Taşıma su ile İstanbul’un değirmeni ne zamana kadar döner?

Basından takip ediyoruz, İstanbul barajlarında su seviyesinin oldukça düştüğü ve susuzluk tehlikesiyle ilgili haberler veriliyor. Ancak İSKİ aksini açıklıyor, Istranca Dağları ve Sakarya’dan sürekli su temin edildiğini, hatta İstanbul için yeni su kaynakları sağlandığını bildiriyor.

Diğer taraftan, bilim adamları gidişatın herkesi endişelendirmesi gerektiğine dikkat çekiyor: aşırı yapılaşma, nüfus artışı, sıcaklar ve buharlaşma gibi nedenlerle İstanbul’un su havzaları ve tüm doğal alanları büyük bir tehlikeyle karşı karşıya bulunuyor.

İstanbul’da yaşayan bizler ise, bu gelişmeleri yakından takip ediyoruz ve yöneticilerimizin gelecek daha sıcak havalara, uzun yazlara ve kuraklıklara karşı ne gibi önlemler aldığını merak ediyoruz. İstanbul’un su kaynaklarının, su toplama havzaları ve kenti çevreleyen doğal alanlarla doğrudan bağlantılı olduğunu biliyoruz. Şehirde su ihtiyacı artarken; doğal alanlar hızla azalıyor. Kendi su kaynakları yetmediğinden, İstanbul için Istranca Dağları ve Sakarya, Melen Çayı’ndan su takviyesi yapılıyor. Bu durum, şehrin su kaynakları ve doğal alanlarının iyi yönetilemediğinin basit bir göstergesi değil mi? Su ihtiyacı komşu şehirlere bağımlı olan İstanbul, hızla büyümeye devam ederken; bunun bedeli de aynı hızda büyüyor.

Üstelik susuzluk tehlikesi, tüm dünyayı tehdit eden küresel ısınma tehlikesi tarafından da körükleniyor. İstanbul’da bu amaçla önlemler alınması gerekirken; tam tersine, her türlü yapılaşmaya izin verilerek küresel ısınmaya katkıda bulunuluyor. Daha fazla inşaat, yapılaşma, alışveriş merkezi, tüketim çılgınlığı ve iç göç pompalanıyor. Büyük, çok büyük, daha büyük projeler ile hayati önem taşıyan ormanlar, göletler, göller ve sulak alanlar hiç düşünülmeden kurutuluyor (Bkz. TMMOB, Çevre Mühendisleri Odası Başkanının yaptığı açıklamaya göre, 3.Havalimanı inşaatı kapsamında 70 gölet, 8 dere kurutulacak /Radikal, 25.07.2014).

Başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere, tüm dünyada küresel ısınmaya karşı programlar ve eylem planları hazırlanıyor. Bu amaçla İstanbul’da da, öncelikle ve acilen benzer önlemlerin alınması gerekiyor;

BUNU DA OKU:  Mini evde yaşamanın faydaları

i) Doğal alanların ve özellikle su toplama havzalarının korunması ve böylece bu alanların su depolama servislerine devam etmesinin sağlanması.
ii) İstanbul’da ve tüm su toplama havzalarında çevre düzeni planlarının hazırlanması ve uygulanması.
iii) Aşırı betonlaşmaya karşı park, bahçe gibi yeşil alanların arttırılması: yeşil alanlar, yağan yağmur sularının topraktan süzülmesine ve birikmesine yardımcı olur; betonlaşmaya bağlı aşırı ısınmaya karşı serinleme noktalarıdır; sıcak dalgalarının etkisini azaltır.
iv) Kamuoyuna, su kaynaklarını koruma ve su kullanımını azaltmanın önemi ve gereğinin anlatılması.
v) Evlerde ya da iş yerlerinde özel bir sistem kurularak yağmur sularının biriktirilmesi ve içme suyu dışındaki ihtiyaçlar için kullanılması: bahçe sulama, araba yıkama, tuvalet vb.
vi) Şehirdeki tüm sistem ve sektörlerde küresel ısınmanın etkilerini azaltmaya yönelik yatırımların yapılması: binaların ısıya, soğuğa ve aşırı yağışlara karşı daha dayanıklı hale getirilmesi; aşırı yağış ve sellere karşı alt yapı ve kanalizasyon sistemlerinin güçlendirilmesi; yenilenebilir enerji kaynaklarının desteklenmesi; toplu taşıma araçlarının geliştirilmesi vb.
vii) Su kaynaklarının her türlü zirai, endüstri yel ve şehir kirliliğinden korunması; yer altı ve yerüstü sularının kullanımının denetlenmesi.

Sonuç olarak, halen İstanbul’a yapılanlar ile yapılması gerekenler arasındaki büyük uçuruma bakıp, gidişatın sürdürülebilir olmadığını görmemiz ve gerçekten endişelenmemiz gerekiyor. Yapılan bilimsel araştırmalara göre; hava kirliliği, endüstriyel kirlilik, doğal alanların azalması ve tüketim alışkanlıkları küresel ısınmayı hızlandırıyor. Küresel ısınmayı durduramayacağımıza göre, bu felaketin etkilerini azaltmaya çalışmak insanoğluna yakışır, daha akıllıca bir davranış olmaz mı? Peki, neden yöneticilerimiz böyle düşünmüyor? İstanbul’un mevcut çevre sorunlarına çözüm aramak yerine; neden gökdelenlere, alışveriş merkezlerine, oto yollara, 3.köprü ve havaalanı inşaatlarına izin veriyor? Bu izinleri verirken hangi bilimsel araştırmaları ve verileri temel alıyor?

BUNU DA OKU:  IPCC taslak raporu: Geri dönülmez bir yola giriyoruz

Hepimizin bu tür soruları sormamız ve yanıtlarını aramamız gerekiyor. Çünkü küresel ısınmaya karşı her geçen gün daha korunmasız ve hassas bir hale getirilen İstanbul’un geleceği hepimizi ilgilendiriyor.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Gündem, Kent, Yeşil alanlar
Yedikule Bostanları’nda “Vişne Bahçesi” sahneleniyor

Şimdiden iyi seyirler!

Kapat