Deniz Seyrek’le tohum bekçiliğini konuştuk

Yaşam tohumda saklıdır. Ünlü gıda aktivisti ve yazar Vandana Shiva ‘tohumları koruma isteği yaşamın devamını korumaya dair etik bir isrardır’ demiş. İşte Deniz Seyrek de bir tohum bekçisi. Deniz’le yaşamı ve geleceği korumaya dair konuştuk.

001Ergem Şenyuva: Sevgili Deniz, sen kendini ‘tohum bekçisi’ olarak tanımlıyorsun. Bize biraz anlatır mısın tohum bekçisi ne demek ve neler yapıyorsun?

Deniz Seyrek: Bu uğraşın neye hizmet ettiğini daha iyi anlatabilmem için ilkin, tohum ve gıda güvenliği nedir, ondan başlamak isterim. On bin yıldır çiftçiler ve topluluklar geleneksel olarak tohumları, mülkiyet ve ücretlendirmeden bağımsız, ortak alanlarının bir parçası olarak gördüler. Tohumun çiftçiler arasında bedelsiz değiş tokuş edilmesi gıda güvenliğinin yanı sıra biyoçeşitliliğin korunmasının da temeli oldu.

Fakat günümüzde gıda ve tohum, ekonomik ve siyasi kontrolün bir aracı olarak kullanılmaya başladı. Yerel tarım hızla, tarım politikalarının da desteğiyle büyük firmaların kontrolündeki, teknolojiye dayanan, monokültürel ve ihracat yönelimli sistemlerle değiştiriliyor. Günümüzde tohum mülkiyet hakları ve patent yasaları ile ticari şirketler tarafından ele geçiriliyor, çiftçilerin ortaklaşa paylaşımındaki bir değer olmaktan çıkıp, şirketlerin tekelindeki bir metaya dönüşüyor. Çiftçilerin her yıl yeniden satın alması gereken, yenilenemez bir ürün haline geliyor. Genetiğiyle oynanmış tohumlar (GDO), hibrit tohumlar (seneye ürün vermeyen) yerel üretimi taciz ederek gıda güvenliğini tehdit ediyor.

Biyoçeşitliliğin devamı için yapılması gereken “tohumları” korumaktır. Yeni nesillerin kente göç etme eğilimiyle de birlikte tohum çoğaltma geleneği ne yazık ki hızlı bir biçimde yok oluyor. Tohumu koruma, paylaşma, kullanma ve geliştirme haklarımızı savunmalı, mirasın devamına destek olmalıyız. Tohum bekçisinin görevi tam da işte budur. Tohumları çoğaltıp türlerin yok olmaması sağlayan eski geleneği sürdürmek ve tohumları karşılıksız paylaşmak.

İki sene önce kırsala taşınmamla, yeryüzüyle kurduğum derin bağ ile üretmek ve yaşama armağan olarak sunmak üzere tohum bekçiliği uğraşım oldu. Toprağın yapısını zenginleştiren, kimyasal, hormon veya yapay gübre kullanmayan, atığını değerlendiren, suyu ekonomik kullanan düşük maliyetli bir bahçe oluşturma vizyonuyla tohum bekçiliğime alan yarattım. Yoluma çıkan nice insandan ve bir dönem birlikte çalıştığım Bodrum Tohum Derneği’nden miras aldığım hatırı sayılır çeşitlilikte tohumun -yaklaşık 400 tür- detaylı envanterini hazırladım. Yerli türler kadar yeni türleri de deniyorum. Tohumları çoğaltmanın yanı sıra türlerin özellikleri, tatları, yetiştirilmelerine dair notlar tutuyor, fotoğraflamalar yapıyorum. Kütüphane gün geçtikçe zenginleşiyor ve olabildiğince tür atalık tohum çoğalıyor. Ayrıca kütüphane, envanter çalışması başlatmış tohum ağları, grupları, dernekler ya da bağımsız tohum bekçileriyle işbirliklerini ve dayanışmayı niyetliyor.

BUNU DA OKU:  İzmir'de yeşil alanlar sulama gerektirmeyen bitkilerle tasarlanıyor

Bahçemin iki mevsimde çoğalttığı tür sayısının çokluğuna şaşkınlık ve hayranlıkla bakıyorum. Bana bunca bilginin, bilgeliğin kapılarını açmış olan tohumlarla çıktığım yolculuğun hediyeleri hepimizin! Bu uğraşa gönüllü olacakların sayısının artmasıyla güçlenecek dayanışmayla, desteklenmiş tür sayısında ne kadar bolluk olacağını hayal etmeden duramıyorum. Bahçelerin mirasın devamlılığı ve biyoçeşitliliğin desteklenmesi için birleştiğini görmek harika olmaz mıydı?

003

E.Ş.: Tohum bekçiliğine uzanan yolunda birkaç dönüm noktan var? Bunları bizimle paylaşır mısın?

D.S.: 2011’de permakültür ile tanışmamla başladı dönüşüm sürecim. Küresel iklim değişikliği, kirlilik, tükenen doğal kaynaklar, yok olan türler, azalan biyoçeşitlilik, bozulan su döngüsü, çölleşme, endüstriyel tarımın zararları, günümüzdeki kültürel ve sosyal krizi de kapsayacak şekilde, ekolojinin bir çok alanında merak ettiğim şeylerin detaylarına zamanla daldım ve şaşırarak bütünsel yeni bakış açılarına rastlamaya başladım. Eleştirdiğim sisteme karşı alternatif yaşamların mümkün olduğunu gördükçe heyecanım arttı.

Bundan üç yıl sonra Bodrum Tohum Derneği ile yollarım kesişti. Böylelikle ekoloji gibi dallı budaklı büyük bir konuya, özel olarak küresel ve yerel gıda meselesi ve gıdanın geleceği üzerine yoğunlaşarak giriş yapmış oldum. Bu kesişme, hem topraktaki pratiklerime başlama, hem tohum hakkında çalışma hem de yereldeki küçük ölçekli çiftçilerle tanışıp birlikte üreterek zengin deneyimler yaşamama neden oldu.

Yine aynı sene, eko-topluluklara duyduğum ilgiyi derinleştirmek üzere ziyarette bulunmak ve yaşamın kaynağı suyu daha derinen anlamama kapı aralayacak bir seminer programına katılmak üzere Portekiz’deki Tamera ekoköyünde bulundum. Topluluğun vizyonu; insan, hayvan ve doğa arasındaki birliğin sağlığı için şiddetsiz yaşam modeli geliştirmek; korku, rekabet ve güvensizlik üzerine örülmüş günümüzün yaşam kalıplarını, güven ve dayanışmaya dönüştürerek yeni bir sosyal yapı yaratmak. Aynı zamanda doğanın sağlığına kavuşması için doğa ile işbirliğinde su tutma peyzaj alanlarını uygulayan bir ekolojik araştırma gerçekleştiriyorlar. Bunlara tanık olmak benim için çok etkileyici deneyimlerdi.

BUNU DA OKU:  Gel de küçük esnafı sevme

Ve derken mevcut sistemin karşısında eyleme geçmenin kaçınılmaz olduğunu gördüm. Doğaya karşı değil, doğayla bir olmanın, köklerimle güçlü bağlar kurmanın zamanı çoktan gelmişti. Yolumda aldığım ilhamlardan beslenerek, doğanın çağrısına kulak vererek yaşamımı kırsala taşıdım. Daha sade ve doğal bir yaşama geçiş yaptım ve en nihayetinde tohum bekçiliği uğraşıma başlamış oldum.

009

 

E.Ş: Senin de katkıda bulunduğun Bodrum Tohum Derneği nasıl oluştu? Projesini yaratıp hayata geçirdiğiniz Bodrum Üretici Pazarı’nı biraz anlatır mısın?

D.S.: Bodrum Tohum Derneği, geleneksel ve yerel tohumların yaşatılmasını, yaygınlaştırılmasını ve doğal üretim tekniklerinin sonraki nesillere aktarılmasına destek vermek amacıyla kuruldu. Tarımda yerel, atalık tohumların kullanılmasını, doğa dostu tarım yapan küçük ölçekli üreticiyi, sağlıklı ve taze gıdaya erişimin daha kolay ve adil yollarla olmasını, gıdanın yerelde üretilip yerelde tüketilmesini, yerel mutfak kültürünün yaşatılmasını destekliyor.

Yerel çiftçiler tarafından yerel tüketimi karşılamak için yerel kaynaklar kullanılarak yapılan yerel üretimi desteklemek adına Bodrum Üretici Pazarı fikri hayata geçti. Suni gübre ve ilaç kullanmadan, yerel tohumlardan, doğa dostu tarım yapan küçük ölçekli çiftçilerin ürünlerini aracısız olarak tüketiciyle buluşturmak için.

Buna gönüllü çiftçilerle birlik olundu, üretim alanları düzenli olarak ziyaret edildi ve denetlendi. Pazarda zaman içinde salt alış-veriş değil, üretici ve tüketici arasında karşılıklı sevgi ve güvene dayalı ortam oluştu. Ayrıca cam şişe, kavanoz, kese kağıdı, sepet ve bez torbalar kullanılarak; petrol atığı ürünler, pet şişeler, plastik torbalar kullanılmayarak tüketim alışkanlıklarımızda farkındalık yaratmak hedeflendi. Pazar hâlâ her çarşamba devam etmekte ve gıdanın temiz yollarla üretilebilmesini desteklemenin en temel noktalarından biri olan üretici-tüketici arası dayanışmayı kuvvetlendirmeyi sürdürmekte.

007

E.Ş.: Şehirde yaşayanlar büyük bir dilemma içindeler, bir yandan hayatlarını sürdürmek istiyorlar, bir yandan doğaya dönmek istiyorlar. Onlara ne tavsiye edersin?

BUNU DA OKU:  Yaşasın tohumlar

D.S.: İster vahşi doğanın kucağında isterse şehrin ortasında yaşıyor olalım, hepimiz nasıl yaşamlar sürüyoruz bunu sorgulamalıyız ilkin bence. Neleri değiştirmeye ihtiyaç duyuyoruz, nelerin eksikliğini hissediyoruz? Ne kadar tüketiyor ve ne kadar üretip sunuyoruz yaşama? İhtiyaçlarımızı gelecek nesillerin ihtiyaçları ve beklentilerini yok etmeden karşılayabiliyor muyuz? Meseleye temel bakış bu sorulara verilecek yanıtlardan beslenecektir diye düşünüyorum. Ve ardından, seçim ve eylemlerimiz dönüşecek ve istediğimiz değişime vücut vermek üzere hayat bulacaktır. Dileyen belki kırsala göç edecek ya da belki şehirde kalmayı seçecek, esas önemli olan seyirci mi aktör mü olmaya karar vermek bence. Doğanın şifalandırıcı gücü bu konuda en büyük rehber, onu derinen dinlemeli, anlamalı, bağlarımızı kuvvetlendirmeliyiz.

008

E.Ş.: Sen topluluk oluşturmaya da cok kıymet veriyorsun. Tohum bekçiliği, kendi gıdanı yetiştirmek ve topluluk oluşturmak ortak bir vizyonda kesişiyor mu? Deniz’in hayali nedir?

D.S.: Tohum bekçiliği ile ilerlemiş olan süreçte, kendine yeterliliğin en temel konularından biri olan kendi gıdamı üretebilmeyi öğrendim. Doğaya bütüncül yaklaşımım her geçen gün zenginleşiyor, oluşmasını istediğim cesur yeni dünyaya aktarabileceğim deneyimler birikiyor.

Bundan sonrası için bir ormanın yamacı ya da bir vadinin kucağına yerleşeceğim, doğayla daha da derin bir iletişim içine geçeceğim günleri düşlüyorum. Tüm değişimlere uyum sağlama yeteneğini geliştiren ve hayatı zenginleştiren kolektif bir ruhun, bir topluluğun parçası olmanın hayallerini kuruyorum. Gıda, su ve enerjide kendine yeten, temiz hava, su, toprak, gıda için, yerkürenin bozulan dengesini onarmak için çalışan, tüm canlıların fiziksel ve ruhsal sağlıklarını gözeten bir vizyona sahip bir topluluk.. Çağın beraberinde getirdiği gerçekleri de içselleştirip dönüştürerek, dayanışma ruhu ve güvenle sarmalanmış, topluluk temelli üreten, sağlıklı, mutlu bir topluluk.. beraber yaşamı ve doğayı ortak ritüellerle onurlandıran, kutlayan-ruh merkezli bir topluluk.. İnandığım gibi bir yaşamı önce kendi yaşamımda, topluluğumun kendi küçük nişinde var etmeyi hayal ediyorum.

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Ergem Şenyuva

İstanbul'da doğdum büyüdüm. Hep bu şehri, kültürel ve doğal mirasını koruma derdindeydim. Bir yandan yeşili ve doğayı nasıl gelecek nesillere bırakırız kaygım vardı. 2006 senesinin sonunda hayatımı değiştiren olay oldu ve kızım doğdu. Yaptığım her şeyi sorguladığım ve tekrardan en başa döndüğüm bir dönemden sonra, kurumsal hayata veda ettim. 2009 yılında Al Gore'un iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Climate Project derneğinin Türkiye temsilcisi oldum. İklim değişikliğini ve yaşadığımız dünyanın nelerle karşı karşıya olduğunu fark ettikçe, elimi taşın altına sokma zamanı geldi diye düşündüm. 2010 yılının sonunda Yeşilist'i kurdum. Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabileceğimize, hepimizin atabileceği küçük adımlarla büyük şeyler başarabileceğimize inanıyorum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Gıda, İyi haberler, Yeme İçme
Güneş enerjisi ile devr-i alem: Solar Impulse 2

Solar Impulse 2 bir yıldır süren efsanevi dünya turunu bir damla bile petrol kullanmadan tamamladı

Kapat