Serra Yılmaz: Yeşilin başı insan hakları. Benim sloganım bu!

80’lerden bu yana Türk sinemasının en takdir edilen isimlerinden olan Serra Yılmaz’la sekiz yıldır kapalı gişe oynayan Ultimo Harem’i, Türk sinemasını, gündemdeki anayasa değişikliklerini ve yeşil yaşamı konuştuk.

Röportaj: Deniz Aytekin

Fotoğraf: Mehmet Turgut

 

Şu anda neredesiniz ve hangi proje için oradasınız, biraz bahseder misiniz?

Şu anda Floransa’dayım, sekiz yıldır oynadığım piyes için buradayım: Ultimo Harem. Sekiz yıldır kapalı gişe oynuyor, bu sene de kapalı gişe oynuyoruz. Sanıyorum dokuzuncu yılını da göreceğiz Ultimo Harem’in.

Ultimo Harem harem hayatı ve kadının günümüzdeki yerini anlatan bir oyun. Yabancıların tepkisi nasıl oluyor oyuna?

Her şeyden önce çok ilginç buluyorlar. Oyunun birinci bölümü 1001 Gece Masalları’nda da geçen bir hikayeyi ele alıyor. Aslında kapatılma teması üzerine. İkinci bölümde Nazlı Eray’ın 2 öyküsünün adaptasyonu var. Haremi, kadının kapatılmasını, modern yaşantıda da belki bu tür kapatılmaların farklı biçimlerde devam ettiğini gösteren bir oyun. İnsanlar çok seviyorlar. Sevmeseler zaten kapalı gişe oynamazdı.

Gezdiğiniz ülkelerde Türkiye’ye kıyasla yeşil hayata bakış nasıl? Ne gibi değişiklikler fark ediyorsunuz?

Yeşil hayata bakış derken; yeşile bakabilmek için bir kere yeşilin olması gerekli en başta. Türkiye’de Taksim’deki on tane gariban ağaca da gözünü koyacak kadar tamahkar bizim yöneticilerimiz. Örneğin İstanbul’da sonbaharın geldiğini bile anlayamıyoruz, çünkü ağaç yok. Oysa bir Brüksel’e gittiğinizde o kadar çok yeşillik var ki, sonbaharın gelişini yaprakların sararıp ardından dökülmelerinden idrak ediyor insan. Bizim başımızda gerçekten sadece zarar vermeyi bilen ve Walt Disney’in Varyemez Amca karakteri gibi gözü sadece para gören, gözlerinin içinde para işaretleri dönen bir yönetim grubu var ne yazık ki ve doğayı yok etmeye göre programlanmışlar. Katiyen umurlarında değil. Bu yüzden ülkemiz şu anda gördüğümüz gibi kurak. Sonunda çöl de olacaktır.

İstanbul’dan sıkıldığınızda soluklanmak için nerelere gidersiniz? Tabi İstanbul’dan sıkılacak vaktiniz oluyorsa…

İstanbul’dan sıkılmıyorum. Boğaza nazır bir yerde oturuyorum ve deniz ile Boğazı ne kadar seyredersem seyredeyim sıkılmıyorum.

Peki sürekli seyahat eden biri olarak sağlıklı beslenmeyi nasıl başarıyorsunuz?

Sağlıklı beslenmeyi başarıyor muyum acaba? Şöyle söyleyeyim, ben kendi sağlık sorunlarım nedeniyle zaten bir takım gıdaları tüketemiyorum. Örneğin ailemde diyabet olduğundan şekerli gıdaları tüketemiyorum. Mümkün olduğunca sebze ve protein ağırlıklı besleniyorum ama tabi İtalya’dayken arada bir hamur işi de yeniyor.

BUNU DA OKU:  Kilis okul projesine destek sergisi

Şimdiye kadar gezdiğiniz yerler arasında karşınıza çıkan en ilginç yeşil uygulama ya da sürdürülebilir proje neydi?

En ilginç yeşil uygulama doğaya hiç dokunmamak bence. Örneğin İzlanda: Doğa olduğu gibi duruyor. Jeotermal bir tesis ve onun hemen yanında termal bir tesis bulunuyor. Bu tesis bütün başkentin ısınmasını da sağlıyor. Onun yanı sıra termal tesise gidip kışın ortasında her yer buzlarla kaplıyken sıcacık masmavi sularda yüzebiliyorsunuz.

80’lerden bugüne uzanan uzun soluklu bir sinema geçmişiniz var. O yıllarla bugün geldiğimiz nokta arasında Türk sinemasında ne gibi ilerleme ya da gerilemeler oldu sizce?

Gerileme olduğunu söyleyemiyeceğim. Belki yalnız şu açıdan gerileme var diyebiliriz: Malum ekonomik koşul ve krizler nedeniyle eskisi kadar fazla prodüksiyon yapılmıyor. Ama bu iyi bir şey mi, kötü bir şey mi? Çünkü nicelikten çok niteliğe bakmak lazım. Dolayısıyla yılda 250 film üretilirken bir de bu filmlerin ne olduğuna bakmak lazım. Şu sırada da benim için önemli olan şey adını sanını duymadığım sürüyle genç ve de sinemada görüntüye gereken önemi veren yönetmenin ortaya çıkması. Ben hep Türk sinemasında öyle bir eksiklik görürdüm. Her şey çok söze dayanırdı. Halbuki, elinizde bir araç var ve bu araçla anlatmak istediğinizi görsel olarak anlatmak durumundasınız. Bizde saatlerce ‘vırvırvır’ konuşurlardı hislerini anlatmak için. Oysa sinema zaten bir anlamda belki o konuşmaları yok etmek için var. Bu yüzden son dönemde bu yönde çok sevindirici bir gelişme görüyorum. Bunun dışında ulusal bir sinema merkezimiz yok. Sinemaya yardım eden bir kurumumuz yok. Bunca yıl geçmesine rağmen bu açıdan değişen bir şeyin olmaması üzücü.

Yeşil yaşamın hayatınızda ne gibi bir yeri var? Ne gibi şeyler yapıyorsunuz yeşil yaşam adına?

‘Yeşil yaşam adına’ denecek bir şey yapmıyorum, yeşil yaşam adına yapabileceğim tek şey etrafı kirletmemek, elimden geldiğince bizim ülkemizi yok etmeye yönelik girişimlere karşı çıkmaya çalışmak bence. Kamu alanında çok fazla tepeden inme karar var ülkede. Örneğin Haydarpaşa’ya yapılan uygulama, örneğin Taksim’e yapılanması istenen uygulama. Oysa artık o şehrin, o kentin insanlarının da söz sahibi olması gerekiyor.

BUNU DA OKU:  Dünya Sağlık Örgütü: Zengin ve fakir ülkelerdeki hava kirliliği oranlarındaki eşitsizlik büyüyor

Bunun dışında, yeni düzenlemelerle GDO’lu ürünlerde Türkiye’ye daha sık gelmeye başladı…

E başladı başlayacak. Bu ne demektir? Etiketleri çok ciddi okumamız gerekiyor demektir. Bizim sağlığımız bizi yönetenlerin umurunda değil ama zaten bu düzenlemelerden önce de durumun böyle olduğunu biliyorduk.

Bir dönem, çok keyifli bir yemekte sohbet programı sunuyordunuz. İtalya’da başlayan Slow Food akımı Türkiye’de genç bir kitle tarafından takip ediliyor. Siz Slow Food’a inanıyor musunuz?

Ben Slow Food’a inanıyorum. Slow Food bence önemli ve desteklenmesi gereken bir akım. Çok fazla gereksiz, çok fazla süratli, çok fazla manasız şey yer ve yedirir olduk çocuklarımıza.

Bu arada yemek yapmayı da çok seviyorsunuz. Yaptığınız, yapmaktan zevk aldığınız yemekler neler? Bir de mutfakta yaratıcı mısınızdır, yoksa hazır tarifleri mi uygularsınız?

Aslında ne yaptığıma bağlı. Mesela Çerkez tavuğunu hakkıyla gerçek Çerkez tavuğu olarak yaparım. Ama günün birinde karar verirsem bir Çerkez tavuğu varyasyonu da yapabilirim. Genelde yaratıcıyımdır bazen bazı yemekler, klasik geleneksel şekilde olmalı derken her türlü yeniliğe de açık biriyim. Biraz da tabii ki yaratıcılığı belirleyen şey insanın koşulları. Bir gün mutfakta parmicano peyniri yerine başka bir peynir varsa ve parmicano peyniri yoksa adapte olmak zorundayım, adapte olduğum zaman da zaten tarifi değiştirmiş olacağım. Bunu programımda da söylüyordum. Siz belki bu peyniri bulamayacaksınız; beyaz peynir koyun, kaşar peynir koyun. Yani herkesin kendi ufak dokunuşunu katması lazım pişirdiği yemeğe.

Yeni projeleriniz var mı ufukta görünen?

Ben genelde bir şey kesinleşmeden lafını etmeyi pek sevmiyorum. Onun için şu an bir şey var demiyorum. Kesinleşmiş durumda olan bir şey var o da Sedef Ecer’in bir piyesi. Prömiyerini Erivan’da yaptı Ermenistan’da. Mayıs ayında da Paris’te oynaması söz konusu. Kesinleşmiş bir o var.

Nedir bu oyun?

Silsinename (Les Descendants) . Arkeolojik bir araştırma yapan bir arkeolog, bir takım kemikler buluyor. Bu piyes yazılalı, aradan aylar geçti. Ama maalesef ülkemizde bu yazılanlar gerçek oldu. Bu kemikler tabii ki, arkeolojik değil çok daha yakın dönemde orada yer almış bir kıyım, bir katliamdan kalan kemikler. Bunun ve bu katliamdan sonra üçüncü neslin ne yaptığı üzerine.

Ermeni soykırımına gönderi mi var içinde?

BUNU DA OKU:  Sürdürülebilir kapsül yaz gardırobu ile yaza merhaba!

Bütün soykırımlara gönderi var. Günümüzde en çok o gündemde.

Biz Yeşilist’te sürdürülebilir olmaktan bahsederken aynı zamanda içinde bulunduğumuz kültürün değerlerine de sahip çıkmaktan bahsediyoruz. Sizce Türkiye kültürel mirasını koruyabiliyor mu? Ya da bu konuda yapılan çalışmaları yeterli buluyor musunuz?

Türkiye mirasını bence yeterince iyi koruyamıyor ama tamamen korumuyor da diyemeyeceğim. Örneğin son dönemde bir takım restorasyonlar oldu. O restorasyonların sağlıklı olduğu konusunda çok büyük kuşkularım var. Mesela Küçük Ayasofya’ya daha gitmedim. Ama hakikaten ayağım gitmiyor, korkuyorum bulacağım şeyden. Kötü bir şey bulmaktan korkuyorum açıkçası, surlara yapılan restorasyonun bir rezalet olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla da bazen koruma adına yapılan şeyler yetkin kişiler tarafından yapılmayınca, bunları üstlenmesi gereken kişilerin kültürleri yeterli olmayınca, çok tehlikeli durumlar ortaya çıkabiliyor. Bir partizan anlayış var ya bizim ülkemizde; iktidara gelen her parti kendi yandaşlarını belirli önemli görevlere getiriyor. Oysa o yandaşların o görevlerle bir alakası olmuyor. Yani neticede bir cehalet tarafından yönetiliyor olmakla kalıyoruz. Bu da çok tehlikeli bir şey, cehalet tarafından yönetilmek çok zor.

Peki, yeni bir anayasadan bahsediliyor. Bu anayasada yer edinmesi gereken özellikle ekoloji ve çevre konusundaki konular neler sizce?

Ekoloji konusuna gelene kadar insan hakları konusunda olması gereken o kadar çok şey var ki… Çünkü biri olmadan öteki olmaz. Yani, insan haklarına saygısı olmayan bir ülkede ağaçlara ve yeşile ve doğal hayata saygı hiç olmaz. Onun için her şeyin başında insan haklarına saygı geliyor. Çünkü aslında GDO’lu tohumların alınması da bir insan hakkı. Ben bir insan olarak zehirlenmek istemiyorum. Zararlı tohumların benim besinlerime katılmasını istemiyorum. Bana saygı göstermesi gereken yöneticimin her şeyden önce bana zarar verebilecek bir şeyi, alınacak bir takım komisyonlar ve paralara tamah ederek sokmaması lazım ülkeye. Onun için benim açımdan bakıldığında her şeyin başı insan hakları ve demokrasi diyorum. Demokrasi, daha Türkiye’ye hiç gelmedi.

Son olarak eklemek istediğiniz, okurlarımıza söylemek istediğiniz bir şeyler var mı?

Bu bir bütün mücadele, sırf yeşille de olmuyor. Yeşilin başı insan hakları. Benim sloganım bu!

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Gündem, Kent
Yoksa çözüm kömür mü?

Bakan Yıldız, elektrik üretimini kömür üzerinden sağlamayı planlıyor.

Kapat