Kültürel Mirasın Korunmasının Çevresel Sürdürülebilirlik İle Ne İlgisi Var?

Enerji verimliliği ve çevresel sürdürülebilirlik konuları, içinde bulunduğumuz iklim krizinin gözle görülen emareleri belirginleştikçe daha çok dikkat çekmektedir. Sürdürülebilirlik ölçütlerine geçmesi en önemli olan sektörlerden bir tanesi inşaattır – yapılı çevremiz gömülü ve operasyonel enerjinin en büyük tüketicilerinden bir tanesidir. Global Alliance of Buildings and Construction grubunun 2018 Küresel Durum Raporu’na göre, “2017 yılında yapıların inşaatı ve operasyonu küresel ölçekte üretilen enerjinin %36’sını tüketmiş ve enerji tüketimi sonucunda oluşan karbondioksit (CO2) salınımının neredeyse %40’ını oluşturmuştur.” Buradan anlaşılabileceği üzere, yapılarımızın verimliliği sürdürülebilirlik açısından hayatımızın neredeyse bütün diğer yönlerini etkilemektedir. 

Yapılı çevrenin ekolojik sağlığımızdaki önemi fark edilmeye başlandığında verilen ilk tepki, son teknolojileri kullanan yeni yapıların inşa edilmesine yönelik olmuştur. Verimsiz, eski yapıların yıkılarak yerlerine çağdaş görünümlü, “verimli,” ve “havalı” yeni binaların yerleştirilmesi bir süre için inşaat sektörünün iklim krizindeki rolünü azaltacak çözüm olarak kabul edilmiş, adeta sektörün gerekli adımları attığına ve iyi örnekler oluşturduğuna kanıt olarak gösterilmiştir. Günümüzde prestij sahibi mimarların eski binaları yıkıp yerlerine yeni tasarımlar projelendirmesi de sektörün işleyiş ve mentalitesinde hiçbir şeyin değişmeden devam edebileceğimize, iklim krizinin yalıtılmış cam ve güneş panelleri ile çözülebilecek bir sorun olduğuna inandırmıştır. 

Ancak, yapılı çevremizin çoğu hali hazırda “yapılı” olduğundan, ortaya çok önemli sorular atılmıştır: enerji verimli olmayan binalar otomatik olarak yıkılmalı mıdır? Adapte edilebilirler mi? Bu yapıları yıkmak nasıl sonuçlar doğurabilir? 

Koruma disiplinin bu sorulara verdikleri yanıt genel anlamda şudur: “Sanayiden [elektrik ve su tesisatının yaygınlaşmasından] önceki binalar hali hazırda sürdürülebilir şekilde (doğal yöntemlere öncelik vererek) yapılmış, inşa veya işletimlerinde fosilleştirilmiş karbon kullanımını gerektirmemişlerdir.” (English Heritage, 2012) Birçok tarihi yapı elektrik gibi enerji kaynaklarından önce yapıldığından, enerjiyi olabildiğince az tüketecek şekilde tasarlanmıştır. Bu yöntemler birçoğu günümüzde “pasif” olarak adlandırılan çözümleri oluşturur, örneğin doğal ışıklandırma ve halı kullanarak yalıtımı arttırma. Pasif çözümler artık yeni teknolojilerin kurulmasına tercih edilmektedir, çünkü çok daha az enerji ve malzeme harcarlar

Daha da önemlisi, bir yapıyı yıkıp yerine yenisini inşa etmek fahiş miktarda enerji gerektirir. Bunun yerine var olan (tarihi olan veya olmayan) yapıların uyarlanması hem bu enerji tüketiminin önüne geçer, hem de yapılı çevremizle bir olan karakter, değer ve anıları korumamızı sağlar. 

Gömülü enerji nedir?

Bir yapıda gömülü ve operasyonel olmak üzere iki çeşit enerji tüketilir. Gömülü enerji, binanın inşası için harcanan tüm enerjiyi kapsar, buna gereken madenlerin çıkarılıp işlenmesi, yapı malzemelerinin üretimi, şantiyeye taşınması ve birleştirilmesi için gereken elektrik, petrol, ısı gibi kaynaklardan elde edilen enerjinin yanı sıra tüm süreçte gereken insan gücü de dahildir. Operasyonel enerji ise yapının inşaat sırasında veya sonrasında kullanımı için gereken ışık, elektrik gibi kullanımları içerir. 

BUNU DA OKU:  Van'da sürekli elektriği kesilen bu okul Mahmut Hoca sayesinde rüzgar enerjisi ile kendi elektriğini üretiyor

Bir bina yıkılarak yerine “enerji verimli” yeni bir yapı inşa edildiğinde, sadece operasyonel enerji azaltılmış olur, ancak bu genelde gömülü enerjiye göre çok küçük bir miktardır. Var olan yapının gömülü enerjisi tamamen ziyan edilmiş olmakla beraber, yıkımın kendisi, ortaya çıkan molozun taşınması ve yeniden inşa süreci çok fazla enerji harcar. Ayrıca, “standart, iki katlı bir müstakil bir evin yıkımı 200 ton atık yaratır.” (Lubeck, 2010, s.10) Bu kayıpları telafi etmek için yeni yapının operasyonel enerjisini aşırı derecede düşürmesi gerekir, büyük ihtimalle de başarılı olamayacaktır. Dolayısıyla var olan yapıların uyarlanarak kullanılması, en ideal geri dönüşüm yöntemidir (Lubeck, 2010, s.18). Amerikalı mimar Carl Elefante’nin artık ünlü olan sözleriyle,

“En yeşil bina zaten var olandır.”

İyi tasarlanmış bir bakım-onarım/yeniden işlevlendirme/restorasyon projesi, var olan bir yapının operasyonel enerji tüketimini yeni bir binadaki kadar düşürebilir. A.B.D.’deki National Trust for Historic Preservation kurumunun Preservation Green Lab adlı araştırma branşı, “var olan pencerelerin tutulması ve uyarlanmasını sağlayan seçeneklere yönelmek, bir evin enerji tüketimini azaltmak ve karbon ayak izini düşürmek için en uygun maliyetli yöntemdir.” (Saving Windows, 2016) Var olan bir açıklıklığa pencere bandı ile yalıtım yapmak, çerçevelere çift cam takmak gibi basit bir-iki yöntem uygulanarak yeni, ‘yüksek enerji performanslı’ bir pencere ile elde edilecek tasarruf seviyesine erişilebilir (Saving Windows, 2016).

Çevresel sürdülebilirlik ve mimari koruma nasıl örtüşür?

2015 yılında UNESCO, 2030 senesine kadar benimsenmesi beklenen Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nı kabul etti. Bu 17 amaçtan bir tanesi (SDG 11), “şehirleri ve yerleşim yerlerini kapsayıcı, güvenli, güçlü ve sürdürülebilir hale [getirmeyi]” hedefliyor (UNESCO, 2015). SDG 11’in dokuz alt maddesinden dördüncüsü “Dünya’nın kültürel ve doğal mirasını korumak ve sahip çıkmak için çalışmaları desteklemek,” altıncısı ise “2030’a kadar hava kalitesi ile kentsel ve diğer atıkların yönetimi dâhil olmak üzere şehirlerin kişi başına düşen olumsuz çevresel etkilerinin düşürülmesi” (UNESCO, 2015). Bu anlamda, mimari koruma ve ekolojik sürdürülebilir çalışmaları aslında aynı hedefe yönelik çalışmalar yapıyor

SDG 11, mimari korumanın ekolojik literatürde edinmeye başladığı yeri yansıtmaktadır. Şimdiye kadar tarihi binaların verimsiz olduğuna dair süregelen bir kanı oluşmuş, bu da onları yıkarak yerlerine yeni, ‘enerji verimli’ yapılar inşa etmek için bir gerekçe olarak kullanılmıştır. Ancak enerji verimliliğinin amacı aynı işlevleri yerine getirmek için daha az enerji kullanmak olduğundan, buna yeni bir binada olduğu kadar tarihi bir yapıda da aynı derecede ulaşılabilir. Birçok tarihi yapı aktif ısıtma/soğutma yöntemleri veya elektrikli aydınlatmadan daha önce inşa edildiği için, çağdaş yapılarda görülmeyen pasif yöntemlere sahiptir. Bu nedenle, tarihi yapıları enerji verimli olacak şekilde uyarlamak, yerlerine herhangi yeni bina yapmaktan çok daha ‘sürdürülebilir’ bir yöntemdir

BUNU DA OKU:  Freecycle İstanbul

Tarihi Yapıların Enerji Verimli Adaptasyonu 

Tarihi bir binayı enerji verimli hale getirmek adına onun karakteristik özelliklerini feda etmemize gerek yoktur. Birçok uzman, bu özelliklerin ve tarihi değerlerin enerji verimli teknolojiler ile uyum sağlayabileceğine dair hemfikirdir, tasarım aşamasında stratejik yaklaşılması yeterlidir. Kültürel Mirası Koruma Derneği bu olguyu KORU Projesi üzerinden kanıtlamak için çalışmaktadır. 

Kültürel Mirasın Korunmasında Kapasite Geliştirilmesi (KORU) Projesi’nin başlıca çıktılarından bir tanesi Mardin’de geleneksel bir taş evin enerji verimli restorasyonu olmuştur. Tamirevi’nde kullanılan güneş enerjisi sistemi, tarihi kimlik ve çağdaş enerji ihtiyaçları arasındaki sözde ‘ikilemi’ açıklamak için iyi bir örnek oluşturmaktadır. 

Mardin, ortalama günlük güneş ışınımı değeri ve güneşlenme süreleri açısından Türkiye’de güneş enerjisi için en elverişli kentlerden biridir (Eskin, 2006, s.76). Ayrıca, bölgede geleneksel olan düz çatılar Mardin tarihi kentinin eşsiz siluetini oluşturur. Güneş enerjisi potansiyelini değerlendirmek için KORU Projesi kapsamında çatıya fotovoltaik paneller yerleştirilmiştir. 

Mardin tarihi kenti çok özel bir siluete sahiptir. (Kaynak: ntv.com.tr)

Fotovoltaik paneller ile ilgili en önemli karar, Mardin’in tarihi siluetini bozmayacak, yani sokaktan görülmeyecek şekilde yerleştirmeleriydi. Tamirevi tescilli bir yapı olduğundan, aksi halde proje Koruma Kurulu tarafından da onaylanmayacaktı. Makine mühendisleri ile yapılan görüşmeler sonrasında, fotovoltaik panellerin sokaktan görülmeyecek şekilde, 10⁰ açı ile yerleştirildiklerinde dahi tam performansla çalışabilecekleri tespit edildi. Tarihi yapıların enerji verimli olacak şekilde uyarlanmaları, bu gibi tartışma ve uzlaşmalar sayesinde binanın veya çevresinin karakteri bozulmadan yapılabilir.

Mimari koruma yeterli mi? Başka ne yapabiliriz?

Var olan bir yapıda kapsamlı onarım ve uyarlama yapmak pahalı bir süreç olduğundan, yapılı çevremizin çoğunluğunu enerji verimli hale getirmek maalesef uzun zaman alacaktır. Bu sürede bir taraftan başka adımlar atmak gereklidir, örneğin tarihi yapılarda enerji verimliliği üzerine kapasite geliştirme ve farkındalık yaratma çalışmaları yapılabilir. 

Farkındalık yaratmak için farklı meslek ve yaş gruplarından insanları eğitmek gereklidir. Bunlardan ilki inşaat sektöründeki mimar, mühendis, tekniker ve zanaatkar/ustalardır. Kamu ya da özel sektör ayrımı gözetilmeden eğitimler gerçekleştirilmeli, bunlar tarihi yapılarda sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği üzerine yoğunlaşmalıdır. Bu süreçte inşaat alanında çoğunlukla ayrı çalışmaya alışkın olan farklı meslek grupları, örneğin mimarlar ve makine mühendisleri, bir arada eğitim görmeli ve örnek çalışmalar üzerinden birbirlerinin bakış açılarını anlamalarını sağlanmalıdır. Eğitimler sırasında karar aşamalarında göz ardı edilebilen ustalara özellikle özen gösterilmeli ve bu şekilde tarihsel binaların devamlılığı için gereken geleneksel zanaatlerin devamlılığı sağlanmalıdır. 

BUNU DA OKU:  Binaları soğutmak için antik mimariden neler öğrenebiliriz?

Eğitim verilecek ikinci grup tarihi ev malikleri ve anıt bakıcılarıdır. Tarihi anıt bakıcıları tanımı, anıtsal yapılarda bakım, idare, temizlik veya güvelik çalışanlarının yanı sıra cami, kilise veya sinangogların dini görevlilerini kapsar. Bu gruptaki insanlar ani bir risk durumunda veya gündelik bakım sürecinde yapının sağlığında dair karar vermekle yükümlü olduklarından, tarihi yapılardaki operasyonel ve tamir giderlerini oldukça düşürebilirler. 

Üçüncü grup, gazeteci, öğretmen, yerel yönetim çalışanları ve tur rehberleri gibi, başkalarını eğitebilecek olan profesyonelleri kapsar. Bu gruplardaki en küçük bir farkındalık, çevrelerinde bir kelebek etkisi yaratabilir. 

KORU Projesi’nin başlıca çıktılarından bir diğeri de bu eğitimler olmuştur. KORU’nun kapasite geliştirme aktiviteleri, eğitimlerde hem bir saha hem de iyi örnek olarak kullanılan Tamirevi’nin restorasyonu ile daha da ileri bir noktaya getirilmiştir. Tamirevi sayesinde, KORU listeye dördüncü bir grup eklemiştir: şantiyeyi ve sonrasında tamamlanan sergiyi ziyarete gelen kamu da projeden faydalanmıştır. 

KORU Projesi’nin model enerji verimli tarihi yapı çalışması, mimari koruma ve ekolojik sürdürülebilirliğin zıt kavramlar olmadığını kanıtlamıştır. İklim krizinin sebepleri sadece klima kullanımı ya da doğalgaz/plastik tüketimi değil, sürekli tüketime bağımlı olan bir düşünce anlayışıdır. Elimizdeki kaynakları değerlendirme ve çöp haline getirmeme alışkanlıkları, önce binalarımızdan başlamalıdır. 

Kaynak: https://www.kureselamaclar.org/amaclar/surdurulebilir-sehirler-ve-topluluklar/

2018 Global status report: towards a zero-emission, efficient and resilient buildings and construction sector. (2018). Global Alliance for Buildings and Construction, s. 9. www.worldgbc.org/sites/default/files/2018%20GlobalABC%20Global%20Status%20Report.pdf

Energy efficiency and historic buildings: application of part L of the building regulations to historic and traditionally constructed buildings. (2012). English Heritage. https://historicengland.org.uk/images-books/publications/energy-efficiency-historic-buildings-ptl/

Eskin, N. (2006). Türkiye’deki güneş enerjisi araştırma ve geliştirme. Tesisat Mühendisliği Dergisi, 91, s. 74-82. 

Lubeck, Aaron. (2010). Green restorations: Sustainable building and historic homes. Canada: New Society Publishers.

Saving windows, saving money: evaluating the energy performance of window retrofit and replacement. (2016). https://forum.savingplaces.org/viewdocument/saving-windows-saving-money-evalu

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Sena Kayasü

Sena Kayasü 2016 yılında Bilkent Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nü, 2018 yılında Cornell Üniversitesi Tarihi Mirası Koruma Yüksek Lisans Programı’nı tamamladı. Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), Cleveland Restoration Society, TÜMAŞ ve Kültürel Mirası Koruma Derneği kurumlarında çalıştı. Ekim 2020’den itibaren İTÜ Mimari Tasarımda Bilişim Doktora Programı’nda eğitim görmekte ve TÜBİTAK destekli CIDDI (City Development through Design Intelligence) Projesi’nde araştırmacı olarak çalışmaktadır.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Ekoloji, İklim Değişikliği, Kent, Kurumsal Sürdürülebilirlik, Mimari
Sürdürülebilir Koruma İçin Harekete Geçmek: Tamirevi’nde Enerji Verimliliği

Dünyanın dört bir yanında iklim krizinin ciddi sonuçları günden güne daha görünür hale gelirken sürdürülebilirlik ve kültürel miras arasındaki bağ

Kapat