Simran Sethi’yle keyifli bir sohbet

Geçtiğimiz hafta İstanbul’da çok özel bir konuğum vardı: Simran Sethi.

Simran benim senelerdir uzaktan uzağa yaptığı projelerini beğenerek izlediğim, yeşil konularda öncülüğüyle bilinen harika bir kadın. Aylar evvel ortak bir dostumuzdan Simran’ın İstanbul’a geldiği haberini aldığımda çok sevinmiştim. E-posta üzerinden tanışıp bir yemek programı yaptık. Taksim’de kaldığı otelde buluştuk. Merdivenlerden çıkıp “Merhaba,” dediğimde, bana hemen “Aman, gel bak; ne kadar güzel bir otelde kalıyorum gör,” dedi. Eski bir yapıdan dönüştürülmüş, sade ama şık bu yeni oteli onun eşliğinde gezerken, sanki eski bir dostumla rastlaşmışım gibi hissettim. Akşam yemeği için yola çıktığımızda soruyor, nereye gidiyoruz, diye. “Karaköy,” diyorum. “Bir de Kadıköy var, değil mi?” diyor. “Aaa, orayı da mi biliyorsun?” diyorum. Daha evvel İstanbul’a geldiğinde, bir şehirde iki ayrı kıtada yaşamayı tecrübe etmek istediği için Kadıköy’de kalmış. Bu İstanbul’a ilk gelişi değilmiş. Zaten sokaklarda öyle kendinden emin dolaşıyor ki, sanırsınız 40 yıllık İstanbullu. Aslında Simran’ın tarzı biraz da bu. Samimi, yeniliklere açık ve hayat dolu. Simran Amerika’da yetişmiş ama Hindistan’la bağlantısını da kesmemiş. Türkiye ve Hindistan arasındaki paralellikler göz önünde bulundurulunca, biz Türkleri nasıl bu kadar iyi analiz ettiğini daha kolay anlayabiliyorum.

ZTpwpax

 

Yemek boyunca laf lafı açıyor. Simran güzel yemek yemeyi seviyor. Son zamanlarda araştırma yaptığı konu da GDO’lar zaten. “Neden gıda?” diye sorduğumda, gıdayla ilişkisinin çok kompleks, ama bir o kadar da sevdim – sevmedim denebilecek kadar basit olduğunu söylüyor. Konu GDO’lar olunca, laf hemen Monsanto’ya geliyor. Amerika’da artık hemen hiçbir şekilde eski tohumların kalmadığından bahsediyor. Simran bu konuda Monsanto’nun yaptığı çalışmaları ve çiftçilere tohum üzerinden ne gibi yaptırımlar uyguladıklarını dinlerken, ben de bir yandan Türkiye’deki GDO’ların durumundan bahsediyorum. Henüz birkaç hafta evvel Bayramiç‘te yapılan Tohum Takas Şenliği‘ni anlatırken, binlerce yıllık tohumlara sahip çıkan ülkem insanıyla gurur duyuyorum. GDO’ların ülkemize hiç girmemesini isterken, bir yandan Simran’la konuşurken, halen ülke olarak bu konuda bir nebze daha şanslı bir yerde olduğumuzu düşünüyorum. Gıda konusunda yaptığı çalışmaları anlatırken çok heyecanlı. Monsanto’nun kendisinden tohum alan çiftçilerle, ellerindeki tohumları satmayacakları veya saklamayacaklarına dair yaptıkları kontratlar tam bir terminatör gibi eski tohumları yok ediyor. Zaten bu yüzden de bunlara ‘terminatör tohumları’ deniyor. Monsanto’dan bahsederken, konu Simran’ın bir sonraki durağı İtalya’ya geliyor. Vatikan’la görüşmeler halindeymiş çünkü GDO’lu tohumların tarımda kullanımı İtalya’da yasaklı olmasına rağmen, Vatikan’ın Pontifical Enstitütüsü genetiği değiştirilmiş ‘altın pirinç’ üzerine bir çalışma yapıyormuş ve bu proje sonlandırıldığında bilhassa bu tohumların Afrika’da dağıtılması planlanıyormuş. Simran bu konuyla ilgili araştırmalar yapıyor. Dahası bunu hem ekolojik hem de evrensel bir adalet problemi olmasının da altını çiziyor.

BUNU DA OKU:  İstanbul'da imara açılabilecek yeşil alanlar

İşin ülke politikalarıyla da örtüşen bir tarafı var, diye konuştuktan sonra, son yıllarda yeşil hareketin öncülerinden olan Simran, “Belki de artık benim de kamu tarafımda yer almam gerekiyor diye düşünüyorum,” diyor. Yemeğimiz ilerlerken laf lafı açıyor. Üzerinde çalıştığı kitabından bahsediyor: İnsanları nasıl çevreyle ilgili konularda harekete geçirebileceğimiz konusunu ele alıyor. “İklim değişikliği denince kutup ayılarını görmek, karbon ayak izi gibi kavramlar bizi harekete geçirmiyor,” diyor. Simran hem davranış psikolojisi açısından ele aldığı hem de Robert Redford, Newt Gringich gibi ünlü isimlerle yaptığı röportajlarıyla tam benim de cevabını aradığım soruları aydınlatacak bir kitap hazırlıyor. Bir kömür madeni protestosunda, kendisini motive eden faktör kirlilik ve küresel iklim değişikliği iken, kızı astım olduğu için madeni protesto eden endişeli babanın düşüncesinin tamamıyla farklı olduğuna işaret ediyor.

Hepimizi farklı şeyler etkiliyor. “Hedefi harekete geçmemiz için bulunması gereken, üslubu yakalamak,” diye düşünüyor, çünkü herkesin içinde bulunduğumuz çevresel sorunları algılamasını ve anlamasını istiyor.

simran1

Simran Sethi inanılmaz ilham verici bir kadın. Ben bile masadan kalkınca tüm dünyayı değiştirebileceğim hissine kapıldım. Tabii ona, “Siz bu enerjiyi nereden alıyorsunuz?” dediğimde, “İnandıkları için mücadele eden herkesten,” diyor. Simran biraz da gazetecilik altyapısından olsa gerek, etrafını ve gezegeni dinleyenlerden. Konuları anlamak, özümsemek için hepimizin önce dinlemesi gerektiğini söylüyor. Biraz da sosyal medyadan bahsetmek gerekiyor. Kadın-erkek demeden diyecek sözü olanların hiçbir hiyerarşiye maruz kalmadan seslerini duyurdukları tek mecra olarak adlandırdığı sosyal medyanın, sesimizi duyurmak için harika bir mecra olduğundan bahsederken, gazetecilik tarafının da ağır bastığı görülüyor.

“Peki bundan sonra ne var?” diye sormak zor Simran’a çünkü durmak bilmeden araştırıyor, öğreniyor ve en önemlisi öğretiyor. Yemeği istemeye istemeye bitirdik ve yola çıktık. İstanbul’daki favori müzelerimizden, gezi yerlerinden, arkeolojik eserlerden bahsederken, “Edirnekapı’daki Kariye Cami’ni görmeden gitme,” diyorum. Parmağındaki ince çizgilerle Haliç’i ve Boğaz’ın kesintilerini gösteren gümüş yüzüğünü gösterip, “Edirnekapı ne tarafa düşüyor?” diye sorarak Haliç’in üstlerinde bir yeri işaret ediyor. Diyorum ya, Simran sanki 40 yıllık İstanbullu. Bizden biri.

BUNU DA OKU:  Yemyeşil beş bina

Simran Sethi kimdir?

Simran Sethi ödüllü bir gazeteci ve Kansas Üniversitesi Gazetecilik ve Kitle İletişim Fakültesi’nde profesör. Üniversitede çeşitlilik, sürdürülebilirlik, çevre ve sosyal değişim için sosyal medya konularında ders vermekte. Sethi, aynı zamanda kişisel ve kültürel dönüşüm boyutlarını keşfetme üzerine çalışan disiplinlerarası bir internet sitesi olan Metamorphose‘un da kurucusu.

Sethi, Birleşik Krallık’ın Independent‘ı tarafından gezegenin en iyi eko-kahramanlarından biri olarak gösterildi, Vanity Fair tarafından “çevre elçisi” olarak adlandırıldı ve Daily Variety tarafından “çevre açısından etkili kadın” seçildi. Sethi; The Martha Stewart Show, The Oprah Winfrey Show, The Today Show gibi onlarca programına katıldı ve sayısız yayın kuruluşunda çalıştı.

Sethi çevre, sosyal medya, sürdürülebilirlik ve çeşitlilik üzerine çalışmalarına devam ediyor ve yeni kitabını yayına hazırlıyor.

 

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Ergem Şenyuva

İstanbul'da doğdum büyüdüm. Hep bu şehri, kültürel ve doğal mirasını koruma derdindeydim. Bir yandan yeşili ve doğayı nasıl gelecek nesillere bırakırız kaygım vardı. 2006 senesinin sonunda hayatımı değiştiren olay oldu ve kızım doğdu. Yaptığım her şeyi sorguladığım ve tekrardan en başa döndüğüm bir dönemden sonra, kurumsal hayata veda ettim. 2009 yılında Al Gore'un iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Climate Project derneğinin Türkiye temsilcisi oldum. İklim değişikliğini ve yaşadığımız dünyanın nelerle karşı karşıya olduğunu fark ettikçe, elimi taşın altına sokma zamanı geldi diye düşündüm. 2010 yılının sonunda Yeşilist'i kurdum. Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabileceğimize, hepimizin atabileceği küçük adımlarla büyük şeyler başarabileceğimize inanıyorum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Gıda, Gıda Gündemi, Gündem, Kent
Gıdanızın içindeki şeker miktarını biliyor musunuz?

Hemen her gün içerisinde ne gibi bileşenler olduğunu çok da düşünmeden tükettiğimiz bazı gıdaların içeriğindeki şeker miktarları.

Kapat