Haritadan silinenler 81-90
81-Kura Nehri HES projesi
70’ini devirmiş ama maşallah 30 yaşındaki delikanlı gibi mücadele eden emekli Baş Komiser Cevdet Şentürk, Kura Nehri’nin kurutulmaması gerekliliğine dikkat çekerek, doğa adına haykırdı:
“Değerli Ardahanlılar, Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır. Uğruna ölmek varsa oda vatandır. Dolayısıyla vatanımız memleketimiz Ardahan için Demokratik mücadelelerimizi devam ettirmek mecburiyetindeyiz. Haykırarak söylüyoruz. Kura Nehri Karadeniz’e akarsa Ardahan ovası çöl olur-olacaktır. Bizden sonraki kuşağa karşı sorumluluklarımız vardır, bunun sorumluluğu bizlere ait ve bu sorumluluk ağır olacaktır. Bütün Türkiye’nin Ardahan’ın organik balını, kaşarını, et ve peyniri bulması mümkün olmayacaktır. Kura Nehri Ardahan’ın can damarıdır. Yapılması düşünülen HES Barajı Kura nehri yatağını kurutacak.
Göle ovasının yanı sıra Ardahan Ovası da kuruyacak, Hanak ve Çıldır toprakları çölleşecek. Kura Nehri Ardahan’ın can damarıdır. Kura’yı kaybedersek Ardahan’da yoğun bir göç yaşar ve o coğrafyanın kimyası bozulur. Arılar, böcekler ve diğer canlılar göç eder. Binlerce çam ağacının kesileceği, onca canlının yok edileceği barajın yapılan itiraz ve yargı kararlarına karşın satışa sunulması kabul edilemez! Herkesi daha çok mücadele etmeye çağırıyoruz”
http://www.gercekgundem.com/?p=474862
82-Karasu HES projesi
HES şirketinin iş ve diğer vaatleri karşısında ikna olarak köylerinde bir HES yapılmasına sessiz kalan köylüler, inşaatı tamamlanıp üretime başlayan projede köylerinden sadece eski muhtarın bekçi olarak kalması karşısında şaşkına döndüler.
2010 yılında Tarsus’un Boğazğınar köyünde kendilerine birçok vaatte bulunulduğu için HES yapılmasına sessiz kalan köylüler, bu vaatlerin yerine getirilmemesi karşısında şaşkınlık içinde kaldı. HES’ten bir kez ağzı yanan köylüler, şimdi aynı firma tarafından yapılacağını iddia ettikleri ikinci HES’i “üflemeye” hazırlanıyor.
Mersin’in Tarsus ilçesindeki Kadıncık Irmağı, yörenin önemli su kaynaklarından biriydi. Ancak Karasu Şelalesi gibi doğa harikalarını da bünyesinde barındıran Kadıncık Irmağı’nın başı bir süredir HES projeleriyle dertte. 2010 yılında Tarsus’un Boğazpınar köyünde, köylülere bir çok vaatte bulunularak inşaa edilen HES projesine tepkisiz kalan köylüler, bölgede yeni bir HES projesi daha olduğunu öğrenince ayaklandı. Daha önce iş vaadiyle ikna oldukları ve tamamlanıp elektrik üretmeye başlayan HES’te bugün yalnızca bir tek bekçinin kaldığını söyleyen köylüler, yeni HES projesini yaptırmamakta kararlılar.
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/hesten-agzi-yanan-koyluler-ikincisini-ufleyecek-haberi-59986
83-Gökçeada’da altın araması
MTA Kuzeybatı Anadolu Bölge Müdürü Ali Altınay’ın “Gökçeada’da altın bulduk” sözleri, adayı karıştırdı.
Bölgedeki sivil toplum örgütleri ve ada sakinleri adada altın madenciliğine karşı imza kampanyası başlattı. Gökçeada Çevre Çalışma Grubu Başkanı ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Balıkçılık Teknolojisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bülent Cihangir, arama faaliyetlerinin 8 yıldır devam ettiğini söyleyerek uyardı:
“6-7 firma arama ruhsatıyla çalışma yapıyordu. Şu anda Gökçeada’nın birçok yerinde yeni açılmış yollar var. Yol açılmış, vadinin bir yerine kadar gidiyor ve sonra çıkmaz sokağa giriyor. En yüksek rezervin olabileceği yer Gökçeada’nın akciğeri sayılabilecek Barboros Ormanları’nda. Tepeköy denilen Rum köyünün arkalarına düşüyor. Bir avuç toprak burası. Sularımız kaynak suyu. Gökçeada’nın neredeyse tamamına yakını koruma alanı. Ama bir bu işler prosedürüne uyduruluyor. Bulunan altının işletilmesi adanın prestijini zedeleyecek. Organik tarımla ilgili inandırıcılığı kalmayacak.”
Gökçeada’da altın madenciliği fikri, Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna’nın da tepkisini çekti. MTA Kuzeybatı Anadolu Bölge Müdürü Ali Altınay ekim ayında İl Genel Meclisi İl Koordinasyon Kurulu toplantısında, Gökçeada’da altın rezervi tespit ettiklerini açıkladığında Vali Tuna, “Yapmayın, her şeyi bulup çıkarmak zorunda değilsiniz. Onlar bizim zaten, yerinde dursun. Biz Gökçeada’da turizmi geliştirmeye çalışıyoruz, ‘organik ada’ diyoruz. Siz de madenci sokmaya çalışıyorsunuz” demişti.
http://www.radikal.com.tr/cevre/gokceadanin_basi_altinla_dertte-1071525
84-Gelivera Köyü’nün HES projesi
Adı türkülerde geçen Gelivera Köyü baraj sularına gömüldü. Dava açan köylüler bir yandan eşyalarını yükseklere çıkarma derdinde. Tarihi Cenevizliler’e dayanan ve türkülere konu olan ‘Gelivera’ artık yok. Gelivera Deresi üzerine yapılan Gökçebel Barajı nedeniyle havzada beş aydır su toplanıyor. Bahar yağışlarıyla birlikte Gelivera sular altında kaldı. Köylüler bir yandan evlerden eşyalarını kurtarmaya çalışırken, bir yandan da son umut açtıkları davanın sonuçlanmasını bekliyor.
Giresun ile Gümüşhane sınırlarında yer alan ve yeni adı ‘Sapmaz Köyü’ olan Gelivera şu sıralar tam bir afet bölgesi gibi. Evler su altında, insanlar eşyalarını sırtlayıp yükseklere çıkarmaya çalışıyor. Toprakları ‘acele kamulaştırılan’ köylülerin kimi Giresun merkeze kaçarken, kimileri de baraj yapımını üstlenen şirketin kurduğu konteynirlerde kalıyor. Barajın su toplaması tamamlandığında bin yıllık geçmişi olan 142 hanelik Gelivera sulara gömülecek.
Köyde 91 hane barajın yapımına karşı davacı oldu. ÇED olumlu kararının iptalini talep eden köylüler, aynı zamanda kamulaştırmanın iptali için de dava açtı. Yerel mahkeme, davalar iki ilin sınırında kaldığı gerekçesiye görevsizlik kararı vererek dosyayı Danıştay’a gönderdi. Davalar için henüz bir karar alınmadı. Müdahil avukat Alptekin Ocak, “Firmanın raporlarına göre barajın ömrü 20 yıl. Barajın kapasitesi biraz daha az olsa köy su altında kalmaktan kurtulur. Hâlâ geri dönüşü mümkün” dedi.
Avukat Ocak, ayrıca beş aydır dereye can suyu bırakılmadığını belirterek, “Köylüler Giresun Valiliği’ne şikâyete gitti. Valilik 30 bin TL ceza kesti. Dereyi kurutmanın tek karşılığı 30 bin TL ceza oldu” dedi.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/koyverduk_seni_gelivera-1086889
85-Trakya 2B arazilerine yapılan lojistik ambarlar
Orman vasfını yitirmiş arazilerin satışını öngören ilgili kanun tasarısı TMMOB Çevre Mühendisleri Odası tarafından değerlendirildi.
Kamuoyunda “2B Arazileri” olarak bilinen orman arazileri hakkında “Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi ile Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun Tasarısı” 1 Şubat 2012 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunuldu.
Tasarıda uygulamanın aktörleri arasında Bakanlar Kurulu, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı sayılıyor.
TMMOB söz konusu kanun tasarısı ile orman arazilerinin satışının AKP iktidarı tarafından yasalaştırılmak istendiğini belirterek toplumsal aklın ve eleştirinin oluşturulması için bu konudaki eleştirilerini “dönemin dili”, “yasanın dili” ve “oyunun dili” başlıkları altında değerlendirdi.
“Dönemin Dili: 2B, 4C, 4B…”
İşçi haklarından pozisyonlara, arazilerden diğer haklara tüm tartışmaların 2B, 4C, 4B gibi terimler ile kodlanarak toplumdan saklanıldığı belirtilirken bu yöntemin artık neo-liberal söylencenin “eğlencesine” dönüştüğü vurgulandı.
Açıklamının devamında şunlar söylendi:
“Yasa metninin bendine / paragrafına göre kodlar haklarımızı ya da varlıklarımızı tanımlamaktadır. Bu hem yanlış bir bilgilendirmeye fırsat vermektedir, hem de bilginin demokratik ulaşımını gölgelemektedir. Aslında bu tarz, konuların tartışılmadan bilen birkaç “ehilce” değerlendirilip, yorumlanıp bir kenara bırakılma şansını vermektedir. Bu durum, bu tarz toplumun tamamını ilgilendiren konuların toplumsal hafızamızda yer edinmemesine neden olmaktadır. Bu nedenle bizler; siyasi, ekonomik ve diğer egemenlerin istediği dilden konuşmak istemiyoruz.”
86-Dersim Peri Suyu HES projesi
Doğal alanlara ve şahsa ait alanlara acil kamulaştırmayla el konulmasına karşı Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu, Çağlayan Adliyesi önünde eylem yaptı. Kent Hareketleri’nin de destek verdiği eylemde, “Sermaye doğayı mülkiyetine geçiriyor” diyerek mücadele çağrısı yapıldı.
Suyun Ticarileşmesine Hayır Platformu, Kent Hareketleri ve Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu, toplumun ortak kullanım alanlarının ve doğal yaşam alanlarının devlet eliyle acil kamulaştırma sonucu şirketlere devredilmesine karşı eylem düzenledi. Çağlayan İstanbul Adalet Sarayı’nın önünde düzenlenen eylemde acele kamulaştırma kararları hakkında suç duyurusu yapılacağı duyuruldu.
“Toprağıma, suyuma, ormanıma dokunma”, “Savaş hukukuna hayır” sloganlarıyla yapılan eylemde açıklamayı okuyan Şenay Elhüseyni, “Devlet, şirketlerle el ele vererek doğayı ve yaşam alanlarını metalaştırarak içindeki tüm varlıkları da bir piyasa malı haline getirmeyi amaçlamaktadır. Anadolu toprakları yerli ve yabancı şirketlerce açıkça işgal ve talan edilmektedir” diye konuştu.
Dersim Peri Suyu, Reşadiye, Solaklı, Efemçukuru, Hasankeyf, Loç, Senoz ve Türkiye’nin diğer yörelerinde Bakanlar Kurulu ya da EPDK kararıyla el konulan taşınmazların gerçek sahiplerine iade edilmesi gerektiğini söyleyen Elhüseyni, “Afet yönetimi ya da kentsel dönüşüm, üçüncü köprü projeleri bahanesiyle yaşam alanlarımızın sermayeye peşkeş çekilmesini öngören bütün kanun tasarıları geri çekilmeli, çıkarılmış kanunlar ve ekleri iptal edilmeli ve bunlara dayanarak yapılan tüm uygulamalar sona erdirilmelidir” şeklinde konuştu.
Açıklamanın ardından Elhüseyni, bu uygulamaların durdurulmaması durumunda suç duyurusu yapacaklarını belirterek mücadele çağrısında bulundu.
http://haber.sol.org.tr/kent-gundemleri/yasam-alanlari-sermayeye-peskes-cekilemez-haberi-53112
87-Tonya çimento fabrikası
onya Çevre Platformu üyeleri, ilçelerinde çimento fabrikası ve taş ocağı kurulacak olmasını protesto etti. TBMM önünde toplanan grup adına açıklama yapan Nedim Şenol Çelik, Trabzon’un Tonya ilçesine kurulması planlanan çimento fabrikası ile taş ocaklarının insan sağlığını ve çevreyi olumsuz etkileyeceğini savundu.
Çelik, tüm ilçenin su kaynaklarının bulunduğu ve heyelan sahası olan bölgelerde kurulması düşünülen taş ocaklarının, 7 bin 900 dönümü kaplayacağını ifade ederek, “Her gün 10 bin ton taş çıkarılacak, yoğun bir nüfusun yaşadığı köylerimiz ve hayvanlarımızı otlattığımız meralarımız dinamitlerle havaya uçurulacak. Ormanlarımızda yüz binlerce ağaç kesilecek su kaynaklarımız yok olacak” dedi.
Dakikada iki ağır tonajlı aracın, yolları tahrip edeceğini ve ilçe trafiğini olumsuz etkileyeceğini öne süren Çelik, ilçenin temiz havasının, fabrikada bir günde yakılacak 727 ton kömürden kirleneceğini iddia etti.
Çelik, “Doğu Karadeniz bölgesinin eşsiz yaylaları, ormanları, pırıl pırıl akan nehirleri, kaynak suları, serin ve temiz havası çöldeki bir vahadan daha değerle olacak. Mücadelemiz kişisel kazançları için çöldeki bir vahayı bozmak, çöldeki bir su kuyusunu zehirlemek isteyenlere karşıdır” dedi.
88-Malkara Ermeni Kilisesi
Tekirdağ Malkara’da AKP İlçe Yönetim Kurulu üyesi Demirali Pala, belediye tarafından Ermeni mezarlığı arazisi için açılan ihaleyi kazandı. Mezarlığın olduğu yere gazino-meyhane-pavyon- lokanta kurmak üzere inşaat başladı. Mezarlıktan çıkan kemiklerin ise çöpe atıldığı belirtildi.
Agos Gazetesi’nden Emre Ertani’nin haberine göre konuyla ilgili olarak bilgi veren gazeteci-yazar Ümit Bayazoğlu, Malkara Ermeni toplumundan günümüze sadece Surp Toros Kilisesi’nin yıkıntısı ile talan edilmiş bir mezarlık kaldığını söyledi. Kilise’nin 1970’lerin sonuna kadar sinema-düğün salonu olarak kiraya verildiğini anımsatan Bayazoğlu, “Kilise, 80’ler ve 90’larda, Yağlı Tohumlar Kooperatifi tarafından tahıl deposuna dönüştürüldü. Son 10 yıldır ise yıkıma terk edildi. Bu arada defalarca define maksadıyla tahribata uğradı” dedi.
Trajikomik bir şekilde üç yıl önce kilisenin bir ‘define avcısı’ tarafından Edirne Anıtlar Kurulu’na ‘tarihi eser’ olarak tescil ettirildiği için kilisenin yerine başka bir şey yapılamadığını aktaran Bayazoğlu bugünkü durumu ise şöyle anlattı: “Yıkımı hızlandırmak için kilisenin çatısını yıktılar. Artık kar, yağmur içine yağıyor. Kiliseden geriye sadece dört duvar kaldı. Bunlar da yıkılınca, Anıtlar Kurulu’nun koruması ortadan kalkacak ve hırsızlar nihayet gayelerine ulaşmış olacaklar.”
89-Burdur Gölü mermer ocakları
Burdur Gölü Yönetim Planı’nda yapılmak istenen değişiklikle, göl çevresindeki Söğüt Dağları’nın da mermerciliğe açılması ihtimali ortaya çıktı. Niğde Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Karataş, Burdur Gölü Havzası’nda mermerciliğin yarattığı tahribat konusunda rapor hazırladı.
Doğa Derneği için hazırlanan raporda mermer tozunun yeraltı su yollarını tıkayarak ve nem tutan bitkileri öldürerek kuraklığı hızlandırdığı belirlendi.
Söğüt Dağları, havzada mermerciliğin olumsuz etkilerinden korunan tek alan. Radikal’e konuşan Prof. Dr. Karataş, “Önlem alınmaması halinde 50 sene içinde gölün tamamen kuruması söz konusu” dedi.
Prof. Dr. Karataş’ın verdiği bilgiye göre Burdur Gölü Yönetim Planı, önümüzdeki ay Orman Su İşleri 6. Bölge Müdürlüğü’nce 5 yıllık süreç için görüşülerek revize edilecek. Prof. Dr. Karataş, Burdur Gölü Havzası’nın Türkiye ’nin Uluslararası Ramsar Sözleşmesi ile korunan 14 sulak alanından biri olduğunu vurgulayarak şöyle konuştu:
“Dağların yüksek kesimlerinde karaçam ormanları, alt kesimlerinde ardıç ormanı ve Söğüt Yaylası’nda Ulu Ardıç Tabiat Anıtı, nesli tehlike altında olan dikkuyruk da dahil yüzlerce su kuşu, nesli tehlike altında olan akkuyruklu kartal da dahil yırtıcı kuşlar… Söğüt Dağları mermerciliğe açılırsa karaçam ve ardıç ormanı yok olacak; nesli tehlike altında olan akkuyruklu kartalların yaşam alanı ortadan kalkacak.”
Prof. Dr. Karataş, mermer tozunun toprağın gözeneklerini tıkayarak köylerde tarımsal verimliliği düşüreceğini, tozların yeraltı su yollarını bloke ettiği için yeraltı su seviyesinin düşmesine de yol açacağını iddia etti.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/burdur_golu_mermere_kurban_mi_edilecek-1142578
90-Atatürk Orman Çiftliği
Atatürk Orman Çiftliği’ne kurulması istenen yapay köy fikri kabul görmedi. Ankara Büyükşehir Meclisi, Kent Konseyi’nin tarım ve hayvancılık kültürünün yaşatılması için bir köy kurma projesini reddetti.
Bu ay yapılacak olan Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi’nin görüşmelerinde ortaya çıkan bir madde büyük bir tepkiyle karşılandı. Gündemin 128. maddesi Atatürk Orman Çiftliği’ne (AOÇ) bir köy kurulması planıydı. Tarım ve hayvancılığın yaşatılması için AOÇ’ne köy kurulması fikri Kent Konseyi’nin İmar ve Şehircilik Çalışma Grubu’na aitti.
Bu fikir başta sivil toplum örgütleri olmak üzere tüm kesimlerin tepkisini çekti. Gezi Parkı eylemleri sonrasında başlayan forumlardan biri olan AnıtPark Forumu’nda köy fikrine karşı eylem yapma kararı alındı. Ankara’daki diğer 11 forum da eyleme destek kararı aldı.
‘AOÇ bırak dağınık kalsın’ sloganıyla 10 Temmuz akşamı Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclisi önünde bir protesto eylemi gerçekleştirildi. Belediye Başkanı Melih Gökçek, eyleme tedbir için Ankara parklarında görev yapan güvenlik görevlilerini Büyükşehir belediyesi hizmet binası önüne yığmasıyla ortam gerilmişti.
10 Temmuz Çarşamba görüşülmesi beklenen köy kurulması maddesi 12 Temmuz Cuma görüşüldü. Gökçek AK Partili üyelerden red oyu kullanmalarını istedi. Köy fikri mecliste çoğunluk oyuyla reddedildi.
Anıtpark Forumu’ndan Önder Algedik, forumların çağrısı ve Ankaralılar’ın desteği ile AOÇ içerisine köy kurma projesi iptal olurken forumlarda kent muhalefetinin yükseltilebileceği ve somut kazanımlar elde edilebileceğinin görüldüğünü belirtti.
http://www.radikal.com.tr/turkiye/aocye_yapay_koy_rafa_kalkti-1141847