Nanogelin Çorbası ve Her İki Nefesinizden Biri


A close-up of a fish

Description automatically generated with low confidence

Bu resmi ben şnorkel yaparken çektim. Fotoğrafta bir mercan resifinin önünde amaçsız yüzen kopmuş plastik bir balıkçı ağı parçası görmektesiniz. İnternette ne yazık ki bol bol profesyonel fotoğrafçıların çektiği gırtlağına plastik sarılmış deniz kaplumbağası veya midesinde plastik bulunmuş ölü deniz kuşları resimleri bulmak mümkün ama ben problemin belki de sandığımızdan daha da burnumuzun dibinde olduğu hissiyatını vermek için kendi çektiğim amatör resmi koymak istedim. Bu fotoğrafta sağda-solda herhangi bir balık görülmemesi aslında tesadüf olmakla beraber (etrafı sağlıklı ve balık dolu bir mercan resifiydi) gezegen olarak okyanuslarımıza bu hızda plastik atmaya devam edersek biyo-çeşitliliğe vereceğimiz zarar ve direk olarak söylemek gerekirse – ki gerekiyor – tüm canlılarını hızla öldürmeye devam edeceğimiz bir okyanus resmi olarak çarpıcı olmuş.

Bu hafta Londra bazlı Environmental Investigation Agency (EIA – Çevre Soruşturma Ajansı) Connecting the Dots: Plastic Pollution and the Planetary Emergency (Noktaları Birleştirmek: Plastik Kirliliği ve Dünyevi Acil Durum) başlıklı yeni bir rapor yayımladı. İnternetten erişilebileceğiniz bu rapora göz atınca denizlerimizdeki plastik probleminin en az iklim değişikliği problemleri kadar konuşulması gerektiğini hatırlıyoruz – ve elbette problemlerin birbirileriyle ilişkilerini de düşünmemizi sağlıyor.

Fotoğraf yukarıda linkini verdiğimiz ‘Connecting the Dots’ (Noktaları Birleştirme) raporundan

Raporun açılış cümlesi: bakire plastiğin yaygın aşırı üretiminin ve plastiğin yaşam döngüsünün yarattığı toksik kirliliğin geri dönüşü yok, sağlığımıza direk zarar veriyor, iklim değişikliğini daha da tetikliyor, biyo-çeşitlilik kaybını arttırıyor, ve büyük ölçekli zararlı çevresel riskler taşıyor.

COP26’nın çıktı dokümanı Glasgow İklim Paktında plastik probleminden bahsedilmemesinin hayal kırıklığını vurgulayan rapor, açılış bölümünün başlığı olarak da “Alarmı Çalmak “demiş ve bu 20 sayfalık kısa ama bilgi dolu raporla bir anlamda alarmı çalıyor.

Raporda daha geçen hafta hakkında yazdığımız Rock Yıldızı Bilim İnsanı Johan Rockström’ün gezegensel eşiklerine de referans veriliyor ve Rockström’ün dokuz eşiğinden birinin geri dönüşü  olmayan plastik kirliliği tarafından aşılabileceği riskinin altı çiziliyor. 

BUNU DA OKU:  Çevre konusunda yerimizde sayıyoruz

Okyanuslarımızdaki bütün balıkların toplam ağırlığı 700 milyon ton olarak tahmin ediliyor. 2025 yılında okyanuslarımızda 250 milyon ton plastik olacağı tahmin ediliyor. Bu hızda gidersek 2040 yılında aşağı yukarı balık kadar plastik ve 2050 yılında da okyanuslarımızda balıktan çok daha fazla plastik olacağı tahmin ediliyor. Bu son cümleyi bir-iki saniye durup gözlerinizi kapatıp düşünsenize.

Bu arada okyanuslarımızdaki plastik derken sadece benim çektiğim amatör resimdeki gibi gözle görünen torba, bardak, balık ağı, kapak, pipet gibi şeyler düşünmeyin. Okyanustaki plastiğin %92’si gözle görülemeyen mikroplastikler (5 milimetreden küçük plastik parçaları, ya üretildikleri orijinal ebat bu, ya da parçalanarak bu ebata inmiş plastikler). Dünyadaki okyanusların sadece yüzeylerindeki sularda 51 trilyon parça plastik olduğu tahmin ediliyor. Hele bir de nanoplastik denilen daha da mikroskobik kimyasal plastik parçaları var ki, bilim insanları onları henüz detaylı araştırmakta bile zorlanıyorlar. Okyanuslarımız hızla bir nevi plastik nanogelin çorbasına dönüşmekte. 

Bu araştırmalar plastik düşmanlığı olarak algılanmamalı. Plastik çok kullanışlı ve ucuz olmasıyla insanlığın muhteşem icatlarından biriydi ve gıdadan sağlık hizmetlerine, elektronikten her türlü eşyaya insanlığın kalkınmasında çok önemli bir rol oynadı ve oynamaya devam edecek. Problem plastiğin üretilirken saldığı sera gazları (%99’dan fazlası üretilirken ham petrol, fosil gaz veya kömür kullanılıyor) ve daha da kötüsü kullanım sonrası plastiğe ne yapıldığı. Rapora göre ne yazık ki plastik atıkların sadece %9’u geri dönüştürülüyor, %12’si yakılıyor (ki karbon emisyonu yüksek ve insanlığı zehirleyen bir çözüm bu) ve %79’u ise çöplüklere, çevreye ve denizlerimize gidiyor. Geri dönüşüm hariç bütün çözümlerde ciddi insan sağlığı ve çevre kirliliği problemleri var. 

Yeşilist okurlarının zaten plastik konusuna çok hassas olduklarını tahmin ediyorum ama hepinizi bu yazının huzurunda tek kullanımlık plastik kullanımınızı tekrar gözden geçirmeye ve mümkün olduğunca azaltmaya davet ediyorum. Siz denize değil çöpe atıyor olabilirsiniz ama parçalanmadan önce veya parçalandıktan sonra istemeden denizde plastik kirliliği yaratıyor olma ihtimaliniz var. 

BUNU DA OKU:  Parıltılı plastik kirliliği: Biliminsanları sim tozunu yasaklamak için çağrı yaptı

Bu sebeplerden dünyanın her köşesinde girişimciler hem plastiğe alternatif ürünler hem de mesela daha doğal ürünler kullanarak çevreye daha az zararlı plastik ürünler üzerinde harıl harıl çalışıyorlar. 

Yeri gelmişken, bu bir Yeşilist yazısı olur da konuyla ilgili bir belgesel önerilmez mi? Elbette ki okyanuslarımızdaki plastik kirliliği ile ilgili de bir dokümanter öneriyorum. Netflix’ten ulaşabileceğiniz A Plastic Ocean (Plastik Okyanus) sizi bekliyor. Avustralyalı film yapımcısı Craig Leeson’ın dalgıç Tanya Streeter ile beraber 2016 yılında yaptığı filme Sylvia Earle, Barack Obama, David Attenborough, Ben Fogle gibi değerli ünlüler, bilim insanları ve hikaye anlatıcıları da yorumlarıyla katkıda bulunuyorlar. Filmde bir zavallı ölü yelkovan deniz kuşunun midesinden tek tek saydıkları tam 234 parça plastik çıkartıldığı sahneyi asla unutamayacaksınız. Bu resmin ağırlığını ve korkunçluğunu tasavvur edebilmeniz için bir örnek verelim: yelkovan kuşundaki bu miktarın insana eşdeğeri, midenizde şu anda sekiz kilo kadar plastikle dolaşmanız anlamına geliyor. Afiyet olsun. 

Ve tabi belki daha da ünlüsü yine Netflix’teki Seaspiracy (Denizlerdeki Komplo) belgeseli. Deniz ürünü tüketmeyi seven bir ülkeyiz ancak Seaspiracy seyrettikten sonra tam olarak ne yediğimizi ve tam olarak nereden ve nasıl yakalandığını sormadan veya en azından merak etmeden geçemeyeceksiniz ve belki de artık denizden babanız bile çıksa yemeyeceksiniz.

Ben mesela zaten yıllardır yemeyi epey azalttığım ahtapotu artık yine Netflix’teki My Octopus Teacher (Ahtapottan Öğrendiklerim) filmini seyrettikten sonra tamamen bıraktım. Üstüne geçen sene şansıma denizde yüzerken toplam üç defa ahtapot görme fırsatım oldu ve bu muazzam canlıları orada denizlerinde bıraktığım ve artık yemediğim için çok müsterih oldum. 

Yazıyı bitirirken okyanuslardaki kirliliğin asıl korkutucu tarafını değerli okurlara hatırlatmak isterim. Sadece benim çektiğim resim misali şnorkel yaparken renkli ve güzel balıklar görememe riskinden bahsetmiyoruz. Bir an okyanuslarda birikmeye hızla devam eden mikro ve nanoplastiklerin fito-planktonları, yosunları, algları öldürdüğünü düşünün. Bu deniz canlıları bizim karada soluduğumuz oksijenin en az %50’sini üretiyorlar. Her iki nefesinizden birini bu minnacık canlılara borçlusunuz. Nefes almaya devam etmek istiyorsanız denizdeki plastik kirliliği konusunda kendinizi bilgilendiriniz. 

BUNU DA OKU:  Azmin zaferi

Kapak Fotoğrafı: Naja Bertolt Jens

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Yalın Karadoğan

Doğasever, amatӧr doğal hayat gӧzlemcisi, ara-sıra yazar, Londra’da sivil toplum kuruluşu Turkey Mozaik Foundation kurucularından, private equity yatırımcısı.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Ekoloji, Geri Dönüşüm, Hayvanlar, İklim Değişikliği
Soğuk havalarda sokak hayvanları için yapabilecekleriniz

Önümüzdeki günlerde Türkiye'nin neredeyse her yerinde sert hava koşulları ile karşı karşıya kalacağız. Sokak hayvanlarının bu zor günleri güvenli atlatması...

Kapat