Tatil seçkisi: Yeni çıkan 17 yeşil kitap

Bayram tatilinde ne okuyacağınıza karar veremediyseniz sizin için seçtiğimiz, bu yıl çıkan 17 yeşil kitaba göz atın!

Bitkilerin Ruhu // Robin Wall Kimmerer

Dünyanın evimiz olduğunu unuttuk.

Robin Wall Kimmerer, Potawatomi halkının bir üyesi ve bir botanikçi olarak doğayla birden fazla dilde konuşabilen bir araştırmacı: Bir yandan çocukluğundan itibaren bitki ve hayvanlarla kurduğu ilişki ona doğanın en eski öğretmenimiz olduğunu göstermiş, öbür yandan ise botanik eğitimi ona bütünün parçalarını görmeyi öğretmiş. Halkının öğretilerini ve bilimin sesini kendinde birleştiren Kimmerer, Bitkilerin Ruhu’nda bu iki farklı bilgi merceğinden bakarak edindiği tecrübeleri bir araya getiriyor ve canlıların dünyasıyla kurduğumuz ilişkinin karşılıklı olması gerektiğini hatırlatıyor. Çünkü ancak diğer canlıların dillerini anlayabildiğimiz zaman dünyanın cömertliğini anlayabilir, bu cömertliğe karşılık kendi hediyelerimizi vermeyi öğrenebiliriz.

Gezegenimizin sesini duymak bizim sorumluluğumuz…

“Robin Wall Kimmerer olağanüstü bir kitap yazmış; kanıtlara dayalı, objektif bir bilim anlayışının, yerlilerin kadim öğretileriyle nasıl zenginleşebileceğini gösteriyor. Güzelliği o kadar iyi yakalayıveriyor ki… boylu mazıların, yabani çileklerin, yağmurun eksik olmadığı ormanların, mis gibi kokan kutsal ot dolu çayırların manzarası kitabı kenara koyduğunuzda bile gözünüzün önünden gitmiyor.”
-Jane Goodall

Gezegenimizden Bir Yaşam // David Attenborough

Bir zamanlar aşmanın günler alacağı ılıman ormanlar, yanından geçmesi dört saat süren bizon sürüleri, gökyüzünü karartacak kadar yoğun kuş sürüleri olduğunu unuttuk. Tüm bunlar yalnızca birkaç kuşak önce sıradan şeylerdi. Artık öyle değiller. Zenginliğini yitirmiş bir dünyayı yadırgamayacak hâle geldik. Çağımızın asıl trajedisi bu: Gezegenimizdeki biyoçeşitliliğin giderek hızlanan çöküşü.
Yediğimiz tavukları besleyecek soyayı yetiştirmek için yok ettiğimiz ormanların hesabı verilmedi. Alıp çöpe attığımız pet şişenin deniz ekosisteminde yol açtığı zararın hesabı verilmedi. Bahçemize yaptığımız eklentinin briketlerindeki çimentoyu üretirken açığa çıkan sera gazlarının hesabı verilmedi.
Ancak gidişatı durdurmak için hâlâ zamanımız var.
Mutlu hayatlarımızı yaşamaya devam edebilir, çocuklarımızı büyütebilir, inşa ettiğimiz modern toplumun uğraşlarıyla samimi bir şekilde kendimizi oyalayabilir, bunu yaparken de kapıdaki felaketi görmezden gelmeyi seçebiliriz. Ya da değişebiliriz.
Doğa tarihi programlarının yüzü, ömrünü bu uğurda çalışmalara adamış ödüllü yayıncı ve doğa tarihçisi David Attenborough, geçen yüzyılda dünyada meydana gelen değişikliklerin bilimsel bir özetini sunuyor. Doğayla barışık, yaşam boyu bilgeliğin anahtarının yanı sıra çağımızın tüm sorunlarına ve insanlığın dünyaya verdiği zarara rağmen gelecek için umutlu bir vizyon paylaşıyor.
Bu kitap yaptığımız en büyük hatanın hikâyesini anlatıyor—ve şimdi harekete geçersek bu sorunu nasıl çözebileceğimizi.

Her Şeyi Değiştirme Rehberi // Naomi Klein ve Rebecca Stefoff

Her Şeyi Değiştirmeye Hazır mısın?

“Bu kitabı sana daha iyi bir gelecek için değişimin mümkün olduğunu göstermek adına yazdım.” (Naomi Klein)

Artan sıcaklıklar, Amazon’da çıkan yangınlar, şiddetli kasırgalar… Bunlar, iklim değişikliğinin günümüzde gözlemleyebildiğimiz etkilerinden yalnızca birkaçı.

İyi haberse bu konuda hepimiz hâlâ bir şeyler yapabiliriz. İklim değişikliğinin yalnızca çevresel etkilerine karşı değil, aynı zamanda herkes için adil ve yaşanabilir bir gelecek kurmayı hedefleyen iklim adaleti adına da savaşan bir hareket var. Gençler bu hareketin sadece parçası olmakla kalmıyor, ona önderlik de ediyorlar. Bizlere bu tehlike ânının aynı zamanda her şeyi değiştirmek için büyük bir fırsat olduğunu gösteriyorlar.

İklim adaleti mücadelesinin en büyük seslerinden biri olan ödüllü gazeteci Naomi Klein, Rabecca Stefoff ile birlikte dünyanın dört bir yanındaki genç liderlerin ilham verici öykülerini anlatıyor. Bu bilgi dolu kitap, genç okurlara bu noktaya nasıl geldiğimize dair kapsamlı bir bakış açısı sunarken bir gün onlara miras kalacak gezegeni koruma ve yeniden şekillendirme mücadelesinde ihtiyaç duyacakları araç ve yöntemlere de yer veriyor.

Sanat ve Ekoloji // Eda Sezgin

Bu kitap, sanat ile ekoloji ilişkisinin gündeme getirdiği sorulara, ortaya çıkardığı çelişki ve açmazlara politik ekoloji ekseninden bakmayı amaçlıyor. Ancak politik ekoloji alanında, kimi zaman birbiriyle çelişen yaklaşımları da barındıran farklı perspektifleri göz ardı etmeden…

Günümüzde dinamik bir toplumsal-politik hareket olarak ekolojinin sanatçılar, küratörler, kurumlar ve eleştirmenler açısından bir cazibesi var; konunun acilliği ve vahameti, bu alandaki sanat üretimlerine de bir dokunulmazlık halesi kazandırıyor. Oysa söz konusu sergilerin ve diğer sanat pratiklerinin kimi zaman tam da kendisi, ya yaklaşımı ya da icrası gereği ekoloji karşıtı bir yerde konumlanabiliyor. Bu kitap, sanat ile ekoloji ilişkisinin gündeme getirdiği sorulara, ortaya çıkardığı çelişki ve açmazlara politik ekoloji ekseninden bakmayı amaçlıyor. Ancak politik ekoloji alanında, kimi zaman birbiriyle çelişen yaklaşımları da barındıran farklı perspektifleri göz ardı etmeden…

Bir Boru Hattı Nasıl Patlatılır // Adreas Malm

Ünlü iklim araştırmacısı (ve SUV lastiklerini söndüren ve kömür madenlerindeki sabotajları gerçekleştiren aktivistlerden biri olan) Andreas Malm, karşı karşıya kaldığımız ekolojik çöküş sürecinde, iklim hareketinin kullandığı yöntemlerin daha da keskinleşmesi için ateşli bir çağrı yapıyor.
 
Diktatörleri alaşağı eden halk devrimlerinden, apartheid karşıtı harekete ve kadınların oy hakkı için süfrajetlerin sabotajlarıyla gerçekleşen kitlesel değişimin nasıl gerçekleştiğine değin bir karşı tarih anlatımı da sunan Malm, mülkiyet yıkımının ve hayatlara zarar vermeden gerçekleştirilecek bir şiddet biçiminin stratejik olarak kabul edilmesinin devrimci değişim için tek yol olduğunu savunuyor. Almanya ormanlarından Londra sokaklarına, İran’dan Irak çöllerine kadar yaşanan farklı eylem döngülerini kendine özgü bir anlatımla sunan Malm, pasifizm ve şiddet, demokrasi ve sosyal değişim, strateji ve taktikler ve son olarak da iklim hareketinin siyasi tavrı ve etik anlayışı üzerine hem yüreklerimize hitap ediyor hem de zihinlerimizi kurcalayan çarpıcı bir tartışma sunuyor: Sivil direniş mi, yoksa sabotaj mı? Alevler içinde bir dünyada nasıl mücadele etmeliyiz?

BUNU DA OKU:  Hayvan kullanımı tartışmasına giriş: İnsan Neden Vegan Olur?

Salgın İklim Toplum – Nasıl Bir Dünyada Yaşayacağız? // Kolektif

Küçücük bir virüsün kibir, gösteriş dolu, her şeye kadir ve muktedir olduğu düşünülen kapitalist dünyamızı fos çıkarışını izlerken sürekli bundan birşeyler öğrenmeliyiz demiştik. Bugün sormalıyız: Öğrenebildik mi? Ne öğrendik? İstanbul Politikalar Merkezi COVİD-19 salgınının başladığı 2020 başından günümüze, web üzerinde, salgın koşullarında dünyanın, toplumların ve bireylerin durumunun değerlendirildiği çok sayıda panel düzenledi. Bu panellerden hazırlanan Salgın, İklim, Toplum’da ilk günlerden başlayarak salgının dünyadaki ve özellikle Avrupa Birliği ve Türkiye’deki ekonomik ve sosyal etkileri, olağanüstü kriz koşulları altında insan davranışları, salgın ile iklim krizinin birlikte ilerleyişi, devletlerin ve uluslararası kurumların salgını yönetmedeki başarı ve başarısızlıkları, aşılama, komplo teorileri, salgının ekonomi politiği, göçmenler ve işsizler, salgın koşullarında sosyal güvenliğin, eşitlik, adalet ve temel özgürlüklerin durumu, bütün dünyada dijitalleşmenin artışı ve iş süreçlerindeki değişim ve Türkiye bağlamında din ile siyaset arasındaki ilişki tartışılıyor. Çoğu katılımcı, yaşadığımız bu sıradışı deneyimden öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu, gelecekteki salgınlarla ve gittikçe derinleşen iklim değişikliğinin getireceği ekolojik krizlerle başa çıkabilmek için bu deneyimimizi adaletli ve eşitlikçi bir dünya düzenine doğru seferber etmemiz gerektiğini düşünüyor. Aşının bulunuşuyla ve uygulanmasıyla salgını geride bırakabileceğimiz bir eşikte yayımlıyoruz bu kitabı. Bizim için son iki yılın büyük başarısı bilime, dünyanın dört bir yanındaki doktorlara, sağlık emekçilerine ve biliminsanlarına aittir.

Zaman ve Suya Dair – Bir Buzula Ağıt // Andri Snaer Magnason

Yaşadığımız yüzyıl içinde dünyadaki suyun doğası değişecek; buzullar eriyecek, deniz seviyeleri yükselecek ve sularının asitliği son 50 milyon yıldır görülmemiş derecede artacak. Bu dönüşüm gezegenimizdeki bütün yaşamı, tanıdığımız ve sevdiğimiz herkesi derinden etkileyecek. Aklın alabileceğinden daha karmaşık, geçmişteki tüm deneyimlerimizden daha mühim, dilin kendisinden daha ulu bir vaka… Bu büyüklükte bir sorunu hangi sözcüklerle tarif edebilirsiniz ki?
İşte bu engin meselenin net bir resmini çekmek isteyen İzlandalı ünlü yazar ve aktivist Andri Snaer Magnason’un, eriyen Okjökull buzuluna yazdığı ağıt

“Geleceğe Mektup”– dünya çapında haber olmuş, milyonlarca kişi tarafından paylaşılmıştı. Magnason şimdi de bilimsel yaklaşım ile kişisel bakışını birleştiriyor; iklimbilimcilerin gelecek tahminleri arasında yolculuk ederken kadim efsanelerden, atalarının hikâyelerinden ve Dalai Lama’yla yaptığı söyleşilerden geçen güzergâhını incelikle –ve nükteli, ironik bir dille– örüyor. Nihayetinde ortaya hem bir seyahatname hem bir dünya tarihçesi hem de –gelecek kuşaklarımız uğruna– dünyayla uyum içinde yaşamamızın önemine dair sarsıcı bir hatırlatma çıkıyor.

Sakin Olmak – Yaşlanırken Kazandıklarımız // Wilhelm Schmid

Her geçen gün hızlanan hayatlarımızda, bugün artık sakinliğe yer yok. Sükunet modern dünyanın kuralları altında ezilen günlük yaşamımızın kurbanı oldu desek yeridir. Peki sakinlik kavramını, hayatı kolaylaştıran ve zenginleştiren bir kaynak olarak görmek mümkün değil midir?

Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta işte bu sorunun cevabını tartışıyor. Yaşadığımız çağın hararetli ve telaşlı temposuna kapıldığımızdan beri sükûnet hayatımızdan çekildi. Sakin olmayı kolayca, kendiliğinden başaramıyoruz. Oysa modernlik insanları öylesine savuruyor ki, sükunete duyulan özlem ve ihtiyaç büyüyor. Peki sakinliği nasıl geri kazanabiliriz? Onu bir erdem olarak görmek, hayata bakış açımızı nasıl genişletir? Sükunette pratik bir yaşam yolu bulmak mümkün müdür? Sükunete ermek, ancak yaşlanma sürecinde mi mümkündür? Yaşamla barışık olmak, dengede yaşamak, hayata şükran duygusuyla yaklaşmak, sakinliğin kazanımları olabilir mi?

Mutsuz Olmak ve Aşk adlı kitaplarıyla tanıdığımız felsefeci Wilhelm Schmid, Sakin Olmak’ta hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sakinlik kavramını ele alıyor ve onu doygun bir yaşamla ilişkilendiren önemli ipuçları veriyor.

Neden Vegan? // Peter Singer

Modern çağın en büyük ahlak felsefecilerinden biri olan Peter Singer, hayatımızı nasıl yaşamamız gerektiğine dair cesur sorular soruyor. İnsanın hayvanlar üzerindeki zulmünün, ırkçılık ve cinsiyetçilik gibi yanlış olduğunu savunan Singer, hayvan hakları hareketini tetiklemiş ve vegan beslenmenin yükselişine ivme kazandırmıştı. Hayvan özgürlüğü, insanlık adına diğer özgürlük hareketlerinden daha fazla fedakârlık gerektirecektir, çünkü hayvanlar bunu kendileri için talep edemez, oy, gösteri ya da bombalarla sömürülmeye karşı protesto düzenleyemezler. İnsan böyle içten bir fedakârlığa muktedir midir? Kim bilir? Eğer bu kitap önemli bir etkide bulunabilirse, insanın içinde taşıdığını düşündüğü insafsızlık ve bencillikten daha fazla bir potansiyele sahip olduğuna inanan herkesin inancını aklayacaktır.

BUNU DA OKU:  Uzay bile çöplüğe döndü: Dünyanın yörüngesindeki uzay molozları tehlike yaratıyor

Tohumların Zaferi // Thor Hanson

“Hem bir keşif yolculuğu hem de bir davet olan bu kitap, tohumların evrim, doğa tarihi ve insan kültürü boyunca açtığı dolambaçlı yolu takip ettikçe büyüyen merakımla birlikte artan bir ilgiden doğdu. Araştırma yaptığım ormanlar ve laboratuvarlardan başlayıp yol boyunca tanıştığım bahçıvanların, botanikçilerin, kâşiflerin, çiftçilerin, tarihçilerin, keşişlerin –ve elbette harikulade bitkilerin, onlara bağımlı olan hayvanların, kuşların, böceklerin– kılavuzluğunda hikâyenin gelişmesini izledim. Tohumların ortak özelliklerinden biri onları bulmak için uzaklara bakmamıza gerek olmamasıdır, çünkü tohumlar dünyamızın ayrılmaz bir parçasıdır.

“Evet, bir tohumlar dünyasında yaşıyoruz. Sabah kahvemizden, onun yanında yediğimiz çörekten tutun da kıyafetlerimizin dokunduğu pamuğa, yatmadan önce içtiğimiz bir fincan kakaolu süte kadar tohumlar gün boyu bizimledir. Tohumlardan yiyecekler, alkollü içkiler, yağlar, baharatlar, zehirler, yakıtlar, iplikler, boyalar elde ediyoruz. Tohumlar dünyadaki hayatın temel yapıtaşlarıdır; farklı beslenme alışkanlıklarının, ekonomilerin ve yaşam tarzlarının temelini onlar oluşturur. Keza, vahşi doğadaki yaşama dayanak oluşturanlar da yine onlardır.

“Peki tohumlar nasıl bu kadar başarılı oldu? Tohumların ve onları taşıyan bitkilerin gezegenimizi tepeden tırnağa değiştirmelerine imkân tanıyan özellikleri, alışkanlıkları nelerdi? Bu sorunun cevabı, elinizdeki kitabın anlatısını kuruyor ve sadece tohumların doğada nasıl serpildiklerini değil, insanlar için neden bu kadar elzem olduklarını da açıklığa kavuşturuyor.”

—Thor Hanson

Toprakları Kapatmak – Kamu Arazilerinin Özelleştirilmesi // Melek Mutluoğlu Özkesen

“Yaşamsal bir kaynak olan toprağın özelleştirilmesi üzerinde yaşayan insanların ve tüm canlıların yaşam alanlarının gasp edilmesi, o toprak üzerinde örgütlenmiş yerleşik toplumsal formların ve ekosistemin bozulması anlamına gelir. Bu nedenle özelleştirmeler, tek başına bir toprak parçasının/arazinin kullanım hakkının ya da mülkiyetinin değişmesinden ibaret olmayan; toplumsal ilişkileri, yaşam biçimlerini, doğayı ve çevreyi etkileyen ve siyasi-iktisadi stratejiler ile şekil değiştiren oldukça hayati bir süreç olarak karşımızdadır.”

Meralar, yaylaklar, kışlaklar, otlaklar, harman ve panayır yerleri… Ormanlar… Yollar, meydanlar, köprüler… Kamu hizmet binaları, parklar, bahçeler… Sahipsiz yerler… Kamunun, bütün insanların öteden beri müştereken yararlandığı kaynakların, mekânların, ortamların özelleştirilmesi gerçekten ne anlama geliyor? Melek Mutioğlu Özkesen, bu yalın sorunun cevaplarını arıyor. Toprakları Kapatmak, Türkiye’de özelleştirmenin köy toprakları, ormanlar, TOKİ, Yeşil Yol Projesi, Kuzey Marmara Otoyolu Projesi ve Üçüncü Köprü gibi birçok örneğini ele alan kapsamlı bir çalışma.

Solan Akdeniz 1550-1870 // Faruk Tabak

Faruk Tabak Akdeniz’in tarihini, Braudel’in peşinden, ezberleri bozarak yeniden yazıyor: Ovalar, tahıllar, iklim değişiklikleri ve şehirler ekolojik tarihin bu öncü eserinde dile geliyor. Bugünkü şekliyle Akdeniz’in ortaya çıkışını, uzun erimli tarihsel eğilimler ekseninde, sabırla tasvir ediyor. Modern çağın eşiğinde, kapitalist dünya sisteminin teşekkülü sürecinde Akdeniz’in soluşunu ticaretin, doğanın, tarımın, devletlerin çoklu ritmi eşliğinde resmediyor. Çağlar Keyder’in önsözü, Immanuel Wallerstein’ın sonsözüyle

“Sanayi Devriminden önce, Atlantik ekonomisinin yükselmeye başladığı yüzyıllarda, daha önceki dönemlerin merkezi Akdeniz havzasında neler nasıl değişti? Tabak bu soruya Braudel’inkini izleyen bir yöntem ve çerçeve kullanarak yanıtlar arıyor. İklim değişiklikleri ve coğrafyadan siyaset ve ekonomiye, şehir devletleri ve imparatorluklara, tarımsal yapılardaki uzun dönemli değişikliklere kadar uzanan geniş bir tabloyu yetkinlikle tahlil ederek özgün yanıtlar geliştiriyor. Sadece Akdeniz tarihine değil, Osmanlı tarihine ve genel olarak tarihe ilgi duyanlar için de önemli ve kalıcı bir kitap.”
Şevket Pamuk

“Faruk Tabak Solan Akdeniz’i araştırtıp yazarken çevresel tarih daha emekleme çağındaydı. Aradan geçen zaman içinde yöre coğrafyasının insan toplumuna etkileri, dünya ve yöresel tarihin gelişmesinde iklim ve iklim değişikliklerinin oynadığı rol, toplumların doğasal felaketler ve salgın hastalıklarla nasıl baş ettikleri (ya da edemedikleri) gibi konular tarih çalışmalarının merkezine oturdu. Faruk Tabak Akdeniz yöresinin az çalışılmış bir dönemini böyle bir perspektiften inceleyerek hem Osmanlı ve yakın doğu çalışmalarında yeni bir çığır açtı hem de hepimize ve özellikle kendisinden sonra gelen nesillere yeni ve verimli çalışma alanları gösterdi.”
Reşat Kasaba

Bir İstanbul Efsanesi // Ayşegül Yalvaç

Ayşegül Yalvaç ekolojik-kurgu türündeki ilk romanı Bir İstanbul Efsanesi ile Boğaziçi’ndeki gizemli dünyanın kapılarını okura açıyor. Hikâyemizin kahramanları, son dönemlerin en meşhur kötü karakteri iklim değişikliği ve onun tetikleyicisi çevre sorunları ile baş ederken ortaya daha önce hiç dile gelmemiş bir efsane çıkıyor.

BUNU DA OKU:  Türkiye'nin Roman Haritası yayınlandı

İstanbul’un kahramanları bu sefer suların derinliklerinde!
Asırlardan beridir Boğaz’ı korumakla görevli olan efsanevi Periyanlar ile tanışın ve onlarla birlikte hem denizin hem de şehrin karanlıklarında geçen heyecan dolu bir maceraya katılın!”
Saygın Ersin

Çöl mü Cennet mi? // Sepp Holzer

Çöl mü Cennet mi? neyi berbat ettiğimize dair çok önemli bilgiler içeren oldukça derinlikli ve ilgi çekici bir kitap. Permakültürün öncülerinden olan ve “tarım âsisi” olarak bilinen Avusturyalı çiftçi Sepp Holzer Çöl mü Cennet mi?’de tarımda, ormancılıkta yapılan yanlış uygulamalardan kaynaklı çevresel felaketlere dikkat çekerek kurtuluşumuzun reçetesini sunuyor.

Çocukluğundan beri doğayla iç içe olan ve tabiattaki tüm canlıların simbiyotik bir bağla nasıl birbirlerine bağlı olduğunu çok erken yaşlarda yaptığı gözlemlerle fark eden dahi köylü Sepp Holzer, geçmişten günümüze devam eden doğadaki insani yıkıma karşı alternatif yaratarak yeni bir bakış açısı oluşturmayı başarıyor.

Suyu kullanmanın hayati önemini, hatalı toprak yönetiminin yarattığı yıkımı, hayvanların yanlış yöntemlerle otlatılmasından kaynaklı meraların çölleşmesini, monokültüre dayalı ormanların hastalanmasını ve çevresel felaketlere neden olan tüm yanlışları inceleyerek, farklı bir tarım ve çevre yaratmanın metotlarını buluyor. Uzun yıllar üzerinde çalışarak geliştirdiği ve farkındalık yarattığı aşikâr olan sistemiyle (Holzer Permakültürü) o kadar başarılı oluyor ki çoraklaşan, çölleşen bölgeleri adeta cennete çeviriyor.

Sepp Holzer, toprakla olan yaşamın yenilenmesi, çiftçilerin tekrardan saygınlık kazanması ve doğal bir tarım yönteminin benimsenmesiyle birlikte dünya gıdası stratejisinin müthiş bir değişim yaşayacağını ve çevreyle bütünlük içinde yeni stratejiler oluşturulacağına inanıyor. Bu alanda ciddi çalışmalar yapan Holzer çözümler üreterek kendi kendine yeterliliğin (doğru yöntemlerle) her yerde mümkün olduğunun altını çiziyor, bunu yaptığı öneli çalışmalarla tüm dünyaya gösteriyor. Hayvanları mal olarak değil, çalışan olarak görmenin kıymetine dikkat çekerek bu bağlamda hayvancılığın yeniden ele alınıp gözden geçirilmesi konusundaki düşüncelerini kitapta etraflıca anlatıyor. Balkon bahçeleri, asma ve dikey bahçeler vb. gibi en küçük alanlarda “kentsel bahçecilik”te yaratıcı fikirler de dahil olmak üzere permakültüre giriş niteliğindeki alanlarda neler yapılacağını adım adım gösteriyor.

Pratik Tarım Uygulamaları // Kolektif

Tarımsal üretim insanlık tarihiyle beraber yaşamın bir parçası olmuş ve sevginin kaynağını oluşturmuştur. Bu kitap hem üreticilere, hem tarım öğrencilerine ve asıl amaç olan tarımsal üretime başlayacaklara pratik yararlar sağlaması için ha­zırlanmıştır.

Pratik Tarım Uygulamaları ile ilgili detaylı bilgiler hem üreticilere hem yeni başlayacaklara temel kaynak olacak şekilde bu kitapta yer bulmuştur. Sebze ve meyve üretimi, süs bitkileri yetiştiriciliği, budama, sulama, gübreleme, bitki bes­leme bozuklukları, bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı otları, hobi bahçelerinin oluşturma konularında pratik uygulama bilgileri verilerek üretim yapılabilme teş­vik edilmiştir. Tüm pratik bilgileri vermeye çalışan bu kitabın teknik elamanlara, eğitimcilere, tarım öğrencilerine, üreticilere ve meraklılarına yeterli kaynak oluşturabilmesi ümit edilmektedir.

Dünya Senin Ellerinde // Kolektif

Öyle bir dönemdeyiz ki sürdürülebilir yaşama her zamankinden çok ihtiyacımız var. Nüfusu gün geçtikçe artan dünyamız yeni felaketlere gebe. Salgın, savaşlar, göçler, yoksulluk, biyoçeşitliliğin yok olması ve iklim krizi bize gelecekte neler yaşayabileceğimizin haberini veriyor.

Dünya Senin Ellerinde yazarları, ekolojik farkındalığı artırıp insanları harekete geçirmek için bir araya geldiler. Mevcut durumu değerlendirip geleceği tasarlamayı da görev bildiler.
Müberra Mızıkacı’nın editörlüğünde yaşam savunucuları, sürdürülebilirliğin çeşitli konularına dair fikir ve öngörülerini paylaşıyor. Küresel salgının hayatımızdaki yeri, gıda hakkı, toplumsal beslenme sistemleri ve mikroplastik gibi başlıklar “sürdürülebilirlik” odağında ele alınıyor.

Geleceği nasıl tasarlarız? Bu sorunun yanıtını birlikte arayacağız. Dünya her şeye rağmen bizimle ve bizden sonra var olacak. Daha azını isteyerek ve dünyaya verdiğimiz zararı azaltarak daha adil bir geleceği mümkün kılabiliriz.

Ekolojik yaşamın bir parçası olmak bizim ellerimizde, ve tabii “dünya” da öyle…

Tamera Ekoköyü’nün Daveti // Dieter Duhm

Ben bu kitabı Portekiz’deki Tamera Ekoköyü’nün sözcüsü olarak yazıyorum. Bu kitap, insanların bir arada nasıl yaşayabileceğini ve şiddetsiz bir toplumun geleceğine yönelik edinilmiş tecrübeleri kırk yıldır süren Tamera Ekoköyü projesi bağlamında anlatıyor.
 
Gelecekteki dünyanın dıştan gözlemlenebilecek ayrıntılarını değil, insanın iç dünyasının temellerini tanımlıyorum. Yani gelecekteki toplumun teknik, politik, ekonomik yüzü yerine insanın dinî, etik, cinsel, ekolojik yüzünü anlatıyorum.
 
Kültürdeki bozulmayı önlemenin ve insanlık olarak iyileşebilmenin olanaklarını göstermek için iç dünyamızda hangi katmanlara öncelik vermemiz gerektiğini göstermek istiyorum.
Geçen zamanla topluluğumuzla yürüttüğümüz bu çalışmanın bütün insanlığın bir çalışması hâline geldiğini düşünüyorum.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Ekoloji, Hayat, Kitap, Sanat
Avrupa’daki her 10 kanser vakasından biri kirliliğe maruz kalma kaynaklı

Geçtiğimiz günlerde yayınlanan Avrupa Çevre Ajansı (AÇA) raporuna göre Avrupa'daki tüm kanser vakalarının yüzde 10'undan fazlası hava kirliliği, ikinci el...

Kapat