“Okyanus gurusu” Doug Woodring: Akdeniz’de plastik atıkların sayısı balıklardan şu anda bile fazla olabilir

BU+ Etkinlikleri kapsamında gerçekleştirilen “Boğaziçi Lectures” serisinin bu seferki konuğu Birleşmiş Milletler’in iklim kahramanı Doug Woodring oldu. Boğaziçi Üniversitesi, Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Çözümleri Ağı (SDSN Turkey) ve WWF-Türkiye iş birliği ile gerçekleşen “Plastik – Gezegeni Saran Madde” başlıklı etkinlikte plastik kirliliği, geri dönüşüm ve biyo-çeşitlilik konuşuldu.

Wharton Enstitüsü Küresel Çevre Liderliği programında Danışma Kurulu’nda görev yapan Doug Woordring, aynı zamanda ilk defa Rio+20 Dünya Zirvesi’nde hayata geçirilen Plastiklik Forumu’nun ve Ocean Recovery Alliance’ın (Okyanus İyileştirme Birliği) da kurucusu.

Rio’daki BM Zirvesi’nden bugüne atık ayak izimizi düşürdüğümüz bir dünya için plastik sürdürülebilirliğinin geleceği konusunda Hong Kong, New York, Portekiz, Şangay, Londra, Dallas, Los Angeles ve Sydney’de pek çok çalışmaya imza attı.

Etkinlikte WWF-Türkiye yönetim kurulu başkanı Uğur Bayar da bir konuşma yaptı. Bayar, biyolojik çeşitliliğe karşı en büyük tehditlerden birinin plastik maddeler olduğunu söyledi. Bayar “Okyanuslarda 8 milyon ton plastik atık var. Her beş balıktan birinin sindirim sisteminde plastik atık bulunuyor” dedi.

Türkiye’nin diğer ülkelere kıyasla geri dönüşüm konusunda oldukça geri kaldığını ve OECD ülkeleri arasında geri dönüşüme yapılan katkı açısından 14. sırada olduğumuzu belirtti. Ardından “okyanusların gurusu” diye adlandırdığı Doug Woodring’e mikrofonu bıraktı.

“Dönüşümsel bir sisteme ihtiyacımız var”

Doug Woodring, konuşmasının başında plastik atıklar yüzünden kirlenen sularımızın ve çevremizin yaşam alanlarımızı daraltmasını, plastik atıkların tek kullanımlık olmasını ve plastik çöplerin verimsiz geri kullanımını eleştirdi. Okyanusların ve Uzay’ın derinliklerine gidecek teknolojiye ulaştığımızı fakat çöplerimizi daha verimli kullanacağımız yolları göz ardı ettiğimizden bahseden Woodring çevre kirliliğinin çok tehlikeli sonuçlar doğurabileceğine vurgu yaptı.

“Dönüşümsel bir sisteme ihtiyacımız var” diye devam eden Doug, plastik atıkların aslında bir “altın madeni” olduğunu ve bu tür maddeleri işleyerek enerji üretimi veya yeniden kullanım alanları yaratılabileceğini aktardı.

İklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik de konferansta konuşulan konular arasındaydı. Özellikle okyanuslarda yaşayan canlılar plastik kirliliği yüzünden sürekli olarak hayatta kalma mücadelesi veriyor. Neredeyse bütün hayvanlar yiyecek sanmaları nedeniyle plastik atıkları yiyor ve bu nedenle hayatlarını kaybetme riskine sahipler.

“Plastik atıklar kolesterol gibi”

Doug Woodring konuşmasının devamında dünyadaki çevre kirliliğinin %60’ının kıyı kesimlerde olduğunu ve bu kirliliğin herkesin hayatını ciddi derecede etkilediğini belirtti. Su kirliliğine karşı oluşturdukları “Global Alert” isimli uygulamadan bahseden Woodring, bu uygulamayı kullanarak tüm dünyadan insanların yaşadıkları bölgelerdeki kirlilik sorunlarına dikkat çektiklerini anlattı.

Okyanus, dereler ve plastik için kalp, damar ve kolesterol benzetmesini yapan Woodring, Kosta Rika ve Kamboçya’da yapılan yerel çözümlere de sunumunda yer verdi. Temizlik ve iyileşme için bir kamuoyunun oluşmasının gerekli olduğuna vurgu yaptı.

Konuşmasının son kısmında “çevre kirliliğine karşı olan savaştaki yeni güç; markalar, şirketler ve özellikle sosyal medya” diyen Doug, yaratıcı pazarlama yolları ve sosyal baskı ile birlikte plastik kirliliğinin azalacağına inanıyor. Plastik atıkların tekrar kullanım yoluyla bir çöp olmaktan çıkacağını ve boşa harcanmış olmayacağını iletiyor.

BUNU DA OKU:  Naylon poşetler aslında dünyayı kurtarmak için icat edilmiş

Bu etkinlik kapsamında Doug Woodring ile biz de kısa bir röportaj yapma şansını yakaladık. Proje Koordinatörümüz Görkem Gömeç ve Ekoiq ile İklim Haber ekibinden Bulut Bagatır’ın sorularından derlediğimiz röportajı aşağı da bulabilirsiniz.

Çin’in yeni koyduğu yasak aslında geri dönüşüm için bir devrim

Bulut Bagatır (BB): Çoğu ülkenin yeterli geri dönüşüm kapasitesi yok, yakın zamanda da olacak gibi gözükmüyor. Sizce plastik sorununu çözmek için en iyi çözüm nedir?

Doug Woodring (DW): Sorun zaten bu. Çin’in işlenmemiş plastiği almaya yönelik koyduğu yeni yasak, plastik atıklarını Çin’e ihraç eden ülkeler için şimdiden sorunlar yaratmaya başladı ve gelecekte de sorunlar yaratmaya devam edecek.

Bu ülkelerin kendilerinde geliştirmeleri gereken ama geliştirmedikleri geri dönüşüm için makine ve imal yatırımları şimdi gerçekleşmeye başlayacak çünkü Çin’in sektöre etkisi çok büyük oldu. Buradaki problem bu ülkelerin plastik atıklarını diğer ülkelere gönderme ihtimalleri.

Ama şimdiden Malezya ve Vietnam gibi ülkeler bu çöple başa çıkamayacaklarını söylediler. İşgücü yaratmak isteyen bazı ülkeler bunu almak isteyebilir ama Çin’in aldığı kapasiteyi karşılayamayacaklardır. Bu yüzden çoğu batı ülkesi geri dönüşüm için bir alışma sürecine girecek.

Görkem Gömeç (GG): Bu durum özellikle ABD’de geçerli sanırım.

DW: Evet ABD, Avustralya ve bazı AB ülkelerinde durum böyle. Türkiye gibi ülkelerinde yeterli geri dönüşüm gücü yok, o yüzden bence bu büyük bir devrim ve fırsat. Özellikle geri dönüşüm makineleri ve teçhizatlarında bu fırsatın çok büyük olduğunu düşünüyorum.

Çok büyük bir teknolojiye sahip olmasına gerek yok ama her küçük kasabanın veya yerleşimin bir çeşit plastik işleme aracı olması lazım. Çünkü plastik işlemden geçirilmezse bir sonraki toplayıcılar bu ürünü almak istemeyecektir. Eğer plastiği ezip, parçalamazsanız toplanacak düzgün bir ürününüz de yok demektir. Bu yüzden neredeyse bütün belediyelerin ve özellikle ada yerleşimlerinin bu aletlere ihtiyacı var.

Plastik polimer olarak büyük bir sorun yaratıyor ama metal veya kağıt gibi uzakta işlemek zorunda değilsiniz, bu ürünü yerelde de işlemek mümkün. Plastik son 30 yılda atık sistemleri için büyük bir problem yarattı ama bunun nedeni sistemin farklı plastik türlerini nasıl işleme sokacağını bilememesiydi. Bu durumu bir fırsat olarak görürseniz aslında yeni makineler üretmek ve hatta eski makineleri yeniden değerlendirmek mümkün.

Çöpleri kuru ve yaş olarak ayırmak geri dönüşüm basitleştirip kolaylaştıracaktır

Bununla beraber toplumun da çöplerini ayrıştırmak için yeni fikirler üretmesi gerekecek. Bizim organizasyon olarak öne çıkardığımız bir çözüm de var. Karışıklığa mahal vermeden, rengi ve materyali ne olursa olsun, çöpleri kuru veya yaş olarak ayırmayı düşünüyoruz.

Eğer çöpleri kuru veya yaş olarak ayırırsanız birbirini etkilemesinin önüne geçip, yaş çöplerden kompost yapabilirsiniz çünkü kompost yapılacak çöplerin içinde plastik gibi yabancı maddeler olmayacaktır. Bu kuru çöp için de geçerli, içerisinde yaş çöp olmadığı için metal, plastik ve kağıt gibi çöpleri basit yöntemlerle ayırmak kolaylaşıyor.

BUNU DA OKU:  Yüzyılın sonuna kadar buğday tarlalarının yüzde 60'ı yok olabilir

Ama eğer çöpleri çoğunluğun yaptığı gibi siyah poşetlere koyup atarsanız, elinizde sıfır değer kalacaktır, bunu yeniden değerlendirmeye çalışmak ise büyük ücretlere mal olacaktır.

GG: Özellikle kompost için yararlı bir sistem aslında

DW: Evet, eğer kuru çöpleri komposttan ayırırsanız daha kaliteli bir kompost elde etmiş olursunuz. Bu durum aslında çok da konuşulmayan bir iklim problemi olan metan gazını azaltmakta yardımcı oluyor. Eğer atık sisteminizi bu şekilde temizlerseniz hem organik çöpleri hem de plastik ve kağıt atıklarını temiz tutmuş oluyorsunuz.

BB: Sizce hükumetler okyanus ekonomisi bakış açısı ile bakarsak okyanusları plastikten temizlemek için yeterli kaynak sağlıyor mu?

DW:  Hayır, yeterli değil. Bunu yapan kimse yok, kimse bir temizlik projesi uygulamıyor. Bu temizliği yapanlar genelde sahillerde yapıyor ama bu da tepki olarak yapılan bir şey. Bazı ülkeler çöpleri yakalamak için için ağ sistemleri kuruyor ama ülkelerin çoğu böyle bir şeyi uygulamıyor.

Türkiye’de aslında üzerinde taşıyıcı kayışlar bulunan mavi botlar güzel bir örnek. Ama çoğu makineler kıyı temizliği için, açık deniz için değil. Bu açıdan bir ekonomiden söz etmek mümkün değil, çünkü buradaki plastikler toplandığında istenilen seviyelerde olmayacaktır.

Bu yüzden bu plastikleri akarsu ve derelerde yakalamak lazım. Burada plastikler daha az etkilenmiş, daha büyük sayıda ve tek yönde gittiğinden iki kıyıdan bir sistem kurarak toplamak oldukça kolay olacaktır. Ama çoğu kişi bu plastiğin akıp gitmesini ve kendi yetki bölgesinden çıkmasını bekliyor.

Kıyı dediğimizde sadece deniz ve okyanustan bahsetmiyoruz

GG: Burada sanırım sizin kıyı tanımınıza giriş yapabiliriz. Bizim aklımıza deniz ve okyanus kıyıları geliyor ama aslında göl ve ırmaklar gibi su kaynakları da var ve bunları birbirine eklediğimizde…

DW: Milyonlarca kilometrelik bir kıyıdan bahsetmiş oluyoruz ama bundan çok konuşmuyoruz. Bu analojiyi seviyorum çünkü insanları gerçekten etkiliyor. Buradaki problem iç kısımlarda yaşayanların kendilerini okyanuslar ile bağlı görmemesi. Çoğu şirket de aynı şekilde düşünüyor.

Plastiklik Forumu için yaptığımız konuşmalarda biz kirliliği sadece okyanus ile ilişkilendirmiyoruz. Çünkü çoğu şirket okyanusu duydukları zaman STK’lar tarafından saldırıya uğradığını düşünüyor ve işletmelerinin okyanus ile alakalı olmadığını söylüyorlar. Ama plastik konusu sadece okyanus ile ilgili değil, bu karalar ile, belediyeler ile ve kamu alanları ile ilgili bir durum.

Okyanus sadece akıntıların son noktası olduğundan etkileniyor. Bu yüzden insanlara okyanus probleminin akıntıdan yukarı gittiğini söylememiz lazım. İnsanlar okyanusa ben gitmiyorum benim problemim değil diyebilir ama illaki bir dere, ırmak veya göl gibi doğal kaynaklara sahipler.

Akdeniz’deki plastik atıkların sayısı şimdiden balıkları geçmiş olabilir

GG: Ocean Cleanup Project’in haritası sanırım bu konuda oldukça etkiliydi. Biz de bu haberleri yaparken okyanuslardaki rakamlardan bahsediyoruz çoğu zaman ve bahsettiğiniz gibi insanların neden okyanusu dikkate alalım ki dedikleri oluyor. Bununla beraber Akdeniz’de yapılan araştırmalar da buradaki plastiklerin okyanustakiler ile aynı seviyede olduğunu gösteriyor.

BUNU DA OKU:  Plastikleri geri dönüştürmeye çalışmak şimdiye kadar işe yaramadı, bundan sonra da yaramayacak.

DW: Eminim öyledir, hatta daha kötü bile olabilir çünkü daha az alanda sıkışmış çöplerden bahsediyoruz.

GG: Aynı zamanda genelde plastik şişelerden bahsediyoruz ama burada balıkçılıktan hatta oldukça ilginç olan seracılıktan bile gelen plastik atıkları var. Sera örtüleri ya denize atılıyor ya da fırtınalar ile denize uçuyor.

DW: Tarımdan kaynaklı mı bu? Bu da büyük bir problem. Birisi bana okyanuslarda balıklardan daha fazla plastik olması hakkında ne düşündüğümü sordu geçenlerde. Sanırım bu durum giderek daha hızlı yaklaşıyor. Çünkü genelde aşırı avlanan balıkları unutuyoruz.

Eğer daha fazla balık tutuyorsanız, plastik oranı da hızla artacaktır. Eminim Akdeniz’e bakarsak balıktan daha fazla plastik vardı, çünkü bu deniz de aşırı avlanmadan oldukça müzdarip.

Doğa ile içi içe olmayan çocuklar sonrasında doğayı kurtarmaya ilgi göstermeyecek

Embed from Getty Images

GG: Kendinizi anlatırken, çocukluğunuzda doğa ile iç içe olmanızın sizi nasıl değiştirdiğini ve bizim doğaya etkilerimiz daha kolay gördüğünüzden bahsediyorsunuz. Şimdiki çocuklar için ne düşünüyorsunuz?

DW: Çocukların doğa ile iç içe olmaması bence doğanın karşılaştığı en büyük sorunlardan biri. Çünkü bu durum çocukların soru sormamasını, kendi vücutlarının toprakla, rüzgarla ve kuşlarla, doğanın sesleri nasıl etkileştiğinin değerini bilmemesine yol açıyor. Değer bilmediğiniz zaman bu şeyleri korumak için daha sonra ilginiz de olmaz.

Bu yüzden doğa ile etkileşimin önemi çok yüksek. Ama biz bunu şehirlerimizde, teknolojimizde, bilgisayarlarda ve telefonlarda kaybediyoruz. Şimdi yaşadığım Hong Kong’daki anne babalar da oldukça ilginç bir örnek bence.

Anne babalar mikroplar ve hijyen konusunda paranoya seviyesinde fobilere sahipler, böceklerden, karıncalardan korkuyorlar, ve çocuklar atmosferi beton olan bir yerde büyüyor. Çocuklar, denizin altında yaşayanların ne olduğunu, yemeğinin nereden geldiğini bilmeyen, ormana ve kelebeklere ilgi göstermeyen bireyler olarak büyüyorlar. Açık konuşmak gerekirse bu durum kötü kaderimizle ilgili kendi kendini doğrulayan bir kehanet gibi.

Normalimiz değişiyor

Sorun çocukların esas aldıkları şeylerin değişmesi aslında. Denize giden bir çocuk, burada balık görmemeyi normal zannediyor, sokaklarda ve kumsallarda çöp olmasını sıradanlaştırıyor. Yani buraların daha temiz olması gerektiğini düşünmüyorlar, soru sormuyorlar ve bu yüzden burayı temizlemek için çalışmıyorlar çünkü onların gerçekliği bu durum olmuş.

Eğer esas aldıkları şeyler değişip normalleşirse, yani hava ve su kirliliği gibi durumlar sıradanlaşırsa, bu hepimiz için felaket demektir. Sıradanlaşma devam ederse bu nesil durumu daha öncekine çevirmek için çalışmayacak, çünkü daha önceki durumun ne olduğunu bilmeyecek.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Görkem Gömeç

Boğaziçi Üniversitesi ve SUNY Binghamton'da Küresel ve Uluslararası İlişkilerden sonra İsveç'te Uppsala Üniversitesi'nde Sürdürülebilirlik üzerine master yaptı. Teknoloji, kitlesel değişim ve akıllı politikalar ile çözümler bulabileceğimize inanıyor.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Etkinlikler, Geri Dönüşüm, Kent, Kurumsal Sürdürülebilirlik, Topluluklar
Dünyanın dokuz köşesinden dokuz kadim öğreti: Toprak Ana Masalları yayında

Paraşüt Kitap'tan yeni çıkan Toprak Ana Masalları, çocukları dünyanın dokuz farklı köşesindeki yerel halkların masallarını keşfetmeye davet ediyor. Rolande Causse, Nane...

Kapat