Yürüme kavramı üzerine

Kentte yürümenin sosyo-ekolojisi NPR News’te Lévy yürüyüşüne (Kuzey Tanzanya’da, tabiata bir kastı olmayan Hadza avcı ve toplayıcı topluluğuna özgü, köpekbalıkları ve balarılarının mimiklerini taklit ederek amaçsızca gerçekleştirilen yürüyüş tarzı) değinerek günlük hayatımızda yürümenin önemini ele alan bir yazıya rastlayalı üç haftadan fazla oldu. Sözkonusu yazı, tarih öncesi dönemden bugüne bedenimizde taşıdığımız yürüme bilgisinin bu eşsiz biçimi üzerinden, insan hayatında hareketin önemini gözler önüne seriyor ve bu modern fiziksel aktivitenin köklerini açığa kavuşturarak bizlere, onu niçin daha fazla tekrarlamamız gerektiğini hatırlatıyor.

Lévy yürüyüşü, tabiatın bilinçli bir karar verilmeksizin kullanıldığı, her adımın rastlantısal bir biçimde ve yalnızca bir öncekinden etkilenilerek atıldığı bir yürüyüş biçimi olması açısından farklılaşıyor. NPR makalesinin yazarı, yürümenin yaşamsal önemini vurguluyor ve uzun vadede, bedenimiz kadar zihinsel ve fiziksel faaliyetlerimizin sürdürülebilirliğine de zemin hazırlamaya nasıl katkıda bulunduğuna dikkat çekiyor. Yazar, bizleri, insan evriminin gösterdiği bu bilgiden yararlanarak 2014 yılında daha az oturmaya ve yürümeye davet ediyor.

Makaleyi okurken kendime soruyu şu sormadan duramadım: Koltuklarımızda daha az oturma ve fiziksel bir uğraşta bulunma ya da etrafta, arada sırada şöyle bir dolanma fikri, Walter Benjamin’in 19. yüzyıl Paris’inin birey modeline, yani ‘flâneur’e, uyarlanabilir mi? Lévy yürüyüşü ile Benjamin’in ifadesiyle “asfalttan incelemek üzere bitki toplayan” flâneur’ün yürüyüşünü kentte yürümenin anlamını kavrayabilmek adına karşılaştırabilir miyiz? Çünkü flâneur, şehirde aylaklık eder ya da başka bir ifadeyle tüm davetlerin eşiğinde, her birine kulak vermeye hazır bir biçimde, başıboş dolaşır. Dolayısıyla Benjamin’in bu yürüyüşçüsünü, insanları, önünden öylece geçip gittikleri tasarımlar tarafından dolaylı ya da istemsizce etki altında kalan birimler olarak sunan şehir planlaması ve mimarinin söyleminden ayrı değerlendirmek gerekir.

BUNU DA OKU:  Dünya'nın en acayip 5 bitkisi

Bu noktadan yola çıkarak konu üzerine düşünürken New York Times’da rastladığım bir makalenin de etkisiyle sosyo-ekolojik açıdan yürümenin önemi ve kentte yaşayan insanların sağlık ve mutluluğuna katkısıyla ilgili küçük bir araştırma yapmaya başladım.

Fiziksel faaliyetlerin araştırmacılar tarafından geliştirilen sosyo-ekolojik modellerine baktığımızda, yürümenin büyük ölçüdesağlığın ve bedensel faaliyetin bir parçası olarak değerlendirildiğini görebiliriz. Bireysel düzlemde; yaş, cinsiyet, eğitim, ekonomik ve sosyal durum, beceriler, yetenekler/engeller gibiverili özellikler, çevremizde gerçekleştirdiğimiz fiziksel faaliyetleri etkiler. Bununla kalmaz, bir sonraki halkayı da eklediğimizde; aile, okul, işyeri gibi kurumların yanı sıra başka birçok örgütlenmenin de insanların harekete karşı tavrında belirleyici rol oynadığını fark ederiz.

Benim açımdan bu modelin en ilgi çekici iki halkasından biri olan fiziksel çevre; coğrafî unsurlar, estetik, park,bisiklet ve yürüyüş yolları gibi alanlar üzerinden tanımlanmaktadır. Kent sakinin şehirde bedensel faaliyet gerçekleştirme yönündeki seçimlerini, önemli ölçüde, bu fiziksel çevreye erişim olanağı etkilemektedir. Fiziksel faaliyetlere ilişkin sosyo-ekolojik modelin en üst katmanında ise politik yapı yer almaktadır. Şehir planlama politikasından, çevre ve eğitim politikalarına kadar uzanan bu yapının yer aldığı halka, diğer tüm halkaları çevreleyerek bireylerin fiziksel bir faaliyet halinde olmalarını garanti altına alır.

Sosyo-ekolojik model üzerinden yaşam alanlarımıza baktığımızda kirlilik, kötü kaldırımlar, gürültü ve yerleşim yerlerinin artışı gibi faktörlerlegün geçtikçe bozulan fiziksel çevremizin,bedensel faaliyetlerimizi nasıl kısıtladığını görebiliriz.

Şimdi, özellikle de İstanbul gibi bir şehirde, vatandaşların sağlıklı kalmalarında kilit rol oynayan fiziksel faaliyet gerçekleştirme konusunda yaşadığı zorluklara değinmek istiyorum. İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesi, bazı özel girişimciler ve politikacıların şehre küresel rekabetçi bir çehre kazandırmalarına neden oldu. “Kentsel dönüşüm projeleri”, her ne kadarkent yoksullarının yaşam standardını yükseltmeyi ve sürdürülebilir bir şehir yaratmayı amaçlıyor görünse de, bu projelerin asıl hedefininsunulduğu kadar gösterişliolmadığını anlamak zor değil.
Şehirlere ve konut sektörüne yapılan bu müdahalelerin, kenti, iktidar sahipleri içindaha kârlı ve pazarlanabilir hale getirmekten başka bir amaç taşıdığı söylenemez. Bu tür kentsel dönüşüm projeleri, temelde, belirli bir yerin fiziksel ve demografik açıdan imar ve ihya edilme ihtiyacını öne sürerek gayrimenkul değerlerini yükseltmeyi amaçlamakta. Üstelik kentsel alanlarda fiziksel faaliyette bulunma hakkının da ihlâline sebep olarak… İnsanlar geriye sadece yapı alanlarının, karmaşık yolların, otobanların, gürültü ve kirliliğin kaldığı bir şehirde nasıl sürdürülebilir bir yürüyüşe çıkabilir?Neden vatandaşlar şehirde amaçsızca ve keyif alarak dolaşamasınlar?

BUNU DA OKU:  'Türkiye’de kömürlü termik santraller bizi hasta ediyor'

Bireylerin yürümeyi bir ulaşım yolu olarak görmek yerine; keyifle, hazla gerçekleştirilen bir eylem olarak görmeyi hatırlamaları gerektiğine inanıyorum. Bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki fiziksel faaliyetlerdeki artış zihinsel becerilere olumlu yansıyor. 2014’te kenti daha derinden anlamak ve yaşamak adına daha fazla yürüyüşe çıkmak iyi olmaz mı?

Kaynaklar:
http://www.npr.org/blogs/13.7/2014/01/09/261054773/let-s-move-more-the-anthropology-of-walking

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Hayat, Kent, Mimari, Spor
Sürdürülebilir bir geleceğe doğru pedalla

Dersim’den Erbil’e ‘Yeni bir Yaşam İçin Pedalla’ diyerek 850 km yol kat ettiler.

Kapat