Benim zihnim, benim bedenim, benim kararım

10 gündür kürtajla yatıp kürtajla kalkıyoruz. “Her kürtaj bir cinayettir” açıklamasıyla başlayan tartışmanın seyrettiği yolu ve ulaştığı noktayı şaşkınlık içerisinde izliyorum. “Kürtaj çok normal bir meseledir aldırırız gider” tavrını takınmak da “kürtaj cinayettir” demek kadar sığ bana sorarsanız. Mesele bu denli bireysel bir meselenin ‘siyasi’ olarak tartışılabilir hale gelmesi.

Özgür iradeye sahip bir ‘birey’ olarak, bir kadının ya da bir çiftin neden bebek sahibi olmak istemeyeceğini düşünmeyi atladık doğrudan tecavüz sonucu doğan çocuğa kimin bakacağına geçtik. Tecavüz sonucu mu? Tecavüz günlük hayatta karşımıza çıkan aksilikler arasına ne zaman girdi? Ayrıca günlük hayatta başımıza bir aksilik gelemez mi? İstemeden hamile kalamaz mıyız? Bilinen en ‘sağlam’ doğum kontrol metodları %99 koruma sağlıyor. %1’lik kısıma denk gelen şanssızlar sineye çekip anne baba mı olacaklar? Kendini maddi ve manevi olarak çocuk yetiştirmenin kıyısında bile görmeyen insanlara sağlıksız, mutsuz bir çocuk yetiştirmek nasıl dayatılabiliyor anlamıyorum. Bireysel hak ve özgürlüklerin sınırları çizileli yüzyıllar oldu kim, ne sıfatla benim bedenim üzerinde hak iddia etmeye cesaret edebilir? Sanki herkes yanıp tutuşuyor kürtaj yaptırmak için, herkes bayılıyor kürtaja, yaptırmazsa o günü iyi geçmiyor. Kimse de durup çocuk aldırmanın hem anne hem baba için ne kadar acılı ve travmatik bir süreç olduğundan bahsetmiyor. ‘Yaşam hakkı’ gibi ahlakî bir tabandan başlayan tartışma döndü dolaştı kimin ahlaklı kimin ahlaksız olduğuna geldi. Sokağa çıkan kadın ucuz oldu, basit oldu tüm kavramların içi boşaltılıp saldırıya geçildi. Bakamayacağı bir çocuğa hamile kalan kadının ne yapması gerektiği yine unutuldu. 1983 yılında çıkan kürtaj yasasından önce her iki anne ölümünden birinin düşük yapma nedeniyle gerçekleştiğinin üzeri de çizildi.

BUNU DA OKU:  Avrupa'nın çevre dostu 5 stadyumu

Türkiye, 2010 yılı Küresel Cinsiyet Eşitsizliği raporuna göre dünyada 126. sırada. Bu topraklarda her dört kız çocuğundan biri cinsel şiddete maruz kalıyor. Tecavüze uğrayan kadınların yarısı 18 yaşın altında. Kadınların dörtte biri düzenli olarak şiddete maruz kalıyor. Geçtiğimiz yılın yalnızca Ocak ayında 4 kadın ve 15 çocuk tecavüze uğradı. Tabii bunlar kayıt altında olanlar. Yine bu topraklarda kadınların yüzde 25’i şiddete maruz kaldığından birçoğu da cesaretini toplayıp yasal işlemde bulunamıyor. 27 yaşındayım, bugüne kadar şansım yaver gitti, tecavüze uğramadım. Yarın öbür gün tecavüze uğrarsam ya sineye çekip çocuğu doğuracağım -yapamayacak gibi olursam devlete yollayacağım- ya da kendimi öldüreceğim bu durumda. İstemeden hamile kalırsam da rızkı da kendiyle beraber gelecek anlaşılan, olmadı birey yetiştirmedeki başarısı tüm dünyaya mal olmuş yetiştirme yurtlarımızın ellerinden öper. Hayırlısı olsun.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gündem, Kent
Gökyüzünde bir şehir, Meteora

Zaman yok demeyin, tek bir hafta sonu yeter bu dinginliğe erişmek için. Gökyüzünde bir şehir Meteora..

Kapat