Sokakta başlayan dostluk: Umut ve Nazo
Kadıköy – Caddebostan sahil şeridinde zaman geçiriyorsanız bu ikiliye rastlamış olma ihtimaliniz yüksek. Athena ve Gözyaşı Çetesi’nden tanıdığımız Umut Arabacı, bir yıldan uzun süredir Nazo ile birlikte mutlu bir hayat yaşıyor. Umut hem Nazo ile tanışma hikâyesini anlattı hem de bir sokak köpeğini evlat edinme, yaşadığımız evi bir köpekle paylaşma konusunda aklımıza takılan soruları yanıtladı.
Deniz Aytekin: Bize Nazo ile tanışma hikâyenden biraz bahseder misin? Yollarınız nasıl kesişti?
Umut Arabacı: 2015 yılının son günü İstanbul kar altındayken, kar üstüne bırakılmış mamaları yerken kendisine selam verdim. Sıradan bir hal hatır sormaydı, genelde bütün sokak köpekleriyle selamlaşırım. Nazo beni sanırım biraz sıcakkanlı görmüş olacak ki, sessizce peşime takılmış. Apartmanın kapısını açana kadar beni takip ettiğini fark etmedim. Apartman kapısını açmamla içeri girdi ve olanca hızıyla yere yatıp uyku pozisyonu aldı. O kadar yorgundu ki, ne yapacağımı bilemez halde ona bakakaldım.
Sonra dedim ki, “E burası olmaz, ya dışarı çık ya da eve gel”. Sonra film başladı. Bir kat yukarı çıkıp apartmanı dinlemeye başladım, ve sonra o beklenen ses geldi. Merdivenleri kuşkuyla ve biraz da hayretle tırmanan sokak köpeğinin tırnak sesleri. Bir üst katta onu bekliyordum ve o göz göze gelişimizi asla unutamam. Tam olarak olan şeye inanamadığını gözlerinde görebiliyordum. Evet dedim, gel eve hadi. Saatlerce deliksiz uyudu. Ben de saatlerce evde kocaman bir küpeli sokak köpeğinin olduğuna inanamayarak başında uyanmasını bekledim.
D.A.: Son yıllarda barınaktan/sokaktan hayvan sahiplenen kişilerin sayısının arttı fakat konu köpek olunca hayvanseverlerin belli cins köpekleri sahiplenme eğiliminde olduğunu görüyoruz. Neden böyle bir eğilim var sence? Sokak köpeği ile birlikte yaşamak daha mı zor? Nazo’nun tuvalet eğitimi ya da evde yaşamaya alışmaya süreci ile ilgili sorunlar yaşadın mı?
U.A.: Baştan uyarayım, söyleyeceklerim birçok köpek sahibinin hoşuna gitmeyecek ve birçoğu benden hemen nefret edecek. Cins köpek sahiplenmek isteyen, özellikle şu cinsi istiyorum diyen insanların egosal bir takım sorunları olduğunu düşünüyorum. İstediği ırk bir köpeğe sahip olmak için para vermek öncelikle cins köpek sahiplerinin hiç düşünmek dahi istemediği ya da göz ardı ettiği korkunç bir pazarın işlemesine yardımcı oluyor.
Sırf siz golden cinsi bir köpek istiyorsunuz diye bilin ki bir anne golden sürekli ve sürekli bu pazara yeni köleler imal etmek için zorla çiftleştiriliyor ve bu zannettiğiniz gibi laboratuvarlarda değil, kenar mahallelerde küçücük kafesler içerisinde gerçekleşiyor.
Barınaklardaki yüzlerce cins köpeğin barınaklara düşme hikâyesi de böyle başlıyor. Çoğu zaman evin çocuğu oynasın diye eve bir yavru köpek alınır, ilk gece evin her tarafına kaka çiş yapan yavru köpek ya alınan yere geri verilir, ya da sokağa terk edilir. Birçoğunda sonuç böyledir, zaten daha en başta bu yavrunun bir oyuncak olarak görülmesi hatadır. Ayrıca insan yavrusunun da kakasını tutamaması gibi, yavru köpekler de belli bir olgunluğa erişip ancak etrafını gözlemleyerek tuvalet eğitimini tamamlayabilirler ki, bu çoğu zaman bir yıldan fazla süren, emek ve sabır isteyen bir süreçtir.
Ben Nazo’ya hiç bir eğitim vermedim, çünkü Nazo yetişkin ve tuvalet alışkanlığı olan bir köpek olarak bana geldi. Eve 15 aydır bir sefer bile tuvaletini yapmadı. Sokakta büyümüş bir köpekle yaşamak sanılanın aksine, o kadar kolay ki. Her şeyi görmüş geçirmiş ve bir eve sahip olmanın değerini bilen bir olgunluk abidesinden bahsediyoruz!
D.A.: Nazo’nun cüssesine bakınca insanın aklına ister istemez ‘ne yer ne içer, nerelerde gezer bu hayvan?’ sorusu geliyor. Beslenme alışkanlıkları evde beslenen diğer köpeklerden farklı mı? Daha önceden sokakta olduğu için evdeki yaşama adaptasyonunda sıkıntı yaşadınız mı? Daha fazla dışarı çıkarılması gerekiyor mu ya da sıkılıyor mu evde?
U.A.: Nazo benim hayatımda denk geldiğim en uyumlu hayvanlardan biri. Yani geldiği zamanı düşünürsek, ben yılbaşı ikramiyesinin bana çıkmasını dilerken mecazi yoldan büyük ikramiyeyi tutturmuş oldum. Nazo hiç bir yemeği seçmiyor, ne verirsek seve seve yiyor. Evde sıkılıyorsa bile, bir şekilde bunu bize belli etmiyor. Hep mutlu, hep mutlu. Nazo tam bir kırma. Renkleri Alman çoban köpeklerini çağrıştırsa da, safkan Alman çoban köpekleriyle yan yana geldiği zaman nasıl bir çomar olduğunu hemen görebiliyorsunuz. Ama kendisi bir uyum mucizesi olduğu için, yalnızca bir seferde ben bisiklete binerken yanımda nasıl hareket edeceğini kendisi kavradı.
İnanılmaz değil mi? Sadece bir seferde aramıza elektrik direklerini sokmaması gerektiğini, insanları aramıza alıp zincirlere dolamamız gerektiğini tek bir seferde çözdü ve bir yıldır tek bir sefer bile benimle bisikletin yanında koşarken beni düşürmedi. Her gün insanlar bizi caddede bisikletle gördüğünde hayret ediyor. Ve geçtiğimiz her yerde etrafımızda sürekli şunları duyuyoruz; “Anne köpeğe bak!”, “Ne kadar tatlı gördün mü!”. Birkaç sefer köpek sahipleri bizi durdurup bisiklete eşlik etmesini nasıl öğrettiğimi sordular. Çok saçma ama, ben ona hiç bir şey öğretmedim, o sadece anladı. :)
D.A.: Stüdyo çalışmaları, konserler ve turnelerle dolu yoğun bir hayatın var. Bu tempoda bir de Nazo’ya zaman ayırmak zor oluyor mu? Sıkıştığın zamanlarda ne yapıyorsun?
U.A.: Şanslıyım ki evde dört kişi yaşıyoruz. Nazo’nun, yine sokaktan gelme üç kedimizin ve ev halkının barınabileceği kadar alanımız var. Ama köpek sahiplenirken en çok üzerine düşünülmesi gereken konu bu. Eğer sizin yerinize ilgilenebilecek güvendiğiniz insanlar yoksa, köpeğiniz de sizinle seyahat etmek durumunda.
Son iki senedir tatillerimi ve bütün seyahatlerimi Nazo’yu da düşünerek planlayabiliyorum. Köpekleri hiç büyümeyen bebekler olarak görsek yeridir. Evde belki bir süre yalnız bırakabilirsiniz ama, asla 24 saat yalnız bırakamazsınız. En önemli konumuz işte bu ve bu konuda da şanslıyım. Ben olmadığımda Nazo’ya her zaman oyun arkadaşı bulabiliyorum.
D.A.: Bazı mekân sahiplerinin ve bir kısım esnafın sokak hayvanlarına karşı tepkili olduğunu biliyoruz. Günlük yaşam içinde, Nazo ile dolaşırken olumsuz tepkiler alıyor musun? Köpekli müşteri kabul etmeyen kafe ya da barlara denk geliyor musun ve tepkin ne oluyor?
U.A.: Ben Nazo ile gidemediğim yerleri listemden çıkarıyorum ve deneyimlerimi de hayvan sahipleriyle paylaşıyorum. Bahçesine dahi köpek kabul etmeyen işletmelerden yüzlerce var. Bu tip işletmelerin akıl ve vizyon yoksunu Yeni Türkiye’ye ait olduklarını düşünüyorum. Buna rağmen bazı işletmeler de ısrarla kapılarına “Evcil hayvanlarınızla gelebilirsiniz” yazıyorlar.
Sizin yastığınızı paylaştığınız o canlıya bir düz beyinlinin “hoşt!” diye seslendiğini duymak istemezsiniz. Duyduğum zaman ben de fevkalade huzursuzluklar çıkarabiliyorum, o nedenle hayvanları insanlardan aşağı gören işletmeler benim için kara listeye alınıyorlar. Almanya’da insanların ancak rezervasyonla girebildiği en lüks restoranların kapalı alanlarına dahi koca köpekleriyle girebildiğini gördüğüm günden beri, köpekleri kovalayan işletmelerle ilişkimi sonlandırdım.
D.A.: Daha önce hem bireysel olarak hem de grubun Gözyaşı Çetesi ile sokak hayvanları yararına birçok gönüllü kampanya gerçekleştirdiniz. Senin bireysel olarak desteklediğin, düzgün işler yaptığına inandığın, gönüllü hayvan toplulukları hangileri?
U.A.: İsmini tek tek sayamayacağım onlarca oluşum ve dernek var. Birçoğu da çok güzel işler yapıyorlar ama keşke aralarında kavga etmeden, birleşip güçlü olmayı becerebilselerdi. Ben gönüllü çalışan insanların birbirini çekememesine ve onlarca kavgaya şahit olduğum için kendimi hiçbir oluşumun içine sokmamaya karar verdim.
Grubumla daha önce birkaç organizasyonda yer aldık, hatta bir seferinde bir konserde Bolluca ormanından kurtarılan Üzüm ve Zambak’ı Almanya’ya yeni sahiplerine ulaştırabilecek yol parasını bile denkleştirebildik ama, sizin dahil olmadığınız bir başka topluluk çıkıp “Köpekleri deneylerde kullanılmak üzere laboratuvara sattılar” diye bir yalan haber yayabiliyor. Ben her gün Üzüm ve Zambak’ı facebook profillerinden takip ediyorum, ve aynı amaç uğruna çalışan insanların birbirini nasıl engellemeye çalıştığına da halen hayret ediyorum. Dilerim ki bu son bulur. O zaman bir şeylerin değiştirilebileceğine inanmaya başlayabilirim.
D.A.: Bir müzisyen olarak da hatrı sayılır bir takipçi kitlesine sahipsin. Yolda yürürken karşılaştığın, sosyal medya üzerinden sana ulaşan dinleyicilerin tepkileri Nazo’yu evlat edindikten sonra nasıl değişti?
U.A.: Nazo’yu Caddebostan sahilinde birçok köpek sahibi ve sokakta besleme yapan gönüllü tanıyor. Bu insanlar dışında Nazo benimle yaşamaya başlayana kadar görünmezdi. Belki milyon kere oradan oraya kovalanmış, bir ara yakalanıp barınağa düşmüştü. Kulağındaki küpesi ve sol gözünün altındaki bir yara izi neler görmüş geçirmiş olabileceği hakkında biraz bilgi veriyor. Hatta vücudunun iki yanında da betona yatmaktan oluşmuş nasırları var ve oralardan artık tüy çıkmıyor.
Nazo bütün bunları yaşarken birçokları için baş belası, dadanmaması gereken bir sokak itiydi belki. Ben fotoğraflarını paylaşmaya başladıkça Nazo bir fenomene dönüştü. Fanları oluştu, ve onlarca mesaj aldım “Sokak köpeklerini artık başka bir gözle izliyorum” diyen. Bunları duymak çok mutluluk verici.
D.A.: Bir köpekle beraber yaşamak isteyen fakat bir türlü cesaret edemeyen, kuşkuları olan okuyuculara verebileceğin tavsiyeler var mıdır?
U.A.: Öncelikle şunu söylemek isterim; “SATIN ALMAYIN, SAHİPLENİN!” Sahiplenmeyi bir barınaktan yapacaksanız, ve hâlâ bir cins tutkunuysanız gidip barınakta biraz zaman geçirin. En iyi iletişim kurabildiğiniz hayvanı belirleyin ki, bu illa labrador isteyen bir insanın bile fikirlerini değiştirebilecek bir süreçtir. Hemen eve alıp gelmeye kendinizi zorlamayın, artık büyümeyen bir bebeğiniz olacağını unutmayın ve tam olarak hazır olmanız gerektiğini asla aklınızdan çıkarmayın.
Egolarınızı bir kenara bırakın, kendinize bir şans tanıyın ve yapabiliyorsanız bir kere olsun bir köpeğin sizi seçmesine izin verin. Görünürde ben Nazo’yu sahiplenmiş gibiyim ve hep öyle bahsediyorum ama içimde bildiğim bir şey var ki, aslında Nazo beni sahip edindi. Ve bana bu şansı veren Nazo’ydu. Umarım yaşadığımız güzellik birilerine ilham olur. Sevgiler, sevgiler, sevgiler!
Geri bildirim: Muhteşem bir hikaye… Sokakta başlayan dostluk: Umut ve Nazo – biliyomuydun.com