Temmuzda plastiğe elveda!
En keyifli aylardan biri olan Temmuz ayındayız. Okullar tatile girdi, yıllık izinler planlandı, yaz rotaları çizildi. Tüm bu heyecanın ve mutluluğun yanı sıra dünyamız adına da güzel şeyler olmasına vesile olabilecek bir aydan da bahsediyorum. Meseleler hakkında çözümler ararken farkındalık yaratmak ve kısa süreli modeller sunup, denemeye açmak en etkili yollardan biridir. Plastiksiz Temmuz; 2011 yılından beri Temmuz ayı içinde plastik kullanımı hakkında küresel ölçekte farkındalık yaratmaya devam eden ve Rebecca Prince-Ruiz tarafından ortaya konan Avusturalya çıkışlı bir çevre hareketi. 19. yüzyılın ikinci yarısından beri bizlerle olan insan yapımı bir polimerin, dünya sahnesinde bu kadar kısa sayılabilecek bir sürede her yanımızı sarmış olması distopyanın diyarında yolculuk gibi.
ABD Çevre Koruma Ajansı’nın güncel çalışmalarına dayanan verilerine göre 2015 yılında dünyada 8.3 milyar ton plastik vardı. Böyle ifade edince niceliğin çokluğundan gözümüzde canlanması zor bir rakam. 8.3 milyar ton deyince; Eiffel Kulesi’nin 822 bin, Empire State binasının 25 bin, bir filin 1 milyar katı gibi miktardan bahsediliyor. Bu miktarın 6.3 milyarı ise plastik atığı. Atıkların ise sadece yüzde 9’u geri dönüştürüldü, yüzde 12’si yakıldı. 1950 yılında 2 milyon ton plastik mevcutken, bu rakamın artan ivmeli bir hareketle yoluna devam ettiğini söylemek gerek.
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verilerine göre ise 2019 yılında dünya çapında 460 milyon ton plastik üretildi, bunun 353 milyon tonu plastik atığı oldu. 33 milyon ton plastik geri dönüştürüldü. Bu oran bize toplam plastik miktarının yüzde 9’unun geri dönüştürülebildiğini gösteriyor.
Bilardo toplarının fil dişinden yapılmasına karşın bir çözüm aranırken, John Wesley Hyatt tarafından 1869’da bulunan ilk sentetik plastikten bu yana plastik gerek ikinci dünya savaşının gerek tüketim odaklı bir toplum algısının etkileri ile eşyanın tabiatı gibi görülmeye başlandı. Eşyalarla ile başlayan plastik serüveni günümüzde içimize kadar işledi. 5 milimetre ile 1 mikrometre arasındaki boyutlara sahip mikroplastiklere mart ayında ilk kez insan kanında rastlandığı bilgisini duyduk.
İçimizdeki bu küçük parçacıkların tarih çizgisindeki hafızasına ve etki alanlarına gelin yakından bakalım!
Plymouth Üniversitesi’nde deniz bilimci olarak görev alan Richard Thompson, 2004 yılında İngiltere’de denizin yüzeyinde küçük ölçekte plastikler buldu ve mikroplastik terimini ortaya koydu. İlerleyen yıllarda mikroplastiklere dair birçok bilimsel araştırma yapıldı. Softa tuzundan bebek dışkısına, Everest Dağı’nın zirvesinden Antartika’ya kadar birçok yerde ve birçok organizmada mikroplastikler tespit edildi.
Çeyrek asırlık bu parçacıklar hakkında haziran ayı içerisinde 3 yeni çalışma yayınladı.
‘Poşet çay yerine çay demleyin’ diyerek söze başlamak istediğim ilk gelişme, Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç Dr. Meral Yurtsever’in bazı poşet çaylar üzerine yaptığı araştırmalarına dayanıyor. Araştırmaları sonucu poşet çaylarda mikroplastiklere rastlayan Yurtsever “Ortalama bir demlik poşetinden 13 bin mikroplastik parçacığın içeceğimize, yani çaya geçtiğini gördüm. Burada benim incelemede kullandığım teknikle 3 mikrometre boyutuna kadar olan mikroplastik parçalarını tespit edebiliyoruz. Yani çaya 3 mikrometreyle 5 milimetre arasında 13 bin kadar mikroplastiğin geçtiğini söyleyebiliriz” diyor.
Yeni Zelanda’daki Canterbury Üniversitesi‘nin Antartika’da yeni yağmış karda mikroplastiklere rastladıkları yönündeki bilimsel çalışması da mikroplastiğin üzerimize nasıl yağdığına iyi bir örnek. Mikroplastiklerin daha önceden bölgedeki deniz buzlarında ve sularda bulunduğu tespit edilmişti. Kar yağışı ile gelen mikroplastik türleri arasında en sık rastlanılan “polietilen tereftalat” (PET) olmuş. Pet şişeden aşina olabileceğimiz polimer, sıvı ve katı gıda ambalajlarında, giysiler için üretilen sentetik elyaflarda bolca kullanılıyor.
Son olarak bu bulgunun epey şaşırtıcı olduğu düşünüyorum. Covid-19 ile aşinalığımızın arttığı virüsler mikroplastiklerle bir araya gelip, canlılıklarını korumaya devam edebiliyorlarmış. Stirling Üniversitesi araştırmacıları, virüslerin mikroplastiklerin üzerine yerleşerek 3 güne kadar tatlı sularda bulaşıcılığını devam ettirdiğini ifade etti.
Plastik üretimi, kullanım indeksi ile beraber inşa edilen bir durum. Bu nedenle bireysel çabaların kıymeti kurumsal yaklaşımlar kadar önemli.
Plastiksiz Temmuz kapsamında yaza özel öneriler:
#1 Yaz içeceklerinden plastik pipetleri uzak tut
#2 Dondurmanı külahta veya cam kaselerde yemeyi tercih et
#3 Tek kullanımlık bardaklardan ve/veya pet şişelerden su içmek yerine mataranı/bardağı yanında bulundur
#4 Meyveleri plastik ambalajsız bir biçimde ulaşabileceğin manavdan ve/veya pazardan satın al
#5 Evdeki plastik damacanayı cam ile değiştir
#6 Plaj ürünlerinde -illa satın alman gerekiyorsa- yerel, etik ve sürdürülebilir ürünler üreten markaları tercih et
Kaynaklar
The Guardian