Bu festival kaçmaz: Dağ Filmleri

Festivaller mevsimi başlarken yine güzel bir festival kapımızda! En yüksek dağlara tırmananlar, okyanusun kalbine dalanlar, iki teker üzerinde dünyayı turlayanlar ve sınırları zorlayanların festivali 28 Şubat’ta başlıyor.

Neden insan kendi kalıplarını kırmak, sınırlarını aşmak ister? Hayatı pahasına tehlikeleri neden göze alır? İnsanların içindeki keşif duygusunu serbest bırakarak yaptığı bu sıradışı aktivitelerin aslında Macellan, Kolomb gibi öncülerle başladığı ve dünyanın bugün bulunduğu durumdan çeşitli psikolojik ve doğal koşullardan dolayı araştırmayı, anlamayı ve belki de sonucunda daha uyumlu yaşamamızı sağlayan bir histir bunun sebebi. 2006’dan bu yana düzenlenen ve bu sene sekizinci yılını kutlayan Dağ Filmleri Festivali’nin ücretsiz olduğunu hatırlatmalıyım. Bu seneki mottosu “Sınırlarını Keşfet”. Dokuz ayrı tema altında toplam 41 macera ve adrenalin dolu film içeren festivalde 10’u yerli 31’i yabancı toplam 15 farklı ülkeden gelen filmler bulunuyor. Fransız Kültür Merkezi, Galatasaray Aynalı Geçit’te filmler gösterime açılıyor ve 3 Mart’a kadar festival devam ediyor. Her yıl izleyicilerine dünyanın en iyi film ve belgesellerini sunan festival, bunların yanı sıra festival süresince fotoğraf ve kitap sergilerine, seminerlere ve alanında dünyaca tanınan konuşmacıların katıldığı söyleşilere de ev sahipliği yaparak Türkiye’de doğa kültürü alanındaki çok önemli bir boşluğu doldurmaya gayret ediyor.

Gelelim filmlere:

Dünyadan Filmler başlığı altındaki kategoriden tavsiyemiz Düşlerin Etkisinde. Yönetmenliğini Alessandro Filippini ve Marianna Zanatta’nın üstlendiği orijinali İtalyanca olan film 24 dakika sürüyor. Genelde dağcıları tanıyanlar bilir, onlar bu tutkularını yaşayacakları yerleri özel olarak seçerler. Meşhur İtalyan dağcı Walter Bonatti’nin dediği gibi “Önce maceranın hayali kurulur”. Doğadaki bir etkinliğin başarılı ya da başarısız sonuçlanması doğada ne kadar zor koşullarda yapıldığıyla alakalıdır. Bir de soğuğa, tehlikeye ve yalnızlığa rağmen direnebilmekle… Bu hemen her zaman böyledir. Bugün “her şey dahil maceracıları”nın çokluğu, kurulan hayalleri ulaşılması zor yapabiliyor. 2012’de Simone Moro’nun başına gelenlere bakmak gerek.

BUNU DA OKU:  Tatilde okuyabileceğiniz 17 kitap

Yine Dünyadan filmler teması altında başka bir tavsiyemiz de Yaşamak da Güzel, Yaşatmak da! Bu 44 dakikalık Türk yapımı filmi Kağan Kiriş yönetmiş.
2009 senesinde sekiz kişiden oluşan İDADİK ekibi Doğubayazıt’tan İzmir’e süren bir bisiklet yolculuğu yaptılar. Yolculuk esnasında da rota üzerinde bulunan; ‘’ Ağrı, Esence, Erciyes, Hasan, Sultandağı ve Bozdağ’a tırmandılar. Aynı ekip bu sefer İstanbul’dan yola çıkarak 2500 km mesafeyi bisikletle katederek ve yine yolda tırmanışlar yaparak Fransa Mont Blanc’a varmayı amaçlıyor. Bir ay süren yolculukta ekip güzergâh üzerindeki ülkelerin önemli zirvelerine tırmanışı da planlıyor. Projenin önemli ve güçlü yönü ise ‘’Yaşamak da güzel yaşatmak da’’ ve ‘’Hayata Dönüşüm Yolunda Pedalla Avrupa Zirveleri’’ sloganları ile organ bağışına dikkat çekmek ve bu konuda insanları duyarlı olmaya davet etmek.

Keşif Ruhu teması altındaki tavsiyemiz ise “İran: Volkanlarla Yaşamak“. Mario Casella ve Fulvio Mariani’nin yönettiği belgesel bir saat sürüyor. İran dağlarında malum serbestçe dolaşmak ve yerleşik halkla iletişime geçmek belgeselciler için ve hatta turistler için dahi nerdeyse imkânsız. 2011 yılının baharında İsviçreli küçük bir film ekibi İran’ın batıda Türkiye sınırına yakınlarından doğusunda Afganistan sınırlarına kadar olan dağlarda çekim izni alır. İzin verilirken tek bir söz vermek zorunda kalırlar: Siyasi içerik olmayacaktır. Eşsiz volkanik dağlara kayakla yapılan bir keşif gezisi belgeselcilere İran’ın iç bölgeleriyle ilgili çarpıcı görüntüler sunar. Siyasi tansiyonu yüksek bir coğrafyada, İran’in benzersiz doğasını ve sıra dışı insanlarını keşfeden belgesel batıdan doğuya İran dağlarını tüm muazzamlığı ile gözlerimizin önüne seriyor.

Doğa, Çevre, İnsan bölümünde yönetmenliğini Louis Meunier’in yaptığı 52 dakikalık Afgan Pamir’inin Tutsakları filmi var. Belgeselde Afganistan’daki son Kırgız göçebelerin hikâyesi anlatılıyor. Bu göçebelerin yarısı 30 sene evvel Türkiye’ye sığınmışlar. Acaba tekrar bir araya gelebilecekler mi? Son 1200 tanesi yeryüzünde en yüksek irtifada ve dünyadan en kopuk yaşayan topluluk olan Afgan Kırgızları küçük gruplar halinde, dağlarda çadırlarda hayat mücadelesi veriyorlar. Tacikistan, Çin ve Pakistan arasındaki dar ve uzun toprak parçasında sıkışıp kalmış olan Afgan Kırgızları uzak bir geçmişte kalmış, tarihin ve gelişimin unuttuğu bir topluluk olarak ilk günkü gibi yaşıyor ancak hızla değişen bu dünyada hayatta kalma mücedelesi veriyorlar. Afgan Kırgızları hayatta kalabilecekler mi, yoksa onlar da vatanlarını terk etmek zorunda mı kalacaklar?

BUNU DA OKU:  İklim değişikliğini anlat, Bertolucci izlesin, 15.000 dolar kazan

Su Dünyası kategorisinden seçkimizde ise, yönetmenliğini Pierre Marcel’in yaptığı Tabarly Yelkenci Tabarly’nin 91 dakikalık hikayesi. Profesör lakaplı efsane Fransız denizci Eric Tabarly’nin teknesi ve okyanus ile arasındaki müthiş uyum hikayenin ana öğesi. Tabarly’nin okyanuslarda geçen 35 senesinin sıradışı hikayesi sizi dalgalar üzerinde sallayarak bir seyahate çıkaracak.

Ayrıca festivalin İstanbul’daki söyleşiler bölümünde ise 4 kıtada 4 çölde 4 ultra maraton koşan Alper Dalkılıç’ın çöllerde, Antarktika’daki koşuları hakkında söyleşiler yer alıyor.

Bunun yanında İzmir’deki söyleşilerde daha önce Atlas Okyanusu’nu ve 6 ay boyunca Pasifik’i kürek çekerek geçen Erden Aruç konuk oluyor. Eminim söyleşilerden de film gösterileri kadar zevk alacaksınız.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Nil Kayarlar Sarrafoğlu

1969 yılında doğdum. Aklım başıma geldiğinde ailemden sonra ilk doğayı sevdim. Taşı toprağı, çiçeği ve hatta böceği... Okudum, çalıştım ve büyük şehirlerde yaşadım. Dünya üzerinde doğanın en uzak yerlerine de gittiğim ve kaldığım zamanlar oldu, işte o zamanlarda kendimi çok iyi hissettim,. Döndüm dolaştım şimdi yine şehirdeyim. Bu sefer 4 yaşında bir oğlum var, onu doğanın içinde büyütmeye çalışıyorum, hafta sonları kaçıyoruz şehirden küçük köyümüze. Mutluyuz böyle şimdilik. Anne olduktan sonra dünyayı kurtarmak için ille de büyük kahraman olmak gerekmediğini anladım, anne olmak yetiyormuş! Atık yönetimi, enerji tasarrufu ve sağlıklı beslenme gibi konulara önem veriyoruz evimizde. Payımıza düşeni ve mümkünse daha fazlasını yapmaya gönüllüyüz ailece de. Yeşilist kanalı ile sesimi duyurabildiğim için mutluyum.

Bir cevap yazın

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Etkinlikler, Hayat, İyi haberler, Kent, Sanat ve Tasarım
Uzaydan bir yeni tweet var!

Gelin ben sizi sosyal medyanın son zamanlarda gördüğüm en cool hesabı ile tanıştırayım: Chris Hadfield.

Kapat