Yazın ortasında kaçış: Yedigöller
İstanbul’dan yaklaşık üç buçuk saatte uzaklıkta olan Yedigöller’e ulaşmak sandığınızdan daha basit. Fakat asıl yolculuk parkın kendine has değişen patika yolları ile başlıyor. Bu da bir buçuk saat sürüyor. Bolu’nun kuzeyinde yer alan Yedigöller Milli Parkı, bir cuma günü, iş çıkışında, şehir planlarınızı ektirecek kadar güzel ve eşsiz.
Bir yaz günü yola çıkmaya hazırlanıyorsanız eğer, yanınıza almanız gerekenler: kamp malzemeleriniz, 11 – 29 derecede değişen havaya göre kıyafetleriniz ve ayrıca doyurucu beslenme çantalarınız. Hatırlatmakta fayda var, kamp alanlarına yakın market ve su kaynağı bulunduran bu bölge, kamp hayatını yeni yeni deneyimleyenler için de zorlayıcı olmayan bir tecrübe kazandırıyor.
Düzce’yi geçtikten sonra, patika yoluna giriş yaptığımız Yedigöller yaklaşık bir buçuk saat boyunca çukurlu yollarında bizleri oyalıyor. Bir yandan uçurumu bir yandan boylu boyunca ağaçlarını seyrederek, her ne kadar karanlık da olsa bu yolculuktan da keyif almak isterseniz, toz duman arasında da olsa camı aralayın. Duyacağınız su gürültüsüçok hoşunuza gidecek.
Sizi Büyükgöl’e çıkaran yoldan sonra, alanda çok da zorlanmadan, çadır kuracak düz bir zemin bulabilirsiniz. Bu bölge yukarıda bahsettiğimiz çoğu ihtiyacı çevresinde barındırıyor.
Arkamızda bıraktığımız İstanbul’un yoğun havasından adeta kaçarak geldiğimiz Batı Karadeniz, çok şanslıydık ki, çok da özlediğimiz yağmurlu havayı, cumartesi sabahı uyanır uyanmaz hediye etti. Başlarda yoğun bir yağışın ardından, çok geçmeden kendimizi yağmurun minik damlalarıyla parkurlarımızı yaratırken bulduk.
İlk yürüyüş, Yedigöller’in uğrak noktalarından Gülen Kayalar ve şelalesi yönünde oldu.
Minik köprülerinden, isterseniz merdivenlerinden yüksele yüksele aşacağınız patikaları sizlere bir yerlerde adı gibi akan dereleri ve göletleri ile çeviriyor.
İstediğiniz zorlukta parkurları deneyebilirsiniz. Dilersiniz patikaları bırakıp kendi yolunuzdan yüreyebilir, tırmanabilirsiniz.
En güzel yanı yeşilin her tarafınızı çevirmesi ve 40 metreyi bulan ağaçların yanında, şelalelerin uzantısı boyunca yürüyebilmek.
Kendi keşfinizi kendiniz yapın:
Yaklaşık 3 saat süren bir yürüyüş sonunda, kamp alanına varıp yine öğle yemeğimizi bitirdikten sonra, bu sefer Büyükgöl’den Mengen’e dogru yürümeye koyulduk. Artık duran yağmur, göl çevresinde muazzam bir manzara bırakmıştı. Açıkçası bu görüntüden çok da uzaklaşamadan, kendimizi göl kenarında oturmuş bulduk.
Gölet boyunca yerleştirilen iskeleleri/balkonları ayrı bir keyif alanı yaratıyor olsa da, göl uzantısı boyunca kurulacağınız kıyı da bir o kadar zevkli.
Havayı akşam yemeği eşliğinde kapatmak, göl kenarında, bir yandan öbür yana uzayıp yerleşen sis bulutlarını takip etmek açıkçası iyi bir fikirdi.
Pazar sabahı hava açmıştı ama bu benim içimi nedense yağmur kadar heyecanlandırmamıştı. Kamp alanındaki kahvaltıdan sonra, çok da acele etmeden toprlandık. Son kez göl çevresinde dolandıktan sonra, kampa hoşçakal dedik.
Yolumuzu 5 km uzaklıktaki seyir terasına çevirdik. Not olarak mutlaka uğrayınız. Nasıl bir cümbüşün içine düştüğünüzü görmek için!
Unutmadan belirteyim. Parkın yollarında bulunan güneş enerjili yol aydınlatmalarını çok sevdik. Hatta bir yerde güneş enerjisi ile çalışan telefon şarj etme kulübesi de gördük.
Ankara ve İstanbul’dan kolayca ulaşım sağlanan bu bölge, açıkçası pazar günleri daha da kalabalıklaşıyor. Yapılan yorumlarca, yollarının halen düzeltilmemiş olması birçok kişi için caydırıcıymış, o yüzden doğal güzelliğini koruyabiliyormuş.
Koruyalım diye yol düzenlemelerine bulaşmamak bir yandan amacına yönelik olsa da, altındaki gerçek çok üzücü.
Bir sonraki yolculuğumda aynı bulmayı diliyorum.
Görüşmek üzere..