Sosyal değişim için yeni bir yaklaşım: Sosyal permakültür

Permakültür ile sosyal değişimi ve adaleti sağlamak mümkün mü? Dünyada son yıllarda etkisi giderek büyüyen yeni bir yaklaşım var. İnsanlar arasındaki ilişkileri besleyici ve ilham verici işbirlikçi deneyimlere dönüştüren, toplum bireylerinin birlikte yeniyi ve daha adil olanı yaratması ve birbirlerini güçlendirmeleri için permakültür ilkelerinden faydalanan yeni bir yaklaşım. Bu yeni yaklaşım, yeni bir tanımı da beraberinde getirdi: Sosyal (toplumsal) permakültür.

TIKLAYIN: Çocuklar açık havada hapishane mahkumlarından daha az zaman geçiriyor

Permakültür en basit haliyle, doğal ekosistemlerin çeşitliliğinin ve bir arada uyum içerisinde yaşama becerisinin, bilinçli olarak tasarlanan tarımsal ve sosyal ekosistemlere uygulanması olarak tanımlanıyor.

David Holmgren ile birlikte permakültür terimini dile getiren Bill Mollison, yazdığı ve permakültürün kutsal kitabı olarak görülen Permakültür: Tasarımcının El Kitabı adlı eserinde permakültürün bütünsel bir tasarım bilimi olduğunu ve permakültür olmaksızın istikrarlı bir sosyal düzeninin mümkün olmayacağını vurguluyor. Tıpkı sürdürülebilirliğin hayatı ekolojik, sosyal ve ekonomik boyutlardan ele alan bütüncül yaklaşımı gibi Bill Mollison, permakültürün etik ilkelerini de bu boyutlardan yola çıkarak yeryüzüne özen gösterme, insanlara özen gösterme ve geleceğe özen gösterme (adil paylaşım) -diğer iki ilkenin gerçekleştirilebilmesini sağlayacak kaynakları ayırabilmek için nüfus ve tüketime sınır getirme- olarak açıklıyor.

Peki sosyal permakültür nedir ve onun aracılığıyla toplumsal düzende nasıl iyileştirici bir etki oluşturulabilir? Sosyal permakültür, toplumsal anlayışı ve adaleti teşvik etmek; kişisel, sosyal ve evrensel refahı sağlamak için permakültür etik ve ilkelerinin insan ilişkilerine, topluluklara, sosyal sistemlere vb. uygulanması olarak tanımlanıyor. Sosyal permakültür, toplumsal anlayışı sağlayabilmenin; evrendeki insan, hayvan, bitki ve diğer tüm varlıkların birbirinden ayrı düşünülmediği, hepsinin bir bütünün parçası olduğu ve aralarındaki ilişkiyi iyileştirici bir yaklaşımla mümkün olduğunu söylüyor.

BUNU DA OKU:  Green Drinks: Permakültür Nedir?

Bill Mollison gibi, doğal ve sosyal dünyalar arasındaki bağlantıyı gören permakültür tasarımcısı ve eğitimcisi Pandora Thomas, toprak üzerindeki iyileştirici etkisine çok fazla odaklandığımız permakültürün, tıpkı toprağı iyileştirdiği gibi, sistemin diğer bir parçası olan insanları ve ilişkileri iyileştirmek için de kullanılabileceğini söylüyor.

Dünyada toplumsal permakültürün öncü uygulayıcılarından olan Thomas, permakültür ilkelerinden ilham alan yaklaşımları kullanarak uygulamaya koyduğu projelerle, yeşil aktivistlerin uzun süredir çevre dostu olarak görmediği siyahî topluluklara ulaşıyor. Dili, dini ve ırkı ne olursa olsun dünyadaki her tür insanın anlam arayışında olduğunu, yaşamla ve çevresiyle bağlantı kurmak istediğini belirtiyor. Thomas’ın projeleri arasında, gençler ve yerel topluluklar arasında çevreciliği ve sürdürülebilirlik uygulamalarını teşvik eden çalışmalar, Afrikalı Amerikalı çiftçileri destekleyen organik tarım programları ve eski mahkumları yeniden topluma kazandırmak adına verdiği permakültür ve sosyal girişimcilik eğitimleri yer alıyor.

Thomas’ın San Quentin Hapishanesi’ndeki 13 katılımcıyla gerçekleştirdiği ‘Pathways to Resilience’ isimli bu eğitim programının çıktıları ise son derece etkileyici. 13 katılımcının da başarıyla mezun olduğu ve içlerinden sadece biri dışında hiçbirinin bir daha herhangi bir suç olayına karışmadığı programın mezunlarından biri olan Linda Candelaria, Thomas ile birlikte eski kadın mahkumlara geleceğin liderleri olma yolunu açan ‘Women Designing Resilience’ isimli permakültür tasarım eğitimi, sosyal girişimcilik eğitimleri ve start-up fonlarından faydalanabilecekleri bir program tasarladı.

Permakültür yaklaşımlarının kullanıldığı bir diğer proje örneği ise, mimar Mark Lakeman tarafından Portland, Oregon’da kurulan City Repair grubunun çalışmaları. Grup, kamusal alanları sanatsal ve ekolojik odaklı bir yaklaşımla kapsayıcı ve sürdürülebilir sosyal alanlara çeviriyor ve bu tarz sosyal alanlar yaratmanın mahalle kültürünü ve sosyal dayanışmayı verimli bir şekilde artırdığı gözleniyor.

Günümüzde permakültür yaklaşımları; toplulukları bir araya getirmek, bilgi paylaşmak ve iyi ilişkiler kurmak amacıyla problem çözme, çatışma yönetimi, karar verme ve iletişim yönetimi gibi pek çok alanda da uygulanıyor. Dünyadaki bu öncü yaklaşımı organizasyonlarının iskeletini oluşturmak için kullanan şirketler bile var. Sosyal permakültür, kuruluşun kendisinin ve hedef kitlesinin gereksinimlerini nasıl karşılayacağı, bunu yaparken ekolojik, sosyal ve ekonomik yönlerden nasıl sürdürülebilir olacağı sorularına yanıt vererek ve çalışanların yaratıcılıklarını özgürce ortaya çıkarabileceği iş ortamları oluşturarak organizasyon tasarımına katkı sağlıyor.

BUNU DA OKU:  TTNET e-fatura kampanyasında neler var neler...

Bu projeler doğrudan tohum ekmeyi ya da kompost yapmayı içermiyor olabilir ancak doğadan esinlenen bir yaklaşımla toplumda farklılığı ve çeşitliliği destekliyor, bir arada yaşamanın değerini vurguluyor ve toplumsal değişime yol açıyorlar. Yeryüzünde sürdürülebilir bir yaşam sağlamak için doğanın tüm bu ekolojik ve sosyal yönleri arasındaki bağlantıyı görmek ve bu bağlantıyı işleyebilmek için artık sosyal permakültürün bizlere sunduğu yeni bir bakış açısına sahibiz.

Hayatımızda herhangi bir girişimde bulunmadan önce bu girişimin çevremizi nasıl etkileyeceği, hangi kaynakları kullanacağı, topluma güç ve eşitlik mi yoksa tam tersini mi getireceği sorularını yanıtlamak herkesin yararına olabilir. Belki de çok karışık gibi görünen problemlerin, bir o kadar basit çözümleri vardır. Belki de aradığımız tüm cevaplar için dönüp bakmamız gereken tek yer doğanın kendisidir.

Yeşilist bundan böyle okuyucularının desteğiyle ayakta kalacak.
Siz de Yeşilist’i beğeniyorsanız bize Patreon’dan destek olun.
Yeşilist Patreon Destek Ol


Selda Renda

Merhaba, ben Selda. Kimya mühendisiyim. Western Michigan Üniversitesi'nde Endüstri mühendisliği üzerine master, Sürdürülebilirlik üzerine de yan dal yapıyorum. Sürdürülebilirlik benim için kendimizi ekosistemin bir parçası olarak görmeyi ve doğa ile uyum içerisinde yaşamayı öğreten bir yaşam felsefesi. Doğaya, özümüze dönmeyi hatırladığımızda ve paylaşarak birbirimizden öğrendiğimizde hepimiz için daha yaşanabilir bir dünya inşa edebileceğimize ve bu gezegenin güzelliklerini gelecek nesillere de aktarabileceğimize inanıyorum.

Yorumlar kapatıldı.

Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement Advertisement
Daha fazla Çocuk ve Bebek, Doğal Kaynaklar, Eğitim, Ekoloji, Kent, Mimari, Topluluklar, Yeşil alanlar
Salda’daki beyazlıkların üzerine ayakla bile basılmamalı

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un, Salda Gölü'nü çevreyi ve şehirleri korumak adına özel çevre koruma bölgesi ilan edeceklerini belirterek,...

Kapat