2021 yılında çıkan, ilginizi çekebilecek 21 kitap

Bu yılın kataloglarından, Yeşilist okuyucularının ilgisini çekebileceğini düşündüğümüz 21 kitabı derledik. İyi seneler!

#1 Agroekoloji – Başka Bir Tarım Mümkün // Kolektif (Metis)

Bir bilim, uygulama ve hareket olarak 1980’lerde dünya sahnesine çıkan agroekoloji günümüzde, endüstriyelleşmiş, tek tip ürüne dayanan, doğaya zarar veren, kâr rasyonalitesini temel alan şirket tipi üretim karşısında güçlü bir alternatif haline gelmektedir.

Agroekoloji organik tarım, permakültür, onarıcı tarım, doğal tarım gibi değişik yaklaşımları bir araya toplar ama bunlardan daha fazlasıdır: Ayırt edici hedefleri arasında çiftçilerin girdi bağımlılığını ortadan kaldırmak, gıda üretimine bir ekonomi-politik meselesi olarak bakarak gelir dağılımının daha adil hale gelmesine çalışmak, zararlıların ve hastalıkların polikültür, doğal şeritler, doğal tarla sınırları vb. uygulamalarla kontrol altına alınması, çiftçiden çiftçiye bilgi aktarımını hayata geçirmek, tarımsal sorunların çözümü için geleneksel kadim bilgiyi günümüzün bilimsel tarım bilgisiyle bütünleştirmek, genel geçerli reçeteler yerine, yerele odaklanan bir bilgi birikimini ve paylaşımını teşvik etmektir.

İyi haber: Dünya çapındaki gıda şirketlerinin bütün baskılarına rağmen günümüzde gıda üretiminin %70’i hâlâ küçük çiftçilikle yapılıyor. Bunun anlamı, sağlıklı gıdalar için hâlâ çok geç değil. Bu kitapta söz alan yazarlar agroekolojinin çeşitli veçhelerini –yaygınlaşmasının önündeki engeller ve imkânlar da dahil– ele alırken bu ümidi korumaya ve geliştirmeye çalışıyorlar: Başka bir tarım mümkün, başka bir dünya mümkün.

#2 Çoğu Zarar Azı Karar // Jason Hickel (Metis)

İnsanın barındırdığı farklı imkânların çağlar içinde büyük bir şiddetle bastırılmasıyla vardık bu çöküş ânına — karşı karşıya olduğumuz ekolojik krizi yaratan sınıfsız, tahakkümsüz, arı haliyle soyut insanlık değil. Bu çöküşte en büyük sorumluluğu taşıyan kesimler ise bedeli hâlâ en az sorumluluğu olanlara yıkmaya çalışıyor.

“Yüksek gelirli ülkelerin aşırı enerji ve malzeme kullanımını azaltması gerekiyor, hızla yenilenebilir enerjiye geçmemiz gerekiyor, kesintisiz büyümedense insanların mutluluğuna ve ekolojik kararlılığa odaklanan bir post-kapitalist ekonomiye geçmemiz gerekiyor. Ama bundan fazlasına ihtiyacımız var, yaşayan dünyayla ilişkimizi düşünmenin yeni yollarını bulmalıyız,” diyor Jason Hickel.

“Küçülme, karşımızdaki zorluğa yaklaşmanın bir yolunu sağlıyor. Toprağın, halkların, hatta zihinlerin sömürülmekten kurtarılması anlamına geliyor. İnsanların şeyleştirilmemesi, işin ve yaşamın gereksiz yüklerinden arındırılması, ekolojik krizin dindirilmesi anlamına geliyor. Küçülme, daha az almakla başlayan bir süreç. Ama sonunda çok geniş bir ihtimaller denizine açılıyor. Bizi kıtlıktan bolluğa, kaynak sömürüsünden yenilenmeye, tahakkümden mütekabiliyete, yalnızlıktan ve ayrılmadan yaşam dolu bir dünyayla bağ kurmaya doğru götürüyor. Cesaretimizi toplayabilirsek farklı bir gelecek yazmak ellerimizde. Ya her şeyi kaybedecek, ya bir dünya kazanacağız.”

#3 Kıyamet // D.H. Lawrence (Telemak)

Oğullar ve Sevgililer ile Lady Chatterley’in Aşığı gibi modern klasiklerin yazarı D.H. Lawrence, 1930’da ölüm döşeğinde tamamladığı Kıyamet’te modern çağın ve Batı medeniyetinin radikal bir eleştirisini yapar: Kapitalizm ve Hıristiyanlık elbirliğiyle insanlığın hayal gücünü işgal etmiş, onu mekanik bir evrende, belirlenimlerin esiri kılmış, yaşarken ölüme mahkum etmiştir. İnsan hislerinden, evrenle olan bağlarından koparılmış, ruhu bastırılmıştır. Lawrence, İncil’in Vahiy kitabıyla başlar ve Hıristiyanlık’ın yokettiği pagan dünyanın izini sürer. İnsanın evrenle ve yaşamla bağlarının kopmadığı, gerçek yaşamın ahirete bırakılmadığı bir zamanı bizlere hatırlatır. Fransız filozof Gilles Deleuze önsözde Vahiy “zombilerin kitabıdır” der; Lawrence’ın Kıyamet’i zombileşmeye ve sahteliğe karşı yaşama ve kozmosa yeniden katılmaya çağıran bir manifesto.

“Kozmos en gerçek şeydi. İnsan kozmos ile birlikte yaşardı ve onun kendisinden büyük olduğunu bilirdi. Güneşi eski medeniyetlerin gördüğü gibi gördüğümüzü düşünmeyelim. Bizim gördüğümüz tek şey bilimsel, küçük, ışık veren bir gaz topudur.. Bizim güneşimiz eskilerin kozmik güneşinden tamamen farklı, daha önemsiz. Güneş dediğimiz şeyi görebiliriz ama Helios’u sonsuza kadar kaybettik.. kozmosu kaybettik ve bu en büyük trajedimizdir… İstediğimiz şey sahte, inorganik bağlarımızı, özellikle parayla ilgili olanları yok etmek ve yaşayan organik bağları yeniden kurmak; kozmos ile, güneş ve yeryüzü, insanlık, ulus ve aile ile. Güneş ile başla, gerisi yavaş yavaş olur.”

#4 Tek Yol Permakültür // Graham Bell (Yelkovan)

Permakültür nedir? Neye hizmet eder? Permakültür’e nasıl başlanır? Ne gibi kazanımlar elde edilir? Tüm bu sorulara ve daha pek çok konuya dair yanıtlar bulacağınız, pratik çözümler üreten kapsamlı bir eser Tek Yol Permakültür.

Elinizdeki eser, bir yaşam biçimi olarak Permakültür’ü ve sonuçlarını anlatıyor. İsrafı en aza indiren, çevreye zarar vermeden zenginlik yaratan, kaynakları maksimum düzeyde kullanırken doğayı da bozmayan, gezegeni onararak geleceğe umutla bakmamızı sağlayan yöntemler sunuyor. Tek Yol Permakültür’ün en önemli vurgusu ise her birimize dünyayı kendi evimizden bahçemizden değiştirme gücünün olduğunu göstermesi. Permakültür’ün, her şeyden uzaklaşmak değil, aksine bulunduğumuz noktada hayatımızın kontrolünü elimizde tutmak anlamına geldiğini; her kültürde, her iklimde herhangi bir beceriye sahip bir bireyin kolayca yapabileceği bir sistem olduğunu ve dolayısıyla küresel etkilere sahip bir uygulama olduğu gerçeğini hatırlatıyor.

Permakültür’ün öncülerinden olan Graham Bell Tek Yol Permakültür’de kendimiz, doğamız ve geleceğimiz için neler yapmamız gerektiğini adım adım gösteriyor bizlere. Örnekler veriyor, modeller sunuyor ve Permakültür’le inşa edilecek bir hayatın her aşamasını en ince ayrıntısına dek planlayarak anlatıyor.

Tüketimci yaşam tarzından uzaklaşmak istiyorsanız; hayatınızı daha kalıcı değerlerle inşa etmek istiyorsanız, “Dünyamızı iyileştirmek için ne yapabilirim?” sorusuna yanıt arıyorsanız, doğayla daha uyumlu yaşamanın yollarını sorguluyorsanız, “kötülüğün zaferi için gerekli olan tek şey iyilerin hiçbir şey yapmamasıdır” şiarına katılıyorsanız; o zaman aradığınız kitap Tek Yol Permakültür’dür. Bu eser, daha iyi bir dünya inşa etmek isteyen herkesin kütüphanesinde çoktan yerini almış vaziyette. Şimdi sıra sizde!

#5 Balıkların Bildikleri // Jonathan Balcombe (Metis)

“Balık düşünmez, o her şeyi zaten bilir.” Böyle der Rus yazar Platonov bir romanında. Öte yandan balıkların bitkilerden hallice olduğu düşünülür genelde. Suların bu sessiz sakinlerini “süs” olarak akvaryumlara koyar, “eğlence” olsun diye avlarız. Hafızalarının üç saniyeyle sınırlı olduğunu ve acı çekmediklerini düşünür, onlara reva gördüğümüz muameleye pek kafa yormayız.

Balıkların Bildikleri’nde etolog Jonathan Balcombe, son zamanlarda artan balık araştırmalarının yanı sıra kendi deneyimlerine dayanarak, çoğumuzun aklındaki balık imajını altüst eden bir tablo çiziyor. Yaygın varsayımların aksine, balıkların “sadece hissetmekle kalmayıp aynı zamanda çevrelerinin farkında olan, iletişim kuran, sosyalleşen, alet kullanan, erdemli, hatta entrikacı canlılar” olduklarını gözler önüne seriyor ve her biri ayrı bir birey olan bu hayvanları “ahlaki kaygı çemberimizin dışına sürme eğilimimizi” sorgulamamız gerektiğini vurguluyor.
Balıklar neler görür ve duyar? Birbirlerini nasıl tanırlar? İnsanları da tanıyabilirler mi? Acı ve sevinç hissederler mi? Kişilikleri var mıdır? Zekâ gerektiren işlerde performansları nasıldır? Neler öğrenebilir ve öğrendiklerini ne kadar süre hatırlayabilirler? Nasıl işbirliği yapar, hangi toplumsal kuralları ve hiyerarşileri gözetirler? Yavrularını korumak için hangi yaratıcı yöntemlerden faydalanır ve cinsiyetler arasında nasıl bir işbölümü yaparlar? Kendi “kültürleri” var mıdır?

Bu soruların ve daha nicelerinin cevaplarını merak eden okurlarımızı, nefeslerini tutup balıkların renkli dünyasına dalmaya davet ediyoruz!

BUNU DA OKU:  Kaçırılmayacak 12 kitap

#6 1e Karşı Birlik // Vandana Shiva (Yelkovan)

Hangi taraftasın?

Egemenlik kurmayı ilerleme olarak görüp bunların üzerine inşa ettiği söylemlerle maliyetleri sürekli topluma ve doğaya devreden mekanik zihniyetin mi, yoksa ağaçlar, yeryüzü yaşayabilsin ve biz yaşayabilelim diye hayatını feda eden Amrita Devi ve 363 yoldaşının mı?

Kökleri dünya savaşlarına dayanan zehir kartellerinin ve yaşamı patent altına almaya çalışan devasa holdinglerin mi, yoksa küresel tohum tekellerine karşı durmak için tohum bankaları oluşturarak doğanın zenginliğini cömertçe paylaşanların mı?

Kimin yanındasın?

Küresel kumarhanelerde insanlığın servetini masaya süren hırsız baronların dijital ve finansal imparatorluklarının mı, yoksa sadece %1 için değil, toplumun %99’u için çalışan ekonomiler yaratmayı etik, ekolojik, ekonomik ve insani bir zorunluluk olarak görenlerin mi?

Vandana Shiva bizi tarafımızı seçmeye çağırıyor. Tüm yaşamın zekâsını dikkate alan bir yeryüzü demokrasisi kurup gerçeği dirilmek isteyenlerin tarafını… Yeryüzü ailesi olarak bizi özgürlüğün tohumlarını ekmeye ve birlikte tohum yemini etmeye davet ediyor.

“Bu tohumları doğadan ve bizden önceki nesillerden aldık. Onları aldığımız gibi, bütünlük ve de çeşitlilik zenginliği içinde gelecek nesillere aktarmak bizim görevimizdir. Bu yüzden yeryüzüne ve gelecek nesillere karşı bu yüksek vazifemizi yapmaktan bizi alıkoyan hiçbir kanuna boyun eğmeyeceğimiz gibi buna neden olacak hiçbir teknolojiyi de kullanmayacağız. Tohumlarımızı korumaya ve paylaşmaya devam edeceğiz.”

#7 İnsan Denen Hayvan // Barbara Natterson Horowitz (Metis)

Hayvanlarda meme kanseri görülür mü? Strese bağlı kalp krizi? Bayılma nöbetleri? Cinsel yolla bulaşan hastalıklar? Yeme bozuklukları? Hayvanlar aşırı ya da tıkınırcasına yer mi? Kendilerini ölesiye aç bırakırlar mı? Peki ya ruhsal bozukluklar? Örneğin obsesif-kompülsif bozukluk? Klinik depresyon? Madde bağımlılığı ve istismarı? Kaygı bozuklukları? Kendine zarar verme?

Kalp yetersizliği olan küçük sevimli bir maymunu ameliyat etmesinin ardından kendine sorduğu bu sorular, kardiyolog Barbara Natterson-Horowitz’in tıbba bakışını tamamen değiştiren heyecanlı bir yolculuğun başlangıcı olmuş. İnsanlardaki sağlık sorunlarının hayvanlarda da görülüp görülmediğini araştırmaya başladığında karşılaştığı tablo, insan tıbbıyla hayvan tıbbı arasındaki kopukluğun giderilip daha kapsayıcı bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğine onu ikna etmiş.

İnsan Denen Hayvan’da Horowitz ile bilim yazarı Kathryn Bowers, insan sağlığıyla hayvan sağlığı arasındaki çarpıcı paralelliklere dikkat çekerek tıpta insanmerkezciliğin aşılması çağrısında bulunuyorlar.

“Artık Homo sapiens’in sınırlarını aşıp hayvanların, evrimin ve çevrenin bilgeliğinin düşünce yapımızı güçlendirmesine izin vermeliyiz. Dünya üzerinde yaşamın ortak unsurlarıyla karşılaşmak ve onları kucaklamak yirmi birinci yüzyıl tıbbı için bir gerekliliktir. Belki böylece insan istisnacılığını istisnai bir insancıllığa dönüştürerek gezegenimizdeki bütün hastalara fayda sağlayabiliriz.”

#8 Ekolojik Bir Toplum Yaratmak // Fred Magdogg & Chris Williams (Efil)

Su, hava ve dünyanın kendisi her geçen gün daha da kirleniyor. Türler yok oluyor, yok ediliyor. Bununla birlikte, artık insanlık, kapitalizmin yarattığı katliamın farkına varmaya başlıyor. Kapitalizm, sürekli büyümek ve kâr elde etmek üzerine kurduğu bu düzeni sürdürebilmek için değerleri yok sayıyor ve eşitsizlikleri tetikliyor. Artan ırkçılık, cinsiyetçi baskı ve hiç sonu gelmeyen savaşlar ortasında, pastadan insanlığın payına yalnızca yoksulluk kalıyor. Tüm bunlar yapılırken insanın evrimsel rekabetçi kökenlerine atıfta bulunuluyor.

Ekolojik Bir Toplum Yaratmak, ekolojik istikrarsızlığı destekleyen bu sistemi değiştirmeye yönelik yapılacak reformların hayati önem taşıdığını vurguluyor fakat asıl önemli olan, bu sistemi sosyo-ekolojik bir devrimle değiştirmek. Toplumu demokratik, eşitlikçi ve adil bir düzende sürdürmek mümkün. Toplum, söylenenin aksine temelde rekabetçi değil, yani doğayla iş birliği içerisinde yaşamak mümkün. Toplumdaki bu temel değişimle ekolojik bir toplum yaratmak mümkün!

“Bu titiz ve etraflı çalışma, salt olağanüstü geniş kapsamı ve uzmanlık seviyesindeki yetkinliğiyle değil, aynı zamanda kapitalist kurumların doğası gereği sürdürülemezliğine ilişkin analiziyle ve felaketi önlemek için gereken “devrimci sistem değişikliği”ni başarabileceğimizi müjdeleyen umut verici mesajıyla da toplumsal ve ekolojik mücadele açısından çok değerli bir katkı.”

#9 Atık // Brian Thill (İthaki)

Antroposen Çağı’nın en büyük sorunu olan “atık”, tıpkı maddi hacmi gibi  kapsama alanı giderek genişleyen ve tasnif çabamıza karşı koyan bir kavram. Üstelik “dijital atık” diyebileceğimiz yeni türler de doğuruyor. Hepsinin arkasında ise yönetmekte zorlandığımız bir “arzu ekonomisi” mevcut. Zira atık aynı zamanda “artık arzulamadığımız” şey demek.

Brian Thill’in bu küçük kitabı, dünyayı ve hayatımızı işgal eden, gözden çıkardığımız, kullanmadığımız, görmek istemediğimiz ya da istediğimiz her türden atığın, çöpün oluşturduğu manzaraya panoramik bir bakış, felsefi bir deneme niteliğinde.

“Etrafa saçılmış tüm bu nesneler arasında, görkemli antik anıtların harap olmuş kalıntılarından çok, çağımızda onların yerini almış diğer atık sınıflarına ilgi duyuyorum: toprağa gömülü video oyunları, yeryüzünün kilometrelerce altında bozunmakta olan plutonyumun yavaş sızıntısı, ağaca takılmış naylon torba; tavan aralarımızda, ambarlarımızda ve oturma odalarımızda biriken çerçöp, uzayda savrulan uydu enkazları. Bunlar gelecek ile tutuştuğumuz bahse koyulmuş fişler. Sonunda su şişelerimiz, web sitelerimiz, çocuk menülerinden çıkan oyuncaklarımız, ve bombalarımız, zaman ve insanlık hakkında tıpkı Özgürlük Anıtı, Çin Seddi ve Kolezyum’un kaderleri kadar çok şey söyleyecek.”

#10 Permakültür Uygulamaları // Sepp Holzer (Yeni İnsan)

Yeryüzüyle barışmak, günümüzde yeryüzüne ve insanlara karşı açılan savaşlara şahitlik etmektir. Aynı zamanda bu şahitlik dünyanın, toprağın, suyun, ormanların, tohumların, biyolojik çeşitliliğin ve insanların haklarını savunmak için verilen mücadelelerin hikâyelerini anlatır. Dünya merkezli bir ekonomi, politika ve kültüre doğru bir paradigma değişiminin neden hayatta kalmak için tek şansımız olduğunu ana hatlarıyla açıklar.

Neoliberal ekonomik küreselleşme modeli, başka bir alternatifin olmadığı varsayımına dayanır. Ancak alternatifler her yerdedir. Yerli kültürlerde ve yerel ekonomilerde, insanların hayatlarını tehlikeye atarak savundukları alternatifler bulunmaktadır. Petrol zirvesine ve iklim değişikliğine yanıt olarak, özellikle kapalı ekonomiyle karşı karşıya kalan yerlerde yeni alternatifler ortaya çıkmaktadır.

Yeryüzüne karşı olan bu savaş, ekolojik ve etik sınırlara saygı duymayan, eşitsizliği, açgözlülüğü, adaletsizliği ve ekonomik toplanmayı ön planda tutan bir ekonomiden kaynaklanmaktadır. Doğaya olan bağımlılık ve sömürünün yoğunluğu artarken ve Oikos, yani evimiz, gezegenimiz hem ekonominin hem de ekolojinin temeliyken artık zihinlerimiz ekonomi ile ekolojiyi ne yazık ki birbirinden ayırmıştır.

Yeryüzüyle barışmak bütün bu nedenlerle bir sonuç değil aslında dünyanın pek çok yerinde hayata geçmeye başlamış modellerle yeni bir başlangıçtır. Barış ancak ona tutunan, toprağına, tohumuna sahip çıkan, sömürüye direnen, adaletsizliği kabul etmeyen yeni dünya insanlarının omuzlarında yükselecektir. Bu mecburi bir harekettir. Yeryüzüyle barışmak bizim için köprüden önce son çıkıştır.

#11 Bahçıvanlar İçin Kocakarı İlmi // Maureen & Bridget Boland (Alef)


Tohumları ay büyürken ekmenin iyi bir fikir olduğunu, gülün yakınına dikilen sarmısağın yeşil sinekleri kaçırdığını, bira mayasının bitkileri coşturduğunu, fasulyenin dibine saç koyarsanız bazı menfur yaratıkları kaçırabileceğinizi, naftalin toplarının meyve ağaçlarına dadanan zararlılara birebir olduğunu, kadifeçiçeklerini, yüksükotlarını her yere dikmekle iyi edeceğinizi biliyor muydunuz? Peki bir aşk iksiri veya sihirli bir aranjman yapmak ister misiniz? Acaba hangi çiçekler yenebilir?

BUNU DA OKU:  Tatil seçkisi: Yeni çıkan 17 yeşil kitap

Toprağa hayat verme, bir şeyler ekip biçme duygusu gitgide daha çok insana, coğrafyaya sirayet ediyor.

Bu kervana küçük bir katkı sunan bu kitap bilimsel ve kapsayıcı olma iddiası taşımıyor, daha çok kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan kadim bilgilerin eğlenceli bir derlemesi.

Antik Yunan’dan bugüne uzanan, eş dost, komşu bahçıvanlardan, modern kitaplardan harmanlanan, hafif batıl inanışlarla karışık belirli bilimsel temelleri olan kocakarı ilmi.

İçimizdeki bahçe cinini harekete geçirecek…

#12 Muz Ne Kadar Kötüdür? // Mike Berners-Lee (Yeni İnsan)

Bu kitap karbon ayak iziniz hakkında çok daha fazla bilgi edinin diye yazıldı. Sadece gıda ve seyahat ile ilgili bir kitap değil. Size yaptığınız her şeyin yarattığı karbon ve iklim değişimi etkisine dair bir izlenim kazandırmayı umuyor. Size bir karbon içgüdüsü aşılamak istiyor. Sadece yüz etmenin karbon ayak izini açıklıyor olsa da umuyoruz ki zaman içinde karşınıza çıkan her şey için az çok tahminde bulunabilecek bir karbon etkisi anlayışına sahip olacaksınız. Bu kitapta tüketiciler için, küçük-büyük işletmeler için ve birkaç tane de politika belirleyiciler için mesaj var.
Size gezegeni kurtarmaya yardımcı olmak için yapabileceğiniz beş yüz şeyin listesini vermeye çalışmıyoruz. O listeyi muhtemelen kendiniz de yazabilirsiniz. En az beş yüz ihtimali bulabilirsiniz ama bu kitabın amacı size aslında çabanızdan en iyi sonucu nasıl alabileceğiniz konusunda yardımcı olmak. Bu kitap kendi savaşınızı seçmenize yardımcı olmak için var. Eğer okurken keyif alırsanız ve hayatınızda karbon ayak izinizde kısıtlamalara gitmenizi sağlayabilecek birkaç fikir sahibi olabilirseniz, kitap amacına ulaşmış olacak.

Bu kitap, size ne yapacağınızı söylemek ya da ne kadar radikal değişiklikler uygulamanız gerektiğini anlatmak için yazılmadı. Bunlar kişisel kararlardır.

Bu sayfalar hayatını sevmek isteyen ve kendisi için önemli tüm diğer şeylerin yanına biraz karbon bilinci de katmak isteyen herkes için yazılmıştır.

#13 Doğayı, Emeği, Yaşamı Korumak // Beyza Üstün (İletişim)

“Patriyarkal emperyalist kapitalist sistem durdurulmazsa her kriz yaşam üzerinde bir öncekinden daha da şiddetli, geri alınamaz ekolojik yıkımları… beraberinde getirecektir. Küresel iklim krizi, sağlık krizi, gıda krizi, türlerin yok oluşu, halkların canlıların barınma hakkının yok edilmesi, halkların zorla yerinden edilmesi, yoksulluk, açlık, işçi sınıfının, emekçilerin yaşam güvencelerinin ve özlük haklarının yok edilişi, ekolojik sistemlerin yıkımı önlenemez boyuta ulaşacaktır. Bu olgu, yaşamı yeniden kurmak için hepimize, tüm halklara sorumluluk yüklemektedir.

Doğayı korumak, suyu korumak, yaşamı korumak için duyarlılık, mücadele – ve siyaset! Bu kadar yalın bir meselesi var, Doğayı, Emeği, Yaşamı Korumak’ın. Beyza Üstün, bilim insanı donanımıyla ama her şeyden önce bir ekolojik-politik eylemci olarak, ülkenin ve dünyanın yaşam kaynaklarına yönelen ölümcül tehdide ve pandemiyle sermayenin “hız ortaklığına” dikkat çekiyor. Güç ve şiddet kullanarak, zorla yerinden ederek, el koyarak uygulanan yıkıcı ve yayılmacı politikaları teşhir ediyor. Saldırılara itirazın “yaşamı savunan” öfkesiyle yapıyor bunu.

#14 Ekopraksisin Ontolojisi // Sevinç Türkmen (İthaki)

Sevinç Türkmen elinizdeki çalışmasında “günümüzde büyük ölçüde dil, mantık ve matematik eksenli araştırmalarla sınırlandırılmış olan felsefe”nin, çağdaş sorunlarımıza bir yanıt bulabilmek adına farklı ve daha etkili bir mecraya taşınmasının mümkün olup olmadığını kapsamlı bir şekilde araştırıyor. Bu araştırma boyunca karşımıza çıkacak üç önemli kavram, insan, doğa ve etiktir. Kitabın okurları, gerek günlük dilde gerekse felsefe dilinde çok sık kullandığımız bu kavramları bir çatı altında tartışmanın zannedilenden daha güç olduğunu, ancak bu yönde bir çabanın, hedeflediği ufuklar düşünülürse, göze alınmaya değer olduğunu görecek.

“Spinoza ve Marx… İlki töz, mutlak, sonsuz, içkin, öz, varoluş, zorunluluk, etkime gücü gibi kavramlardan bahsediyor, diğeri tarih, sınıf, çelişki, emek, değer, üretim ilişkileri, yabancılaşma gibi kavramlardan. Birinin temel metni, tözün, sıfatların, tavırların geometrik yolla serimlendiği Ethica, diğerininki metanın, ücretin, değerin, paranın, sermayenin, makinenin birbiriyle bağıntısının matematiksel hesaplar ve formüllerle irdelendiği Das Kapital. Peki ilk bakışta iki ayrı şeyle iki farklı tarzda ilgi içindeymişçesine düşünülebilecek bu iki filozof hangi bağlamda bir araya getirilebilir? Bu bağlam, ekolojik bir varoluş tarzının yani ekopraksisin nesnel olanaklarının araştırılması olabilir mi? Kuşkusuz bu soruların yanıtı için iki filozofun doğa felsefelerine bakmak yerinde olacaktır. Zira ekolojik bir araştırmanın nesnelliğini temin edecek birincil disiplin doğa felsefesi, yani esasen ontoloji olabilir. Bu ontolojik araştırmanın tamamlayıcı boyutu ise toplumların kuruluşunun mantığına dair tarihsel bir okumadır.”

#15 Biyoçeşitlilik // Carlo Petrini & Stefano Mancuso (Yeni İnsan)

Yirminci yüzyılın başında iki binden fazla armut çeşidi yetiştirilirken, bugün manav tezgahlarındaki armutların %96’sını yalnızca iki çeşit oluşturuyor. Tıpkı binden fazla çeşide sahip patatesin yerini dört tanesinin alması gibi.

Süt makinası olarak algılanan Hollandalı Friesian ineğini yetiştirmek için kurban edilen diğer tüm inekler de armut ve patateslerle aynı akıbeti paylaşıyor.

“Verimlilik” adı verilen düşünce biçimi, gıda üretiminde odaklanılan biricik kavram olmaya devam ederse domates, mısır, çilek ve daha nicesi aynı kaderi paylaşmaya mahkûm olacak, hatta çoktan oldu bile.

Bitkiler üzerine yaptığı olağanüstü çalışmalarla adını duyuran botanikçi bilim insanı Mancuso ile “Slow Food” ve “Terra Madre” oluşumlarının fikir babası, gazeteci-yazar ve aktivist Petrini, iki İtalyan, biyoçeşitliliği iki farklı bakış açısından ve olağanüstü bir sezgiyle gündeme taşıyorlar.

Yoksullaşıyoruz. Dünya’nın kaderini kendine dert edinmiş insanların zihinlerini harekete geçiren Mancuso ile Petrini artık gelecekte değil gündelik hayatımızda karşı karşıya kaldığımız yoksulluğu tersine çevirmeye çabalıyorlar. Okuru, bir ilham kaynağı olarak doğaya bakmaya davet ediyorlar. Bitkilerin kapasitesine açık zihinle ve sevgi dolu bir yürekle bakmayı becerebilirsek, insanlığın önüne yeni bir yaşam biçimi serilebilir.         

Biyoçeşitlilik bitkisinden hayvanına, gezegenin yeniden kazanmak zorunda olduğu bir zenginlik… Yeter ki insanlık, gerçek zenginliğin bu olduğuna ikna olsun.

#16 Nadide Bir Goncadır Enginar // Artun Ünsal (İletişim)

Aslında bir çiçek olan enginar hakkında ne biliyoruz? Peki, neredeyse tüm medeniyetlerde, mitolojilerde kutsal görülen nar hakkında? Domates sosuyla yatıp kalkan İtalyanların domatesle ancak Osmanlı’dan sonra tanışabildiklerini biliyor muydunuz? Sağlık için tehlikeli olduğu düşünüldüğünden patlıcan ekiminin ve yenmesinin İngiltere’de bir süre yasaklandığını? Sırf bir sineğin yokluğu yüzünden incirin her yerde meyve vermediğini? Kıtlık zamanı kurtarıcı haline gelen patatesin uzun süre şekli şemali yüzünden mutfaklara giremediğini?

Artun Ünsal, Nadide Bir Goncadır Enginar’da meyve ve sebzelerin renkli dünyaları arasında keyifli bir yolculuk yapıyor: Etimolojiden ve mitolojiden yararlanarak âdeta bir dünya tarihi panoraması sergiliyor, doğru bilinen yanlışları düzeltiyor, yepyeni bilgiler sunuyor, aralara lezzetli tarifler serpiştiriyor. Ayrıca Türkiye’de zeytinciliğe ve zeytinyağı üretimine de yakından bakıyor. Tüm bunların yanında okuru elinden tutup bir çarşı pazar turuna çıkararak, geçmişten günümüze buralardaki rengârenk ortamları sergiliyor.

BUNU DA OKU:  Buğday, tohum gönüllüleri arıyor

#17 Marmara Denizi’nin Kirletilmesinin Yakın Tarihi // Levent Artüz (Kırmızı Kedi)

Hidrobiyolog M. Levent Artüz, daha 15 yıl önce yaptığı araştırmaların sonucunda Marmara Denizi’ndeki oksijenin sıfıra yaklaştığını belirtmiş ve şu saptamada bulunmuştu: “Bir benzetme yapmak gerekirse Marmara Denizi komada ve ölmek üzere olan bir hastaya benziyor.” İşte o hasta bugünlerde “müsilaj” ile son nefesini vermeye hazırlanıyor ne acı ki…

Peki hastayı kaybediyor muyuz? Marmara Denizi’ni kurtaramaz mıyız?

Elbette Marmara Denizi kurtarılabilir; ama akılla, bilimle, uzun vadeli projelerle ve kamucu anlayışla, denizci yaklaşımla…

Bir de Marmara Denizi’ni hangi anlayışla ve hangi projelerle adım adım bu koma haline getirdiğimizi saptayarak elbette…

İşte Hidrobiyolog M. Levent Artüz, Marmara Denizi’ni bu noktaya getiren anlayış ve projelerle hesaplaşıyor ve denizlerimizin nasıl kurtarılacağını anlatıyor…

#18 Yeryüzünü Öpmek // Josh Tickell (Yelkovan)

Yeryüzünü Öpmek, tercih ettiğimiz gıdalar ve beslenme alışkanlıklarımız üzerinden modern tarım sisteminin çarpık işleyişini ve gıdanın temel unsuru olan toprağı nasıl yok ettiğimizi sarsıcı ve sahici bir dille anlatıyor.

Josh Tickell bu etkileyici ve güncel çalışmasında bizleri, ayaklarımızın altında yatan şeyin güzelliği ve önemi konusunda gözlerimizi açmaya davet ediyor. Sağlıklı toprağın önemini yeterince kavrayamadığımızı, tarımsal ekosistemlerimizin ise hayati tehlike altında olduğunu gösteriyor.

Günümüzde tarım alanlarındaki toprak kaybı alarm verici seviyelere ulaşmış vaziyette. Erozyon doğanın yerine koyma kapasitesinden on kat daha hızlı gerçekleşmekte. Kimyasal tarım zehirlerinin yoğun kullanımı, toprağın aşırı sürülmesi ve monokültürlerin öne çıkması bereketli toprakların zengin biyoçeşitliliğini silip atıyor ve birbiriyle bağlantılı pek çok çevre sorununa sebep oluyor.

Bu çevre sorunlarına çözüm olan, Paris Antlaşması’nı ve yaşanan süreci okura anlatırken bu antlaşmanın, doğa için ve dolayısıyla tüm canlılar için ne kadar hayati öneme sahip olduğunun altını çiziyor.

Kitap, gıda sistemimizin en çirkin yönlerinden bir kısmına ışık tutarken bile asla kötümserliğe yenik düşmüyor. Bilakis, Tickell’in ifadesiyle, “içinde yaşadığımız gezegenin biyolojik matrisindeki etkin rolümüzü yeniden öğrenmek ve tam mânâsıyla kavramak için eşsiz bir fırsat” sunuyor. Yeryüzünü Öpmek ticari olarak uygulanabilir ve çevresel olarak sürdürülebilir olan çığır açıcı, yeni bir “onarıcı tarım” biçiminin manifestosudur.

#19 Yeryüzüyle Barışmak // Vandana Shiva (Yeni İnsan)

Yeryüzüyle barışmak, günümüzde yeryüzüne ve insanlara karşı açılan savaşlara şahitlik etmektir. Aynı zamanda bu şahitlik dünyanın, toprağın, suyun, ormanların, tohumların, biyolojik çeşitliliğin ve insanların haklarını savunmak için verilen mücadelelerin hikâyelerini anlatır. Dünya merkezli bir ekonomi, politika ve kültüre doğru bir paradigma değişiminin neden hayatta kalmak için tek şansımız olduğunu ana hatlarıyla açıklar.

Neoliberal ekonomik küreselleşme modeli, başka bir alternatifin olmadığı varsayımına dayanır. Ancak alternatifler her yerdedir. Yerli kültürlerde ve yerel ekonomilerde, insanların hayatlarını tehlikeye atarak savundukları alternatifler bulunmaktadır. Petrol zirvesine ve iklim değişikliğine yanıt olarak, özellikle kapalı ekonomiyle karşı karşıya kalan yerlerde yeni alternatifler ortaya çıkmaktadır.

Yeryüzüne karşı olan bu savaş, ekolojik ve etik sınırlara saygı duymayan, eşitsizliği, açgözlülüğü, adaletsizliği ve ekonomik toplanmayı ön planda tutan bir ekonomiden kaynaklanmaktadır. Doğaya olan bağımlılık ve sömürünün yoğunluğu artarken ve Oikos, yani evimiz, gezegenimiz hem ekonominin hem de ekolojinin temeliyken artık zihinlerimiz ekonomi ile ekolojiyi ne yazık ki birbirinden ayırmıştır.

Yeryüzüyle barışmak bütün bu nedenlerle bir sonuç değil aslında dünyanın pek çok yerinde hayata geçmeye başlamış modellerle yeni bir başlangıçtır. Barış ancak ona tutunan, toprağına, tohumuna sahip çıkan, sömürüye direnen, adaletsizliği kabul etmeyen yeni dünya insanlarının omuzlarında yükselecektir. Bu mecburi bir harekettir. Yeryüzüyle barışmak bizim için köprüden önce son çıkıştır.

#20 Veganizm // Renan Larue & Valerie Giroux (İletişim)

Valéry Giroux ve Renan Larue, veganizmi mercek altına alıyorlar. Vegan felsefesinin ne olduğunu, veganizmin tarihini, günümüzde geldiği noktayı araştırıyorlar. Kimi zaman alay konusu olan, çoğu zamansa sanayicileri ve hayvan sömürüsünden kâr elde edenleri kızdıran veganizmi hayvanlara eziyet etmeme çerçevesinin yanı sıra, doğaya, dünyaya, bizzat insanlara olan faydaları açısından da düşünerek bu felsefeyi daha geniş bir bağlama yerleştiriyorlar.

“Görünmez ıstırabı” görünür kılmaya çalışan hayvan hakları savunucularına reva görülen muameleden, veganların kendi içlerinde birbirlerine yönelttikleri eleştirilere, konuyla ilgili devlet politikalarından hayvan hislerine ve insan psikolojisine kadar geniş bir kapsamda konuyu ele alıyorlar. Veganizm, yalnızca bir manifesto değil, hayvanların, insanların ve tüm dünyanın özgürleşmesi için bir çağrı. “Elbette çoğumuz milyarlarca canlıya reva gördüğümüz bu kaderi düşünmemeyi becerebiliyor.

Ancak bu gönüllü körleşme haline kendimizi teslim etmek son yıllarda biraz zorlaştı. Zira çok sayıda kitap, makale, belgesel, radyo ve televizyon yayını, sömürdüğümüz hayvanlara uygulanan kötü muameleden bahsediyor. Bu köleleştirmenin temellerini ve meşruiyetini artık yüksek sesle sorgulamaya başlıyoruz. Gittikçe daha çok ve daha ciddi bir şekilde veganizmden konuşuyoruz.”

#21 Bitki Devrimi // Stefano Mancuso (Yeni İnsan)

Genellikle bitkiler hakkında her detayı bildiğimizi ve artık gezegendeki bütün bitkilerin botanikçiler tarafından bulunduğunu düşünürüz. Oysa sadece 2015 yılında iki binden fazla yeni tür bulundu. Bunlar öyle el değmemiş ormanların uzak köşelerine saklanmış mikroskobik türler diye sanılmasın. İçlerinden biri yüz tondan fazla ağırlığı olan, 45 metre uzunluğundaki Gilbertiodendron Maximum!

Dünyada 31 binden fazla bitki türünü ihtiyaçlarımız için kullanıyoruz: Tıbbi amaçlı, besin olarak, tekstil ve yapı malzemesi olarak, enerji üretmesi için, hayvan yemi ve sosyal amaçlarla.

Dünyaca ünlü botanikçi Stefano Mancuso, bitkilere sadece bu amaçlarla değil, bize öğreteceklerini fark edip onlara ilham alarak bakarsak, sonuç mükemmel olabilir diyor. İşte bu sürecin kendisi bitki devrimidir.

Yazar, bitkilerle hayvanlar arasındaki çok temel bir farka dikkat çekiyor. Hayvanlar merkezi bir sisteme sahipken, bitkilerde durum tam tersidir. Merkezi bir sistemleri olmadığı halde, etraflarındaki ortamı çok daha yüksek bir hassasiyetle algılarlar. Koşulları gayet net bir şekilde değerlendirirler. Çok yönlü fayda zarar analizleri yaparlar. Çevresel uyaranlara karşı uygun eylemleri üstlenirler. Şaşırtıcı değil mi, bunları bitkiler mi yapıyor gerçekten?

Bu kitabın adını yazar, bu gerekçelerle Bitki Devrimi koymuştur. İtalyanca orijinalinden tastamam bir çeviridir hem bu isim hem de bu kitap.

Çok açık bir şekilde ve çok büyük bir hızla, insanlık son üç yüz yılda ürettiği yaşam biçiminin sonuna geliyor. Şanslıyız ki aynı insanlığın yine çok hızlı bir şekilde bu yanlıştan dönme yeteneği var. Bir imkân olarak bitkiler, bize çıkış yolunu gösteriyor olabilir. Çok iyi biliyoruz ki insanların tamamı, hatta hayvanların tamamı gezegenden silinse, bitkiler yaşamaya devam edecek. Ama ya bitkiler yok olursa?

(Not: Metinler kitapların tanıtım bültenlerinden alınmıştır.)

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Deniz Aytekin

Boğaziçi Üniversitesi'nde felsefe okudu. Çevre, edebiyat ve felsefe alanlarında yazarlık, çevirmenlik ve editörlük yapıyor.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Genel, Hayat, Sanat ve Tasarım
En güzel 10 yeni yıl ajandası

Ajandasız yapamayanların önümüzdeki yıl yanlarından ayırmayacakları defterleri seçme zamanı geldi. En beğendiğimiz 2022 ajandalarını derledik.

Kapat