Bozcada Uluslararası Belgesel Film Festivali’nin Hikayesi

” Bozcaada’nın ilk geldiğimiz hali hayranlık vericiydi. Bizim ilk deneyimimiz hala arkadaşım olan Osman’la bir paraketa avını piç aylaşmaktı. Bomboş kumsallar, küçük balıkçı tekneleri ve birkaç küçük lokanta. Çok ince ve büyüleyici bir ışığın düştüğü asfalt ve yolun iki tarafındaki sonsuz vahşi endemik bahçe.” Bozcaada’ya ilk geldiği günleri işte aynen böyle tanımlıyor Ethem Özgüven. Petra Holzer ve Ethem Özgüven’in 7 sene önce başlattıkları Bozcaada Uluslararası Belgesel Film Festivali (BİFED) bugün hatrı sayılır ekolojik festivallerin arasında adı anılıyor. Petra ve Ethem’in başlangıçtan bugüne uzanan hikayesi ve bu yolda göğüsledikleri zorluklar eminiz size de ilham verecek.

Yeşilist: Bozcada Uluslararası Ekolojik Film Festivali (BIFED) neden ve nasıl başladı?

Ethem Özgüven:1997 yılından beri Petra’yla gidip geldiğimiz, on yıldan fazladır da yılda birkaç ay yaşadığımız bir yer Bozcaada. Akdeniz’in sertliği Datça’yı dönünce kırılmaya başlar ve bu kırılma, yumuşamayla güçlenen derin bir kültür Bodrum’da zirve yapar. Oradan Dikili, Bergama ve Ayvalık’a çıkarken de bu derin kültürün şarapla, zeytinle, edebiyatla, tıpla ve hepsinden ötesi hiç bitmeyen bir serin sağaltıcı rüzgarla daha daha derinleştiğini hisseder ve dünyanın en güzel coğrafyalarından birinde olduğunuzu açıklıkla fark edersiniz. Siz tüm bunları hissederken ardınızdan arsa ve konut spekülasyonu, kooperatif denen heyülalar ve zevksizliğin doruğunda bir kalabalık kovalamakta, tüm bu mekanları cehenneme çevirmektedir. Bu kasabalar, bu kültür ve tarih zaten hayli önceden azınlık nüfuslarını da kaybettiği için çolaktır ve mücadele gücü de kısıtlıdır. Bu nedenle tümünün de pek de anlatılmayan hüzünlü öyküleri vardır. Bozcaada (Tenedos) kaça kaça geldiğimiz son yerdi. Ve kaçacak başka bir yer de yok gibiydi. Gökçeada (İmroz) dışında. Gökçeada’ya gittik ve daha limanda boğazımıza bir el sarıldı, nefes alamaz olduk. Geceleri uyuyamadık; oranın anlatılmayan öyküsüyle birlikte yaşayamayacağımızı anladık ve oradan da kaçtık.

Bozcaada’nın ilk geldiğimiz hali hayranlık vericiydi. Bizim ilk deneyimimiz hala arkadaşım olan Osman’la bir paraketa avını paylaşmaktı. Bomboş kumsallar, küçük balıkçı tekneleri ve birkaç küçük lokanta. Çok ince ve büyüleyici bir ışığın düştüğü asfalt ve yolun iki tarafındaki sonsuz vahşi endemik bahçe. Naylon falan yok o vakitler. Osman koca bir torba Sargoz, Barbun ve Melanur’u zorla vermişti. Bu da çok Ege’de bile sık görülen bir bonkörlük değildir. Tüm bunları Antalya’dan Bozcaada’ya kadar tüm sahili ve bazı yerlerde su altını da bilen biri olarak söylüyorum. Bir hayli uzattım ama sonunda burada hayattaki gerçek işimiz olan belgeselle, filmle ilgili bir şey yapalım dedik çünkü biz tüm bu sahilleri iş için dolaşmıştık, tatil yapmak gibi bir kavramı hala bilmiyoruz. Ya bir film çekiyor ya da öğrenciler ve diğer arkadaşlarımızla bir başka iş yapıyor olurduk buralarda. Adada da bir iş yapalım istedik. İşimizi. Festival yapmayı bildiğimizi daha önceki Altın Portakal deneyimimizden biliyorduk. Oranın kısa ve belgesel bölümünü 1995 yılında biz kurmuştuk. Hala sakladığımız çok geniş bir beğeni mektubu, basın küpürleri, teşekkür mektupları var. Böylece Belediye Başkanı Hakan Can Yılmaz’a gittik ve o da bu fikri kabul etti. Bu şekilde başladık.

Y: Bozcaada’da film festivali yapmanın zorlukları neler?

BUNU DA OKU:  Suyun kıymetini bilen bir sanatçı: Silvia Bener

E.Ö: Bozcaada sabah erken kalkanın hakkında kitap yazdığı bir yer. Sanırım İstanbul’dan sonra Anadolu’da hakkında en çok yazılan yerlerden biri ve bunların neredeyse tümü güzelleme. Ben adayla bu şekilde bir gönül bağı kurmadım. Kuramadım. Burası da kapitalizmin tüm arazlarının görüldüğü ve işleyişi de bu yönde olduğu bir yer. Hatta bazen kapitalizmin (olduğu kadarıyla) kurallarını bile özleyebileceğiniz bir yer. O nedenle belki de birinci sorun olarak adanın havaalanlarına ve Türkiye’nin bir çok yerine ulaşım zorluğundan, bir de üstüne ek feribot masraflarından falan bahsetmeliyim. Bir örnek vereyim, genelleyin lütfen: Toronto’dan dokuz saat uçak yolculuğuyla İstanbul’a gelen Mark Achbar gibi önemli bir jüri üyemiz, bir de üstüne yedi saat (her ne kadar çok rahat bir araç sağladıysak da) minibüs yolculuğundan sonra (yarım saatlik Gelibolu ve Bozcaada feribot yolculuklarını da ekleyin) çok doğal olarak hayli yorgun ve sinirli varıyor adaya. Ama o ve neredeyse tüm misafirler adanın güzelliği ve insanların dost tavırlarıyla birkaç saat içinde kendini iyi hissetmeye başlıyor. Bu bir zorluk. Ama bu festivali burada yapmanın anlamları da çok fazla. Birinci paradoks bu. Belediyelerle çalışmanın çok farklı zorlukları var. Bu festivalin bir yandan temel yapılma olanağını sağlayan sebep de belediye. Dolayısıyla çok zor bir ikilemdesiniz. Bu şekilde, bu tarz farklılıklarıyla bu festival sürdürülebilir mi? Ama belediye olmasa bu kadarı da olmayacak. Bu da ikinci paradoks. Her yıl artan ilgi, artan yerel destek ki bu bir yanıyla belediyenin yüklendiği ana yükü azaltma anlamında yetersiz diğer yanıyla da içten ve çok önemli. Nasıl önemli, şöyle, biz tüm odalarımızı adalı festival dostlarından sağlıyoruz, bir çok yemek daveti, konukların evlerde misafir edilmesi. Dış desteklerim. Belki bu festivalin devam etmesinin en önemli sebeplerinden biri de şu: Bizimle çalışan ve çoğu öğrencilerimizden oluşan ama Yaprak, Ece, Mustafa, Burcu gibi tüm yıllarda yanımızda olan şahane bir ekip ve Oytun, Berivan ve Özgür merkezindeki olağanüstü teknik ekibimiz Eceworx.

BUNU DA OKU:  Youtube yasağı çevreci de değil: Peki İnternetimiz ne kadar çevreci?
Ekip BiFED

Yeşilist: BIFED bu yıl dünyanın her yanından başvurular aldı. Nasıl diğer ülkelere ulaşıyorsunuz?

E. Ö.:Bu yaptığınız iş belli bir düzeyde olunca, jürinizden, final ve gösterim filmlerinin listesine kadar birçok göstergeyle kendini belli eden bir durum. Bunu, yaptığınız festivalin kalitesini herkes açıklıkla görür. Ödül alan filmlerden görür, festivali ziyaret eden tüm insanların izlenimlerinden ve söylediklerinden görür ve buna göre de festivalle ilgilenir veya ilgilenmez. Bizim uluslararası ortamla yaptığımız filmler anlamında bir bağlantımız hep vardı. Bu da etkiliyordur diye düşünüyorum. Aslında başvuruları çok daha büyük rakamlara getirebilmenin teknikleri var. Bundan da kaçınıyoruz. Yerel küçük yavaş diye bir sloganımız var.

Ekip BIFED

Yeşilist: Belgesellerin/fimlerin insanların hayatlarını nasıl etkilediğini/değiştirme gücüne sahip oldugunu düşünüyorsunuz?

Bugünkü işleyişle bu gerçekten alternatif belgeseller insan hayatına çok fazla dokunamaz. Çünkü hem üretim hem dağıtım ve gösterim süreçlerinde hakikat kapitalizm tarafından dikkatlice ayıklanır. Örneğin bu yıl BIFED’de birinci olan Fethi Kayaalp Büyük Ödülü sahibi “The Fever” filmi Afrika’da her dakika bir çocuğun öldüğü sıtma hastalığı ve büyük ilaç şirketlerinin acımasızlığıyla ilgili harika bir film. Almanya ve Avusturya’da birçok yapımcı filme söz verdikleri finansal desteği geri çekmiş ve televizyonlar filmi yayınlamaktan vaz geçmiş. Bu hakiki belgeseller sürekliliği olan bir platformdan yayınlarsak o vakit büyük değişiklikler olur kitlelerde. Bugün tamamen dolu koltuklarla geçen bir festivalin çalışanı olarak üç bin ya da otuz bin kişiye, beş gün ya da bir hafta ulaşmanın anlamsız olduğunu veya çok yetersiz olduğunu düşünüyorum. Üç milyar kişiye ve sürekli ulaşacak bir platform olması gerekiyor. O zaman biz Jennifer Abbott gibi Alberto Vendemmiati gibi, Katharina Weingartner gibi yönetmenlere de sürekli bir finans ve gösterim garantisi sunabiliriz. Bugün bu yönetmenler her yeni belgeselde yeniden başlamak ve bu arada da bir önceki belgeselde kendilerine dava açan çok uluslu şirketlerle uğraşmak veya hayati tehditlerle yaşamak durumundalar.

BUNU DA OKU:  Tüketiciler yeni çıkan cep telefonlarının hızına yetişemiyor

Yeşilist: Her yıl belli temalar belirliyorsunuz BIFED kapsaminda, bu temaları neye gore seçiyorsunuz?

E.Ö.:Sloganları tek ürünümüz olan bez çantalar için düşünüyoruz. “yerel küçük yavaş, savunucuları savunun, yeniden komşu olalım” gibi sloganlar o yılın önemli sorunlarıyla ilgili seçtiğimiz sloganlar. Bazı temalar da gelen filmlerle oluşuyor. Panel ve diğer etkinlikler de bu filmlerin etrafında oluşuyor. O yıl önemli direnişleri de duyurmak ve dayanışmak için programa alıyoruz. Örneğin bu yıl Avukat Berrin Demir Soma işçilerinin direnişini online olarak festival izleyicilerine yansıttı.

Yeşilist: BIFED’e dair beklentileriniz, ümitleriniz nelerdir?

E.Ö.:Bir hayli maddi destek daha gerekiyor. Buna gerçekten ihtiyaç var.

Yeşilist: En favori filminiz? veya Tavsiye edecek 3 film olsa ne tavsiye edersiniz?

Bir çok filme haksızlık yapıyorz ama Petra ile şöyle seçtik:

-Corporation, Mark Achbar, Jennifer Abbott (şimdi Corporation II çıkıyor)

-Fever, Katharina Weingartner

-Lullaby Under the Nuclear Sky, Kana Tomoko

Çok teşekkürler

Sevgi ve selamlar

www.ethemozguven.com

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Hayat, Sanat ve Tasarım
Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 2020 Başlıyor

Her yıl olduğu gibi bu yıl da Sürdürülebilir Yaşam Festivali 2020 gerçekleşiyor. Covid-19 sebebiyle çevirimiçi gerçekleşecek 1 - 6 Aralık tarihleri

Kapat