4 yaşında bir oğlum var, onu doğanın içinde büyütmeye çalışıyorum, hafta sonları kaçıyoruz şehirden küçük köyümüze. Mutluyuz böyle şimdilik. Anne olduktan sonra dünyayı kurtarmak için ille de büyük kahraman olmak gerekmediğini anladım, anne olmak yetiyormuş! Atık yönetimi, enerji tasarrufu ve sağlıklı beslenme gibi konulara önem veriyoruz evimizde. Payımıza düşeni ve mümkünse daha fazlasını yapmaya gönüllüyüz ailece de. Yeşilist kanalı ile sesimi duyurabildiğim için mutluyum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Hayvanlar
Türkiye’de çevre mühendisliği okumak

Son yıllarda geleceğin meslekleri arasında gösterilen çevre mühendisliği bölümü hakkında maalesef çok az kişinin doğru ve yeterli bilgisi var.

Kapat