Onarım Atölyesi ile yeni bir sistem inşa edebiliriz

İçinde bulunduğumuz sistemin bir değişime, yeniliğe ihtiyacı olduğu aşikar. Biraz bozulmuş oyuncak gibi demek doğru olur. Atmak yerine, onarmak. Dışlamak yerine, kapsayıcı olmak. Onarım Atölyesi podcast‘iyle tanıdığımız Ekin Al işte tam bu alanda çalışıyor. Gelin Onarım Atölyesi’ni, Ekin’i ve projelerini ondan dinleyelim.

Onarım Atölyesi nedir? Burası gerçekten bir atölye mi?

Onarım Atölyesi, Onarıcı sistemler yaratmak ve kolektif dönüşümü kolaylaştırmak için süreçler tasarlayan bir etki alanı, çok sesli bir platform. Onarım Atölyesi’ni oluşturan kelimeleri seçerken odağımız şöyle oldu:

Sürdürülebilirliğin artık yeterli olmadığını görüyoruz! Kaybolan ekolojik varlığı, derinleşen sosyal adaletsizlikleri sürdürmek yerine bozulan sistemleri onarmamız gereken bir kırılım çağındayız!

”Sahici ve kalıcı çözümler için meseleleri onarmayı hedefleyen, kök nedenlere odaklanan ve önceliğini iklim adaleti, sosyal adalet ve ekonomik eşitlik hâline getiren sistemlere ihtiyacımız var. Üstelik sürdürmek için geç kaldığımız dünyada onarmak son şansımız!” diyerek bugün sürdürülebilirliğin yetmediğini kabullenerek regeneration yanı onarıcılık kavramına odaklanıyoruz. Bugün artık dünyadaki zararımızı azaltmak bizim için yeterli değil her noktada iyileştiren pozitif etki yaratmamız gerekiyor ve Onarım Atölyesi bu perspektifen savunuculuklar, programlar, markalar için dönüşüm süreçlerini gençlik etkisi ile kurguluyor.

Atölye diyoruz çünkü hem  anlamlı partnerliklerle çıkacağımız yolculukların hem de markalar ve iş dünyası  için tasarlayacağımız, dönüşümü kolaylaştırıcı süreç ve programların doğduğu yer olarak ismini aynı anda hem mekândan hem süreçten alan bir ifadeye ihtiyacımız vardı. Tüm bununla birlikte bugün yaşadığımız problemlerin, içinde bulunduğumuz krizlerin bir tasarım sorunu olduğunu görüyoruz. Yanlış çıktıları hedefleyerek tasarlanmış sistemleri yeniden tasarlamanız gerekiyor. Yeni süreçler, yeni ekonomik modeller, yeni iş yapış biçimleri ve yeni etki alanları tasarlarken kolektif çalışmaya inanıyoruz. Tek başımıza dünyayı ve sistemleri onarmamız imkânsız. İşte tam da bu nedenle Atölye; herkesin çemberlerde bir araya geldiği, tüm farklılıklarıyla eyleme geçip yeni şeyler tasarladığı dört duvarın ötesine taşan bir tasarım alanı! Yani aslında bildiğimiz anlamda bir atölye değil ama tasarım bakış açısı üzerinden ilerleyen sınırlarının duvarlarının belli bir düzleminin olmadığı bir düşünme biçimi olarak kurguluyoruz.

Tüm bu kavramsallığın üzerinde Onarım Atölyesi |Regenerative Impact Space gençlik etkisiyle hareket eden onarıcı ekonomik modeller, kapsayıcılık, sosyal etki gibi makro noktalara dayanan ama daha iyi bir dünya için açılımlar yaratmaktan çekinmeyen bir istasyon. Belli noktalarda savucunuluklar geliştirmek belli noktalarda özel sektörün dönüşümü için programlar tasarlamak belli noktalarda sivil alanda kapasiteler geliştirmeyi hedefliyoruz. En çok arzuladığımız noktalardan bir tanesi de dönüşüm için farklı dili konuşanlar arasında tercüman olmak, ihtiyacımız olan sistemsel dönüşüm için köşeleri kutupları olmayan yuvarlak masalar kurmak istiyoruz.

Ah bir de belki de en başta söylemem gerekeni şimdi söylemiş olayım Onarım Atölyesi bir podcast serisi olarak kendini var etti. Farklı biçimleriyle meseleleri olan dünyayı onarmak için harekete geçen isimleri ağırlardığım bir podcast serisi bu platformun ilk ve en özel projesi. Onarım Atölyesi | Regenerative Impact Space olarak doğru sözü söylemenin bunu yaygınlaştırmanın çok temel bir onarma eylemi olduğuna inanıyoruz. Onarım Atölyesi Podcast serisi ile de sanıyorum bunu ortaya koyuyoruz. Söyleyecek çok sözümüz çözecek çok meselemiz var!

Peki senin hikâyen nedir?

Bu sanıyorum her yeni günde değişen ve benim her koşulda cevap vermekte en çok zorlandığım soru. Yaşadığımız deprem süreci ile birlikte kendimi sadece gören, tanıklık eden, ve iyileşmek isteyen biri olarak tanımlıyorum sanırım.

Çok uzun süre kendimi tanımlamakta zorlandığımda Arkhe Innovate Impact Fest’de beni ekosistemin her yerine dokunan süper enerjik bir bağlantı noktası olarak tanımlamıştı. Sanıyorum çok uzun zamandır yaptığım en temel şey bu. Durmaksızın etki ekosisteminin daha iyi bir dünya için farklı şekilleriyle çalışan herkesle bağ kurmak ve bu bağlardan yani birliktelik alanları yeni çözüm noktaları kurmak.

BUNU DA OKU:  Çocuklar, gençler ve yaşlılar için iklim krizi ile mücadele rehberi

Ben Ekin olarak çok uzun süredir her yeni günde daha haysiyetli seçimler yapan dünyayı daha haysiyetli seçimler yapan bir yere çekmek isteyen biri olarak tanımlarken daha iyi bir dünya perspektifinden bir generalist olarak tanımlıyorum kendimi. Yaptığım işlerin yüzünü döndüğü nokta hep daha doğru daha adil bir dünya yaratmak ama buna çok farklı noktalardan dokunmak sanırım en güçlü kasım oldu. Bu aynı notkaya odaklanan generalist‘lik bir süre sonra bahsettiğim bağlantı noktası olmanızı da sağlıyor aslında. Öncelikle sivil alanda başlayan çalışmalarım sosyal girişimcilikle sosyal girişimcilerle devam etti. Asla özel sektörde çalışmam derken özel sektörde sahici etki odaklı uzun soluklu yeni sosyal iç girişimlerin nasıl doğabileceğini ve neden en çok burada ihtiyaç olduğunu gördüm ve aslında onarıcı ekonomik modeller perspektifiyle özel sektörün dönüşümünü çalışmaya başlamamda böyle oldu. Etki tasarımcısı olarak çalıştığım markalar, ekosistem paydaşı olarak kendi tabirimle hack‘lemeye çalıştığım birçok şirket ile doğru çıkış yollarını sistemin içinde onlarla birlikte aramaya çalıştım hep.

Etki tasarımı, öğrenme tasarımı, sanat, bir araya gelme biçimleri, etki yatırımı, inovasyon, mesele odaklı tasarım, nesiller arası dayanıklılık ve birlikte çalışma ortamları, program kürasyonu hep üstünde durduğum alanlar oldu. Sanıyorum beni en çok var eden konu ise topluluklar. Hikâyende ne var sorusuna verebileceğim en güzel cevap kesinlikle topluluklar çünkü attığım her adımda hikâyemin tamamına baktığımda bazen parçası olduğum bazen tasarımında yer aldığım bazen kolaylaştırdığım mikro, makro topluluklar var. Bu bugün farklılıkların kırılganlıklıkların açığa çıkmasından eşitler arası dili benimsememe en çok ihtiyaç duyduğumuz birlikte yaşama kültüründen daha adil bir dünyayı hep birlikte yaratma arzuma birçok noktaya bakışımı iyileştirdi. Bu sebeple topluluklara çok şey borçluyum.

Hayatıma pek çok marka, markalarla sosyal etki alanında gerçekleştirdiğimiz ilkler, sosyal girişimlerle gönüllü destek ve profesyonel çalışma, uluslararası programlar, sürdürülebilirlik danışmanlığı, tersine mentörlükler, program tasarımları gibi birçok şey sığdırırken en çok da daha iyi bir dünyanın konuşulduğu her yerde olan Ekin olmayı seviyorum sanırım.

İngilizce ‘regenerative systems‘in sence tam karşılığını buluyor mu ‘onarım’ demek? Bu konsepti hiç bilmeyenlere nasıl anlatmak istiyorsun?

Bugün nesiller arası iletişimden kapsayıcılığa, eğitimden eşitliğe, iklim krizinden gıdaya erişime tüm sorunları konuşurken ortak nokta olarak merkeze iki kavramı alıyoruz: Regeneration ve distribution. Türkçe en doğru bulduğumuz karşılıklarıyla onarıcılık ve dağıtıcılık. 

Bugün regeneration kavramını onarıcılık üstünden almamızın en temel sebebi artık dünyanın mevcut hâlinin ötesine geçmek zorunda olmamız. Az önce de bahsettiğim gibi artık içinde bulunduğumuz neo-liberal ekonomik politikaların yarattığı yıkım gezegenin ekosistemsel sınırlarını bu kadar aşarken sosyal alanlarda bu kadar yetersiz olmamız tamamıyla dengesiz bir dünya yaratıyor. Buradan çıkışı konuştuğumuz noktada hâlâ kapitalizmin oyun ve söylem alanlarında kalmamız yeterli değil. Yeniden hayal edilmiş kapitalizm, paydaş kapitalizmi gibi kavramlarda çöktüğünü gören bir sistemin ayakta kalmak için yaptıkları. Bizim ise ihtiyacımız olan masanın üstünü boşaltıp yeni bir tasarıma yeni bir hikâyeye ‘hep birlikte’ başlamak. İşte bu masanın ana iki kavramından biri olan regeneration artık her yapının zarar vermeyi azaltmanın, mevcut sistemi korumanın çok ötesinde eylemlere geçerek çevresel, ekonomik, sosyal katma pozitif etkiyi yaratması. Bunun en öncelikli yollarından birinin de yatırım bakış açımızın ESG yatırımından etki yatırımına geçmesi olarak görüyorum. Çünkü ESG yatırımlarında negatif etki sahalarında küçük iyileştirmelere gitmeniz de kabul ancak etki yatırımı ölçülen etkinizin mutlaka pozitif sahada kalmasını ve bunun üstüne koymanızı bekliyor. Tam olarak bu sebeple etki yatırımı da regeneration ile bağdaşıyor.

BUNU DA OKU:  Dünyamızı değiştirecek bir belgesel: "Vandana Shiva'nın Tohumları"

Regeneration’ın bir sistem olması içinse ihtiyacımız olan kavramın distribution yani dağıtıcılık olduğuna inanıyorum çünkü bugün tüm krizlerin temelinde dağıtım sorunları var. Bunu sadece paranın gelirin adil dağılmaması olarak düşünmemeliyiz. Bugün refahın mutluluğun iyi olma hâlinin haklara erişimin, kültürel ve kimliksel varlığın güvenliği gibi pek çok konunun dağıtımıyla birlikte ölümün, riskin, sağlık sorunlarının, mecburi göçlerin kime düştüğüne bakmak da çok önemli. Bugün dünyaya en çok zarar veren küçük bir grubun dünyaya en az zarar veren çok büyük gruplar üzerindeki etkisini gördüğümüzde neyi nasıl dağıtacağız sorusu bu yüzyılın ana meselesi haline geliyor. Artık bana kalırsa iklim krizi çevresel bir kriz değil bir dağıtım, demokrasi ve adalet krizi. Durdurmak için ne yapmamız gerektiğini bilirken harekete geçmemek riskin kırılgan grupların üzerine dağılmasını görmek temelinde bir dağıtım ve adalet sorunu.

Tüm bu ikili perspektifin ardından onarmak bunu karşılıyor mu sorusunu sormak en doğrusu geliyor. Bundan tam olarak emin değilim. Türkiye’de bir kavram eksikliğinden dolayı koskoca bir spektrumu onarmak olarak ela alıyoruz ama regeneration bir maddenin eşyanın fiziksel olarak iyileştirilmesi onarılmasından çok farklı. Bu daha çok bir sistem düşüncesi. Leyla Acaroglu “Is it Time to Ditch Sustainability?” yazısının girişinde şu görselleştirmeyi görüyoruz:

Bugün fixing kavramı ile tüm dünyada bütünleşen restorative kavramınıda onarmak olarak ele almamız regeneration için onarmanın yeterli olmadığını hissettiriyor. Ama şu an için regeneration’ı bozulan bir sistemin iyileşmesi onarması olarak ele almak da dil kalıplarımız içinde sanıyorum en doğrusu. Onarım Atölyesi | “Regenerative Impact Space” olarak adlandırmamızın en temeli de amacımızın ve çizdiğimiz yönün fiziksel metaryel bir onarım değil bir sistem düşünesi olması yönüyle ilgili. Dediğim gibi buna onarmanın farklı hallerine odaklanan bir spektrum gibi görmek de elbette mümkün.

Yeni bir sistem ve düzen kurmaya dair hayallerin neler?

Ütopyalar güzeldir tüm sistem aksini söylese de. Bugüne kadar ütopyalar gerçekçilikten fazla uzak sadece bir masal gibi empoze edildi. – Masalların neden sadece çocuklar için ve küçümsenecek bir şey olduğu algısı ise apayrı bir konu. Oysa bugün dünya olarak ihtiyacımız olan şey yarın varacağımız bir durak bir varış merkezi değil. Asla varamayacağımız bir hedef. Evet buraya giderken gerçekleştirebileceğimiz çok fazla ve hızlı ara hedeflerin olması gerekiyor ancak nihai hedef varılabilecek yer olmamalı çünkü ancak böyle her yeni günde daha haysiyetli seçimler yapan bir dünya yaratabiliriz. Benim anlatıcılığını üstlendiğim Doughnut Ekonomisini de böyle konumlandırıyorum. Hemen yarın geçebileceğimiz bir ekonomik politikadan ziyade sistemlerimizin yönünü karar alma mekanizmalarımızın temelini çevirebileceğimiz bir bakış açısı. Her yeni günde daha iyisi için çalışabileceğimiz sistemsel ütopyalara çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Ben yeni bir sisteme yeni bir hikâyeye çok inanıyorum ama bunun için amasız radikal dönüşümler olması gerektiğini düşünüyorum. Bugün dünya her anlamda bir eşikte. Merkezsiz yapılar, yapay zeka, gen projeleri, belirsizliğin bu derece ortadan kalkması, algoritma toplumları bugün dünya yeni bir toplum düzeni yeni bir paradigma doğuruyor. Bu geçiş anı ise onarıcılık perspektifinden yeni bir hikâye yazmak için son dönüm noktası. Bu sebeple bu geçiş anını iyi yakalamamız gerektiğini söz ile birlikte eylem üretmemiz gerektiğine inanıyorum.

Bugün daha iyi bir dünya hayalimin temelinde ise her şeye rağmen insanlara olan inancım var. Bugün changemaker dediğimiz kişilerin karar alıcıların ve onlar üzerinde baskı kuracakların dirençleri ile dönüşüm mümkün olacak. Bu dönüşüm içinse temel birkaç noktaya ihtiyaç olduğuna inanıyorum.

  • Kapitalizmin neo-liberal politikaların bizi içinde bıraktığı düşünme sisteminden çıkıp yeni bir hikâye için acaba demek ve büyümenin bir çözüm olmadığını görmek
  • Özel sektörde sosyal sorumluluktan sosyal etkiye hızlı bir geçişi planlamak ve yatırımları buna yöneltmek
  • Etki ekosisteminde kapı tutmanın alan sahiplenmenin hızla önüne geçip konuları herkesin meselesi hâline getirmek
  • Eşitler arası yaklaşımı benimseyip özellikle gençleri bir nesne değil özne gibi konumlandırmak ve belki de tavsiye vermek yerine partnerlikler kurmak
  • Sorunların öznelerinin çözüm hareketlerinin liderleri olacağı alanı açmak
  • Ve sahici dinleme alanları farklı paydaşların birbirini dinlemesini sağlamak
BUNU DA OKU:  Sürdürülebilir moda aşkına: Modanın geleceğini değiştirecek projeyi siz seçin!

Yukarıdakiler gibi çok basit ve elbette büyük bir dönüşüm için tek başına çok yetersiz olan ama hep cebimde tuttuğum yeni sistem reçetem böyle.

Şimdiki projelerinden bahseder misin?

Onarım Atölyesi | Regenerative Impact Space olarak Onarım Atölyesi podcast serisi ve Katalist ile Harvard Business Review Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz Sistem Dönüşümü ve Etki video serisi programı ile aktif olarak söz üretmeye devam ediyoruz.

Bununla birlikte markaların gençlik odaklı etki süreçlerini tasarlarken pek çok marka ile de öncelik alanları noktasında nasıl etki süreçleri tasarlayabileceğimize odaklanıyoruz. Öğrenme ve topluluk alanları ise her zaman üzerine durduğumuz bir konu. Kapsayıcı dil çalıştayları, sosyal girişimcilik ve öğrenme programları gibi süreçleri tasarlıyoruz. Onarıcı ekonomik modellerin eğitimlerini verirken özellikle kurumlarda jenerasyonlar arası etkileşime odaklanarak  atölyeler tasarlıyoruz.

Deprem bölgesinde sosyal güçlenme içinse topluluk odaklı program tasarımları özellikle yerel üreticiler, anne çocuk sağlığı, gençler ve çocuklar için faaliyet gösterebilecek projeler tasarladığımız bir aşamadayız.

Yakın zamanda gençlik odaklı duyuracağımız çok heyecanlı olduğumuz projelerle birlikte en yakın dönemde Türkiye’de Doughnut Economics Aciton Lab’ın kaynaklarını kullanarak 6 haftalık bir doughnut ekonomisi öğrenme çemberini hayata geçirerek farklı alanlardan 25 kişi ile bir topluluk öğrenmesi süreci yaşayacağız. Onarıcı ve dağıtıcı bir ekonomik model olan doughnut ekonomisi perspektifini tüm iş modellerimizin temeline almaya çalışıyoruz.

Seni geleceğe dair ne heyecanlandırıyor ve ümit veriyor?

Gelecekle aramın düzelmesi onun bugünden bağımsız bir varlık değil bugünün ta kendisi olduğunu keşfetmemle oldu. Belirsizliğin ortadan kalkması, sorumluluğun öteye ertelenmemesi, geleceğin bugün nesne gibi görülen gençlere emanet edilen bir meta olmaması için görmemiz gereken geleceğin bugün olduğu. Önümüzdeki 10 yıl önümüzdeki onlarca yılı etkileyecekken zorunlu sorumluluklarımızı geleceğe değil hemen bugüne aktarmamız gerekiyor. Onarım Atölyesi olarak da Dönüşüm – Birlikte – Şimdi söylemimizde de bununla bağdaşıyor. Hemen şimdi harekete geçme dürtüsü beni çok ama çok heyecanlandırıyor.

Onarım Atölyesi Podcast’in 27 bölümlük ilk sezonunu geride bıraktık ve ben her bölümde konuklarıma ortak aynı soruyu sordum: “Umut var mı?” Bana ümit veren umutlu olmamı sağlayan tüm bu karanlığa rağmen daha iyi bir dünya için hareket edenler. Yalnız olmadığımı görmek, dünyayı onarmak isteyen çok fazla insan olduğunu fark etmek onları dinlemek onlarla çalışmak bana ümit veriyor.

Tüm bunlarla birlikte bir genç olarak akranlarımla artık geri planda kalmadığımızı, dönüşümün ana oyuncularından biri olmakta ısrarcı oluşumuzu görmek bana güç veriyor. Her şekliyle biz gençlerle kurulan o nasihat abi/abla tavsiyesi döngüsünü kırıp bir partner olarak eşitler arası bir zeminde masada olma inadımız bana çok çok ümit veriyor.Gençler, kadınlar, çocuklar, LGBT+lar, hayvanlar, yaş almış bireyler, bir şekliyle ayrımcılığa maruz kalmış tüm halklar topluluklar konuştukça benim ümidim her gün yeniden onarılıyor.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Ergem Şenyuva

İstanbul'da doğdum büyüdüm. Hep bu şehri, kültürel ve doğal mirasını koruma derdindeydim. Bir yandan yeşili ve doğayı nasıl gelecek nesillere bırakırız kaygım vardı. 2006 senesinin sonunda hayatımı değiştiren olay oldu ve kızım doğdu. Yaptığım her şeyi sorguladığım ve tekrardan en başa döndüğüm bir dönemden sonra, kurumsal hayata veda ettim. 2009 yılında Al Gore'un iklim değişikliğiyle mücadeleyi hedefleyen Climate Project derneğinin Türkiye temsilcisi oldum. İklim değişikliğini ve yaşadığımız dünyanın nelerle karşı karşıya olduğunu fark ettikçe, elimi taşın altına sokma zamanı geldi diye düşündüm. 2010 yılının sonunda Yeşilist'i kurdum. Bizden sonraki nesillere yaşanabilir bir dünya bırakabileceğimize, hepimizin atabileceği küçük adımlarla büyük şeyler başarabileceğimize inanıyorum.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Banner Right Side, Doğal Kaynaklar, Döngüsel Ekonomi, Ekoloji
Yeşil Posta: Ülkemizden ve dünyadan haberler

#1 Burdur'da kuraklık nedeniyle şebeke suyu kullanarak araç, halı ve benzeri malzeme yıkamak, bahçe ve tarla sulamak, iş yeri ve

Kapat